— -— VAKİ! 5l 6&, terişn 1935 yy yy yy yay yg yg yg simi gg yg gg yy yg gg Ni Aptühamidin Yaveri Keçeci Zade ayy yaş yg yy yy yg yy ty Aptülhamidin etrafında toplananlar onun korkaklığından istifade ederek zet Fuat Pş.nın hatıraları a Ng gg yay ) i uy yy ygs Ayyy Ny yy Eyy her suretle para çekiyorlardı A a | Bu korku bankasmın muhtekir- Seni Ragıp Paşa beni lisana ge: | leri bu fırsattan istifade ederek tirdin. küplerini doldurmakta idiler.; — Siz de beni getirdiniz.. Ben | Bu garip bankanın hissesi en bü Alman fabrikalarından komisyon | yük sadrazamdan tut ta en küçük aldım: Siz dünyayı emlâki seniye | memuruna kadar herkesin elinde yaptınız... Koca Urfa vilâyeti ta - mamile hazineye geçti... Ben — Şait Paşa ve bendegânı seniyelerinden on kadar gu bu ba- şılarm bilmusadere ihsan buyru - lan yalnız Kabataştaki on beş bin | arşın emlâkim haksız olarak bu | muameleye musadif olduğu tasdik buyrulüp iadesi lütfen bir kaç de -| fa ferman buyrulduğu halde elân kulunuz otellerde kira evlerinde sürünmekteyim. Böyle makribini seniyelerinden birine şu muamele edilirse tasavvur buyrulsun Ebül « hüda Efendinin ve daha bir takım larının taşralardaki nüfuzları 6 bi- çare baniya beni sevmiyor buyur- duğunuz halk üzerinde ne zalima | ne hareket ediyorlar. Halbuki o | mağdureyn gene şevketmeap efen dimizi çok seöiyorlar... Belki kulu- İ muzun yeminine itimat buyurmaz- | sınız fakat razıyım. Sarayda mese | idi. Müşir, vezirler, müraj şeyhler, Suryeli, Mısırlı avantüriyeler, da - | bil ve hariçteki mütereddi ruhlu unsurlar hep bu bankanın serma - İ yesini çoğaltmağa uğraşıyorlar - | dı. Otuz üç sene Abdülhamide ha - vaya uçacağı haber verildi. Dört yüz elli altı Cuma Abdülhamit ha- vaya uçmadı. Bir gün uçmak üze- re bulundu. Onu da haber verme - diler. Öyle bir zaman geldi ki Hün kârı tütün kaçakçıları gibi kaçır - mağa başladılar. Böyle nazik ve vahim (7) günlerde bu garip a - damların kazanç damarları kâba- rırdı, Rütbe, ihsan, nişan, mansap, ber şey onlara gelirdi. Fakat bu esnada Basradan Bal- kan eteklerine kadar bütün millet kan ağlayıp dururdu. Benim İmra hor —ıstablı âmire müdürü— ol - duğum sıralarda Abdülhamit Ra - mazanın on beşinde hırkai saade- İ lâ serhafiye Ahmet Celâlettin Pa - şa kulunuzu meselâ mabeyinci A- te kadar giderdi. Sonraları deniz dım. Kime sordu isem lâyıklı bir cevap ta alamadım. Aptülhamit avda.. Hamidin korktuğu iki nevi bas- talığı vardı. Biri kendi hayatı, di - ğeri de saltanat hayatı. Her ikisi hakkında ayrı ayrı ves veseler ,ayrı ayrı telâşlar bir anda zuhur ederdi. Bunlar aynen ısıtma nöbeti gibi idi. Nöbetler bazan u - zun sürer, bazan da saman alevi gibi çabuk hızımı alırdı. Abdülha- midin bu garip ahlâkından istifa - de edenler derhal telâşa başlarlar ve keselerini dolduruncıya kadar kim nöbetler ve krizler hiç ümit e- dilmiyecek ve hatıra gelmiyecek sebeplerden doğardı. o Bunlardan birisini söylesem diğerlerinin ma - hiyeti de maydana çıkardı. — Bir gün Abdülhamitle, ara sr ra mutadı olduğu veçhile (Yıldız parkında avlanıyorduk. Ördek a - vini bıraktık. Malta köşkü altında " ki mıntakada tavşan avlamağa baş ladık, Şaray hademeleri ve büyük | leri hünkârdan uzakta büyük” bir ihtiram ile (acaba'bize de bakar telâşlarını eksik etmezlerdi. Nite- | da bir iltifat eder mi?) ümidi ile İ Gizli Alman-Rus münasebeti ve Alm nın gizli hazırlığı meselesi tanbul muhabiri Mister H, J, Gre- enval Almanyann gizli silâhları hakkmda gizli bir vesikayı İstan: | bulda bulunan bitaraf bir devlet| sefirinden öğrenmiştir. Muhabir diyor ki: Almanyanın Cenevreden ansı - zın çekilmesinin hakiki sebepleri- ni izah eden gizli bir tarih sahife- sini bugün gördüm. Vaziyeti bana ifşa eden zat, bi- taraf bir devletin elçisidir. Ken» disi Cenevre muhitinde senelerce bulunmuş ve bir rol oynamıştır. Şayet İngiltere ile Fransa, Al - manyanın silâh'anmasına muhale- fet edecek olursa Almanya, hemen çekilmeğe karar vermişti. Fakat Almanya ile Rusya ara - sındaki gerginlik buhranı çabuk - laştırmıştır. Almanya, son dakikaya kadar İngilterenin Fransaya müzaharet etmiyeceği fikrinde idi. Almanya hükümeti 1919 da Ver | say muahedesinin askeri madele - ri tesbit edilirken bütün silâhlarr- nı gizlice Felemenk, İsveç ve İs - viçreye satmış; Alman zabitleri - nin bu memleketlere giderek ara sıra talim görmelerini istemişti. Almanya, bütün yeni askeri keşif- leri bu memleketlerdeki fabrika - lara bildirecek, onlar da yeni bir | keşiften haberdar oldukça Alman- ya harbiyesine bildireceklerdi. | İ | bir tarih da bulunan bir vesika Deyli Bkespres gazetesinin İs - safhası anya" ilk önce Felemenkte bir Jul fabrikası açmış, daha sonra te de buna benzer bir küçük * rika daha tesis etmişti Almanya daha sonra Rusy# anlaşarak İsveçteki fabrikayı pamış ve Rusyada daha büyük fabrika yapmıştı. Alman zabitleri, mütehassi# mı altında Rusyaya gidiyor ve. rada çalışıyorlardı. Bu #W Almanyanın tekrar silâhlan! için lâzım olan her seyhazırdi i Fransa hükümeti vaziyetten * berdardı. Onun için Rusy# müzakere kapısı açtı, Anlaşılan Fransa, Rusy& Japonya arasında muharebe tuğu takdirde Rusyaya Y' vâadettiği için iki taraf anl ve bunu müteakip Tokyo ile lin arasındaki münasebetler d miştir, Rusya ile Fransa anlı sonra Rusya Alman müteh ra yol vermiş, ve bu suretle * manyanın Rusyayı bir silâh f#” kası olarak kullanmasına kalmamıştır. Rursa, dünya mukadderatı Z rinde mühim bir rol oynıyacak ziyette bulunuyor. Acaba bundan sonra ne o ; Rusyanın Karadeniz do; sı burayı ziyaret etti, Yı Rusyadan mühim bir heyet rek Reisicümhur Gazi Mi rif veya Emin veyahut Bekir Bey- yolunu tercih ederdi. Bir gün hiç u ler, hattâ baş mabeyinci, hattâ kü- | nutmam. Ramazanın 15 inci günü güRlerden gözü açık, size pek sa - idi, Beni'erkenden uyandırdılar: dık ve namuslu Ahmet Şevket ve tütündü başınız ve berber başınız gibi daha bazıları ve kitabet dai - resinde ve tercüman Paşa ve mua- vinleri celp buyrulsun kâffesi ay - ri âyrı ve müçtemian bir ağızdan yemin ederler ki ahali sizin düş «| manmız değildir: Düşmanlarımız | beş on büyük ve gaddar ve zalim İ menfaatperestan ve birde gene! yukarda arzeltiğim üzere cümlesi tasdik ederler ki nefsi hümayunu- muza