4 Kasım 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

4 Kasım 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—8 — VAKIT 4 2Z.nci teşrin 1939, H i k â y e > yı Fikri İle — İşte, o diyordu, karım, senin karın, dikkat et, içeri birini ala - cak. Filhakika, birkaç saniye sonra siyah bir insan gölgesinin de açı -| lan kapı önünde belirdiği ve her i- | k dun karanirk içinde kaybol | d ı görülüyor. Biraz sonra da yavaşça kapı kapanıyordu. Artık Bundan sonrasını bilmiyorum. O | dar merdivenlerden nasıl Kahvenm yolunu nasıl bulabil - | dim hatırlıyamıyorum. Yalnız müezzinin şerefedeyken eğilip ku lağıma gfısıldadığı: indim. | Karm, senin karın diyen se- | si multasıl beynimde zonkluyor, o vakıt o kadar hafif, o kadar cı- Jrz gelen bu ses, şimdi, bir baykuş feryadı gibi kulaklarımda çınlı - yordu. Tam üst üste, sekiz frncan konyak içtim. Acı mayi midemi, boğazımı kavururken aynı zaman- da itidal ve irade dizginlerimi de toparlamıştı. Az sonra tamamiyle kendime hakimdim. Hiç bir şey olmamış| gibi kalktım. Evime gittim. Hay - ret.. Hiçbir değişiklik, hiçbir fev - kalâdelik yok. Şayan kapıyı açı - yor, karım merdiven eşiğinden her zamanki tatlı tebessümü dudakla - rında beni karşılıyor. İçimden gi - 'di mürailer diyordum. Görürsü - Büz ,siz. Amane göreceklerdi?. Ne gösterecektim?. Ne yapacak - tım? Onu daha ben de tayin ede - memiştim. Neyse, yemeğimizi ye - 'dik. Hizmetçi kız, başım ağrıyor, dedi ve çekildi. Kaldık bizbize. Karma belli etmiyor ,fakat en u - fak hareketini nazardan kaçır - mıyordum. Fikren de zamparanm saklanabileceği melhuz yerleri dü- şünüyordum. İlk fikrim en ziyade saklanması muhtemel olan yeri bir den basıp onu karımın gözü önün- de adamakıllı tepeledikten sonra bir paçavra gibi kapı dışarı fırlat- mak vesonra karımın he- nüz tasarlıyamadığım bir şekilde çaresine bakmak. Fakat sonra bu | ratada silâh, milâh bir şey varsa! Müellifi: Çift Yıldız kimbilir ne zamandanberi bu tarz- da ihanet edip duruyordu. Vaziyet İ apaşikâr böyle idi. Buna bir defa sah çektikten sonra yapılacak işi tayin kalıyordu. Kendi kendime: Çok basit, dedim. İkisini bir a- rada yakalar, evvelâ herifi tepeler ve kapı dışarı ederim. Ama ya ke- İster misin beni bir güzel oracıkta yok ediversinler, sonra da evlenip benim harimimde, benim kurdu - | ğum yuvamda yan gelip keyif sür- sünler! Yağma yok, dedim, böyle hazırlıksız baskın yapılmaz, bırak bu gece böyle geçsin. Yarın ben de bir silâh tedarik edeyim, hem hu- zuru kalple daha iyi düşünür, bas- kın tatbikatını inceden inceye zih nimde tasarlarım, ona göre terti - bat alırım, diyerek beklemeğe baş ladım. Beyefendi, oğlum, allah böyle bir intizar ateşini kimseye göster - | mesin, Ö ara geçen beş on daki - kanın azabını, üzüntüsünü hâlâ u- nutamam.. Ne müz'iç haldi o be - nim halim.. Semih efendi — ısmını bir mü- nasebetle öğrendim Semih efendi imiş — burada durdu. Zavallı yo- rulmuş, ter içinde kalmıştı. İkimiz de birer bardak soğuk su ile birer kahve daha ısmarladık. Macerada ki heyecan beni de kaplamıştı. Sonunu merak içinde bekliyor, hiç sesimi çıkarmıyordum. Az dinle - dikten sonra efendiciğim, böyle a- zap içinde geçen on beş, yirmi da- kika