TT YP a Biyik Hilye > um Avrupada Denize Gömülen Aşkruıs AKMAK NA Bir an düşündüm: Kaçayım mı? Onu tanıdıktan sonra kaçmam mânasızdı. Ağacın arkasından çıktım, ona doğru yürüdüm.. Kuz- gun artık homurdanıyordu, © bir türlü hırsını alamıyordu. Yaklaşirm. Ben yaklaştıkça Mur | vakkar daka dikkatli baktı, niha-| İl Yazan : Nezahat Hasan)g;, Bulgar gazetesine gö- re bu iki devletin avru- padaki mühim rolleri Sofyada çıkan müstakil Slovo gazetesi, Türkiye ile Sovyetlerin | rolü hakkında uzun bir makale| neşretmektedir. İ silmiş, yağmur dinmişti. Denizin sesi de kesilecek kadar derinden geliyordu. Bilkâr, hatıralara de -| vam etmeden evvel: -- Zavallı, zavallı Aysel!.. diye söylendi. . 9 haziran Bu gazete: “İki memleket de ye, sovyetler) , e 5 — VAKIT 24 Eylül 1y3$ AŞK DELİSİ —65— Yazan: Niyazi Ahmet Şah Abbasa menfi cevap vere-| (o — Tanımaz olur mu?.. Şimdi mezdi artık. | kumdan oldu galiba ondan.. — Peki, dedi. Ne vakit emre - Bu esnada içeri bir gölge gir dersen hazırım. mişti, Muğrav, Şah Abbasın yanın - Yabancılara yaklaştı: il | “...Babam da dün ne çok misa- | Avrupa siyaseti kombinezonların- | dan çıktığı vakit gözlerinde topla- — Aldaniyorsun, Yadigâr, de yet gözleri hayretten büyüdü: fir davet etmiş!... Gelenlerin ardı arkası kesilmiyor. Salon dolu.. O- dalar dolu.. Yalnız meydanda Bil- kâr yok... Dört gözle onu bekliyo- rum. Dadım iki kere iskeleye git- ti, yalnız döndü... Bir ümidim son vapurda... Yemek odasının bir köşesinde cazbant çalıyor. Herkes dansedi - yor. Bir yanda gençler bir grup ol- muşlar, başka bir tarafta ihtiyar - İ lar baş başa vermişler. Annem ab baplarıyla, babam dostlarıyla soh- bette... Ben arada bir dansediyorum, arada sırada söze karışıyorum, ba zan annemin, bazan babamın ya - nına gidiyorum. Fakat gözüm sa: atte, aklım Bilkârda... Nihayet son vapur geldi. Kapı- nın önünde sabırsızlıktan ayakla - rımı yere vurarak bekliyorum.. Ya gene dadım yalnız gelirse?.. — Aysel hanım!.. diye haykır»! dı. — Muakkar bey!., dedim. El sıkıştık. — Vallahi gözlerime ipanamı- yorum... Ne kadar büyümüşsünüz! Amma gözleriniz gene o eski göz- ler.. Yüzünüz değişmiş, eğer göz“! leriniz kapalı olsaydı tanıyamaz - dım. — Siz hiç değişmemişsiniz. Bir az esmerleşmişsiniz o kadar. İ — Enin geldiğinizi duyarsa çok - sevinecek. — Burada değilmiş galiba. — Hayır, İzmire gitti, bugün - lerde gelecek. Hem konuşuyor, hem dolaş: - yorduk. Biribirimizi o tanımıştık. Acaba znelerimiz, babalarımız tanıyacaklar mıydı?. — Ben zannetmiyorum Muak- kar bey, her halde ne babam ve ne & — Gelmiyeceksin diye ödüm patlıyordu Bilkâr. — Hiç gelmez olur muydum?. İçeri girdik. Bilkâr kapının per ». Birkaç gün sonra babam, koll»ji bitirmemin şerefine bir ziyafet ve- yö recekti. Ziyafette onlara hoş bir sürpriz yapacaktık. f — Görünmem Aysel hanım, — Nen var?, Ayrıldık. Etraf tamamiyle ka- ve Hastayım Aysel... Hatırın i- rarmıştı. Kartal sırtlarından doğ-| çin geldim, yoksa sokağa çıkacak mıya hazırlanan ay, ufku ışıklan- halde değildim. diriyordu. : vat “> m odama çıkâ- i i 1 da . ım, orada biraz dinlen. Pr mrt Yukarı