Mis Paşa! yy yy yy Eski Eski zamanın paşalarından biri | debdebe, darata, şatafata alışmış | olduğu için devir değişip te bu debdebeden eser kalmayınca ha - | yali ile yaşamıya başlamış. | Uşaklardan, kölelerden, harem # ağalarından, kaihyalardan kala ka la evinde bir tanesi kalmış, Fakat Diye bağırır, paşa sanki etra fında sıraya dizilmiş bendegânı varmış gibi selâm verip geçermiş. Bir gün Paşa sokağa 1 çıkarken kaloş kundurasını giymek istemiş, yegâne ağası aramış, taramış bula s ) |) i | | mayınca: —- Onları kâhya efendi giyip so kağa çıkmış olacak. Demiş. Paşa hayretle sormuş: -—— Hangi kâhya... kâhya filân kaldı mı? — Öyledir de beni her sabah ka pının önünde eşek gibi ne bağırtı- 1 t paşa kalkınca bu zavalı ağa sofa - E ya bakan kapılardan birinin önü- ne çıkar: — Kâhya efendi, baş kalfa, ikin ci kalfa, harem ağası, kilerci başı, ikinci kilerci, ahçı başı haydi top- | Bizim evde — Sana bir iş vereyim amma bir kef gösterebilir misin? — Tabii . Hasan isminde biri var, yan yatlığım kahvede tanımışi — Hanım Ef. yanıyorum. içimde sön- miyen bir ateş var. I gö, Kız mı, oğlan mı? ? Küçük Süheylâya dadısı tek i şir etti: — Süheylâ haberin var om bu akşam gökten sana bir kar deş geldi. — Kız mı, oğlan mı? — Oğlan. — Adı ne? — Daha adı belli değil... — Öyleyse oğlan olduğun ne biliyorsunuz?. Aradaki fark Büyük bir ziyafet veriliyordı Herkes geldiği halde bir karı k ca henüz gelmemişti. Hazır bu lunanlardan bir zatın karnı çol A olduğu için dehşet- li sabırsızlanıyordu. Aradan ya ! rım saat geçtiği halde karı koca dan hâlâ eter çıkmayınca ev sa- hibi yemeğe başlamak fikrinde bulundu. Açlıktan gözleri dö - nen zevat hemen atıldı: — Ben de o fikirdeyim, dedi. Çünkü yemek yerken de onları bekliyebiliriz, halbuki. onları beklerken yemek yiyemiyoruz. Müşabehet Gayet mendebur suratlı bir a dam köpeğini kaybetmişti. Diş- leri fırlamış, suratı acayip ve menhus bir köpek bulundu. Fa- kat köpek onun mu değil mi? Bulanlar şüphe içinde idiler.Bir adam dedi ki: — Yahu bir köpeğe, bir de sa hibine bakmız, hemen köpeğin — adaha ait olduğunu anlarsı A mim — Müşteri meselesi Meşhur Selânikli tacirlerden bi ri dükkânm üstüne “Keşfi oğulla- rı,, diye tabelâ yaptırmış bunu gö ren ahbaplarından biri: —Yahu, demiş. Benim bildiğim senin bir kız kardeşin var. Halbu- istersiniz 1. ki Keşfi “oğulları diye yazdır - mışsim.. — Evet, müşteriler benimle kız kardeşimin ismini karıştırmasın - lar; diye. Anlayışlı .çocuk Muallim Bey müfredi ve cemi çocuklara öğrettikten sonra en or- ta sıradaki bir afacanı kaldırdı: — Söyle bakalım, Ahmet Efen di.. Çocuğun cemi nedir? — İkimiz efendim.. 1 yy Smm Fuat Paşanın hediyesi Fransızlar bir fıkra naklediyor Dışarısı Bir ecnebi gemicisi fırtmalı bir denizde batmış olan bir Türk va - puru efradını ve yolcularını kurtar mışlar. Kurtulanlar arasında Fu - at Paşa da varmış. Karaya ayak bastıkları zaman Fuat Paşanın ma iyeti kendilerini kurtaran gemi kaptanma bir hediye vermekten bahsetmişler. Fuat Paşa demiş ki; — Eğer kaptan Fransız ise ken disine bir istavroz hediye . ediniz. sğer İngiliz ise 1000 lira veriniz. Garson ve cennet — Garson), yarım ppajtenbesi biftek bekliyorum! — Biliyorum beyefendi. Bütün müşteriler sizin gibi sabırlı olsa» lardı, garsonluk yapmak cennet- te yaşamağa benzerdi! — Doğduğum gün olduğunu bildiğin halde böyle ellerin boş geliyorsun! — Seni daha kolaylıkla kolları mın arasında sıkmak için sevgi- İ lim! — “Evimde yalnız benim sö- züm geçer?,, — “Hakkın var, ben de senin gibi bekârrm.,, Müziç misafir Salamonun yeğeni üç haftadan beri evinde müsafir. Herif yiyor, içiyor, Salamonun içinin yağmı eritiyor. Aradan üç hafta geçtiği halde kalkıp gideceğe de benzemi yor. Nihayet Salamon dayana- mıyor. Yeğenine diyor ki: “.— Bana baksana, uzun za mandanberi karımdan çocukların- dan ayrı kaldın. Acaba onlarm seni görecekleri gelmemiş mi- dir?,, Müziç misafir bemen cevap ve riyor: “.