e me meye — Vakıt'ın edebi tefrikası: 47 PN Kübadaki vazıyet a 1 UN dg Kiya Selâmi Kendine dikkatle bakan göz - lerin önünde Günay sıkıldı: — Hayır, dedi. —- Birkaçigün sonra görüşebi- Brsiniz, Titrek bir sesle sordu: — Sıhhati nasıl?, — Mümkün olduğu kadar iyi. Kan verme ameliyatı iyi oldu.. İsminizi söyler misiniz?. - « Bir kâğıt veriniz de yaza * yım. Bir ufak kâğıt üzerine “Günay. diye yazdı. Hasta bakıcıya verdi: — İyilik haberlerini aldığıma çok sevindim, bunu da söyleyin. söylersiniz değil mi?. — Söylerim. — Teşekkür ederim. Günay yavaş yavaş yürüdü, ka- pıdan çıkarken hasta bakıcı arka, #ından baktı ve kendi kendine mırıldandı: —- 18 numaradaki hasta böyle bir kız tarafından sevildiğini, böyle bir saadete mazhar olduğu: nu biliyor mu acaba?. —27— Cafer Ali Bey Günaya seslen- — — Ben gidiyorum, siz de gide- bilirsiniz. N Başına şapkasını giymiş, boy- nuna atkısını sarmıştı. Kız kalkti: — Peki efendim. — Yarın biraz erken geliniz, — Olur efendim. Cafer Ali Bey yarı yoldan dön- dü: . s» Bir.ritam daha van, Masa» mın üderinde gazetelerim kaldı. Onları katlayıp göze koyunuz. — Şimdi koyarım efendim. Günay odaya girerken düşünü- Mak yordu: Di ge EL mi “Bu adama son günlei ni zeka istiyorum . oldu?... Benden uzak duruyor. Gazeteleri toplamıya başladı. Bir aralık duraladı. Sayıfalardan birinde bir spor otomobili gördü. Otomobilin içinde iki kişi vardı , Biri Esma, öteki de Bülentti. Resmin altındaki yazıyı okudu: Esma ile Bülent nişanlanmış - lardı. Günayın gözleri yerinden uğ- riyacakmış gibi büyüdü. Uzun bir müddet baktı, sonra elinden ga - zeteyi attı: — İşte, nihayet mesele tavaz - zuh etti! Birden kalbini (yokladı. Bu havadis onu müteessir etmemişti. Bilâkis, hakikati öğrendiği için memwundu. Bir haftadanberi, yani kaza - dan sonra Bülentten hiç ses seda çıkmamıştı. Esasen o kazadan sonra Bülendin lâkaydisini gör - müş ondan soğumuşlu. — Na ahlâksız, ne sefil rublu adammış!... Onun sözlerine nasıl kandım... Eğer Kaya olmasaydı ne yapardım?.. Saate göz att. Altıydr. — Hastaneye gidebilirim. O - nu bana bir kere gösterseler. Bir Herecik yüzünü görüp sadece te - şekkür etsem. Ondan sonra bütün rabıtamı keserim, 7 Hastanenin kapısında ayni has Ws İsokıcıyı buldu. Sız güldü: — Bugün hastanız: görebilir - #wiz, Birinci Katta 18 numaralı 0 “a, ah am yan EDERMİ ATMAK | nun sarılı olduğunu gördü. bi tedir, 5 tuzağı j izzet yn İ i Günay sapsarı oldu: | —— Sol tarafta, merdiven başın | la ağır merdivenleri çılmıya başladı, titriyordu: : “Onu görmek istiyordum, şim- | di de korkuyorum... ; 18 numaranın önüne geldi. Yavaşça durdu. Hafif bir ses duyuldu: — Giriniz! Tokmağı çevirdi, kapı aralan « dı.. Evvelâ, duvarlarm, yatağın, yerlerin beyazlığından gözleri ka- | maşlı, Orhan Kaya, pencerenin önün. de bir şezlonga uzanmıştı. Günay girince başını çevirdi, kımıldama: dı. Yüzü solgundu. Gözlerinin al. Uu çürüktü. Günay, yavaşça: — Benim, dedi. Her gün gelip! sizi sordum.. Nihayet bugün yanı: | nıza girmeme müsaade ettiler. Si. | ze teşekkür