23 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

23 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

fik Nakleden: Selâmi izzet — Halâ da görüyorum.. Görü- Yorum Müşfik amca.. Bir şeyler Yazılı.. Bunların, babamın fena- çü yapmadığını meydana çıkara- ak... Çocuğun sesi çıkıyordu: — Kimseye fenalık yapmadı abam | Hilmi Müşfik, gözleri yerin «| den uğramış, hayretle ve korku! ile çocuğa bakıyordu. Bu fena - damı, istisnai bir manyetizme karsısında idi. Sonra da, kendi #üphelerini, işte çocuğun sözler tinde okuyordu., . Mektup! Kâtibin getirdiği mek- tup... O mektubu açmamağa na- Mus sözü vermişti. İhsan, bu mek- “Bun burada olduğunu biliyordu. Ouması olmadığı halde, mek- tupta yazılı olanları keşfediyordu. Kimbilir, belki deçocuğun içine doğan şey doğruydu... Biran kendi kendinden ürk- tü. Acaba deli mi oluyordu? Ha- Yal mi O görüyordu? İyi duymuş muydu? Çocuk bu mektuptan bah- setmiş miydi? İhsan tekrara etti: — Müşfik amca, mektubu isti- Yorum.. O mektubu getiriniz. Artık şüphe yoktu. Hilmi Müş- k işitiyordu. Bu çocuk emredi- Yordu. Doktor odasına koştu. çek- Mecesini açtı, mektubu aldı. Ço- Suğa verdi, — Bu zarfın üstünde ne yazı- Yor? i — Hilmi Müşfik Beye— oğlu- Ma, yirmi yaşına geldiği (ozaman Verilmek üzere. © © Demek bu mektup (o bana.. Öyle işe okuyunuz.. Açınız ve ba- Na hemen okuyunuz. v — Mektubu mu açayım? — Evet. — Sen yirmi yaşına gelince a- Sacağım, | — Büyüdüğüm zaman mı?.Ha- Yır, hemen'şimdi açınız... Mektu-| bu hemen şimdi okuyalım.. He - Men şimdi Müşfik amca., Çok me-| ediyorum.. Ama ne yazılı! “Olduğunu biliyorum, iyice biliyo- Babam kimseye fenalık et- iştir, ona fenalık etmesinler. Müşfik amca.. & Okumak? Bu zarfı açmak! Ver- ai sözü tutmamak? Hilmi Müş- Bu Mamusu üzerine söz vermişti. Süne kadar fiamusuna leke sür- dan bu adam, bu mektubu, İh- N yirmi yaşına gelinceye kadar okumryacağına namusu oüzreine Söz Yermişti, Oy *min edilmişti, söz verilmişti! ku ği bir çocuk, uy- ersemi,bir mektubu aç emrini! eriyor diye, mektubu (açacak! mıydı? Miydı? o leri Man, gözlerini Hilminin göz“ dikmiş yalvarıyordu: — ne dediğini hemen öğ- Min bana ye istiyorum.. Açınız, yoksa Elin öldürecekler... i uzatıyor, mektubu tekr Pmak istiyordu. ubu tekrar Neler yazdığını ben bili Tum, Biliyorum... e isid Ona anları babam bana söyledi.. ölümden kurtaralım. Açmak, Mumake atiyorum. Ve birden bire hıçkırdı: — Yem " ki.. Mü jp ea, siz okuyacaksınız deği : i Kuzum okuyunuz... ilmi Müşfük titriyordu. İhsa- ız Müşfik amca,. Baba- | Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 57 MZ am YEL a KERE AE Baba-Oğul a nın humması onu korkutuyordu. Bu mektubu açmıyacağına yemin etmişti. İyi ama, ya o sahidenbu mektup Hasanm canını kurtara- caksa?.. Hayatında ilk defa, Hilmi Müş- fik tereddüt ediyordu. o Verdiği sözle kendi arasında, ölüme mah- küm bir insan vardı.. Sehpa kuru- İuyordu.. Kurulan sehpayı, ço cuk rüyasında görüyordu. — Okuyunuz Mişfik amca. , Çocuğun sesi titizleşiyor, asa" bileşiyordu. Zamanda geçiyordu. Gece ilerliyordu.. Saat bir o olmuştu. Kaya asanı idam