Vakıt'ın edebi tefrikası: 44 yyytitMayiirtnyynnnnı yg yy SelĞzi İZ Mehmet kapıdan başını uzattı: — Beyefendi sizi bekliyor. Avukat, eline bir bez almış, ki- tapların tozunu alıyordu: — Biraz sonra yemek yiyece - ğiz, kitapları tasnif decek zamanı © mız var. İşte, şu bezle de siz toz - — İarını alın. Günay eline bezi aldı, çalışma - ğa başladı. | Avukat başını arkaya çevirdi. Geri dönük bir koltuğa seslendi: — Sen bize yardım etmez mi - sin? Günay o tarafa doğru baktı. | Koltuk boş gibi görünüyor, fakat iki bacak göze çarpıyordu. Bir vü cut doğruldu. Kalktı: — Ederim... Cİ Bu sözü söyliyenin henüz yüzü görünmüyordu. Fakat bu ses, Gü: nayın ciğerlerine işledi... Gözleri- ni dikti, Karşısındakini görünce, elindeki kitap düştü. Cafer Ali Bey: — Sizi birbirinize takdim etme ğe hacet yok değil mi? Dedi, ye - ğenim Orhan Kaya. Orhan Kaya elini uzattı: — Bonjur Günay Hanım, de- di. Günay elini verdi. Bir şey söy- Tiyemedi. Cafer Ali Bey, heyeca - amı saklamak için güldü: — Söyliyecek başka söz bulamı yorsunuz!., Ada ilhamınızı açaca- | ğı yerde kapamış. Günay usulca yalvardı: — Kuzum, adadan bahsetmeyi- niz. — Öyle mi?u Öyleyse haydi ye meg ekrana > girdiler. Gün - ay eşikte kalakaldı. Bütün masa beyaz karanfiller le süslenmişti.. — Bu da ne demek? Cafer Ali Bey gene güldü: — Hele yemek yiyelim. Yemek len sonra yeğenimle Mehmet ne demek olduğunu anlatırlar. Sofra va oturdular. Günay başını kaldır mıya cesaret edemiyordu. Avukat | koca bir parça et aldı: — Siz ikiniz de aç değilsiniz, galiba ?.. Yiyiniz, yiyiniz... Orhan Kaya da bir parça et al- | dı. Fakat güçlükle kesiyordu. Gü- nay farketti: — Size yardım edeyim mi?,. Kalktı; Kayanın elinden bıçağı | alıp kesti, — İşte dedi, çocukların da eti böyle kesilir. Fakat gözleri yaşlıydı, sesi titri yordu. Yerine oturdu. Sustu. Cafer Ali Bey: -—- Yemeğimiz neşeli olmuyor dedi. Yeğenim dilini yutmuş, dak tilom göz yaşlarını yutüyor. Size bir hikâye anlatayım mı? İki genç başlarını (kaldırdılar. Cafer Ali Bey anlattı: —- Evvel zaman içinde, altın gözlü, tunç saçlı bir genç kız var- mış... Bu genç kiz hayatta mes'ut olmak için bütün meziyetlere sa- ! hipmiş. Bu altın gözlü genç kız, bir köy- de oturuyormuş. Hayatından mem nurmuş. Günün birinde, kaderin cilvesi, | genç kız kendini bir sarayda bul muş... Köyünde dinlediği kuş ses- leri, ırmak fısıltısı yerinde, caz - bandın gürültüsüne boğulmuş... Sarayda iki kişi varmış: Biri yeşil gözlü, ipek saçlı bir gençmiş | İ yormuş. İlüyor, herkesin gözlerini kamaş - K Kısa Haberler > i riye gezmeleri alâkadarlara teb - * ta bulunmuştur. ! Polis Haberleri Küçük kavgacılar Beşiktaşta (o Iblamurda oyun oynıyan çocuklar arasında bir ha- dise olmuştur: | Bir kaç arkadas, bir arsada o -| yun oynarken Necdet ve Kâmil is- minde iki çocuk'mızıkçılık yüzün den birbirleriyle boğuşmağa baş -| lamışlar. Diğer arkadaşları, bu alt alta, üst üste gırtlaklaşan iki ka | badayının etrafına halkalanarak iki tarafı da teşci ederken Kâmil daha zorlu gelen Necdetten güzel. ce dayağı yemeğe başlamış. Öteki de soruyormuş: Kâmil, büsbütün dayak yiyerek — Kimsin? Nerden geldin? . J arkadaşları arasında alay vesilesi Genç kız ona; da:cevap yermi > | olacağını anlayınca izzeli nefsine yeme « , | yedirememiş, son bir hamle ile Gültiyormuş; kahkahalarla; gü.