.—8 -- VAKİT 30 Z.nci teşrin 1933 Em yi — Zavallı kocamı düşününce ağlamaktan ken dimi alamıyorum. - Vah kardeşim vah. Dur sana bir boyası vereyim. Ağlayınca akmıyor EĞLENCELİ hd yal. Ana — karşısında dedi ki: için ne verirsin? için ne verirsen onu. Bir kız lisesinde limin gelmediği bir mek emeli ile: — İçinizde en iyi ! tahtaya kalksın! kaldıracağım! kirpik | yağa kalkarlar. Kendisini pek güzel bulan süs, pudra, allık ve boya düşkünü bir hanımefendi genç kızıma aynanın — Sen benim kadar güzel olmak — Sen benim kadar genç olmak Bir kız lisesinde dersine girer, kızları Der. Kızlardan hiç biri kımılda- maz. Bunun üzerine müfettiş: — Peki, öyle ise en Diyince kızların hepsi birden a- Kız İ müfettiş mual- saatle riyaziye imtihan et - tanesi geldi: bilen kim ise güzelinizi dir, — Aman, sil bu rengi beğenme- dim, başka renk isterim. Diyince sıvacı çileden çikar. — Allah ikinizin de belâzını ver | sin, bunak karılar. Diye mırıldanır. kadın kemali sükün ile: — Affedersiniz, der, Sağır olan | ben değilim efendim, kız kardeşim Bir hatırlatma Sıvacının biri zengin ve dul iki | ihtiyar kardeşin evini tamire, ba » i danalamıya çağrılır. deşten biri sağır olmakla beraber * ikisi de son derece mızmız, son de İ rece müşkülpesent olduğu için sı - vacı şaşırmaya başlar. Birinin yap tırdığını öteki bozuyor. Birinin is- tediğini öteki istemiyordu. Niha - yet bir odayı badanalamışken bir İki kız kar - Fakat ihtiyar — Vay, demek sen evli idin ha? — Hayır, daha nişanlıyım .. Süleyman Nazif Şe e a Geler; <7 77) Gençliğine doy” ve dostu Süleyman Nazif Merhuma dost - larından bir doktor müracaat et- miş, Bir hastahane başdoktoru o - lan bu zat hatıra defterini çıkar - miş; — Üstadım, demiş, Beni sene - lerden beri tanırsınız. Hakkımda elbet bir fikriniz vardır. Ne olur, bir iki satırla şu defterciğe kaydet seniz... Minnettarmız olurum. Süleyman Nazif defteri almış, şu satırları yazmış: “Diektor A. C. sayesinde idare - sindeki hastane boşalmıştır....,, Daha yâzısını bitirmeden dok - tor: — Aman üstadım, bu ne müba- Diyince Süleyman Nazif ilâve et miş: — Ve mezarlıklar dolmuştur. Meşhedi anlatıyor Geçenlerde bütün dünyayı sar - san bir zelzele olmuştu. Ertesi gün Meşhedi Cafere bir ahbabı sor - muş: — Meşhedi, sen zelzeleden kork maz mısın? — Yoh, Gorhmirem.. — Neden? — Erz menden fazla sallana -| maz da ondandır dadaşım.. ... Meşhediye bir Türk meddahını takdim etmişler. Bu zatbir çok taklitler yapmış ve bu meyanda bir hayvan taklidi yapmış. j Bu mukallidin bulunduğu mec - liste herkes hayret içinde kaldığı | halde Meşhedi hiç istifini bozma - mış. Birisi: - Yahu, Meşhedi! Demiş. Sen hiç bu kadar yaman mukallit gör - dün mü? Meşhedi başmı sallamış: — Beli, demiş. Mizim Eyranda bir muhallit vardı, bir horoz tahli- di yapanda gecce ise güneş doğup tur. üflis Isak islediği bir cinayetten dola yı ilamı mahküm olmuştu, Asıla- “ağı subah kendisini cesarete da » © vet edenle: — Hayri: İsak, korkma... Mu - kadiss böyle fini: Cemiyete olan Yarcacu ödi;eceksin! Tiyince İse haykrmış: — “zel sona ben iflâs etmiş bir | td.arrn Nas! öderim a yüzüm?.. | Burhanın Annesi küçük Bürhanı camiye | götürmüştü. Biraz canı sıkılarak | mırıldanmıya başlayınca annesi: — Sus, yavrum, haydi dua etse- ne Allaha! Dedi. — Ben duamı bitirdim. — Zarar yok, bir daha söyle.. — Olmaz, hep bir duayı söyler- — Görüyor musun Bürhan, Sa - dık sınıfta her zaman birinci geli - ! İ yor, sen dümenci! — Ne yapayım, onun annesi ba- bası daha akıllı da ondan!.. ... — Baba, şu karşıki arabacı ak - özleri sem Allahın canı sıkılır. Kurtla ku | şam üstü evine dönerken kamçısı - zunun hikâyesini söyliyeyim mi an | nı da beraber getiriyor. Neden bili ne? Yalancı âlim Hanımefendiler çay masasının başına toplanmışlar, şundan bun - dan konuşuyorlar, erkekleri çekiş- tiriyorlardı. Sıra meşhur fen ada - mı Mustafa Ruhi Beye