edeceklerdi. — Okuyunuz! Okuyunuz! Okumak, okumak... Ölecek bir adamın son vasiyetini nasıl tut- mazdı.. “İhsan yirmi.yaşma gel - diği zaman,, Hasan mektubun a! çılmasınıi stemiyordu. Vasiyeti buydu. Hilmi Müşfik yemin &tmiş- ti. “İhsan yirmi yaşına geldiği za- man,, ve İhsan, humma içinde, bu sözün tutulmamasını emrediyor- du. Babasının vasiyetini “ dinle- mek istiyordu... - Biliyordu. Bu mektup babasını kurtaracaktı. — Okuyunuz! Okuyunuz! Kuzum okuyunuz Mişfik amcal... Ve mektup, Hilmi Müşfiğin el- lerinde titriyordu. Kulaklarında, kâtibin sesi çınlıyordu. O söz verdirmiş, yemin ettirmişti. Peki ama, ya çocuğun içine doğru doğdu isc7.. Ya bu rüiyet hadisesi, temelli bir © nevropati hadisesi idiyse?., , Deruni bir 868) Hilmiye: © “Bugüne kadar verdiğin hiç bir sözden dönmedin, diyordu. Fakat bazan daha büyük vazifeler var - dır. İnsan sırasında vicdanından, namusundan bile fedakârlık ya-| par...,, Ve üstünde: İhsan yirmi yaşma gelince diye yazılı olan zarfı bu- ruşturu verdi. Birdenbire çocuk atıldı, zarfı kaptı, bir hamlede yırttı, mektubu çıkardı, Hilmiye uzattı: — Okuyunuz!.. Okuyunuz. Müşfik amca!... Hilmi mektubu aldı, ürpererek okudu. Sonra sevinçle (o İhsanın boynuna sarıldı, haykırdı: — Sana bu mektubu açmak lâ- zım olduğunu kim söyledi?, Nere- den bildin?.. İhsan gülümsedi: — Kim mi söyledi? — Evet, Çocuk, ateş içinde yanan başını gösterdi: —İşte bu. Ve sevinçle sordu: (Devamı var) (askerlik | Hesap memuru olmak istiyenlere Kadıköy (o Askerlik şubesinden: 934 senesi hesap memuru mektebine girmeğe istekli ihtiyat zabitlerinin im- tihanları 1 <8 - 934 tarihinde Çarşam- ba günü saat 9 da Birinci fırka karar. gâhında yapılacığından şubemiz mın- takasında oturanlardan gerek istekli- lerin ve gerekse muamelesi hitam bül- mamış olanların acele şubeye gelmele- ri, ... Üsküdar Askerlik şubesi riyasetin- den: 1 — Hesap memur mektebinin açı- İacak devresi için alınacak (taliplerin imtihanları 1 « 8 - 934 tarihinde ve sant 9 da birinci fırka karargâhında . dü. “dg iğ Sıcak... Ortalık o denli sıcak ki elimde- ki yazgaç, kızgın bir ot ocağına kömür atan bir kürek sapr gibi! güç işliyor. Angımdaki uylar gü neş altında erimiş, örtükleşmiştir. Bu kalık içinde hangi bakılarımı eynel sözleri sıraya dizerek anla - tayım, diye düşünüyorum. Tlk bir görez, peniçereden giri- yor ve kapının güneşten uzak kal- dığı için o denli kızmıyan sırtma ısı veriyor. Karşıdaki söğüt ve dişbudak a- açlarında tersine dönen yaprak - lar eskisinden daha mat. Gelenlerin geçenlerin yüzlerin- de birbirine adalış düşünceler var. ISTANBULA İRAN Muzafferettin Şah, burada ma-| iyeti erkânı ile saltanat kayıkla - rına bindi, İzzettin vapuruna geç- ti, Şah, vapura çıkarken Abdül - Sözün kısası, kamunun bugünkü) hamidin yaverlerinden Sultaniye cum tasası bir: Sıcak var!. Anlıyorum ki bu tasa, benim özlem kaygım değildir. Sanlı bir frenk bilgininin altın- da düşünülmemiş düşünce yoktur dediği güneşin sıcaklığı içime iş liye işliye düşünüyorum. Yazacak . bir nesne bulacağım. Sıcak kalık, dölek göstermemi de dilese, beni elimden yazgacı bi - rakmağa da başarsa gene yaza - cağımı, Karşıdaki yoldan geçenlerin gölgeleri toprağın üzerinde yu - varlanıyor. Güneş parlaklaştık - ça gölgeler Koyulaşıyor. 