— Çok doğru söyledin amca. İyi ki aklıma getirdin, hemen ka- rrma bir mektup yazayım da çe- cukları alıp ta buraya gelsin!,, Uyuyor musun ? . Rebeka yatakta kocasını dür tüyor: — “Mişon uyur musun?,, diye soruyor. Mişon cevap veriyor: — “Hayır, ne var?,, — “Yarm bana yeni şapkamm parasını verecek misin?,, — “Rica ederim, rahat bırak beni, uyuyorum!,, lanın, paşa hazretleri geçiyor.. Tam vakti Şadi sevgilisinin güler yüzünü görünce sevindi: — Galiba, dedi. Vaziyet müsa it.. Hemen babana gidip seni isti- yeyim mi? — Evet... Çünkü şimdi terzinin | İ yorsun a paşam? gay yy Gla yattığı belli değildir. faturası geldi. Para verdiği için o| acının üstüne gidersen muhakkak — Kızım mektubunda | canı sıkıldığını yazıyor. Acaba kocası olacak hay- van, gene onun kabahat- lerini mi görmiye başladı? — Yahu sinemaya gide- ceğiz, yıkanmıya lüzum var mı? —Bir kadına hediye edil- mek üzere iki paket cıgara istiyorum. — “Hanım,, mı? — Hayır hizmetçi... | fallamıştı. | siniz. i başka, ertesi sene başka türlü söy | İemekten hoşlanmam, Ama şimdi Mahkemede yaş meselesi Şaziye Hanımefendi ilk defa mahkeme huzuruna çıkıyordu. O | kadar kalabalığın içinde kendi: ne yaşı sorulacağını hiç bilmediği için hâkimin: İ — Kaç yaşmdasınız? Sualine karşı şaşaladı. dan kaçırdı: — Yirmi altı... Ağzın Bu sefer de hâkim şasaladı: — O kadâr görünmüyorsunuz | Dedi. Şaziye Hanım büsbütün : | Demek o kadar da gö- rünmüyordu. Bu nezakete karşı te şekkür etmeiek ayıp olurdu, ki » barlığa yakışmazdı: — Teşekkür ederim hâkim be | yefendi! Diyince hâkim dik dik baktı: — Yani daha fazla görünüyor- | sunuz, demek istedim. , Bir başka mahkemede: Hâkim — Kaç yaşındasınız? Hanım — Otuz iki... Hâkim — İyi ama siz üç sene ev vel de otuz iki yaşındayım demiş- *» Hanım — Tabii... Ben bir sene Bir mevki sahibi Mahallenin uçarı çapkınların - dan Kâni iş güç sahibi olamamış, serseriliği herkesi bezdirmiş, sar- hoşluğu, serkeşiği herkesi (bizar | etmişti. Kılığı kıyafeti pek peri « şan bir halde olan Kâni bir gün fevkalâde şıklaşmış, yeni “elbis şapka, pabuç ve palto ile mahalle- | de görününce herkes şaşırdı: — Hayrola, Kâniye galiba pi » yanko vurdu! Dediler. Fakat öyle olsa duyu- lurdu. Nihayet kendisi gibi serse - ri arkadaşlarından biri sormıya cesaret etti: — Ne o Kâni, mirasa mı kon- dun?. — Hayır canım, büyük bir şir- kete girdim. — Ne vakit?. — Evvelki gece sabaha karşı... Efkârrumumiye Meşhur muharrilerimizden biri ; arkadaşına dedi ki: — Birader efkârı umumiye uya nıyor. Buna hiç şüphe yok.. Onun için “aman bir makale yazmak is- tiyorum. — Tekrar uyutmak için mi? bulamam, şünkü ne gi Ali Emiri merhum hasta ya: tağında kendisini ziyarete geler bir doktor arkadaşına: a — Halimi gördün mü. bira - der? Dedi. O kadar fenalaştım | ki eğer akşama birisi gelip te öl 1 2 ALAMAMAK Ke ML LV Ali Emiri merhu | düğümü haber vermişse hiç hay” | li ret etmiyeceğim. i ; Ali Emiri Efendi her hastalar | maya başladıkça tabiatini bild ği için hemen çarşıdan alelâce' dört beş tane “lâzımlık,, alır; yatak odasına sıralar, sonra ya | ) tağma girer, yatarmı$. Gene böle yaptığı hastalıl rından birinde kendisin Süley -& man Nazif merhum ziyaret et" miş, Ali Emiri Efendi hastalığı ği nın ağırlığından şikâyet ederek & öteki dünyaya nasıl gideceğini anlatmış: — Nazif, demiş. Ef'alim de şüphem var ama amelim sağlam E dır. Süleyman Nazif odanın etra fındaki lâzımlıklara bakarak cevap vermiş: ” — Belli! Zavallı muallim İl Z Süheylâ mektepten ağlıy geldi: — Anne, hani bir hasta olduğu için dün erken a - zat olmuştuk... — Ey, peki ne olmuş?.. Zava ığ lı adam... — İyi olmuş, bugün geldi. A m Geri - ileri Bir maarif müfettişi bir mektebin; teftiş ederken çocu ları sınıfta ayrı ayrı imtihan et « miş. Sonra çocuklar terbiyei bed niye muallimleri tarafından l yaptırılmak üzere bir sıraya dizil- mişler. Mfettiş beye arzedilmiş. B çe büyük olduğu için çocuk! mektepten hayli uzaktaki d rin dibinde sıralanmışlar. Mektebin kapısında müf i bey uzaktan çocukları seyredi yormuş. Müdür yavaşça kul iğilmiş: — Beyefendi, talebemizi nasi buldunuz? — Çok geri.. Bunun üzerine müdür talebeye seslenmiş: — Çocuklar biraz ilerleyiniz! muallim