- yerden ii bir taş kaptığı gibi Necdetin kafasına yerleştirmiş, Necdetin kafasından kan akmağa başlamış. Böyle ani olarak kafasından taş ' ile yaralanan Necdetin yüzünü kan içinde gören Kâmil, birdenbire ol. duğu yerde dona kalmış. Dayak atan Necdet te bu bek- lenmiyen darbe üzerine ne yapa - cağını şaşırmış. Kavganın durdu. ğunu gören diğer arkadaşlar ara. ya girerek ört bas etmişler. Fakat vicdanı kendisini bir tür- lü rahat bırakmıyan küçük Kâmil karakola gelerek hadiseyi olduğu gibi anlatmış ve: — Necdet beni döğdü. Ben de kızdım, başını taşla yardım.. Demiş, bu iki küçük kavgacılar yakalanmıştır. Sabıkalı yankesici Gülcemal vapurunun güverte- tuzağı ef inf Öteki biraz daha sönük görünü - yor, biraz daha dalgın. duruyor. İçinin sırrını dışma vurmuyormuş, Genç kız gönlünü yeşil gözlüye kaptırmış. Fakat öteki gence de hiç lâkayıt kalmamış. Biri, genç kıza soruyormuş: -- Kimsin? Nerden geldin? Genç kız gülüyor, cevap vermi- tırıyormuş, Nihayet köyüne döneceği gün gelmiş... Yeşil gözlü gencin önün- de ağlamıya başlamış... Genç de- miş ki: — Siz çok güzelsiniz.. Size ağ- lamak yaraşmaz. Sizi saraymıza götüreyim... Setvetinizi ikiye bö - leriz, mesut yaşarız. O zaman genç kız kim olduğu- nu söylemiş... Yeşil gözlü adam o- nu bırakmış, gidip zengin bir kız- Ja evlenmiş. , 4Devamı var) aaa rae sap 1as insan rosaene anı arar s01 ran v0 ramen ani Mahalle bekçileri Bekçilerin yalnız geceleri dev - liğ edilmiştir. Bekçileri (o bilhassa | hususi işlerinde kullanan memur- | ! lar şiddetle tecziye edileceklerdir. | Mevcut bekçiliklere de münhaller sr bü hallere sureti mahsusa- da yetiştirilmiş polis namzedi ve- yahut başka bir şekilde memur i - İkinci Milli cerrahi © kongresi kamesi düşünülmektedir. Teşrinievvelin on beşinde Anka - Bunların aylıkları da gene eski | rada toplanacaktır. şekilde mahalleliden tahsil edile - Kongrede iki rapor münakaşa cektir. edilecektir: Markoz meselesi — Gayrimübadillerinteşebbüsü | Raportör Ömer Vasfi Bey . Kı - Gayri mübadillerin, muvazaa yıkların tedavisi — Raportör Hay» | yolu ile Yunan devletine terkolu - | ri Bey: nan emlâk bedelinden olup Muh- Raporların münakaşasından telit mübadele komisyonunun em- | $onra serbest tebliğata da zaman rine mevdu 62,500 İngiliz lirası - | ayrılmıştır. İ nın hak sahibi gayri mübadillere Kongre reisi Ahmet Kemal, u - tevzi için komisyondan hükümeti ; mumi kâtibi Kâzım İsmail- Bey - mize teslim hakkında gayri müba | lerdir. diller cemiyeti idare heyeti, Baş- vekâlet nezdinde, itilâfnamenin müzakeresi esnasında teşebbüsat- bini keserek 60 lirasını çalar sabı- Cerrahi kongresi — Yağmurun zararları Giresun, 17 — Kırk gündür de- vam eden yağmurlardan fındık - larımız ve bütün toprak mahsulâ - tımız zarar görmüştür, Kerim Bey Yunan nazırları Ankarada