etmek istiyordum Ka- a. ” Sizi rahatsız etmedim ya?. Buraya.. Sesi kesildi. Devam edemedi.. Yaklaştı. O zaman Kayanın kolu- | — Hâlâ geçmedi mi?. Orhan Kaya sol elini uzattı ve müstehzi bir tebessümle sordu: — Yalnız mısınız?, — Tabii yalnızım... Ve birdenbire Orhan Kayayla ' göz göze gelince kıpkırmızı oldu: i zada benim canımı kurtarmak için | kendinizi yaraladınız?. — ... Kazadan sonra bir daha Bülendin yüzünü görmedim. Bu - | gün gazetede nişanlandığını oku. Emniyet verici olmaktan uzak haberler Vaşington, 15 (A.A) — Ameri- ka Hariciye Nazırı M. Hul, Küba- daki vaziyet hakkında şunları söy- lemiştir: : “Kübadan Hariciye Nezaretine gelen haberler emniyet verici ma- hiyette olmaktan uzaklır. İş verici- lerle işçiler arasında bir takım ih- tilâflar vardır, Santa Klara eyaletinde de iki rakip vali, eyaletin idaresi husu - sunda çekişip durmaktadır. Halk. açlık içhlikesine maruz Havana, 15 (A.A.) — Kübanm muhtelif yerlerinde iş vericilerle işçiler arasında çıkan ihtilaflar her saat artmaktadır. Havana an trepolarında çalışan işçilerin yap- tıkları grev halkı yiyeceksiz bırak mak tehlikesini göstermektedir. Dahili siyaset Havana, 15 (A.A.) — Hükümet matbuata dahili siyasetin ne ola - cağı hakkında bir izahname gön- dermiştir. Buna göre hükümetçe takip olunacak siyaset, hemen he- men bir diktatorluk demektir. Fer di haklar, hükümetçe milletin hay- rma ve menfaatine hadim telâkki olunan hususattan sonra gelmek - Dançiğ şehrinde Dançiğ, 15 (A.A) — Dançiğ şeh ri hükümet memurları milliyetçi sosyalist rejimine muarız olanları kapatmak üzere Vistül nehri mem baındaki eski kaleyi bir mevkuflar garnizonu haline koymağa çalış - maktadır. dum. Evleneceğini biliyor muydu- nuz?. O inkâr etmişti. Kaya omuz kaldırdı. Çenesinin ucu ile Günaya yer gösterdi. Genç kız oturdu ve sordu: Beni dinler misin?. — Ne lüzüm var. Söz beni yo - | ruyor, — Ama beni dinlemeniz lâzım . | Çünkü artık gelmiyeceğim. Hayat taki yollarımız o kadar ayrı, ki bir daha yüzümü bile belki göremez - siniz. Yalnız benim kim olduğumu bilmeniz lâzım.. Kaya tekrar omuz kaldırdı. Tek | eliyle bir sigara yaktı. Başını arka- ya dayadı, gözlerini yumdu.. — Kaya, bana mademki ehem « miyet vermiyordunuz, neden ka - Kaya soğuk kanlılıkla cevap verdi: — Sadece yüzünüzü korudum . Mübalâğa etmeyiniz. Hareketim insani bir hareketti, kim olsaydı, | ayni şeyi yapacaktım. yay almasa yasamaya yeresisirmmizne | yordu. Mahvoldük..... i kek gibi ilerliyor. cak ne vaktim var, ne de arzum . © — Korkmayınız muhterem pe- üs ir asan — Demek tiyatrolar, barlar, si- nemalar sizi oyalıyor?. Sesinde acı bir ahenk vard: — Günay, ne diye beni görme - ğe geldiniz?. Daha henüz sinirli - yim, yorgunum.. Sizi görünce u- nutmak istediklerim tekrar aklıma geldi. e Haydi gidiniz. Sizi unut- mak istiyorum. © Rica ederim gi - diniz.. o Görüyorsunuz, ki sizi gör dükçe üzülüyorum. Ne garip mak lüksunuz!.. Sizi sevmek istedim , severdim de... Ne yazık, ki huyu - nuz fena... Sustu... . Gözlerini kapadı.. Sık sık nefes | girerlerken, Karaciğay ,Şiraz as - almağa başladı. Şakaklarının zonk ladığı görülüyordu. Ateş gelmiş - ti. Günay yerinden kalktı. Ağır 8- ğır yaklaştı. £ Elini, hasta elin üs- tüne koydu. Uzun bir müddet ses- siz durdu.. Nihayet dedi ki: * — Beni dinle Kaya, ben senin zanettiğin gibi bir kız değilim, A- dada rol oynüyordum. o Beno muhitin kızı değilim. o Zenginde cak.. | ğilim. o Hayatımı kazanmak için -— Hayır Kaya, ben yaralanaca- ğım diye korktunuz... vi bu konuşmayı kısa kesmek istedi: ç — Bülent ne zaman evleniyor? — Bilmiyorum, beni “ alâkadar da etmiyor. — Ama Adada böyle değildi - niZ.. n İ — O zaman onu seviyorum zan | ettim, Sonra sevmediğimi anla - | dım. 2 — Yat. Şimdi onun yerini kim tuttu?. : Bunu söylerken Günayın göz - lerinin içine baktı ve sigarasmı at- Hos K — Kimse tutmadı.. Kur yapa > K 4 any 3 e e AM çalışmak mecburiyetindeyim.. A - vukat Cafer Ali Beyin daktilosu - yum, Halam beni alıp Adaya gö- türdü. o Orada sarhoş oldum —. Bülent bana kur yaptı. gitti. o Onuda samimi sanıyor « dum. o Ama için için benim aya- rım olmadığını < hissediyordum. Beni yalnız bir kişi alâkadar edi * yordu. o —Kimi olduğunu artık söyliyebilirim, çünkü biribirimizin yüzümü bir daha görmiyeceğiz — Bu sizdiniz.. Sendin Kaya., Sen - den garip bir izzetinefisle, hakiki hüviyetimi gizledim. Seni Bülent- le kıskandırmak istedim.. Kendi - me fenalık ettim.. - pılacak bütün işler (tesbit edildi. İdan vazgöçmesine bakacaktı, Hoşuma | İ AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR€ vi Yazan: Niyazi Ahmet Kraliçe öne atıldı. Elini kaldır. Ateşin etrafında, hayaletler mış, adamlarına kapıyı işaret & - dolaşıyor, bu hayaletlere dikkat diyo da. edilecek olsa birer insandan baş. Gözleri kan çanağına dönmüş | ka bir şey olmadığı farkedilirdi. Gürcüler, kraliçelerinin bu işareti | Fakat, bu insanlar şu anda birer üzerine başlarını öne iğerek dışarı | zebani kadar korkunç mahlük « çıktılar, kraliçe papası yanına ça- lardı. > gırdı: Yüzlerinden damla damla ter — Sen burada kal, dedi. Sana | akan bu adamlar ateşin etrafında ihtiyacım var. durmadan dolaşıyorlar ve ellerin. Karaciğay Han ses çıkarma - | deki uzun demir şişleri kızartı « dan bakıyordu. Heyecan ve kor - Yorlardı. kusu hâlâ geçmemişti. İçlerinden biri ellerinin yeni Kraliçe ona doğru döndü: | ile kirli yüzünün terini kurularken — Siz de, dedi. Meşhur ku. | arkadaşına seslendi: ii mandan şimdi bizi yalnız başımı, | — Kraliçe burada korkudan za bırakınız. Bizim için tatbik e - ölür. Boşuna zahmet çekiyoruz. deceğiniz ölüm usullerini düşünü-| İkinci işçi hayretle haykırdı: nüz. İntihap edeceğiniz — işkence mi Ne?., yoksa burada krali « şekilleri sizi oldukça düşündürür. | eye mi işkence yapacağız?. Arkadaşı güldü: — Bilmiyor muydun? — Haberim yok... iç — Şimdi neredeyse getirecek. ler... Cellat, şişini biraz daha ateşti karıştırdı ve: , — Öldürmediğimiz bir kraliçe vardı, o da oluyor. ç Cellâtlar böyle konuşurlarken bodrumun nihayetinden setler del miye başladı. Da Karaciğay, ses