sonra, karım, perişan, yorgun bir çehreyle geldi, itinalı bir ses - sizlikle yatağa girdi. Şmdi ben de bir szap devresi daha aşlamıştı. Uyku uyuyamıyordum. Sinirlerim bozulmuş, berbat olmuştu. Bazan şeytan, kalk, şu kadının boğazını sıktver, diyordu. Sonra, gene ken- dimi topluyor, sabret ya Semih di- yordum, sabır, onun da cezalana » cağı dakika uzak değil. Böyle ruhi işkenceler, eziyetler içinde geceyi geçirdim. Sabah ol - du. O benden evvel kalkmış, kah - valtı hazırlıyordu. Ben de davran- yy yl yyl grg yg yg MN yy ya yy yy sal ay Aptülhamidin Yaveri Keçeci Zade yy yg yy ygs yg yn yg Sy yy a pg yy yy yn 0 yy yy yy yg yy ya yy ay 33 sene, 33 milyon nüfusu idar€ eden Aptülhamit kapıya çıkmak için eşref saat beklerdi.. lira Ebülhüda başında arap usulü, kısaca sarılmış yeşil sarığı, uzun bol cübbesiyle tekkede pek çabuk kendisine muhit yapmıya muvaf - fak olmuştu. Şeyh efendi derlerdi de bir daha demezlerdi. Hele sa - raya davet edıldıkten sonra şey - hin itibarı büsbütün arttı. birinde bu yılan oynatıcı arap yav | rusu, şeyhülislâmin tepesinden ba- ! kar bir şeyhülmeşayih olup çıkı- verdi. Ebülhüda O Abdülhamide bir ruhu habis gibi hulül etmişti. Padişah Ebülhüdanın yanında ho- caşının sözünden çıkmıyan bir ta- lebeye benzemiye başlamıştı. Ba - kınız bir hatıramı anlatayım. Padişahın tahta çıktığı günün yıl dönümünde idi. Akşam üzeri geç vakit izin alarak hünkâr ya- nına çıktım. Her zaman oturduğu bahçeye nazır geniş odada beni ka bul etti. Odaya girdiğim zaman yalnız değildi. Köşedeki kuyruklu piyanonun başında 8 — 10 yaşla- rında bir kız oturmuştu. Abdülhamit beni görünce işa « ret etti. Bilâhare Ayşe sultan ol - duğunu öğrendiğim - bu küçük kız bu işaret üzerine kalkarak beni se lâmladı. Tekrar piyanosunun ba - şına geçerek çaldığı parçaya de - vam etti. Doğrusu bu yaşta bir kız için çok güzel çalıyordu denilebi- lir. Memnun olduğumu gözlerim - den okuyan Abdülhamit bu daki - kada evlâdının herhangi bir hü - nerinden gurur duyan bir baba rikkatiyle, bir bana bir de kızına | bakarak; — Nasıl kızım... diye sordu. Bit tabi kanaatımi açıkça söyledim: Günün | derdi. Odaya girdiği zaman göz göze geldik. Benim istizahıma ce- vap verecek vazıyette olmadığmı görmekle beraber “Sultanın piya- noya devam etmemelerinin sebe - bini,, kendisinden sordum. Gü- lümsiyerek: — Şeyhin çalgıdan hoşlanmadı ğını bilmez misin... Kızlarıma pi - yano çaldırdığımı görürse canı sı - kılmaz mı?. Cevap vermek istedim. Fakat vakit kalmamıştı. Şeyh hazretleri (2) elinde iri taneli bir tesbih sal- lana sallana odadan içeriye girdi. Şikârının üzerine atılan bir kaplan gibi yerlere kapanarak hünkârın ellerine sarıldı. Hatta, bununla kalmıyarak a - yaklarını öpmek istedi. Fakat Ab- İ dülhamit onun omuzlarından tut - tu: — Aman şeyhim... diyerek aya- ğa kaldırarak yanına oturttu. Ev - | velâ aralarınca birkaç kelime a - rapça söylediler. Abdülhamit bir bülhüdaya sordu: — Şeyh efendi... bu gece donan mabeyne mi?. geçmek vakti gelmedi Arap bu suali cevapsız bıraktı. Dudakları arasından anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıyor ve ikide bir yalnız “efendimiz.. efendimiz,, diyordu. Abdülhamit telâş içinde sordu; — Ne var şeyh efendi... Bir