bu- lundukları sirada muhtelit müba- dele komisyonu işleri etrafında ya- pılan müzakereler için Ankaraya gitmiş olan mübadele komisyonun. daki murahhaslarımızdan Kerim Bey dün şehrimize gelmiştir. Kastamonu valisi Kastamonu valisi Fuat Bey me- zunen dün İneboludan şehrimize | gelmiştir, Fuat Bey İstanbulda 15. bir gün kadar kaldıktan sonra Kasta- Havaların kapalı ve mütemadi» yen yağışlı gitmesinden ( kısmen harmanlarını kaldıramıyan ve ba- zı mıntakalardaki bahçelerde fın- dıklarını toplıyamıyan . köylüleri - miz ve harici taahhütleri itibariyle tüccalarımız müşkülât ve içinde - dirler. Kalan fındıklarımız için büyük tehlike teşkil eden bu yağmur- « larbir müddet daha devam ederse mohuya âvdet edecektir. bir felâket ile neticelenmesinden Daday kaymakamı korkulmakta ve bütün - Giresun badi bs sr ZaHfÖ Böy| halkı güneşli hava beklemektedir . dün mezunen şehrimize gelmiştir. | Zarif Be şehrimizde 20 gün ka MERE ra ar kalacaktır. Aksu Sonbahar tarifeleri Bu ayın sonundan itibaren Şir - keti Hayriye ve Akay idareleri Giresun Halkevi tarafından bu isimle bir kültür ve mefküre mec- muası çikarılmağa o başlanılmış" sinde uyuyan Hasan Efendinin ce- | — / ha dönmemek üzere ayrılmak ar.- AŞK DELİSİ —60— Yazan: Niyazi Ahmet Dudakları, bu öldürücü ıztırabın | Bu sırada kulağına derinden de» tesiri ile birbirine geçmiş gibi idi. | rine iniltiler geldi. Kraliçe cen - Buna rağmen yüzündeki tatlılık derenin içinde, belki de son nefe- kaybolmamıştı. sini overiyordu. Çıraları yakıp Karaciğay, bu vücudu dakika - | söndürmek işini gören muavin, larca seyretti. Zihnini bin bir fi- | kendinden keçmiş bir halde düşü. kir. kurcalıyordu. Kraliçe artık | nen cellâda yaklaştı: kurtulamazdı. Bunu cellât ta söy — Ne oluyorsun, dedi. Vakit lemişti. Fakat, Karacizay gördü: | geçiyor. Karacigay, kraliçeyi sağ ğü manzaraya inanmıyor, bir az bulursa ne dersin... evvel katiyen itidalini kaybetmi - | Cellât bu sözleri duymamıştı bi. yen bu mert kadının şimdiki ha - | Je... Papas Görgi ayılmış, etraf, linden korkuyordu. İçinin ezildi- | korkak korkak bakıyordu. Ne ol ğini hissetti, Bir vicdan azabı his- | duğunun farkında değildi. Bir az setmeğe başlamıştı. evel yanan çıralar gene sönm Hiç bir kabahati olmiyan, bir | tü, Bu karanlık içinde müthiş bi koyun gibi her emre itaat eden | korku vardı. 14 Ketevan böyle öldürülmeli mi idi? | Muavin gene seslendi: Bir kaç dakika sonra tamamile | | Raki üloğin karisi ölecek, ve bu güzel vücut yanmış | davaya bile İ EM bir et parçası halinde kalacaktı. ee > z Ri Toe Cellât, ağır ağır başını kaldırı Karacigay garip bir hüzün du. Mi) ltmd N talim 3 yakları altmda yatan pa; yuyordu. Şimdi yaptığına pişman | bakti. Fapaa ta * öne: bak d v olmuştu. Şah Abbasın emrini din İp ye GM lerind l vee lemeden onu öldürtmiye bilirdi.. | A vey ea li; yali kill varışlar, cellâda ölümün dehşeti ağ y , (gözünde canlandırıyordu. Krali Bunları düşünen Karacigay, bir seyi dağladığı gözünün önüne gel. gün evvelki vaka aklına geldi. Tah | g;. Kraliçe, insan kudretinin fe: kir edildiği, odadan okğulduğu gö kinde bir gayret sarfederek ses ç zünde canlandı. karmamıştı. Bu kadar asil ve ma- Bu hatırlayış, gene asabiyetini sum bir kadına yapılan işkence tahrik etmişit. Bir az evvelki hali çok caniyane idi. * Dü emil Kraliçe bu ölüme Dehlizde bir ayak sesi duyuldu. il çırağı, başını karanlığa doğru u- Cellada döndü: zatarak baktı. Bir taraftan da — Ne bekliyorsun, dedi.. Vazi- | cellâda; fens devam et.. Papası da çende | — — Dikkat et, dedi. Karacigay reye koy. Han geliyor galiba,, Kraliçeyi Popas çoktan kendinden geç - | bulursa çok kızacak.. miş, yarı baygın bir halde yerde Ayak sesleri yaklaştı. inliyordu, Karacigay Hani, Gelen Karacişay Hanın pe. m Bir saat sonra her ikiside pi idi. Doğru cellâda yaklaştı: ölmüş bulunmalıdır.. — Han, cesetlerin dışarı çıka « Emrini verdikten sonra zindan | yılmasını emrediyor, dedi.. Orada dan çıktı, teşhir edilecek... “ Cellât, bir saat içinde yapaca -| o Cellat, bir şey anlamamı, ğı bu müthiş işi düşünüyordu. Ger- | emirberin yüzüne baktı çi çok katı kalpli ve tecrübeli bir| O Emirber: Di adamdı. Bütün ömrü, kolunda e- ğilmiş insan kafalarına satir sal- lamakla geçirmişti. $ gibi. ğ — Han bekliyor.. Bir az son ; Şirazdan ayrılacak. Cesetleri gö mek istiyor. Ondan sonra gide - Karacigay Handan bu emri al.| cek.. dığı dakikaya kadar ömründe kalp | o — Peki. sızısı nedir douymamıştı. Halbu. | OEmirber Oo karanlık zindand ki şimdi, bir az evvel kraliçenin kaybolduktan sonra cellât dü ipek tenini kızgın demirle dağlar- | meğe başladı. İçinde bir : ken bile duymadığı tesirlerin ade- | ve isyan hissi vardı. Fakat şuan. ta eseri olmuştu. O kadar heleyan ! da verilen emri ifa ile mükellefti., içinde idi ki bir an iradesini kay- Kaçınmak, buralardan uzaklasmak bedeceğinden bile korkmağa baş- | imkânsızdı. Kapıdan çıkar çık ladı. maz görülecekti. a Bu, onun için çok müthiş bir tehlike hazırlıyabilirdi. Emir, mut. laka yerine gelecekti. Aksi tak tirde kendi. satırının keskinliğini başkaları onun boynunda deneye bilirdi. mül edemiyordu. Bu düşünceler altında verilen Ortada ikinci bir idam mahkâ. mühletin yarısı geçmişti. Saat / mu daha vardı. Papas ta idam e yaklaştıkça benliğini saran tered «| dilecekti, Ölüm kelimesiyle ödü dütler çoğalıyor, sanki büyük bir | kopacak kadar korkan bu ad 7 felâketin arifesinde imiş gibi en -! nasıl öldürülecekti. lümün pençesinde kıvranan kı genin yüzünü görmeğe bile tai dişeler arasında bunalıyordu. Muavin: p Birdenbire sarsıldı. Ani bir fi. | — Usta, dedi. Yoruldun kir beyninde şimşek gibi çaktı. Bu- | ben yapayım.. radan savuşmak, kaçmak, bir da- Cellât, muavininin yüzüne bı a tı. Bu bakış, ortada hiç bir sebep yokken, inini ini ti Yıllanmış bir cellât beyninde bu mişti, Cla bik e sira isyan ateşini yakan esrarengiz| Bu değişik idi kuvvet nereden geliyordu?. Se - öge MN tır. İlk sayısında değerli yazılar son bahar tarifelerini tatbika baş- vardır, Tavsiye ederiz. lıyacaklardır. nelerden sonra nasıl oldu da sinir: Cevabını verdi.. leri merhametle titriyordu?, ! (Devamı «