Büyük Hikâye : 7 VW AA gi haftadanberi ortadan yok oldu. Ne kendi geldi ne de mektup gönderdi. Ona o kadar alışmıştım ki, Ay ss), bir an ondan ayrı kalmak, on- rl ir dan uzak yaşamak beni h yordu. Gene onun tiyle ge çen bir gündü. Fena ha'de srkılıyordu. Evvelâ yazdım, sonta, uzun zamandır © - canım sana mektup lime almadığım kemanımı aldım Tam çalmıya b m sırada aşağıdan se: Tay rıldık!.. Ben derhal aşağı ki onun hasretini çekimemiş'm gi bi, gülerek elimi uzattım. Fakat o, eminim, benim ku bir hafta ne kadar üzüldüğümü sezdi anladı, Ben bir şey söylemediğim halde o: — Affet Bi kâr, dedi, fakat ne yapayım, vazife . Seni beklettim. Sesinde derin bir hüzün vardı. O anda bütün b Ova m sarsıldı. sokuldum: Mukdim, nen var? Ne ol - in? ? in?. du?.. Meden böyle müte Bir an bulutlu gözlerini gözle -| rime dikti: — Çok üzülmiyeceğ'ne söz ve «| rirsen söylerim, — Söyle Mukdim, söylemezsen | ri | üzülürüm, üzülüyorum Piyanonun yanındaki koltukta hir EĞİ oturuyordu. E lerimi ellerine ala -| edildim eket edi - bir za - M. kanede yemek yedi — — » tarla 4 imei mağilimizda) ı ait bazı zevatın ziyaretleri ni Perapalas otelinde kabul etmiş bir ara ık Yunan fabrikalarının İs tanbul mümessili M. Fufası kabul ederek Türk — Yunan ticareti hak| ç «stan ayrılmış, o Tophane rıbtımından bindiği Ankara motö- riylö Fenere geçmişlir. Sabık Yu. nan başvekili Fener iskelesinde | büyük tezahürlerle patrikhâneye kadar yaya olarak gitmiştir. Orada, kendisinden ay: rı o'arak otomobille gelmiş olan Madam Venizelosla — kendilerine| refakat eden Yunan gazötecilerini amış, M. Venizelos suikast- tan salimen kurtulduğundan dola yı tebrik etmiş, patrikhaneyi üçü; <ü defa ziyaret ettiği için memnu- | niyet duyduğunu söylemiştir. M. Venizelos verdiği cevapta | Patrikhaneyi tekrar ziyaret fırsatı | elde ettiğinden dolayı bahtiyar ol. | duğunu bildirmiş, hasbihal esna“) sında; geçenlerde Ankarada Yu- nan bâşvekili M. Çaldaris tarafın dan imza edilmiş olan misakın iki milletin dostça münasebatını bir! kat daha kuvvetlendireceğini, bu | dostluğun yalnız Türk ve Yunan milletlerinin münasebatı üzerine değil bütün yakın sark milletleri | münasebatı üzerine de icrayi tesir | edecek derecede kuvvetli olduğu - nu söylemiştir, Patrik efendinin) karşılanmış, Mukdim | ap edi: | İ ması dol A Denize Gömülen Aşk man için. Muvakkat bir bu güzel yuvadan, bu kırlardan, senden ayrılacağım... Fakat ne za- rar var. Gene (biribirimiziniz.. Hayat böyle Diz dize, başbaşa yasıyanları kıskanır ve ayırır, son ra gene birleştirir. zaman Benim gözlerim yaşarmıştı. Ağ İadığımı belli etmemek © elimden gelmedi. Gözyaşlarımı z erimi silerken, son ka - ar hatırasını, şu kanat iğneyi göğ süme iliştirdi: Vedalaştık. Biribirimizin ola - cağımıza söz vererek ayrıldık. Ay rılırken: — Bilkâr, dedi, belki ile İstanbula gelirim. Her tayyare halde geldiğim zaman Çamlıca tepesin - den geçerim ve bir fırsat bulur - sam iner, beş dakika seni görür, gene giderim. Semranın bahçeden topladığı bir küçük demet