Nârdan Zarar! fevkalâde bir şey yap - ia mi?.. Fevkalâde hir şeyl... Se- Pebileceğin fevkalâde şey ne olsa ij Yok, bak beni böyle kücük gö - ha! da söyle bakalım! Mesa Başında, Fatanet Hanımla ko- t Bey arasında böyle bir ko- Eeçti. Sonra, Fatanet Hanım, a mağrur bir boyun kırışiyle, Sİ od bugün tramvaya bindim! Sahi mi söyliyorsun? NEikeie sahiş Yal Me. Janet Hanım, tramvaya binmeği hesabına fevkalâde bir şey ola- ta tamamiyle haklı idi. * Bey de, onun tramvaya binişi- Dip. ayni derecede haklı!,.. Ni Şunun için ki... ş Ürn beri, bu karı, koca arasında Y, vardır, O da işte “ tramvaya binip binmemek Mesut Bey, bunu karısına vE ip durur. Aile bütçesinde ta- p resizliğine işmret eder. Hal - Mtanet Hanım, tramvaya binme. 3 İrez etmez, daima otomobili #der, Taksi de taksi! bu otomobili tercih edi- SE yim teşkil ettiği yolundaki | iş karşı, hiddetten köpüren ka- evde durmadığını, hemen her şkağa çıkıp çarşıya imdiğini, mi- tezip tozmağa gittiğini dü - Bu şık sık iniş ve gidişler, Storcebille olduğu için, masraf, kabarık bir yekün tutar! Vi Bay - sordu: rl oldu bu böyle? Hangi dağ- İt S'dü de kırk yılda bir dediği- ağ tk, bu ilk olduğu gibi Çk tekerleği arabanm ne tara - İk deği ön. < m ne ise, son tekerleği de. — arka,.. an, canım. Senin de derdin, Janlış düzeltmektir. Bir kere vaya binmeğe demek is- Ve öştel.. Hemi... Hem bu sefer ç*rahat ettim! va A sayahat!.. wi hasıl am tey, sen çocuk değil - ae Sağa şim Şantamda hiç para kalma. Bir kere de binmiş bulun. Ne Yapayım?.. Biletçi ile *ve gelm Ben, parayı almak 5- Yani tram - al ke yaşıma delkunma, a sw Tramvay para - Y Şap Bir bahçede revü oynıyor, var» yete numaraları yapılıyor. Bahçe! nin sahibi, kâr ediyor, fakat, ge- lenlerden bir çok kişinin, bilhassa erkeklerin oyun sırasında kendi önlerinde oturan geniş kenarlı ve tüylü şapkalı kadınların şapkala” rından şikâyetini bir türlü aklın » dan çıkaramıyor! Öyle ya, oraya herkes sahnede olan, biten şeyleri görmeğe geli - yor. Görmesine engel olan bir şeyle karşılaşınca, bir, iki gelse bi» le, nihayet gelmeyiverir, Müşteri kaybetmek te, hesabını bilen bir | adamım kârı değildir! Fakat, ne yapılabilir?. Kadın modaya uyar. İstediği geyer. Bir müddet için olsun ba şmdan çıkarması hususunda zor - “<Gözü İmtihandan sonra Bursaya ba - basınm yanına dönen Cevdet için bu döüş pek azaplı oldu. Çünkü, mektepte smıftan dönmüştü! Nihayet babası Hacı Murat E- fendi ile mukadder karşılaşma var ki oldu. Oğlunun iyi bir tahsil görerek büyük bir adam olmasını istiyen baba, gıkıştız T . babası tarafından gönderildiğini söyli. yerek, hanımefendinin tramvay para - sı borcunu istediğini haber verdi. Mes- ut Beyin şüphesi ortadan kalktı. Te - şekkür ve selâm katılarak, çocuğa pa- ra verildi, Demek o adam, karısının arka- sından gelip nerede oturduğsmu öğren- miş. Bilet parasinı ödeyişinin aile a- rasında vesveseyi mucip olmaması i - çin de işte hüviyetini belli etmeden bu ehemmiyetsiz parayı istetti! Mes - ut Bey, karısı merak ettiği halde, bu zatın hüviyetini araştırmağı, çocuktan sormağı