a Vakıt'ın edebi tefrikası Ymm No. 16 Kamelyalı Kadın Yazan Alexandre Dumas fils o kadının her şeyine alâkadar- iğ ve boğuk bir sesle diş > Şu halde ben gideyim ma » fi gizi rahatsız ettığım için af- ime, erim, bir daha rahatsız Selâm verdim ve çıktım. aPıyı kapadım, arkamda bir a iy çınladı. Ab, o arar ma çarpmalıydı!. Şoktuğuma oturdum. *rde açılacaktı. t de geldi, oturdu: — Ama yaptın, dedi, seni deli Zünnetti, — Ben gitti ö- Tİ ne ge ttikten sonra Margö — Güldü, senin kadar tuhaf in dini ığını söyledi. Ama ken My Mağlüp sanma, sade o kadın. Ve ciddiye alma, Onlar terbiye lar zaket nedir bilmezler. On - lerine lâvanta sürülen kö- ğa er, hani kokusunu be - »mez de gidip suda yuvarlanır. kayt bir tavır takmdım: Ti Bana ne, bu kadını bir daha vel değilrm. Tanımadan ev » me kadar beğeniyorsam, tanı - m sonra o kadar beğenmiyo » >— Ben bir gün seni onun loca- da görürüm ve uğruna iflâs et- *M duyarım, Seni de haksız gör e eieeizdir ama, güzel ka- Bereket perde açıldı, arkada » k Şe #ustu. Ne oynandığını * söyle- aa Yalnız arada sırada Par; iğüm locaya baktığımı ve her dare yeni bir ziyaretçi gör - #ümü hatırlıyorum. Margöriti düşünmemezlik ede- İYordum. Başka bir hissiyata ka» ii işten, Beni tahkir etmişti, gü- b olmuştum. Bunu unutturma « a m. Varımı yoğumu sarfede - k bile olsam, biraz evvel kaçtı» “a locada, oturmak hakkını elde ecektim, <p Oyun bitmeden evvel Margö - © arkadaşı locadan çıktılar. maka gayrı ihtiyari yerimden Ernest: — Gidiyor musun? dedi. — Evet, — Neden?, â Bu aralık 1 gördü. sin; locanın boşaldığı Olsüyyı, vey erdivenlerde etek hışıltıları ii duydum. Bir kenara çekik & » İki gençle beraber beni gör- <n önümden geçtiler. iyatronun kapısında bir uşak onları önledi, argörit dedi ki: Git, dedi, git, taliin yaver vi Arabacıya söyle, İngiliz kah- | Pari > kapısında beklesin, biz o- e dar yaya gideceğiz. bn iraz sonra, bulvarda dolaşır - m Margöriti gördüm. Bal » dayanmış, bir bir kamelya - Yoluyordu. rkeklerden biri omuz başına Yavaşça bir şeyler söylü - ları nı LE, Mezon DD. Funda, Zi; â orda, birinci kat salo- oturdum ve Margöriti gö - ve kaybetmedim. Ke birde, Margörit, arkadaş- ie beraber arabasına bindi. 2 büyük bir lokantanın came -| Terceme «den MİKİ İzzet EN SA ZA Ben de bir arabayla takip et » tim, Araba Anten sokağında 9 nu- marada durdu. Margörit indi, evine yalnız gir di, Bu bir tesadüftü, fakat bu te - sadüf beni mes'ut etti, O günden itibaren Margöriti tiyatrolarda Şanzelizede sık sık görmeye başladım. O, her zaman- ki gibi neşeliydi, ben, her zaman- ki gibi heyecanlıydım. Bir sefer, on beş gün görmedim. Gastona ne âlemde olduğunu sor- dum. — Biçare kız, çok hasta, dedi. — Nesi var?. — Veremdir. Sürdüğü hayat da bu hastalığın önüne geçmesine im kân bırakmıyor. Yataktan kalka « mıyor, ölüyor. Kalp ne garip şeydir: Hasta diye sevindim. Her gün gidiyor, ismimi verme den nasıl olduğunu soruyordum. İyileştiğini ve Bavyere gittiğini öğrendim. Zaman geçti, tesiri değilse de, hatırası yavaş yavaş silinmeye başladı. Ben seyahat ediyordum. Dostlarım, her