menekseyi aldı ve zak'aştı. sw Günler geçti Aysel.. Eskişe- hirden haber, göklerden ses bek- liyordum. Nihayet bir gün, Semrayla be- İ raber ihtiyar çama kadar yürüdük. | Sunıra ayrıldı dağ çiçekleri top,» lamıya gitti.. O esnada beklediğim sesi duydum.. Semra koşarak ya - nıma geldi. Başımız havada, göz lerimiz tayyaredeydi.. Tayyare üzerimizde döneniyor ve yavaş yavaş alçalıyordu. Semra: —Mukdim ağabeyimdir! dedi. (Devamı var) Venizelos dün patri- hakkındaki sualine de M. Venize: | | los şöyle cevap vermiştir; “- Bilmiyorum rımın yüksek açıl vas r teşrinievvelde Ankarada nmaları i yor. Bu lerde h dır.,, Yuşoslavya kralı hazretlernin İstanbula gelmesini bekleyip bek- lemiyeceği sualine de: var- “— Bugünlerde gelme'eri ihti- mali varsa bekliyeceğim.,, Demis- tir, Bundan sonra patrik efendi M. Venizelosu öğle yemeğine alı: koymuş, kadınların patrikhane - İ de uzun zaman kalmaları mutat ol madığı için Madam Venizelos Pe- rapalasa dönmüştür. Patrik efen- dinin ziyafetinde beş metropolit ve M. Venizelosa refakat eden Yu- nan gazetecileri bulunmuş'ardır. M. Venizelos saaton dördü seyrek geçe, İsmet Paşa Hazretle riyle bir telefon mükâlemesini mü- Perapalas oteline gitmiştir. Orada birmüddet istirahatten sonra Fran selaretine giderek maslahatgü- r M. Barbiyenin ziyaretini ia - de etmiş, müteakiben Yeniköyde- ki Yugoslavya seafretinde sefir M Bankodiçi, daha sonra Trabyada İtalyan sefirini ziyaret etmiştir. M. Venizelos bu sabah saat 11 saklama -| Ismet Paşanın sulh formülü 1 — Garp Avrupasının harp teklik ak 2 — Eğe ve Karadeniz ciraf icat edebileceği karşı en kuvvetli mania « da toplanan devletler tan sanayi Ya yarı sınai, yarı zirai; yahut tama- leşmiş devletler değildirler. men zirai karakterlere Yarı smai sıyan devleti ni ıslah etmek için meselsl bir! dedirler. Avrupanın şarkından, şarkı ce- bu birinci nubi kıyılarına kadar uz devletlerin halledecekleri mesele, sınaileşmek ve garp Avru pasına verdikleri haracı kesmek mecburiyetindedirler. Bu haracın k bir çaredir. vakıa sınaileşmek Fakat dar n devletlerin dar güm mesi için hudutlar içinde sıkış rük hudutları arasında büyük in- kişaflara mazhar olmalarma im - kân yoktur. Bilhassa bu devletler kendilerine ham madde yetiştire- cek ve satış yapacak müstemleke i pazarları da mevcut olmadığını da ayrıca düşünmek lâzımdır. Bu- nun için meselâ sanayileşme işin de her memleketin kendi karakte- rinde bir sanayi zümresini üzerine | alarak garp Avrupasının iktisadi | tecavüzlerine karşı koyabilir. Her memleket satıcı olduğu ka- dar alıcı da olabilir. Karadeniz ve Ege havzaları et- rafıcda toplrnan milletlerin refa- —| hnm esasını teşkil eden bu anlaş- ma ancak samimi bir sulh havası | içinde kuvvetlenebilir. Ege ve Karadeniz etrafında top lanan devletlerin son yüz senelik tediye müvazeneleri gösterir ki bu | devletler mütemadiyen haraç ver | mişler ve anlaşamamazlık rn İ den boyuna zararlara uğramışlar. dır. Dünyada yeni harp tehlikeleri » ne karşı koymak, ve iktısadi faiki yetlerini