çıktık. Bilkârı koltuğa “ Nerdesin küçük hanım, ye- yerleştirdim. Tekrar aşağı indim. meğe bekliyorlar... Odalara bak -| o Cazbant her an biraz daha co - tım yoksun, bahçeyi dolaştım yok- | Şuyor, neşe her an biraz daha artı- sen... Paşim sıra söyleniyordu. Yemek odasına girdim. Babam: -— Dokunmayın kızıma ,gezsin, dedi, yavrucuk kaç senedir Adaya, mavi sulara hasretti... değil mi Aysel?. “ Yerime oturdum, bir kaşık çor- ba ictim: — Evet, dedim ,bilbassa sulara hasrettim... Bana boğaz, deniz te- isri yapmıyor... Ben boğazm değil, Marmaranın hayranıyım. — O halde sana bir müjdem var, yordu. Bir de baktım, babam Muak - karla konuşuyordu. Beni görünce: — Aysel dedi, gel, sana yeni bir arkadaş takdim edeyim. Gülmemek için kendimi güç zaptettim. (Doyumu var) i Yük arabası altında Edirnekapı caddesinden geç - deki tek atlı yük arabasınm bey - giri yanından geçen tramvaydan ' ürkerek gemi azıya almış ve ala- de annem sizi tanıyamazlar. Yalnız gelmedi. Uzaktan iki! — Onlara bir sürpriz yapalım ! gölge farkettim, Atıldım. Bilkârla Benim aklıma iyi bir şey geldi. | kucaklaşlım. mekte olan Muharremin idaresin «| dan tasfiye edilmiş ve hemen he - men birer Asya hükümeti telâkki olunmaya başlanmıştı. Fakat ge - İ çen ilkbahardan beri ve bilhassa | M. Hitlerin iktidar mevkiine gel « diğinden beri gene bu iki memle-! ket dikkati celbetti, o kadar ki iki- | si de başka hükümetler “arasında | mevcut münasebetleri tesviye ile | mükellef birer hakem haline gel - İdi, “Meselâ, İsmet Pş. ile Tevfik Rüştü beyin Sofya ziyaretine iki bakımdan ehemmiyet atfolunmak | tadır. Bu devlet adamlarının, Ka- radenizde hududu olan memleket- ler arasında bir misak akti lehinde teşebbüslerde bulunmak üzere gel- dikleri söyleniyor. Ayni zamanda | Romanya, Bulgaristan, ve Yugos- | i lavya arasında bir mutavassıt va- i zifesi görmek istedikleri de ileri sürülüyor. Bu teşebbüslerin ne ne- tice verdceğini tahmin etmek ka -| i bil değildir. Maamafih, Türk hü -| kümet merkezinin de Balkan siya- | İ setinin merkezi haline geldiği mu- hakkaktır.,, Bu gazeteye göre, | vukubulan “ bütün hükümetlerini biribirinden ayıran mesafeyi kısaltmaktır. Türkiyenin arkasında, kuşkulanan hükümet « lerle birleşmek istiyen Rusya gö - rünmektedir, Başlangıçta tecerrüt halinde kalmış olan Sovyetler, diğer dev - letlerle birlikte ve en evvel Türki: ye ile bir teşriki mesaj siyasetine avdet etmiştir. Bu iki “devlet, ci - han harbinin sonunda 'aktedilmiş olan sulh muahedelerini korumak için bu iki devlet el ele vermişler- j dir. Hiç tereddüt etmeden, her türlü tadil aleyhtarı olan devletle- rin sınıfına seçmişlerdir., , Bu şarlara göre, bu kadar açık- sa tadilât #leyhtarı olan cenubu şarki komşusuna karşı Bulgaris - tanın vaziyetinin ne olacağını sor makta haklı değil miyiz?., , “Bulgaristan kendisini tama *| miyle Bulgar olan araziden ve Ege denizine doğru olan tabii yolun - Ankarada tesadüflerden | nan iki damla yaş gizli gizli gö - rülüyordu. O, memleketinden ayrılırken | asırlarca betbaht kardeşlerinin sol gun dudaklarında hazin birer nağ- me gibi dolaşacak destanını