mahzur filin mı?, Arap gözlerini yarı kapıyarak murakabe halinde: az sonra ellerini kavuşturarak E- | mayrseyredecektik. Acaba büyük | yeşinde yürüyerek gitmeğe met” bur kalırdı. Mecbur kalırdı diyoruz. Çün i kü bu bir mecburiyetti. Çünkü İ yıl dönümü şenlikleri li İile geçtiği yollarda fevkalâde zırlıklar yapılırdı. Bilhassa sar” ya dahil olan saraylılar, kadın © fendiler, hazinedar ustalar, beler ve diğer saray kadınlar! susi çadırlarında mevki alarak cişahın gelişini beklerlerdi. | Abdülhamit, böyle günlerde #* rasimin yapılmasını istemekle raber, bir kaç hafta evvelindi | haremden selâmlığa kadar uz: İ cak bu seyahat için tertibat alı” EE irade eder, kendisi de yecandan geceleri uykusuz kalıf” dı. İşte bu akşam da Ebülhüdanı” i iyi saatte olsunlarla görüşerek ver diği müsaade üzerine senede defa yapilan muazzam sefer vaki oluyordu. Bu esnada alayın halini size 4 atayım: En ileride tüfekçilerden müff$” kep keşaflar, ağır ağır ilerliyer*" yol açıyorlar. Arkadan avcı gi müdürü meşhur Sansar Mahi yürüyor. Yegâne vazifesi hünl İrm bir yerden bir yere gittiği a İman maiyetinde bulunmaktan i İret olan bu adam, deruhte et iğ mesuliyetle mütenasip bir vaka” içinde ahkiki bir sansar yürüyülü ile ayaklarının ucuna basarak ile” liyor. Mahmudün az arkasındı” ellerinde gümüş fenerlerle had€” — Çok mükemmel çalıyorlar e- İhi.. — Hayır efendimiz. Lâ valla- | mei humayun geliyor. . efendi. Yalnız (masanm üs -| Harem dairesinden çıkıldı. Set fikri değiştirdim. Karım belki bu | dım, Uykusuz geçen bütün bir ge- | adamı tanrmamazlığa gelir, hırsız- | cenin mezahimini yüzümdeki renk diye iddia eder, iyisi mi, bekleyip | sizlik ve gözlerimdeki kanlı kırmı- cürmü meşhut halmde yakalarım, | zılıktan anlıyan karım hayretle: bu daha muvafıktır, dedim ve so - — Ne oldun bey? Diyordu, sen yunup yatağıma girdim. Beş daki- | de mi hastalandım. Yüzün kireç gi- ka sonra Saime de geldi. Mutadı| bi, gözlerin kan çanağına dönmüş. veçhile kucağıma sokuldu ve uyu- | — Evet, dedim, hastayım. du. Ben bin bir çeşit düşüncenin — Ah ben de öyle, hiç keyfim | zihnime hücumu altında bunalmış, ! yok, diye cevap verirken ben, içim | tefekkür kabiliyetimi de kaybet - | den, gidi mel?un, diyordum, gün- | miş bir halde uyuyamıyor, bekli - İ düzleri kaçan keyfin gece yarıla - | yordum. Her halde akşam ezanın- ! rında pek güzel yerine geliyor, he- da başlıyan bu komedyaların son İle dur sen. perdesi gece yarılarında kapa -| Bu ara karım gene kaybolmuş -| nıyofdu. Keşfim doğru imiş. İki! şu, Beş on dakika sonra muztarip | saat mi, üç saat mi geçti, karımda | bir çehre ile geldi. hafif bir kımıldama oldu. Derhal Kuzum, bey, dedi, bugün be gözlerimi kapadım. Beni uyandır- | ni doktora gökürsene, kendimde mamağa azami itina ettiğini hisse- | bir fenalık, bir fevkalâdelik hisse- diyordum. Yavaşça kalktı, Yatak- diyorum, tan süzülür gibi inerek terliklerini | — Ne gibi dedim. giydi. Odadan gene o itina ile, gü-| O — Bir yanıklık gibi, vakit vakit rültü etmemek itinasıyle çıktı, git- ti, Şimdi ne yapacaktım. Evimde, | koynumdan karımı çalan ,namusu- mu, şerefımı çalan bir düşman var göbeğimin hizasında sancılar pey- da oluyor, her dışarı çıkışımda şid