temin etmek için İsmet Paşanın formülü en ameli tedbir- dir, Sadri Etem de Taksime giderek cümhu bidesine bir çelenk kuyarak, son ra öğle yemeğini doktor Siforde min osun evinde yemek üzere Hey beli adaya gidecektir. İsmet Paşa Hazret'eri dün M. | Venizelosa Türk malı kumaşlar» | | dan yapılmış bir kostüm hediyeet- miştir, | M. Venizelosun evelki gün B. IM. Meclisi Reisi Kâzım Paşa Haz retleri ve İsmet Paşa Hazretlerile Yalova Ziyaretinden dönülürken Yunan gazetecileri Meclis mizle ve Başvekil Paşa ile müşlerdir. Reisi- görüş- Kâzım Paşa Hazret - | leri Yunaniştanla olan münasebe- tmiz hakkında şöyle söylemişler. dir: “Türk Yunan dostluğu | ebedidir. Çünkü bu dostluk her | iki milletin arzu ve isteğine dayan Bunu size, Türk mille- tini temsil eden müessesenin, Tür kiye Büyük Millet Meelisinin Re- isi sıfatiyle söy'üyorum., | maktadır. İsmet Paşa Hazretleri de Yunan gazetecileriyle yaptığı hasbihalde harf inkılâbımızdan bir aralık: “— Büyük dostum M. Venize- | losun aramızda daha fazla kalma- | sını kendisinden rica ettim. Eğer| | Ankaraya gitmekliğim icap ederse | M. Venizelos, Türk milletinin mi- bahsetmiş, burada daha ne kadar kalacağı| teakip, patrikhaneden ayrılmış, | safiri olarak kalacaktır.,, demisitr. iği ile halletmek mecburiyetin- Ye , ŞK DELİSİ NE HÜKÜMDAR A 703 Yadigâr, yerinden fırladı: | — Biz de o yolun yolcusuyuz, | delikanlı, dedi. Buraya da onun i- Idik. Ne yapmak lâzımsa ev- â biz yapacağız. Selman, bunun sekebini anlıya- mıyor, fakat soramıyordu da, Fa- kat başka çare Her mak daha hayırlı de bu'amıyordu. ne pahasına olursa olsun, idi. Acaha | bunlar da Zehra içinmi Abaza paşaya düşman olmuşlardı?.. Bir İ den Abaza paşanın oOKaraoğlanı İ ö'dürtmek istediğini hatırladı. Ve Ze se a için olmadığını anlıyarak te | buldu. Gene: — Niçin, diye sordu. Siz niçin Abaza paşaya düşmansınız. Yadigâr: - Delikanlı, dedi. Çok ince so- ruyorsun. Hepüini sana anlata - mam, Karaoğlanın oyavuklusunu kaçırdı. Yavuklusunu mu?.. | Evet... Selman, yere yıkılacak gibiydi: Kim onun yavuklusu, diye murıldanabildi. İ Selman, alacağı cevabı bekler. | kopacak gibi| | şarpıyordu. Yadigârın ağzıma göz | lerini dikmiş; ken kalbi yerinder Zehra.. demesini bekliyor | du. Yadigâr: Tanımazsın, dedi. Güli iş - minde bir kız.. Selman, derin bir nefes aldı, | İçine tasavvur edilmez bir ferah -| | luk çökmüştü. Demek Karaoğlan | İ Zehrayı sevmiyordu. Uzun uzun konuştular, Muğrav | da dertlerini anlattı, Koca hüküm. | dar artık taç ve tahtı çoktan unut- muş, Şah Abbasın başını kopardı | ğr oğlunu unutmuş, karısını, öbür çocuğunu unutmuş, bir deli gibi gece gündüz Tamarayı düşünüyor. | du. Onun için yaşamak Tamara| demekti. Tamarasız yaşanmazdı. Hüsrev paşa, Erzuruma yak .