günkü ha; meşgalem bu hatıranın yer tu ve bu ilk maceramı düşündük « çe, çocukça bir heves deyip geçi - yordum. Esasen bir hatırayla öğünemez dim. Margöriti gitti gideli görme- miştim ve tiyatronun koridorunda rasgeldiğimiz zaman, size söyle » İdiğim gibi, onu tanıyamadım. Filvaki yüzünde tül vardı. Fa - İ kat ne olursa olsun, iki sene evvel onu tanımak için görmeme lüzum | kalmazdı. O olduğu içime doğar- dı. Fakat, Margörit olduğunu anla yınca kalbim gene çarptı. Onu iki sene görmemem ve bunun netice si olan şeyler, elbisesinin ucuna dokunur dokunmaz ortadan kalk- tr. BAN Arman, biraz sustuktan son- ra devam etti: — Ona hâlâ âşık olduğumu an ladım, fakat biraz daha metin - dim. Margöritle görüşmek istedi - ğimin bir sebebi de, kendisine, fev İkinde olduğumu göstermekti. İ Koridorlarda fazla durama - idm. Koltuğuma gidip oturdum ve hangi locada olduğunu anlamak için etrafıma bakındım. İ OAltkat birinci locadaydı. Yap- İ yalnızdı. Söylediğim: gibi, çok de- | ğişmişti. Dudaklarınm ucunda o lâkayt gülümseyiş yoktu. Istırap çekmişti, el'an muztaripti. Nisanda olduğumuz halde kış- lıklarını giymişti, üstünde kadife- ia vardı. Mütemadiyen ona ba - kıyordum, nihayet gözüne çarp - tım. Bir müddet baktı, sonra saplı gözlüğünü aldı, kim olduğumu kes tirememekle beraber tanır gibi ol- İdu. Gözlüğünü bıraktı, dudakla - İ rında tatlı bir tebessüm belirdi; bu tebessüm kadmların ne selâmı- dır. Selâmına benden mukabele bekledi. Mukabele etmedim. Hın- cımı alıyordum, o beni hatırladığı halde ben onu tanımamazlıktan geliyordum. (Devamı var) VAKIT'ın yeni Tefrikası : 2 Almanların Bu içtimada kâtibi mesul beyler den bir kısmı, Riza Bey tarafından verilen emrin herhalde bir şeye is- tinat edeceğini ileri sürerek ona ri- ayet edilmesi lâzım geleceğini id - dia ettiği halde diğer kısmı hakiki âmirlerinin Kara Kemal Bey oldu- | gu, binaenaleyh, ondan bir emir! gelmedikçe Riza Beye itaat icap etmiyeceği kanaatinde bulunmuş - tu. Bu ikinci kısmı teşkil edenler, hattı hareketleri İstanbuldan tayin edilmedikçe “Arhavi,, ye gidilme- meşi fikrinde ısrar eylediklerin - den kendi namlarına İstanbulda Kara Kemal Beye çektikleri bir tel grafnamede vaziyetlerini ona bildi rerek talimat istemişlerdi. Bu tel - grafnameye gelen cevap dahi, Riza Beyin emri kadar kat'i ve as- keri bir mahiyette idi, Kemal Bey kâtibi mesullere verdiği cevabında diyordu ki: Emre itaat ediniz “İstanbul kâtibi mes'ulleri Trab zon Teşkilâtı mahsusasma men - supturlar. Teşkilâtı mahsusa âzası nın süngülü bir neferden hiç farkı yoktur. Onun için her verilen em - re bilâkayıt ve şart ve bilâ itiraz ri ayet etmelerinin icabatı askeriye - den olduğunu bilmeleri lâzım ge - Tir.,, Bu cevap geldikten sonra kâtibi mes'ullerdeki son şüphe ve tered - İ düt zail olmuştu. Onun için Riza Beyle “Arhavi,, ye hareket elmek üzere hazırlanmağa başlamışlardı. Esasen riayet etseler de etmeseler de asker olacakları için bir asker gibi Riza Beyin emri altına girmiş lerdi, Kâtibi mes'ullerden maada Trab zonda bekliyen Almanlar, (Mo- sel) ile (Şmit) ve Gürcüler de Ri- za Beyle beraber “Arhavi,, ye gide ceklerdi. İstanbuldan gelen on altı Gürcüye Trabzonda üç azılı hiris- tiyan gürcü daha iltihak eylemişti. Bunlardan birisi, vaktile Almanya- dan bir vapur kiralayıp içerisine silâh dolduran ve bu vapuru Kaf - kasya sahilerine kadar getirterek orada boşaltan ve silâhları gizlice Gürcülere tevzi edip Rusya aleyhi- i ne bir Gürcü isyanı hazırlamış o - | lan zat idi. Bu ihtilâlci Gürcü son | zamanlarda (Osman Beynamı | müstearı altında Trabzonda bulu - nuyordu. iki cesur korsan Diğer iki Gürcüye gelince bun - lar umumi harbin başlangıcından evvel Karadenizde yaptıkları ga - yet cesurane bir korsanlık ile he - İ men bütün dünyayı hayretlere dü- İ sürmüş olan iki şaki idi. Hiristiyan Gürcülerden olan bu şakiler bir gün Karadenizde küçük takalarile bir Rus vapuruna saldırmışlar ve o vapuru yalnız başlarına zaptede rek soymağa muvaffak olmuşlar - | dı. Fakat bu müthiş korsanlığı yap | tıktan sonra hükümetimiz tarafın- dan ayni vapurda tevkif edilerek muhakemeleri icra edilmek üzere Rize hapishanesine trkılmışlarsa da, korkunun ne demek olduğunu bilmiyen bu iki şaki bir müddet ! (parabellum) tabancası bulunu - na UMUMI HAR PITI E yn 3 Teşkilâtı Mahsusa ANNA AAA AA AKAN Trabzona gönder | hoca Ef. neler yapacaktı? | kümiyetlerine intizar eyliyorlardı. sonra hapishaneden kaçmağa mu- vaffak olmuşlardı, Firarları esnasında şakilerin her nasılsa yanlarında birer tane de yordu. Hapishaneden firarları der hal duyulduğu için jandarmalar ta kiplerine çıkmıştı, Firariler bu ta kipten kurtulmak için ellerindeki tabancaları öteye beriye sıkarak kendilerine yol açmağa ve şehir ha ricine çıkmağa uğraşıyorlardı. Fa- kat Rize sokaklarmı bilmedikleri için nihayet çıkmaz (sokaklardan birisine tıkılarak kalmışlardı. Böy- le olduğu halde gene teslim olmak istemiyorlar ve üzerlerine yürüyen jadarmalara ateş etmekte devam | eyliyorlardı. Uzun müddet süren | bu musademede ancak iki jandar- mamız şehit olduktan sonra bu şa- kilerin tekrar tevkifleri mümkün | olabilmişti, İşte o vakitten beri bu | Karadeniz korsanları ve jandarma | katilleri Rize hapishanesinde mah | a Yazan: A. MiL dikleri ! Şimdi, teşkilât mahsusa onların a da işlerine yaramış, Gürcistanı çok iyi bildikleri için oralarda hizmet edebilecekleri düşünülerek hapis « haneden çıkartılıp Riza Beyin ma- | iyetine alınmışlardı. Bu hoca kimdir ? Riza Bey heyeti Trabzondan “Arhavi,, ye hareket etmeden ev - Ni vel Trabzonda bazı hâdiseler vu * kua gelmişti. Bunlardan birisi bir hoca efendiye aittir. Bu hoca bir gün Trabzonda zuhur edivererek şununla bununla sıkı sıkı temas et meğe başlamıştı. Onu ne İstanbul hükümeti, ne de teşkilâtr mahsusa | göndermiş olduğundan hoca efen- dinin Trabzondaki icraatı nazarı İ dikkati celbetmişti. Nihayet yapı * lan tahkikat neticesinde hocanın Almanya sefaretine mensup oldu. / ğu anlaşılmıştı. Onun Trabzona gönderilmesindeki maksat şu i (Devamı var) ...21n1a ERENER NE İNANE EEE EEAAEEAEEENTEENANEENEEEEERENEEENEENEE EEE BEMAR Iki Arap komşu harbe