nezaketsizlik saydı! Fakat... Biraz sonra bir çocuk daha ve kisa keselim, sırasiyle altı çocuk geldi. Bilet parası istedi. Şaşıp kalan Mesut Bey de, karısının bu bilet hâdi- sesinin ancak bir defa olduğunu temin etmesine rağmen, karısının gezgincili. ğini düşünerek, her ihtimale karşı altı çocuğa da bilet parası verdi. Yedinci data çalınmca, adam- cağız hiddetle yerinden fırladı. Lâkin bu sefer gelen, Kapanı erkek kardeşi idi. Fuat Bey! — Demek sen badava gitmek is - tersin *xamvayda, ha?... — Ay, bunu sen nereden biliyor- dun, Fuat? — Ayol, senin tramvay paranı ves aşlıların Başında Şoförlükte ! kaları Var! luk olamaz. Şu halde?, Aman bir çare!. Bahçenin sahibi olan adam, kurnazdır. Biri kadın, biri erkek iki varyete artistine kısa bir par- ça ezberletti. Kendisinden mül - 7 — VAVIT 28 TEMMUZ 1934 gamer Olur Şey Değil! Erşet Beye, tayyare piyankosun-) da mühimce bir ikramiye isabet etmiş, eline hayli para geçmişti. Bu isabet, bir bakıma yerinde bir isabet olmuştu. Çünkü, o, para - sız bir adamdır. Kendisini idare! etmesini bilse, iyi... Parası bol bol değilse bile, yeter. Fakat, i- dareli değildir. Müsrif mi müs » rif... Dolayısiyle, uçan kuşa bor- cu olan bir adam.. Tanıdıklarından Süruri Bey, bu isabeti işitince, piyanko kendisine çıkmış kadar memnun oldu. Erşet Beyin ondan muhtelif tarihlerde şında tamamiyle ödiyeceği vadile aldığı paranm yekünu şöyle böy- le iki yüz elli lirayı buluyordu. Pek yufka yürekli bir zat olan Sü- ruri Bey, bu parayı kefilsiz kürek- ya bir kaç gün, yahut ta ay ba -| siz, senetsiz sepetsiz verdiği için, psrsını alamamak canına tak de diği halde, icraya, mahkemeye hem olan bu parçayı, tanıdık bir şaire yazdırmış, orkestra şefi olan bestekâra besteletmişti. İki artist diğer varyete numraları arasında! bununla da numara yaptılar. İşte, ikisinin bir ağızdan orkestra r:fa- katiyle söyledikleri parçadan kü çük bir örnek: Genç kadınlar şapkasız oturuyorlar, yaşlıların başında şapkaları var! Bu numaradan sonra ne oldu, ların şapkasız oturması, moda ol- du! sarfediyorum. Üstelik, imtihan - da muvaffak olduğun takdi: sana istediğin otomobili almağı vadetmiştim. Halbuki, muvaffak olamadın. Ne yaptın İstanbulda bulunduğun zaman?. Söyle ba - kalım?. Oğlunun verdiği cevap şu: — Otomobil kullanmağı öğren ina i ... ren bendim! Sana yüzümü gösterme. ğe zaman kalmadı ki... İneceğim istas- yona gelmiştim. Acele de işim vardı. — Mâhi, Fuat. Bak hele şu olan işe! Mes'ut Bey, söze karıştı: — Olan işlere de, harim, olan işle- re del Altı çocuğun gelip gidişi, para is teyişi anlatılımca, Fuat Bey, bir an du- | ruksadı. Sonra, elini kaldırarak: — Buldum, dedi, Muammayı hal lettim. Benim yanı başımda, sahanlık. ta o sırada bir kaç çocuk duruyor, ha- raretli hararetli futboldan bahseder- ken, oyun toplarmın eskidiğini, yeni bir topa ihtiyaçları olduğunu, paraları da yetişmediğini yana yakıla birbirle- riyle konuşuyorlardı. Senin bilet pa - ranı, seni tanıdığımı biletçiye söyle - meden benim verdiğimi de görmüşler. di, Demek sonra peşine düştüler ve ay- rı ayrı kapıyı