| laştığı vakit, Uzun müddettenbe - İri Abaza paşayla harbeden Deli | Yusuf Abazayı kaleye adamakıllı sıkıştırmıştı. Abaza paşa, Hüsrev | paşanın da geldiğini haber alın - derhal şah Abbasa adam sal - | radat istemişti. Yusuf paşa bunu düyür duy. maz Hüsrev paşayı haberdar et - mişti. Muğravla (arkadaşlarının, orduya geldikelri vakit bu habe: de Hüsrev paşaya verilmişti: Ha - beri Selman vermişti. Hüsrev pa - şa: — Yusuf paşa gibi bir delinin | sözü ile iş olmaz.. Elbette başla -| dığım işi bitireceğim. Acelesi yok. | Ordu istiarhat etsin haberni ver - i di. Ordu çok kuvvetli idi. Büyük toplar vardı. Asker çoktu. Koçhi- sardaki Ha'ep beylerbeyisi Nogay | paşa mühim miktarda cephane ver | mişti, Mısırdan aldığı bin barut da yetistrilmi kantar i. Abaza pa şa, ne yapsa bu kuvvet karşısında teslim olmaktan başka çare bula - mıyacaktı. Selman, bu haberi ser- dengeçti Karaoğlanla arkadaşları- | gönderecek. Bunu 29 Ey'ül 1y3$ | Yazan: Niyazi Ahmet na söyleyince, her an tetik üzere olan fedaileri merak aldı. Muğ - ravi — Beklemek doğru değil, dedi, Şah Abba fırsat arıyor. Habesiii sr almaz bütün kuvvetini buraya Karaoğ'anla Yadiğâr da tasdik ettiler. Yadi » gâr: — Bizburada durmıyalım. Hüs- rev paşanm keyfi ne vakit gelecek. Biz gidelim.. diye arkadaşlarını ci etti. Muğrav, gitmiye zaten hazırdı. Karaoğlan Güliyi bulma» dan, onu kurtarmadan yaşamak - tansa onun uğrunda ölmeyi çoktan göze almıştı, Muğrav: — Kraliçe Ketevanın Türk hün kârına gönderdiği iki Türk de e - | ardaymış, dedi. Onlara bir haber salabilsek,, Yadigâr: O vakit kan akmadan kale» yi zaptederdik — Bunu yapabilir miyiz? — Ben yaparım... A İki arkadaş, sevinçle Yadigârın yüzüne baktılar. Yadigâr: — Yalnız bana şimdi bir der - viş elbisesi getirin. Ötesine karış. mayınız. Biraz sonra uzun cüppesiyle tam bir derviş kıyafetiyle Erzu - rum kalesine doğru yola çıkmıştı. Yadigâr bir hafta sonra dönebildi. Arkadaşları bu bir haftayı bin bir heyecan içinde geçirmişlerdi. Üç günde geleceğini söylediği halde gelmeyince bir kazaya urban git - tiğini zannetmişlerdi. Yadigârr, sağ salim görünce o kucaklaştı'ar. Selman da diğerleri kadar merak- taydı. Zehra acaba sağ mıydı?.. Kendisini unutmuş muydu?.. Yadigâr, Rahimle oMehmedi gördüğünü, onlarla konuştuğunu, kendilerine kale kapısını açacak - larını söyledi. Artık mesele kalmamıştı. Hüs- rev paşayı beklemeğe hiç hacet yoktu. Kendileri de gidebilirlerdi. Se'man heyecanla: Şeyhin kızı Zehra sağ mı a» caba?.. diye sordu. Yadigâr, dudaklarını bükerek Selmanı süzdü. Manalı manalı Ka raoğlana baktı: Sonra Karaoğlana döndü: — Karaoğlan, dedi. Taliin yar yor, Zehrada sana tutkun. Seni ölmüş biliyordu. Sağ oldu » ğunu duyunca o kadar sevindi ki., Selman ölü rengine — girmişti, Bacakları titriyordu, Korktuğu ba: şına gelmişti. Demek Zehra, ken « disini unutmuştu. Onun için atıldı. ğı tehlike, yaptığı fedakârlıklar boşa gitmişti. Hayır, hayır Selmar Zehradan geçemezdi. Onu unuta - mazdı. Ona malik olmak için ne yapmak lâzımsa yapacaktı. Karaoğlan Yadigârın omuzunu okşadı: j — Aferin Yadigâr, dedi, dedi! ğini yaptın. Şimdi vakit geçirme - den hareket edelim. Burada kal . maktan bir şey çıkmaz. Yadigârla Muğrav da bunu bel liyorlardı. O geceden atlarını ha | i zırlıyarak ordudan ayrıldılar, (Devamı var)