'Ta öte- ki dağ bağrındaki ufak ve ak ev- lerle sinema (geriltisine çarpmış durgün bir görünüşü andırıyor. Pehçerelerine kapaklar ve ge » riltiler indirilen karşıki aşık yapı- İ lar, güneş karşısında Kamaşan gözlerini yümmuş iri adamları an- dırıyor. v Srcaj yazmayı güçleştir- dağ elle. ama bundan tasa etmiyorum, Kalığı, yüreyi ve bun- ların hepsini bürüyen sıcağı an - latmak için: dizdiğim sözler» bir söy boyu oldu; altını çeklerim 0- Tur, biter. M.N. O denli > O kadar Yazgaç > Kalem. Angı > Hafıza Uy — Fikir Örtük — Müphem. Kalk — Hava Bakı > Müşahede Eynel > Münteha İs > Hararet Adalış — Müteradif. Kamu > Cümle. Cum — Müşterek. Özlem — Hususi, şahsi Sanlı Şöhretli. Bilgin > Alim. « Bölek > Tecnni. : Basarmak > İcbar etmek. Gerifti — Perde. Aşık > Mürtefi. Yüre — Havalı, etraf. Söz — Fıkra. Çek — İmza. (Bu sözler Tarama Dergisinden a- kamıştır.) Anastaş dayı: Söz aramızda! : Eski mizah yazicılarımızdan Osman Cemal Beyin yazdığı buğ çok güldürücü yerli hikâyeyi çarşamba günkü KARAGÖZ De okurken gülmeden katıla-ğ ii caksınız!. yapılacağından şubemize müracaatla evrakını muameleye koyanların imti- hana girebilmeleri için mezkür tarihe kadar evraklarını noksanlarını ikmal ettirerek hazır j vapuru süvarisi Ferik Şükrü Pa - şa tarafından istikbal edildi. Evvelâ Şah ve sonra bütün be-! yet vapurun salonuna dahil oldu-! lar, Salonda çay O hazırlanmıştı. Bütün maiyet çaya davetli oldu- ğu için vapur kalkmadan masala- ra oturuldu. Biraz sonra da va - pur hareket etti, İzzettin vapurunun önünü ve! etrafını İran tebaası ve De bistanı İraniyan mektebinin kira- ladıklaı vapur ve istimbotlar iş-| gal ediyordu. Vapur ve istimbot- lar baştan başa süslenmişti. İzzettin vapuru saat yedide Sarayburnu önlerine geldi, Bu esnada karagol sefinesinden top- lar atılmıya başlanıldı. “İstan - bul,, vapuru donatılmış resmi se- lâm ve o ihtiramı ifaiçin bu- rada (bekliyordu. İzzettin va- purü, Sarayburnu önünde “ İstanbul ,, vapru (tarafından karşılandıktan geonra Ortaköye nünde “İstanbul,, vapuru tarafın- dan kaşılandıktan sonra Ortaköye doğru yel aldı. Bu sırada, Bey- lerbeyinden de toplar selâmlanmıya başlandı. Rıhtımda Beylerbeyi vapuru süslenmişti, İiçinde şehzade Tev-| 5— VAKII GELEN Hükümdarları Yazan: Niyazi Ahmet Muzaffereddin tanbulda nasıl karşılandı. Şah, ziyafetlerden sonra istirahata çekildi. Daha sonra Abdülhamitle mülâkat yaptı. j —7-— | ger arabalara istikbala gelen he- atılarak * fik efendi ile şürayı devlet reisi Sait paşa şahı karşılamak © üzer bekliyorlardı. İzzettin vapuru is- kele açıklarına gelince, Beylerbe- yi vapuru hareket etti. İzzettin vapuruna yanaştı. Tevfik efendi Abdülhamit namına “Hoşamedi,, rasimesini ifa etti. Bu sırada da| İzzettin vapurunun o bordalarına dizilmiş bulunan bahriye efra - dınım selâm resmini ifa etmesini | müteakip Şah maiyeti ve erkân! Beylerbeyi o vapuruna bindiler. Beylerbeyi vapuru, saat yedi bu- çukta rıhtıma yanaştı. Rıhtım kıy»! metli