tutuştular (Baş tarafı 1 indi sayfamızda) kası da Melik İbnissut'a iltihak ettiğini ilân etti. o O zaman Ye - menin dahili vaziyeti karışık ol - duğu için İmam Yahya sesini çı - karmadı ve hazırlanmağa başla - dı, Hazırlığını o tamamladıktan sonra ordusunun kumandanlığını oğlu, veliahtı. “Seyfülislâm Ah -| met) e verdi ve ona hareket em - rini verdi. e Seyfülislâm ordusile hareket ederek Necran vadisinin Yemene ait kısmını işgal ettikten sonra diğer kısmını da işgal için ileriledi ve işgal etti. Fakat Sey - fülislâm buradan durmıyarak ile - rilemiş ve Necrandan bir o hayli uzak olan Devasir vadisine kadar varmiştır. o Muharebe şimdi bu vadide vuku buluyor. İmam Yahya kuvvetlefinin Nec ranı işgalden sonra Devasir vadi - sine kadar ilerilemesi onun Necit ile Asir arasındaki muvasala hat - larmı kesmey ve daha sonra üs - keri de zaptetmeği istihdaf etti - ğini gösteriyor, Verilen malümattan anlaşıldı - ğına göre İmam Yahyanın kuvvet leri Asiri cenuptan, şarktan ve bir dereceye kadar şimalden çevirmiş bulunmaktadır. İmam Yahya Asiri de, Necranı da kendi arazısmden saydığı için muharebede muvaffak olduğu tak dirde bu iki ülkeyi de Yemene ilti hak edecektir, İmam Yahya ordusunun De - vasir vadisine kadar ilerilediği sr - rada İngilz Aden valisinin bir İn - giliz harp gemisle Hudeydeye gi - derek, İmamın oğlu ve Hudeyde valisi Ali ile görüştüğü ve İngil - tere ile Yemen arasında bir dost - luk muahedesi müzakere ettiği ha ber veriliyor. . İngiliz valisi Hu - deydeden Sanaya hareket ederek | İmam Yahya ile görüşecektir. Müzakereler esasen ilerilemiş i mattan anlaşıldığına göre iki ta « | İmayı ve Hicazı olduğu için muahedenin yakında imzası beklenilmektedir. 1 Diğer taraftan verilen haberle. re göre, İmam Yahya son zaman larda İtalyadan geniş mikyasta si- | lâh ve mühimmat satın almış ve bu silâhlar kendisine İtalyan gemi si Ceneve ile gönderilmiştir. Ye- men hükümeti bu silâhları almış ve bedelini ödemiş bulunuyor, Bütün bu hazırlıklar (o Yemen © Imammın Melik İbnissuut ile ara - 1 sındaki ihtilâfı kat'i bir | surette halletmek fikrinde olduğunu gös - termektedir. İmam Yahyanm İngiltere ile yapacağı muahedenin o mahiy malüm değilse de kendisile tal arasmdaki muahede onun bu sw da hariçten her hangi müd , uğramasına manidir, İhtimal kin giltere aktolunacak muahede bu mahiyettedir. va Hicazdan gelen malümatta kral © İbnissuut'un Yemen İmamına mus | kabeleye karar verdiğini gösteri yor, Onun için Melik İbnissuut d kuvvetler hazırlıyarak Devasir vas disine göndermektedir. 4 Şimdiye kadar alman malü- | İ raf arasında vuku bulan muhare - | beler son derece kanlı olmakta, taraf birbirini imha edercesine ha reket etmektedir. Bununla beraber bu muhareb nin mevzii bir halde kalacağ şüphesiz sayılıyor. | İmam Yahya, Hicazım içine d ilhak o etmeyi istihdaf etmediği gibi Melik İb- nissuut ta Yemene sarkmayı ve Yemeni ilhak etmeği istihdaf memektedir. Onun için iki taraf arasmdı muharebe Asir ile Necran üze! rinde temerküz edecek, belki d kat'i bir netice vermeden de edip gidecektir, ömer R