çalarak, yeni topun pa- | yasını çıkardılar! Fatanet Hanımla Fuat Bey, bel kahkahalar atarken, Mesut Bey ho - murdandı: — Fatbolü de hiç mi hiç sevmem. Bizim Nevzat, o kadar istedi de bir top almadım. Bir çocuğun ahına uğra- dım, altı çocuk öç aldılar! şapkayı) dersiniz?,. Bahçede bütün kadır| Bir Yer Ki.. Yazıhuesi başında, sıcağın tesi- ri altında bunalmış bir halde otur ran bir adam.. O kadar, ki başı- nın etrafında uçuşan, yüzüne ko- nan sinekleri kovmağa bile meca- li yok! — Tık,... tık? Yazıhanesi başmda oturan a- dam, neden sonra mırıldanabil- di; —Gi.. İçeriye giren ince uzun, yorgun duruşlu bir genç — Ne.... istiyorsunuz? — iş1. Yazıhanesi başında oturan a- | dam, aralık duran göz kapakları- İ nı bir az daha açtı: — Nasıl?... Bu sıcakta benim bile kolum, kanadım kıpırdama - dığı halde... Hem, işte, benim tek memurum var. Oda işsizlikter ne yapacağını bilmiyor, can sıkım» tısmı sıcağın tesiriyle uyumakla geçiriyor! İş nerede?. İnce, uzun, yorgun duruslu sen” köşede uyuklıyan şişman kâtibe gıpta ile baktı ve yazıhane sahibi- ne döndü: — İşsiz ve uyuyor!.. Ne iyi iş! Memurunuza yol verip te onun ye- rine beni alamaz mısınız? — Ne?... — Bir 2- şişmanlamğa ihtiya - crm var dal” pi ri. DİZ! Küracaata yanaşamıyordu. Tayyare piyankosundan isabet vski olduğunu öğrenince, dört bir tarafın altını üstüne getirip, niha- yet izini bulduğu borçlusunun kar- sıs#ma çıktı; — Birader, beş buçuk senedir senden alacağım olan iki yüz elli Urayı bekliyordum. Seni sıkma - dım, bol bol mühlet verdim. Şim- di mademki piyankoda tali yaver oldu, lütfet benim paramı... İsa bet eden miktardan iki yüz elli li- rası benim! Erşet Bey, parayı derhal cebin- den çıkarıp sabırlı alacaklışmın eline sıkıştırdı mı, dersiniz?... O, hayretle karşısındakini süzerek, şu mukabelede bulundu: — Olur şey değilsin sen, bira- der!,. Sanki müşterek bilet alm» sız gibi, piyankoda bana çıkan paradan hisse istiyorsun. Hiç böy- le şey görmedim doğrusu! YY ehe kei kik iieskdidztüüiiizzü ti — iyi bir kadın, kendisinden bahsettirmez, kızım. Biz, zamanımızda böyle idik! — Bana kalırsa, kendisinden bahsetmeyen, daha Iyi bir kadındır! Dilenci Mantığı! Dilençi, hakim karşısında duru. yor.. Sorguya çekiliyor: — Dilendiğin doğru mu? — Evet, Fakat, hakim bey, bundan dolayı beni niçin yakala- yıp buraya getirdiklerini anlıya - madım. Ben, gelip geçenin boğa zma sarılıp zorla parasını almiyo- rum ki... Güzellikle istiyor, güzel- likle alıyorum.. Mesleğimde na: musumla çalışıyorum, yüz Suyu dökerek ekmek parası çıkarıyo - rum! Mektup Götüren! Iki köylü, bir köyün çmar altı meydanında karşılaştılar. — Nereye böyle bu sıcakta? — Şehire gidiyorum. Mektup yazdım da oradaki bizim Abdür- rezzak Efendiye, .... onu götürü - yorum! Öteki köylü şaşıp kaldı: * — Yahu, postacı uğramıyor mu bizim köye?.. Ne diye onunla göndermiyorsun da kendin götü» rüyorsun?. — Dediğin doğru! Postacı Tah- sin Efendi demin burada idi. Ama yumurtayı benden alacak yerde karşiki komşudan aldı. Ben de kızdım, benden para kazanma- sın diye mektubumu kendim gö-