fenalık eden kendiniz efendi mizsiniz, Bazılarını unutarak tadat etti - | ğim zevâtan çoğunu halk curnal - cılıkla şöhretlendirirler. Halbuki hiç biri değildir ve telin ederler fa kat efendimiz onların sadakatin - den zekâsından o derece emindir ler ki ne dense beyhudedir. Bahu » sus ki bir fikir hümayunları var ki efendimizden işittimdi: Curnalla- rı reddetse derhal düşman olurlar ve şayet bir gün ciddi bir şey olur sa haber vermezler, Aptülhamidin yardakçıları Abdülhamidin bidayeti saltana- tında etrafını alanlar Padişahın ya ratılışındakj korkaklık hastalığını, vesvese ve entrikacılığı iyiden iyi» ye anlamışlar derhal bundan isti - fadeye başlamışlardı. Abdülhamidin bilhassa hayatı - na karsı göstermiş olduğu zâf bu kabil yardakçılar için dünyada em sali bulunmaz bir define idi. Ade ta diyeceğim ki, Abdülhamidin ha | yat endişesi bir nevi banka idi. Bu bankanın hissedarların; kendi ya- kınları teşkil ediyordu, İ ye (şimdiki adliye dairesi) karşı- ti. Fakat ben bu muammanın üze- rinden seneler geçtiği halde hâlâ bir türlü bunun e — Acele... Hünkâr senj istiyor. Dediler, Yıldızda bulunduğum için he - men dairenin iç kısmına koştum. Bir kaç dakika sonra arkasında ka ın kürk, yüzü gözü kıpkırmızı ol « duğu halde Abdülhamit göründü. Meğer hamamdan yeni çıkmış, yüzünün kırmızılığı oondanmuış. Gayet telâşlı idi. Elinde bir kâğıt bir de kırmızı kurşun kalemi var - dı. Ayakta elleri titriyerek kâğıda bir şekil çizdi. Bunda mektebi tıb- biye, hırkai saadet, Topkapı sara- yı gösteriliyordu. Hırkai saadet ve mektebi tıbbi- sındaki yolun üzerinde (X) işare - ti çizdiği yere parmağını basarak dedi ki: — Sözlerime dikkat et.. İyi dik- kat et paşa.. Pek mühimdir. — Dinliyorum efendimiz.. — Evet pek mühimdir. Ben ara ba ile Soğukçeşme kapısından ge - çerken, sen hemen yedekte bulu - nan atı ileri sürmesini at uşağına | işaret eder ve etraftakilerin naza-' rı dikkatini celbetmeden geçer, Gi dersin. Ben orada arabayı durdu * rurum. O anda hayvanım arabaya yaklaşmalı, ben üzerine atlayıp sa raya kadar gitmeliyim.,, | Tekrar tekrar anlattı. Mütemadi yen anlayıp anlamadığımı soruyor du. Tabii dediklerini yaptık. Bu ko- | medi bir iki sene böyle devam ets! i Büyük kapının haricindeki tüfek- bekleşiyor, arada bir bana da yan yan bakıyorlardı. Küçük bir çayı - irin ortasında idik. 3 Ansızın Hünkâr yere eğildi. Bu harekete adeta kapaklandı da de nilebilir. Bir anda eğildi. Fakat pek çabuk ayağa kalkamadı. Yer - de çamurlar arasında bir küçük kâğıt parçası eline geçmişti. Ce - binden gözlüğünü çıkararak oku * mağa başladı. Tahmin edebildi me göre bu bir mektup parçası i - idi. Yağmur altında kalmış, toprak lara karışmış, yazıları seçilmez ol- muştu, Hünkârın okumakta omüşkülât çektiğini görüyorum. Bir kaç da - ! kika kadar heceledi durdu. Ondan sonra yüzünde neşeden eser kal - madı. Hemen: “arabamı,, diye bağır - dı, Arabası geldi. İçine atladı. Biz de hayvanların üzerine atladık, Bir solukta harem dairesinin kapı i sma vardık. O dakikadan itibaren Demirka- pı sık sık açılıp kapanmağa başla ladı, Ragıplar, Lütfiler, Faikler, Tahsinler