gelmişti. Nihal Hanımın onunla evlenme- | si mevzuubahis idi. Hanırmlardan | birisi dedi ki: | — Nihalin kısmeti var. Bu adam çok âlim bir adam imiş... Nihal hemen tekzip etti: — Aman kardeş, âlim diyorlar ama yalan... Geçen gün dikkat et- tim, daha krep satenle, krep bir -| man arasındaki farkı bilmiyor, / | İkiden biri Romancılarımızdan birinin ev - j lenmesi mevzuubahs imiş. İki ka - dın hakkında görüşürlerken ro - mancı bu kadınlardan pek küçük yaşta olanı intihap etmiş, Sormuş- | lar: — Üstat, neden büyüğü tercih etmediniz? — Iki ağrıdan biri mevzuu bah- solunca insan tabii küçüğünü ter - | karım gelirse sokağa çıktı, burada | İyok, dersin. Unutma!.. cih eder de ondan... — Evimde yalnız benim l sözlim geçer! - emek sizde benim | gibi bekârsınız.. j yor musun? Anlayışlı Bir Talebe Muallim nebatattan,, ziraatten, meyvalardan, hasattan bahsetti, U zun uzun güneşin, toprağın, suyun tesirlerini anlattı. Sonra olmuş ve olmamış meyvalarin farklarını söy ledi ve nihayet telebeden birini kaldırarak sordu: — Meselâ üzüm ne zaman kopa rılmalıdır. oğlum? —Bağda kimse olmadığı zaman muallim Bey.. Bir endişe İki kişiyi öldürmüş, paralarını çalmış olan bir sabıkalıyı gardiyan hücresine sokuyordu: — Gir bakalım, kimbilir on beş sene mi, yirmi senemi daha şurada kıvril.. Peki, ama sade aklında olsun —Çok güzel çalıyor, yalnız arada | ; fena bir ses geliyor. | —Aşağı kattakikiracılar süpürge l sapile vuruyorlar da. madan .. ihtiyar bir kadın konyali vefat ettiğini duyunca: w — Vah, vah... Zavallı Ayse ' nım... Daha ne kadar da gençti. — Seksen iki yaşında idi. p —A... Seksen iki mi? Vah # lı kadın.. Bu kadar genç olduğ” » — Hayır!.. — Evli de onun için... & *»» Annesi Bürhana masal anlatı - yordu. En sonunda: da bilmiyordum. Kıdem zammı — Eğer yaramazlık yapmazsa S zasıan bi yerli Bir konakta hizmetçiler, af £ dın, dadı, sütnine hanımefendi — z — İşte yavrum, dedi. Eğer kuzu yaramazlık yaparsa kurt onu yer.. ; bayram münasebetile zam isi | ğe karar vermişlerdi. Hepsi | birer hanımefendinin yanınö' rek hizmetlerinden, kıdemle! bahsettiler, En son giren Mg hanımı etekliyerek boynunu v g tü: Duman ve sinek Hanım kocasına bağırıp di 4 yordu: İ Sana doktor da söyledir cigarayı içme diye... Ne var bu kımı fosur fosur her gün içecek mem kir. ai — Canım duman sinekleri © ten çekinmez, bunu da romanları | dermiş diye içiyorum, Pişkin bir dilenti Dilencinin korkusu Köprüyü geçen iki dilenci Kara köyden Beyoğluna çıkmayı düşü - nüyorlardı. Birisi dedi ki; — Ayaklarım hiç tutmuyor, bu — Benim için siz bilirsini£ mefendi, dedi. Biliyorsunuz? | bunların en kıdemlisiyim. ÜS sonra maiyetinize gireli tam sene olacak., akşam soğuk almışım, Gel tünel i- le çıkalım... . Öteki hemen reddetti ve yürü - yerek: — Allah göstermesin, dedi. Tü- | nel yankesicilerle dolu imiş. Bir san'atkâr Romancti şehir (!) B. köpek me raklısı idi. Bir kurt köpeği vardı. Bununla Babıâliye kadar gelmek- gibi bir şey sanırdı. ir gün arka - * Sokağın başında hergün 8# dir daşıma köpeğini göstererek: tan akşama kadar pinekliyert gt 4 lenen bir dilencinin daimi mW — Bak, dedi. Ben sade, roman yazmam, hayvan da beslerim. Arkadaşı köpeğe baktı, baktı: Bi, leri vardı. Hergün muaye gi , İmanlarda geçerler, kimi yirmi pi” ra, kimi kırk para verirdi. P* : dan bir hanımefendi vardı Ki gün kırk parayı tam saat yi tirip onun eline sıkıştırır ve devam ederdi. o Bir gün hanımefendi, o si parayı vereceği sırada dedi ki p — Allah senden razı olsu” nımcığım, keder görmiyesik yı” bir ricam var, Acaba bugü” 4 kırk para yerine iki kuru$ di misiniz? K | Hanım merak etti: ; — O neden? çi — Yarın kerimenin sağünl ğe mış. Gelmiyeceğim de yarınki p dakamı da bugünden verse” yecektim, “ — Yok, hakikaten köpeğin gü zel! Dedi. Senelerce bu böyle devam ti, caktım ama di- sonra çox ağla zaten ELİ şündüm, ev Vaz geçtim. yi | | j