çıkarmadan dı- şarı çıktı. Kraliçe yalnız kalınca, sesine mümkün olduğu kadar mü- lâyim bir tavır vererek: — Muhterem peder, dedi. Hiç ' üzülmeyiniz. Olmasaydı daha iyi | olurdu. Fakat Gürcü milletinin | kanında kaynıyan ateş işte böyle- dir. Daima taşar. Bu ani taşkın - lıktır, ki bizi asırlardır daima kan akıtmıya mecbur ediyor, (Huzur ve sükün bulamıyoruz. Dünyada tarihi baştan başa kanla yazılmış ! bir millet varsa, o da biziz. Papas: — Mahvolduk... kraliçem.. di - — Geliyorlar. ği — Bak, bak kraliçe en önde yürüyor, e — Hiç de korkmuyor.. Bir der. Daima namusumuzu koruya- ım. Bu uğurda ölmek şereftir. Kraliçe papastan müsaade is- tedi. Papas dışarı çıktıktan sonra ! elbiselerini giydi. Dışarı çıktı. Pa pas kapının önünde büzülmüş du. ruyordu. Kaldırılan cesetlerin kan | izlerine bakıyordu. Kraliçe: — Muhterem peder, dedi. On- larla o kadar meşgul olma.. Vak- timiz çok azdır. Ne kadar fazla dua edebilirsek, allahın şefaati o kadar çok olur.. Haydi şimdi dua odasına gidelim, Kraliçe ile papas dua odasına dar karanlık olan bodrumda ka labalık yi yanına kadar ile lemişti, Cellâtlar sustular. d Karaciğay halâ ortada gözül müyordu. Kraliçe Ketevanla papas Gör 8i yan yana duruyorlardı. Etraf - larını sekiz on silâhlr muha k sarmıştı. a İ Papas, kendinden geçmiş haldeydi. Ocağın yanında karan lığa uzayan ateşin hararetini duy. muş olacak ki, gözlerini açtı. / gözler, bir saniye sonra faltaşı k dar açılmıştı. Göz bebekleri fırla. mış gibiydi. N — Gmerto, diye allaha yal rıyor, fakat bu yalvarmanın da ö- lüme set olmıyacağını anlıyordu. Ateşin içinde kızaran şişleri gö » rünce gayri ihtiyari hareketl, yapmıya başladı. Etrafındakilere şaşkın şaşkın bakıyordu. Birde; İ kollarını gerdi, bir sey söylemek istiyor, fakat bir türlü ağzından çıkaramıyor ,kekeliyordu. Kendi ni topladı, muhafızlardan birine — Hanı göreceğim... Söyliye » ceklerim var... dedi. a Muhafızlar, alaylı alaylı gülü. yorlardı. N İçlerinden biri: — Aptal papas, dedi. Ölümden o kadar çök mu korkuyorsun? Görgi bunu duymamıştı bile. — Söyliyeceklerim var.. yanına götürünüz, diye yalvardı. Bir muhafız: keri kumandanının yanında idi. Şah Abbasın has kumandanı orduda iki saat meşgul oldu. Ya- Bu işler, kalın ve uzun şişler te « dariki ile bir cellât bulmaktı. — Hepsini, diyordu, diri diri! yakacağım.. Dünya şimdiye ka- dar böyle bir azap görmemiş ola- Karaciğay dediğini yapacaktı. Bunu yapmak için emir de almış- tı. Şimdi kraliçenin ne dinlerini kabul etmesine, ne de Gürcistan « O gün Ketevanın ne kadar a- damı varsa hepsi tevkif edilerek zindana atıldı. Bu iş, çok kolay ol- muştu. Yüzlerce askerin baskını « na uğrıyan kadınlı erkekli kırk ka dar Gürcü mukavemet edemeden | hapse tıkılmışlardı. Diğer taraftan sarayın bodru - munda çok başka bir vak'a cere - yan ediyordu. Karanlık bodrumu, kizil alevler aydınlatıyor, ateşin (Devamı var) koyu duvarlara vuran gölgesi bu — Bekle, dedi. Gele Si korkunç yerde insanm tüylerini yedi söyler di. “ ürpertiyordu, « de ii ein Si ği dl ili ei