Büy Fakat bugün, gittikçe solan bir | yıldıza benziyorsun. Bilkâr, seni herkesten fazla sevdiğimi bilirsin. | Seni sevdiğim için de, bütün sırla- rını öğrenmek, üzüntülerine ortak | olmak isterim. İ Bilkâr yüzüme bakıyor, cevap vermiyor. Soruyorum: -- Neden susuyorsun Bilkâr? İ Banı omuzuma dayadı. Elleri- mi &“lerinin içine aldı: i — Dinle dedi.,, | .. Bilkârın gözlerinin (oönünde | yakın bir mazi canlandı. Bu ma - ziyi, bu ölen zamanları, bir ölü - | nün ağzından dinliyecek, kendi hikâyesini okuyacaktı... Okudu. “.Kollejde ilk seneler, macera» | 8ız, sale, neşeli bir ömür sürdün... | Fakat bu neşeli ömür - esnasında da; bazan kederlenen, dertlenen arkadaşlarımız olurdu. O zaman sen onlaradert ortağı olurdun.. Onları teselli eder, neşelendirir « din: Eunün için mektebin en kü - çüğürden en büyüğüne kadar, her kes'seni severdi... Ben de herkesle dösttüm... Ben de her'rese nasihat: eder, büyük sözler söylerdim. Fakat nihayet ben de sevdim. Aysel:. Nihayet ben'de tenha köşeler aramıya baş ladim ve sana hiç bir şey hissettir memeğe çalıştım... Aşkın bir se - rap, bsr hulya, bir masal olduğunu biliyorrlum, fakat buna rağmen s6viyordum, Sana bunu daba ev - veTtiarr etmediğim içim batar” fet... Bilkârın gözleri yaşarmıştı, yak laştım, Yaşlı gözlerinden öptüm: — Sana hiç bir sey için darıl - mam Bilkâr... Anlat, dinliyorum. Bilkâr anlattı: — Bilmem hatırlar mısn? Bir yılbaşı tatilinde geç vakit beraber mektepten çıktık. İsrar ettin, o ge- ce Şişlide, sizde kaldım. Ertesi gü nü Modaya, köşkümüze gitmek ür zere hazırlandım; İncifer dadı be- ni köprüye kadar indirdi, Vapur, köpükler kaynatarak açılırken, ben güverteden dadıya mendil sal ladım. Marmata, senin Marma « ran, sevgili mavi suların gergin bir canfesi gibi, göz alabildiğine uzanıyordu Aysel... Sanki kalın dokunmuş bir ipek kumaşı yırta - rak ilerliyorduk. Birden kulağıma bir ses, bir uğultu geldi. Bu uğul tu yükseklerden geliyordu... Bu ses, bu tatlı uğultu, çok sevdiğim kanat sesiydi. Aysel... Tayyareye | hayran olduğumu" “bilirsin... Ses yaklaştı, alcaldı ve tayyare yıldı - rım gibi sulara indi.. Yerimden fırladım, tayyareye bakmıya baş - ladım.. Bu esnada, kendi sesini du yan genç bir tayyareci de yanıma geldi, parmaklığa dayanıp o da | tayyareyi seyretmeğe başladı, Ar. | tık yan gözle ona bakıyordum. İ Kendine mahsus, semalara hâkim bir tavrı vardı... Benim hem ken - disile, hem tayyare ile meşgul ol - duğumu sezdi, başını çevirdi. Göz göze geldik. İri siyah gözleri, bir an benliğimde gezindi ve dedi ki: — Bize, karanlık göklerde uçar | ken yolumuzu aydınlatan bir yıl - ! dıza benziyorsunuz! İ İrkildim. İsyanım gözlerimde şimşeklenmiş olacek, ki genç tay. ik Hikâye : 4 YMM ALAKA Denize Gömülen Aşk üm Yazan» Nezahat Hasan İ biraz ötede duruyor... Başımı bile İdil... İ lumdan tutarak salonun öbür ucu: | m e v0 8 zn a Büy DENE sam ANAMA CANAN ona MN yareci başını önüne eğdi ve uzak- laştı. İskeleye yanaştığımız zaman, çı kiş yerine biriken kalabalığın a - rasma katılmadım. Paketlerimi | topladım, bekledim. Allah vere de şoför gelmiş olsa diyordum, yal - | nızliğımdan korkuyordum. Fakat telefon etmiştim, herhalde otomo- bili göndermiş olacaklardı. Vapurdan çıkınca