halılarla süslenmişti. Deni- ze birikmiş olan sandallar bir &t-! ra teşkil etmişler alkışlıyorlardı.! İskeleden itibaren yolun iki tara-| fını da kalabalık bir halk kütlesi doldurmuştu. Sah, rıhtıma ayak | basar basmaz mızıka İran marşı- pr çalmıya başladı. Şah, karada şehzad: Abdülka- dir efendi ile sadrazam Halil Ri- fat paşa, hariciye nazırı Tevfik | pasa ve şürayı devlet azasından Turhan paşa, şehremini Rıdvan aşa ve Beşiktaş zabıtasına men: li yüksek memurlar, Abdülha- midin yaverlerinden hacı Hasan paşa, zaptiye nazır! Sefik bey, hariciye teşrifatçısı Galip ve teş- efat memurlarındân Abdürraz - zak bey, dördüncü daire beledi- ye müdiri Mehmet bey tarafın dan istikbal edildiler Bu istikba! merasimi de bittikten sonra 1$- N A vale ya kd lg e lll) Day iğ 23 14MMUZ 1934 Şah, İs ğ tablı âmireden tahsis edilen dört atlı bir saltanat arabasına şehza- delerden Tevfik ve Abdülkadir. efendilerle beraber Muzafferid - din şah, İran o sefiri Alâülmülk Mirza Mahmut Han bindiler, Dis yetle şahın maiyeti binmişlerdi. Muzaffereddin şahı getiren ara ba saat sekizde Yıldız. sarayına vardı. Sarayda Abdülhamit bek» lemekteydi. Ayni derece vesvese ve sefahate düşkün olan iki hü- kömdar el sıkıştılar. Mızıka İran marşını çaldı. Ve şahla padişah kasrı âliye çıktılar. Bir müddet burada oturduktan sonra maiyet- lerinde sadrazam Halil Rifat pa“ | şa hariciye nazırı Tevfik, şürayı devlet reisi Sait, serasker Ali Ri- za bahriye nazırı Hasah, Top- hane müşiri Zeki, paşa olduklar; halde dört atlı saltanat arabasiy» le kasrı âlıden merasim dairesine | geldiler. Merasim dairesinde yirmi da- kika kadar kalındı. Burada Mu- zaffereddin şah maiyeti erkânı nı Abdülhamide takdim etti, Abdülhamit buradan arabasiyle mabeyni hümayuna geldi. Bir müd det sonra da Muzaffereddin b. refakatindeki mihmandarları ile mabeyn hümayununa geldi. Ab- dülhamit o İrai O Sadriözamı E- minüssultan Mirza Ali Asgar hana murassa imtiyaz nişanı ve şa» hın maiyetine muhtelif nişanlar verdi. Muzaffereddin şah saat do- kuza kadar burada kaldıktan sonra saat dokuzda kendi araba“ sında Turhan paşa, sefir Alâük | mülk Mahmut han, ikinci araba“ da Zahirüddevlet ile Şakir paşa duğu halde merasim dairesine geldi. çi İstanbulda bulunan ecnebi 8€- firleri Muzaffereddin şahın ika» met edeceği merasim dairesine kartlarını bıraktılar. ğ Ayni gün mabeyni hümuyun- da şah şerefine bir ziyafet veril- di. . Muzaffereddin şah pazartesi günü saat dört buçukta gene !4- tablı âmireden tahsis edilen ara- ba ile Tophane rıhtımına geldi. Orada bekliyen Beylerbeyi iş - timbotu ile Sirkeci iskelesine çık- tr. Sirkecide dört atlı bir araba bekliyordu. Araba, şahı Babıâli « den İran sefarethanesine getirdi.” Sefarethanede hazırlanan mera- sim programı tatbik edildikten sonra yemek ziyafetine başlandı. Şah, ziyafeti müteakip dairesine döndü, Salı günü öğlene kadar istirahat etti, Öğleden sonra Ab- dülhamitle bir mülâkat yaptılar. Mülâkattan sonra çini fabrikasını, badikai hümayunu, ıstablı âmire- yi, gezdi. Akşam üstü (merasim dairesinde şeyhislâmı > ti. ip

Bu sayıdan diğer sayfalar: