Bir müddet evel “Dumlupınar,, vapürunun Karadenizde © yaplığı bir sefer esnasında vapurun kama rotu Feyzi Efendi ortadan kaybol- muş, bu genci aralarındaki husu- met tesiriyle öldürdüğü, cesedini denize attığı noktasından İstanbul ağır ceza mahkemeğinde muha- keme edilen kumanyacı Süleyman, 24 sene ağır hapse mahküm edil - miş, bu hususta bildiklerini sak- lamaktan suçlu olarak muhakeme olunan vapur kaptanı ile vapur mensuplarından birkaç kişi de be- raet etmişlerdi. Temyiz mahkemesi, (kararın mahkümiyetine ait olan kısmını bozduğundan, dün ağır ceza mah kemesinde yeniden celse açılmış, temyizin bozma kararı okunmuş - tur. Bozma kararında, kabul olu - nan delillerin etrafiyle izah edil - memiş olduğundan bahsedilerek, suşlunun Feyzi Efendiyi denize at- ması ve kamaradan O şilâhalması mümkün olup olmadığının sübut noktalarına dokunuluyor, bu cihet- le-den yeniden muhakeme açılma- sıra lüzum gösteriliyordu. Müddei umumi Kâşif Bey, ka- Yâra uyunmasını istedi. Davacı Yerinde bulunan Feyzi Efendinin annesi, vekilinin hazır bulunama- dığını, bu hususta onun söz söy- liyeceğini anlattı. Suçlu vekilleri de kime lâzım geldiğini ileri sürdüler, Bozmıya uyuldu. Sonra müddeiumumi Kâşif Bey, dosyayı yeniden tetkik ederek mü taleasını bildirmek isteğinde bu - lundu, Bu isteğe suçlu avukatları Arif ve Boğos Beyler şiddetle iti- râz ettiler, “Müddeiumumiliğin Yeniden tetkikat yapmasına lüzum yoktur; Kendisine mühlet veril - mesin.,, dediler. Feyzi Efendinin annesi ayağa kalkir, heyecanla şöyle söyledi: — Benim nur topu gibi evlâdım cinayete kurban gitti. Ben, evlâ- dımı isterim, Onu denize alan,; Süleymandır. Beni de denize at- sın, azaplan kurtulayım! İ Suzlu avukatlarından Esat Bey, “Müekkilimizin on alı aydan i lanmıştır. | YE Hiç bir tarafın hakkının ziya ına meydan verecek bir vaziyette. min imkânı yoktur. Reis Aziz, aza Tahir ve Asım i Beyler, dosyanın müddeiumumili- ğe verilmesinin kabulünüsözler bir likte olarak, serbest bırakılma iste- ğinin reddini sözler birlikte olmu - yarak kararlaştırdılar. Muhakeme yi birinci teşrinin beşinci perşembe günü saat on buçuğa bıraktılar. Dün bu muhakeme © sırasında mahkemesalonu havli kalabalıktı. a. Adam öldürmek Cezayı hafifletecek sebep bulunamıyor ten on beş sene ağır hapse mah - küm olan Seyfettin isminde birisi- nin, verilen kararı temyizce bo zulmuş olarak muhakemesine dün İstanbul ağır ceza mahkemesinde devam edilmiştir. Seyfettin, 1930 senesi eylülün on yedinci günü Sirkecide “Anka- ra,, oteli civarında Ramiz isminde birisini bıçakla öldürmekten suçlu- | dur. Müddeumumi sız tahrik mahiyetinde olmadığını, Seyfettin tarafından alınan bıçağı: | eki Gümeyeti işlediğini ela mış, “Cezayı azaltacak sebep yok tur. Tehevvüren öldürmüştür, Bu suretle ceza verilmesini isterim,, demiştir, Muhakeme müdafaa yapılmak üzere birinci teşrinin beşinci günü- ne bırakılmıştır. İhtisas mahkemesinde dün görülen muhakemeler Dün gümrükteki ihtisas mah - kemesinde, Kalyoncu kulluğunda | bir eroin fabrikası işletmekle maz nun Cümhuriyet şapka mağazası sahibi Marko Efendi ile diğer ar- kadaşlarının muhakemesine baş - Dünkü celsede polis ikinci şu- be müdürü Demir Bey ile polis | kaçakçılık teşkilâtı baş memuru beri mevkuf kalması doğru değil- dir. Eğer iddia makamı dosyay! mütsleaya alacaksa, Süleyman be- men salıverilsin. Serbest olarak | muhakeme edilsin,, dedi. Bu sırada ayağa kalkan Süley- | man da, şöyle söyledi: —Eğer şu kadar suçum çıkar - sa, idam edin. Suçlu isem, 24 sene hapis azdır, asılmem lâzımdır! Müddeiumumi Kâşif Bey, ara. dan uzun zaman geçtiğini, bu es - rarergiz vakanın tafsilât ve tefer- | ruatı pek tabii olarak hatırda kal- mıyacağını söyliyerek, şöyle de- vam etti; — Ben, kanuni salâhiyetime is- tinatla pek kanuni bir istekte bu - lundum. Dosyayı yeniden gözden geçirmeden bir mütalea serdel- mek, noksan bir mütalea serdet- mek demektir. Hakiki © vaziyete tam manasiyle uygun, etraflı, vu- zuhlu ve esaslı bir mütalea serdet- mem için, dosya verilmeli, muha- köme yakın bir güne bırakılmalı - katlarından M. Vurnulis şehrimize Abdülmenan ve komiser Lutfi Beyler dinlenmiştir. Demir ve Abdülmenan ve Lutfi Beyler, evvelce zabıtta tesbit edil | miş olan şekildeki bildiklerini tek rar etmişlerdir. Diğer şahitlerin de dinlenmesi için muhakeme talik edilmiştir. amma i Egeye haciz koyduranlar aleyhine dava Ege vapuruna son altı ay zarfın | da Pire limanında biri Alman biri Yunanlı olmak üzere iki şahıs La- rafından mülga Seyrisefain idare- siyle idarei hususiyeden alacakları olan para dolasısiyle haciz konmuş tu, Haciz koyduranlar aleyhine a» çılan davaya 18 teşrinievvelde Pi» | re irtinaf mahkemesinde bak:! caktır. Mülga Seyrisefain o idaresinin vekiletini deruhte eden Pire avu - tetkiksiz ve noksan söz söyleme-| Evelce bıçakla adam öldürmek | Vapurda kaybolan ada-! Afyon fiatları ma ait muhakeme Temyizin nakzına uyuldu maktulün annesi suçlunun cezasını istiyor İhtikâr yapanlarla müca» dele için tedbir —— dan bir zat şu izahatı vermiştir: şümulile tatbiki ancak 1934 sene - sinde başlıyacaktır. malların ihracı eski tacirlere ait - tir, Bununla beraber afyon inhisa rı faaliyete girebilecek vaziyette olduğu gün yeni mahsulün bir kıs mı müstahsil elinden çıkmış bulu nuyordu. Diğer taraftan ihraç hakkının sene sonuna kadar tüccara âit ol - de tam müessir olabilmesi için ken | disine kâfi kuvvet vermemekte » | dir. İnhisar idaresi piyasada bul - duğu fiatla işe başlamış ve bu fi - atı tedrici surette yükseltmekte bulunmuştur. Bu tedrici yükseltiş afyon üze - rine .spekülâsyona meydan verme mek içindir. Bir kaç kişinin afyon i dan fahiş temin etmesi, afyon faatinin temini demek değildir. İnhisarın satın : aldığı malları derhal ihraç etmemesi ve bu yüz” den kendisinin de tüccara bir ra » kip olmaması için malı bekletebil- mesi icap eder. Avrupadaki stok - lara nazaran yeni ihracatın da ilâ- vesile bu afyonların bayli bekle - Kâşif Bey,| fikrinin mevcut olmadığı anlaşı - dün mütaleasını bildirerek, Rami- | zin Seyfettini kovalamasının hak- | miştir, Hırsızın üzeri aranınca a - | ca ile 6 tane fişek te bulunmuş ve | hakkında takibata başlanarak ev | rakile birlikte adliyeye teslim edil | miştir. gelerek 'dava etrafında alâkadarlar la temas etmiş ve dün gene Pireye neceği hesap edilirse, bunları u - cuzca alıp gene ucuzca satmak ır, Bugün inhisar idaresi, morfin derecesini 59 kuruştan mübayaa ! etmektedir ki 12 derecelik afyo - okkası 1008 kuruş edemektir. İL idaresi şimdiye © kadar 20 bin kilo afyon satın almıştır.,, sarın bu faaliyeti ve fiatlar müs tahsili çok sevindirmektedir. Yağ, peynir fiatları Beyaz peynir ve yağ fiatları ha- fifçe yükselmektedir, Ticaret borsasında 14 Eylülde 445 kuruşa satılan bir teneke be - yaz peynir, evvelki gün 470 kuru- şa kadar çıkmıştır. Trabzon yağları, bir hafta ev -| vel 80 kuruşa satılıyordu. Son bir iki gün içinde okkada 10 kuruş | artmıştır. Urfa, Mardin yağları | 125 kuruşla 110 kuruş arasında satılmaktadır. Zeytin, zeytinyağ ve diğer Yiye- | cek fiatlermda mühim bir fark yoktur, — Huylunun huyu Tahtakalede tütün gümrüğünde çalışan kayıkçı Halil ceketini ka - yığının baş altına koyarak ka raya çıkmıştır. Halili uzaktan kol İıyan yaman sabıkalılardan Siirtli Halil usuletle kayığa sokulmuş ve ! İ kayığın baş altındaki ceketin ce - binden kayıkçının 9 lirası ile hü - viyet cüzdanını kendi cebine yer - leştirmiştir. Sabıkalı Halil, işini bitirerek tam kaçmak üzere iken yakalanmış ve karakola sevkedil- Afyon inhisarı idare erkânın « l “.— İnhisar kanununun — bütün| Bugün eski | ması, inhisarın ihraç fiatı üzerin - İ la meşgul bütün zümrelerin men - | Aldığımız malâmata göre inhi. | . | Jerdi. Burada bir mazgaldan baş -İ HÜKÜ Eğ İki asker, ellerinde uzun mız - raklarla koşarcasına yukarı çıkı - yorlardı. Yadigâr, mümkün oldu- ğu kadar görünmemeye uğraşı - i yordu. Görünürse kılıcı bir iş göre miyecek, uzun mızrak barsakları- nı deşecekti. Askerler, tam Yadigârın yanı: na gelmişlerdi, ki Yadigâr kılıcı elinden bırakarak askeri belinden yakaladı ve arkadaşının üstüne ! fırlattı, Her iki asker o kadar kuv- vetle çarpışmışlardı, ki taş merdi- venlerden yuvarlanarak (aşağıya kadar gittiler, Yadigâr, kılıcını tekrar yerin - den aldı, iki adım geriledi. Merdi- venden bir üçüncü asker çıkıyor - du. Bunun elinde piştov vardı. Tecrübeli ve atik kahraman, / askerin kurşununu yemeden ken - disi onu cehenneme göndermek i- çin piştovunu çekti ve aleş etti. Silâh sesi, binada bir uğultu i halinde dalgalandı. Askerler, on - lardı. Yadigâr, vakit geçirmeden ba- samakları çıktı. Muğrav bir kapı- nın önünde duruyordu: ! tuluyoruz. Yadigâr, ne olduğunu anlama- | dan arkadaşının peşinden koştu. Muğrav, onu birçok kapılardan İten sonra kapıyı arkaya sürmeli *- yordu. Binanın arka tarafına gelmiş - ka pencere yoktu. Muğrav: — İşte, dedi. Bizi kurtaracak yer.. Buradan pek âlâ çıkabiliriz.. Ben orasını iyice muayene ettim. Yalnız çok yüksek, atlamak tehli- keli.. Bir ip bulmalıyız. — İp nereden buluruz. — Merak etme, şimdi onu da bulacağız., — Kimden?.. | Muğrav, bir parça neşeliydi. Küçük bir ümit onun kuvvei ma- neviyesini kuvvetlendirmişti : — Allah yardımcımızdır, dedi. Yaşıyacak günümüz varmış.. Yadiğâr, aptal aptal arkadaşı - nın yüzüne bakıyordu. OKurtula - caklarını hiç ümit etmiyordu. Çün kü ibraz evvel girdikleri kapılar - | dan gürültüler geliyor, askerlerin bağrışmaları uzaktan uzağa duyu: luyordu. Yadigâr: — Hayır Muğrav, dedi. Kaça- mıyacağız. Bak kapıları kırıyor - lar. Sağ taraftan bir kapı şiddetle , açıldı. Bir ihtiyar, elinde uzun bir iple girmişti. İpi mazgalın altında bir demire süratle bağladıktan son ra iki arkadaşma döndü: — Vakit geçirmeden gidiniz, j allah selâmet versin, dedi. Muğrav, Yadigâra ipin ucunu şırdığı 9 liradan maada bir taban dan vücudunu sarkıtarak indi. Ar- kasından Muğrav ihtiyara veda e- | mamıştı, Şimdi bi ? vererek: — Haydi, dedi, evvelâ sen in, | beni bekle. Yadigâr, fazla bir şey sorma - AŞK DELİSİ ların nerede olduklarını anlamış - | — Yadigâr, çabuk ,dedi. Kur: | geçiriyor, ve her kapıdan girdik. | oluyordu. Tek bir ümit Türk hünkârından yardım gör. mek. gitmiş, en tehlikeli düşmana yi : MDAR Yazan: Niyazi Ahmet Muğrav: — Beni takip et, vaktimiz çolli i azdır. Yakalanmak tehlikesi git « tikçe kuvvetleniyor, dedi. *g İki arkadaş binanın yirmi met. re ilersinde bir kapınm önüne gel. diler. Muğrav, burada cebinden çıkardığı bir anahtarla kapıyı aç ıt. Bu kapı ilk bakışta nihayetsiz görünen bir ormana açılıyordu, | ! Muğrav kapıyı kapadıktan sen ormana daldılar. Kurtulmuşlardı. Bundan emin oldukları deki « “d kada her ikisi de bir anda bir ek. siklik duydular. 7 i — Karaoğlan yoktu. Yadigâr: j — Haydi, dedi. Doğru hana gi» delim. Karaoğlanı bulalım. j Hana gitmek, çok tehlikeliydi. Yolda küçük bir şüphe, onları ölü. me sürükliyebilirdi. Bu şüpheyi davet etmemek için de, kıyafetle. rini değiştirmek, silâhlarını atmak icap ediyordu. İki arkadaş da bunu düşündü- ler, Fakat Rahim, uzun kılıcını bis / rakmıya razı olmadı: a — Bu benim hayatımı kurtardı. Sayısını bilmediğim düşmanların karnını bununla deldim. Bunu bi: re'-mam... diyordu. Muğrav, hayatlarını mevzuu © bahsolduğu bir zamanda akla gelmiyen müşkülât çıkaran deli : arkadaşına kızıyordü. Fakat'onu j ikna etmenin de imkânsız olduğu. 4 nu biliyordu. Asabiyetle: j — Peki, dedi, nasıl istersen öy le yapalım. Üst başlarını mümkün olduğu İ kadar düzelterek yola çıktılar. Ka labalık yerlerden kaçınarak hana | giden yolu aradılar. Bu arama, çok uzun sürmedi. Han tenha idi, Etrafa bakmadan içeri o daldılar. Doğru odalarına çıktılar. Karaoğ- lan yoktu. İki arkadaş bakıştılar, Burada bir dakika durmadan u - i zaklaşmak icap ediyordu. Karaoğ- lanı bırakacaklar mıydı?. Bu, imkânsızdı. Her ne paha sına olsrsa olsun onu bulacaklar, beraber kaçacaklardı. Bir aralık dışarıya çıkıp aramak fikrine düş tüler, Sonra bunun daha tehlikeli olduğunu düşündüler, Bu takdir - de görünmeleri ihtimali vardı. O vakit bütün ümitler suya düşecel i | Kaçamıyacaklardı. Odada bekle - miye karar verdiler. Bu bekleme onları çok korkutuyordu. Ya gel- mezse?.. v Muğrav, bu tehlikeyi de atlatır. sa bir daha buralarda durmamağa karar o vermişti. o Düşünüyordu. Gürcistan istiklâlini temin için gençliğini tehlikeden tehlikeye a- tılarak ıstırapla geçirmişti. Fakat bunlar bir netice vermiyor, felâ rıyor. vatandaşları daha çok kan döküyor, memleket gittikçe harap vardı. Bunun için Konya ovalarına dönmüştür. derek mazgaldan süratle indi. Binanın altı taşlıktı, İlk bakış- İta çıkacak yol gözükmüyordu. ğüs germişti. Fakat bir n pile kadar