otomobillere göz altım. Şoförümüzü (gördüm. O da beni gördü, geldi, paketleri: mi aldı.. Baktım, genç tayysreci çevirmedim; otomobile atladım. Köşkün önünde, küçük Selma - nın sesi çınladı: — Ablam geldi!.. Ablam gel - Ben mektepten geldiğim akşam lar, evde adeta bayram olurdu. Kucaktan kucağa, koldan kola do laştıktan sonra odama girdim. Ma samamın üzerinde bir zarf. bul - dum. Betulden bir davetiye, Yir « mi yaşına bastığı günü tes'it ede- ceklermiş... Sevindim. Betul on beş gündür mektebe gelmiyordu. Onu göreceğim gelmişti. Yarın gece ona kavuşacaktım... Ertesi akşam dadımla beraber | yola çıktık. Bizi kapıdan Betul İ karşıladı. Boynuma sarıldı, yanak larımdan, gözlerimden öptü. Bilirsin ya Aysel, Betul: çılgın bir kızdır. Pek müvazenesi yok - tur. Buna rağmen, arkadaşlarımız arasında en çok onu severiz, Mek- tepte olsun, evde olsun, dostlarma ir samimiyet gösterir. Beni tanımadığım bir çok yaş - lı kimselere takdim etti, sonra ko- na sürükledi: -— Gel, diyordu, sana hala zade mi tanıtayım, bir kaç gün evvel Eş kişehirden geldi. Bir an, gözlerime inanmak iste- medim: Karşımda, bir gün &vvel vapurda gördüğüm tayyareci du - ruyordu! — Hala zadem Mükdim... Can- dan arkadaşım Bilkâr..., | Bilkâr bir an defteri kapadı. Gözlerini odanin karanlık bir kö- şesine dikti, bir çift iyi siyah gö - zü gözlerinde hayallendirdi. Ogün ler ne yakm, fakat ayni zamanda da ne uzak günlerdi... Aysel o gün leri ne güzel tesbit etmiş, o zaman ki haleti ruhiyesini nasıl ( yaşat » | mıştı?... | “Elimi uzattım. Mukdim Bey, bir gün evvelki küstahlığının affı- nı istiyen bir nazarla yüzüme ba kıp elimi sıktı, Ben ona nasıl bak- tım?.. Bunu pek iyi bilmiyorum. Herhalde gözlerimde değişmiş bir $ey yoktu. Bakışlarım derin ve sa- bitti... Ondan sonra tayyarecinin bakışları miknatıslaştı. Gözlerini benden ayırmaz oldu. (Devamı var) Öz Dilimize Doğru Mecmvasından Türk dilinde © kurtuluş ve ışık yollarını açmış olan 26 eylül Dil | Kurultayını, yıl dönümü dolayı - siyle kutlulamak üzere bugün 17 buçukta Istanbul Halkevinde bir | toplantı (o yapılacaktır. Bütün yurttaşlar ve öz dilciler çağırılı Romanyadan A Gelecek Türkler (Baş tarafı $ üncü sayıfada) sıtalarla da teksif etmeğe çalış - mamız zaruridir. o Bu bakımdan Romanya muhacirlerini Anado «| lu tarlalarının tabii çalışıcıları sa- yıyorum. (Fakat bu muhaceret meselesi bir zaman ve teşkilât işi- dir. Zaman işidiri, Çünkü Roman - | yada bir (günde 800 bin malını satışa çıkarırsa tabiatiyle toprak tutarının tam karşılığı de- ğil, karşılığının yüzde elli noksa - nın: bile bulamaz. Teşkilât işidir. Çünkü Türkiye- ye gelecek vatandaşları o şekilde yerleştirmeliyiz ki onların memle- kete geldikten sonra verimleri yer değiştirmelerine, çektikleri zah - metlere karşı gelebilecek bir hak de bulunsun! ., Bunu teker teker insan | gelen, kendi kendine şuraya buraya yerleşen | miuhacirler yapamazlar. Bu ancak | devlet kuvvetiyle, hesapla kitapla | başarılabilir. Nasıl harpler başıbozukça idare edilemezler, kumandasız islerde | anarşi bozgunla neticelenirse in- sanlarm bir yurttan başka bir va. | tana taşınmaları da hesapsız, ki - tapsız, teşkilâtsız bir şekilde iler; sürülürse o bozgunla nihayetlenir. | Onun için Romanyalı Türkler : | 1— Topraklarını madrabazlara kaptırmamalıdırlar, 2 — Ana vatna kavuşmak için alınacak tedbirleri beklemelidir « ler. Sadri Etem Ankaradaki | “muhakeme Ankara, 25 (Hususi) — Asker: | lik şubesi reisi binbaşı Müfit Bey, bundan bir müddet evvel Kangal hakimi Galip Beyi öldürmüştü. A- | ğırceza mahkemesinin verdiği be- raet kararı Temyiz mahkemesince AŞK DELİSİ —67— Yazan: Niyazi Ahmet Karaciğay han, fazla izahat al:/ ram olsun.. N mıya lüzum görmedden çadırına | (OKaracigay bunları söyledikten çekildikten a üç arkadaş, sa - | sonra atından yere yıkıldı. Kara- baha varmadan yapacakları hü - | cigaym oğlu babasının çadırından cum için harekete geçtiler, Gece | fırlamıştı. Babasının ve karşısın. binlerce askerin koca bir sahrada kurdukları çadırlar müthiş surette uğulduyor, sabahleyin başlıyacak| — Hay... cengin sevinci ile her taraf çalka- 'ledin!... 5 nıyordu. | Diye bağırarak Muğravın üze- Çünkü Gürcistana yapılan kan. rine atıldı. (1) i lı akınlar daima çapulculuk, kız -| (Diğer çadırlardan askerler bo-. lara, kadınlara tecavüzle neticele- | sanmış, Mugravın etrafını sarmış- l nirdi. Bu, şah ordusunun en mem. lardı. Yadigâr da kılıcını çekmiş, nun olduğu bir işti, | yanaşmak istiyenlerden Muğravı Sabah ağarmıya yüz tutmuştu. müdafaa ediyordu. ş Çadırda yalnız Muğrav vardı. Dü.| (o Muğrav Karacigay Hanın oğlu. şünüyor, ikide bir başını ağarmak| nu da attan yere yıktı. v0 üzere olan sislere uzatarak bir şey Orduya bu haber bir saniyede ler görmiye çalışıyordu. yayılmıştı. Şah Abbas askerleri | Muğravın, a'dığı tertibatla Gür. | Karacigay Hanım çadırına doğru y cü askerleri bütün şah ordusunun | Kosuşurken tepelerden Gürcü as - eirafını saracaklardı. kerlerinin çe eğe gördü- | Çadırın önünde harekete hazır | ler» T | atı kişniyordu. Gürcüler yıldırım süratiyle atla- Uzaktan bir atlının geldiğini | 7D! sürüyorlardı. Bu ani baskın | gördü. Bu Yadigârdi. Yadigâr| Acem askerlerini şaşkına döndür « çadırın önünde atından atladı; (Mütlü. Mücadele çok kanlı oldu, — Hazır, dedi. Hücum edebi. Otuz bin askere karşı üç bin aske- rin muvaffakiyeti ancak bu suretle | — Parola nedir?, olabilirdi. z —'Bir silâh sesi., Kızılbaşlar, bu ani baskından — Ver parolanı.. | derhal yılmışlardı. Etrafa bak - Yadigâr piştovunu çekerek ateş | Dağa meydan bulmadan ya bir kı etti, lıcın keskin ucu ile karşılaşıyor, | Muğrav süratle atının üstüne at- | Ya bir yumruk ve tekme ile can ve» gi lıyarak: riyorlardı.. Şah ordusu müthiş -—“Beni takip et... Dedi. bozguna uğramıştı. Mugrav çok heyecanlı idi. Atı.| | Bu boğuşma bütün gün sürdü... nı Karigay Hanım çadırına doğru | Asırlarca kanlarını emen Acemler J sürdü. Çadırın önünde atından in | İen son bir savaşla muzaffer çık. meden seslendi: mağa kati sürette karar veren Gür cüler, bir canlı kalmayıncıya ka dar ölmeğe razi idiler, N da Mugravı görünce meseleyi an- Jadı. Kılıcını çekerek: Bre şah düşmanı ney- liriz. A —Hanım neredesin Teymuraz or dumuzu bastı, Her çadırdan bir baş uzandı. Karacigay Han başka bir çadırın arkasından atiyle meydana çıktı. bozulmuştur. Bunun üzerine mu- hakemeye ağır ceza mahkemesin- yeniden başlandı. Mügrür: Muhakemenin dünkü celsesin «! | Ne?... de müddeiumumi, Müfit Beyin Ga- | dık mı?, lip Beyi-kasten ve tehevvüren s0 -| ——. Basıldık... kak ortasında vurduğunu, tahrik | Mugrav bunu sö'erken Kara - ve tecavüz olmadığını ve esbabı cigaya yaklaşmış, belinden kılıcı - Diye bağırdı.. Basıl- itir. sübutiye olarak şuhudun şahadeti ve zabıt varakaların mündericatı- i ni göstererek maznunün ceza ka- numuhun 449 uncu maddesinin 2 inci fıkrasiyle tecziyesini ta'ep et- | miştir, Müdafaa vekili ise, müekkilinin müdafaai Omeşru © vaziyetinde olduğunu, mecburiyet karşısında Galip Beyi vurduğunu ileri süre - rek müekkilinin beraetini istemiş- Muhakeme karar için 1 teşri- nieyvele kalmıştır, Fuat Bey Orta tedrisat mü dün Ankaraya gitmiştir. Ankara Malül gaziler cemiyetinde Ankara Malül Gaziler cemiyeti gerek malül arkadaşlarından ve | gerekse (o malül teşekküllerinden malüllerin bir nüve etrafında toplanma temennilerini tetkik et - mek üzere bir heyeti umumiye iç» | timaı aktine karar vermiş ve An - karada bulunan bütün malülleri Ordu evinde 29—9—933 cuma| günü saat 14 te hazır bulunmıya . İdavet etmiştir. İ makla beraber çabuk kendini top- | çekmişti, Karacığay şaşırdı: İ — Ne yapıyorsun?. Diye keke! ledi... | Mugrav kükriyordu: — Hazırlan. Cezanı bulacaksın. İ Ölümün yaklaştı. Karacigay Han etrafına bakın- dı. İmdat, yardım istiyecekti. — Bağırdığın saniye işkemben deşilir. Şimdi kılıcını çek ve ken- dini müdafaa et. Han, elini kılıcına götüreceği yerde piştovuna altı. Fakat Mug. rav şimşek gibi atılmış ve kılıcını göğsüne saplamıştı, Karacigay iki tarafa sendeledi; ilk yara cüsseli kumandanı sars - ladı. İkinci defa piştovunu çekerek hücum etmek istedi. Bu sefer kal kan Mugravın kılıcı, bu cessur ku» mandanm bir kolunu yerinden u: çurmuşlu., Mugrav: — Han, diye bağırdı. Döktü. ğün kanm cezasını çek.. Karacigay bitkin bir hale gel - mişti: — Hay... Diye bağırdı. Sen de hainsin... Şahın çöreği sana ha iyğar. Akşam kararırken sahra insan cesedi ile dolmuştu. Şah askerle. | rinden canlarını kurtaranlar arka- larına bakmadn buraları terket - | mişlerdi. Gürcüler bunlrı da bi“ rakmadılar,. Karabağ hududuna kadar takip ettiler ve rast geldik- leri kızılbaşı kılıçtan geçirdiler. Kurtulanlar üç bin kadardı. #Devamı var) (1) Bu harp tafsilâtı hakkında Naimada (cilt 2) tafsilât vardır. Muhtelif vesilelerle ve muhtelif yazılarımda işaret ettiğim bir nok» “ taya burada bir defa daha temas etmek isterim. Osmanlı Türkleri “ devri tarihinin müphem kalan ci- hetleri pek çoktur. “ği Bu hususu ilk defa ortaya atan Köprülü zade M. Fuat Bey olmuş» tur. Fuat Bey, bu devir tarihinin müphem noktalarını aydınlatmak için o devirde bize hudut olan ve uzun tarihi münasebetlerimiz bu: lunan milletlerin tarihlerini tetkik etmek ,onların tarihimize git vesis © kalarını toplamak mecburiyetinde olduğumuzu söylediler ve t- jar, ig a Bu eksiklik, seneler geçtikçe da- ha çok kendini hissettirecektir. 1 Asırlarca Türk hakimiyeti altında yaşıyan Kafkasya, bugün bile o de virlerden kalma Türk harsini unut mamıştır. Türklerin o yaptıkları köprüler, kurdukları köyler: hâlâ Türk isimleriyle anılıyor ve bizim “ yalnız vaka vazan tarih'erimiz mi azzam seferler hakkında kuru bi- | dip inidmarın başka bir şey ver. | N.A.