söyle- mişti. “Gidiyorum. Kafam, kalbim kuvvetile hudutlarını hisar benim yokluğumu hissedince tekrar dağılacak. Maneviyatım bu ralarda bir zavallr gibi, yetim ka- lacak.. Ve ben kimbilir hangi u - zak memleketin 1$31z, yabancı top rağında gömüleceğim..., Buna rağmen Muğrav bir hafta sonra otuz bin kızılbaş askeriyle Gürcistana hareket etmişti. Kara - ciğay han da kendisiyle beraber geliyordu. Muğrav, sefere çıkmadan evvel Şah Abbasa çıkmış, karısı ve ço - cuklarını da beraber götürmek is. tediğini söylemişti. Kurnaz şah, Muğrava itimat etmekle beraber her ihtimali gözö- nünden uzak tutmuyordu. — Muğrav, dedi. Ordumun ku- yapmak benim salâhiye- tim dahilindedir elbet. Fakat ben bu işi yaparken, birçok mahzur - ları olduğunu söylediler. Herkesi temin etmek istedim. Bir rehin al- mamı istediler. Bunun için de en çok sevdiğin oğlun Paatayı gös - terdiler.- Demiş, Muğrav da sevgili oğ - Junu rehin bırakmıştı, Kahraman kumandan, yolda günlerce vicdan azabı içinde kal- dı. Harbetmek, Gürcüleri öldür - meyi havsalası kabul etmiyordu. Arkada hayatı kadar sevdiği oğ - lu rehindi. Onun hayatını nasıl tehlikeye koyabilirdi. Bu buhranlar uzadıkça uzadı ve en nihayet Muğrav, o vatana hıyanet etmiye vicdanen razı ola- madr. Mola verdikleri bir handa as - kerleri iki yabancı yakaladıkları - nı haber verdiler, Muğrav, merha- metsiz şah askerinin ellerinden kurtarmak için yabanerları yanı - na getirmelerini emretti. Biraz! sonra muhafızların arasında Muğ- yaralı olarak ayrılıyorum. Vatan - | daşlarım anlıyacaklar ki kılıcımın çevirdiğim | di. Ben sizi hiçbir vakit unutma dım, Eski arkadaşlarının ellerini a yeaklarını çözdü. Yanlarına otur - du: — Siz, dedi, bana birer Hızı gibi yetiştiniz. Bir şüphe uyandır mamak için öyle yaptım. Şimdi bı radan ayrılacaksınız, size silâh de getirdim. Yadigâr atıldı: z — Benim kılıcım sizde, dedi i Serseriler elimden aldılar. Ben başka silâh kullanmam. Muğrav ,omuzlarını okşadı: — Merak etme, onu da bulaca- gız, fakat şimdi değil.. Dışarda iki ide at hazırlanmıştır. Dolu dizgin Gürcistana gideceksiniz, kral Tey- murayı bulacaksınız ve diyeceksi. niz, ki Muğrav otuz bin kızılbaş askeriyle geliyor. Ve gene diyecek- siniz ki, ben hiçbir vakit vatan « daşlarıma silâh çekemem. Müm « kün olduğu kadar süratle ne kadar askeri varsa geçitlerde toplasın, j Ben kendisini çağırtacağım, bera ber konuşur, pusu kurar, otuz bin kızılbaşı kılıçtan geçiririz. ğ Muğrav, bunları söyledikten | sonra arkadaşlarını kapıya kadar getirdi. Burada iki at hazırdı: -—- Haydi, dedi fazla bekleme. yin, ilk tesadüf edeceğiniz Gürcü askerine söyleyin, sizi krala çıkar - sın, ' Karaoğlanla Yadigâr gecenin diyarlara sürdüler, .s. karanlığında atlarını bilmedikleri Gürcülerin artık Muğrava iti matları kalmamıştı. Kral Teymu - ray rakibi olan Muğravın sözleri. ne inanmadı. Kral ailesinden ve bir eyaletinde krallığını ilân etm olan Luarsab'a dikten sonra bütün Gürcistan düşman kesilmişti. Teymuray, Muğravin em : dinlemekten ziyade Karaciğay ha- nın emri altına girmeyi tercih et ti, r Şah Abbas ordusu meşhur ge - şitte mola vermişti, Karaciğay han Muğrava: — İşte, dedi. Gürcüler bura « da kılıçtan geçirilecek Şimdi gidi. niz, Teymurayı görünüz. Askerle . ona hemşiresini ver. Kaşığımı bıraktım. o Baktım. | Babamın gözlerinin içi gülüyordu. — Nedir baba?. — Sana bir motör ısmarladım. Yerimden fırladım, babamı boynuna sarıldım... Yemeğimiz s0- nuna kadar neşeli geçti. Yemekten sonra babam kahve. sini içerken annem seslendi. Ya - nına çıktım. — Ne var anne?. — Haydi giyin. — Nereye?. Annem saçlarımı okşadı: — Plâj gazinosunda müsamere varmış. Artık büyükler arasına ka tıldın, Beraber gideceğiz. Bu sözler bende büyüklük his- İ yetleri üzerinde geniş bir tetkik | içinde ihraç olunabileceğini tesbit | tai belediye memurları bu gibi sa- bildiğine koşmıya başlamış ve cad dan mahrum eden bir. muahedeyi | deden geçmekte olan Nazire ha - imzalamıştır. İbtiyaçlarının. tesiri | nımin torunu Macide isminde bir! altında bugün, tadil aleytarlarınm kıza çarparak yaralanmasına se - / moktai nazarlarını kabul deme - bep olmuştur. Hadiseden sonra a. | mek vaziyetine düşmüştür. “Bun - rabacı yakalanarak tahkikata baş-| dan doğan netice, harici siyaseti - mizde fevaklâde ihtiyatlı olmamı. zı emreden bir vaziyettir., , ———€e€e— Seyyar satıcılar Akşam üstleri birçok seyyar sa- | tıcıların halkın geli tiği yaya yapmaktadır. ! vay kk Ofis, akla ihraç maddeleri - kaldırımlarında, köşe | başlarında miz olan incir, üzüm, tütün, fındık | &'UP, grup toplanarak satış yaptık ve pamuğun bu sene hangi şerait ları görülmüş ve evelki gece zabı- lanmıştır. — e — Başlıca ihracatımız İhracat ofisi bu sene muhtelif ihracat maddelerinin ihraç vazi - etmekte ve muhtelif ihracat yerle tıcıların bir çoğunu toplamışlar ve si uyandırdı. Artık çocukluğa, çıl- gınlığa veda etmek çağı gelmişti. Büyümüştüm artık..,, | nh T 17 pi kamyonlarla merkeze götürmüş - i bulmıya çalışmak d f YE AE MA lerdir. Böyle yolları kapıyan ve ravın huzuruna getirdiler, Yabancılardan biri karşısında Muğravı görünce: — Vay Muğrav diye bağırarak üzerine atılmak istedi. Muhafız - lar derhal kollarından yakaladı - lar. Muğrav, yabancıları baştan a- yağa kadar süzdükten sonra, far- kedilmiyecek şekilde dudak altın: dan güldü ve muhafızlara: — Çabuk, dedi bunların elleri- ni ayaklarını bağlaymız. İki dakika sonra iki yabancı - nın elleri ayakları bağlanmış, hap- riyle buraya gelsin, ben pusud kalırım. t Muğrav, doğru Gürcü ordusu. na gitti. Onu çok soğuk karşıla « dılar. Tekliflerinin dinlenmiyece . gini ilk bakışta anladığı halde 15 rar etti: — Bu teklifim bana sevgili oğ. lumun hayatına mal olacak, Abbas derhal onu öldürecek, fakat ne çıkar, memleketim için hepimi; canlarımızı fedaya amade değil imiyiz?.. Teymuray: — Muğrav dedi, Gürcistan ar. sedilmişti, tık kan akıtmıyacak.. Ve şunu da İki arkadaş kendilerine geldik: | ! Hiyoruz ki, şah Abbas teklifimi » leri vakit biri: zi kabul etmiştir. 1g — Karaoğlan dedi. o Muğrav — Teklifiniz nedir?.. Bu çalışma neticesinde topla - nacak malümat bir broşürle neşre- | bir yerde duran seyyar satıcılardan bize ne yaptı.. — Tâbi olmak.. — Ralli tanımadı Vadisi.