birbiri arkasına bir kor- ku ve telâş oraya buraya koşuşu - yorlar ve fevkalâde mühim bir hâ- dise karşısında imiş gibi müthiş heyeğan gösteriyorlardı. Ben şaşırdım. Acaba gene rie ol- muştu. Kimseye bir şey soramıyordum. | çilerin yanında bir iskemle bulup oturdum. Kendi kendime düşün - meğe başladım. — Bunun aslı ne olacak.. Olsa da koca bir ( devletin hayatı bir hastanın krizine mi teslim edilmiş vaziyette bulunacak... Bir kaç saat sonra meselenin iç | | Bunun neticesi olarak Almanya | Kemal ile görüşecektir. “1111000494100000880009086898001080088 20898808 BE8 SEAN YANOBANBSAAAN0A0 01108 sena yüzü anlaşıldı. O halde bu çantalarda elbise Meğer Abdülhamidin yerde na | yoksa ne vardı?... İ zarı dikkatine ilişen kâğıt, Yıldız- da bir bahçıvana Arnavutluktaki akrabasından gelen bir mektup parçası değil mi imiş? Acaba bu mektup (o parçasında ne yazılmıştı ki böyle bir padişa - bın (2) aklını başından aldı. Bu sırrı benim için anlamak kabil ol - mamıştı. Esasen merak edip sor - mamıştım da.. Yalnız bu vesile ile bir kere daha öğrenmiş oldum ki., Allahtan başka herkesten korkan Abdülhamit çocuklarmdan, oda - lıklarından, halayıklarından kork- tuğu gibi şimdiye kadar büyük bir emniyet ile sarıldığı Arnavut bah- çıvanlardan da emin olamamağa başlamıştı. Abdülhamit (namuslu adamlardan çok korkardı. Korku değil âdeta ürkerdi. Çünkü bunla- rın vicdanını para ile satın alamı - Yacağımı bilirdi. Bu vesile ile bir noktayı hatırlat mak isterim. Hünkâr her Cuma selâmlığın - dan çıkışmda arkasından bir çok çantalar götürülürdü. Bunları ha - riçten görenler elbise, tuvalet vesa | ire levazımatı zannederlerdi. Esvapçıbaşı İsmet Beyin neza - reti altında Hünkâr arabâsınm be men arkasından dört beğ esvapçı- nm taşiyıp götürdükleri bu çanta - larda acaba ne vardı? Vakıâ ötedenberi Padişahların arkasından en yakın yerlere bile gitse bir çok eşya götürmek âdet - ti. Ancak ne Mecit, ne Aziz, ne de j di.) Para ile kandıramadıklarını n&a muvaffak olurdu. istifade eden bazirgânlar pad N milletten korkutmak için he (din ve millet haini) diye gös“ dikleri sırada eşyaya da ayrı mevki vermişlerdi. Meselâ — panm faydalı ihtiraatından çoklarının (memaliki ” Hamit Cuma selâmlığında elbise | ye ithali Hamidin iradesi il değiştirmeği âdet 1 nudir. (Bu çantalarda lebalep beşi 0 yerde Osmanlı liraları ile dolu! Cuma selâmlığmda bu kadi raya ne lüzum var diyeceksini#” nu da ben sizin gibi merak .#” ve tanıdıklarımdan sordum. ' mahrem bir saraylı bana şu verdi: : — Hünkâr aleyhinde isyan #” ması ihtimalleri ile Hamit her" her dakika tiremektedir. Eğef nün birinde böyle bir vaka p A cak olursa, aklı sıra hemen bu P* ralarla oracıkta vicdanları, bi ri, temayülleri, teredütleri sat lacak, işte o maksatladır ki hiç” Cuma Padişaha ait arabanın ik rafında bu besibir yerde dolu 6 talar taşmır dururdu.. Abdülhamit, o paranm bile dirilteceğine kanidi. mütalcasına göre dünyada P” karşısında uzun müddet muk#t” met edecek hiç bir vicdan ER bunlar pek nadirdi. Nişan, müf her, rütbe ve rasipla mutlak#” Abdülbamidin korkaklığın©