detli bir evca,"bir yanıklık hissedi yorum, diye cevap verdi. Senin gitmen olmaz, dedim, da. Ben bunu gözlerimle, hem de, | ben doktoru alır buraya getiririm. fendimiz... Abdülhamit masanın yanında | biminnetimiz afandi hazretleri. | idi. Ben Ayşe sultana daha yakın bulunuyordum. Piyano on dakika kadar devam etti, Ayşe sultan başka parça çalmak üzere idi odanın kapısı vuruldu. Musahip Nadir ağa sırtını mümkün olduğu kadar kamburlaştırarak içeri gir- di. Kandilli birkaç Otemennadan sonra: — Şeyh Ebülhüda efendi kulu- nuz nöbet odasında fermanınızı bekliyorlar... haberini verdi. Hün- kârın bu dakikadaki telâşını hiç unutmıyacağım. Bir eliyle araba: — Sen dur... diye işaret eder- ken, kızına piyanonun kapağını kapattırıyordu. r Bir saniye sonra, sızlığı hakkında izahat alan dok - tor, muayene başlamak üzere ha - zırlanırken, karım, lisanı halle dı- şarı çıkmamı ihsas ediyordu. Onları yalnız bıraktım, karşı o - daya geçtim, Beş dakika, on daki» ka geçti, Ben odada yalnız başıma sabırsızlanıyordum. Nihayet çey - tündeki saate bakarak) velinimeti ! Yalnız biraz daha.. | © — Biraz daha mı diyorsun... «— Evet, velinimeti biminnet. | Birkaç dakika daha.. — Niçin?. — Eşref saatin hulül efendimiz... — Pek âlâ bekliyelim... Otuz üç şu kadar milyonluk nü- fusu otuz üç sene zulm altında idare eden Abdülhamidin bu sözü nasıl bir tes'imiyet ve mütevekki - !lâne surette söylediğimi işitseydi - nız siz de hayret ederdiniz. Remilci şeyh bir müddet daha gözlerini saatten ayırmıyarak.. bek bekliyeyim etmedi — Afandımız.. vakitler müsa - ittir... Afandımız... sada yok. Abdülhamit bile bu P* le bakıp ikide bir gülmek arzu9f nu gösteriyor. Çehresinin ifa” , ettiği manaya bakılırsa bu kadi” bakyidi gülünç bulduğu zannedi* bilir. Halbuki tertibat meyan en ufak bir şey ihmal edilse " evvel kendisi ihtar eder ve tepi“ rek bağırır, çağırır. Bir asker kolu bile, tehlikede” İ geçerken bu kadar tertibat alm? | ğn lüzum görmez. Sanki yold* pusu kurmuş yüz binlerce düşme” ile karşı karşıyayız. /Meramı rar) —————— Büyük bir hava yolu Marsilya, 3 (A.A.) — Kazabi? | kızını elinden tutarak hareme gön İledi. Sonra hafifçe yerinden kı - | ka — Mariguanne hava yolun > “mıldandı: iliyen tayyareyle dün sabah Ra” itan havalanan jeneral Vuilleri”. i Mariguanne tayyare meydi büyük İ gelmiş, oradan miralay Giriyet İ mabeyne gidiş vaki olacaktı. Os- Buskat tarafından karşılanmı$ i | manlı hakanı? 250 ve nihayet üç| Afrikadaki Fransız yapraklı yüz metreyi yürüyebilmek için bir | üzerinde 25,000 kilometreli! işeyh bozuntusundan müsaade al - | uçuş yapmğa hazırlanan 30 ye 4 mak ihtiyacını duyuyordu. sız tayyaresi, hava musait Haremi humayundan | | ol Abdülhamit her zaman bu me- | bu seyahate ikinci ein iğ ” İ safeyi araba i'e katederdi. Yalnız | pazartesi günü sabahı çıka iğ tahta çıktığı günlerin senei devri-' dır, şahitli, ispatlı görmüştüm. Sonra, | Ve hemen fırladım, bir doktorla Gen feci ciheti, karım, o kadar sev- | beraber avdetimde karım yatağa © diğim o yegâne mahlük da bana, | yatmış, bekliyordu. Evvelâ rahat - rek saat sonra doktor çıktı. Benim | oturduğum odaya gelerek: | (Devamı var) “ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: