şi ge p DEE MEK e ma. 1... ç iy i i 1 ğ yi ' Gönül tuz yy yy yaş Selmi MUŞ Ay.. Birdenbire korktum... hiden dalmıştım... ülümsemeğe çalışıyordu. — Keyfiniz de yok değil mi? > Biliyorsunuz, ki Esma ada- dan giti, Orhan Kaya soğuk kanlılıkla “Yap verdi: > Biliyorum. Kendisini vapu- a kadar geçirdim. mip. Ya!,. Size bir şey söylemedi >— Neye dair? >— Dün geceye dair? kayhan Kaya gene soğuk kanlı- >— Söyledi, dedi. Günay, Orhan Kayanın bu s0 takluğunu, istihzalı çehresini gör- dike için için kuduruyordu. > Benden bahsetti mi? > Eni, — O fena şakayı beri yaptım iyor. — Evet, söyledi. | 2 Benim o şakadan haberim olmadığını anlatmışsınızdır Mbette., >> Ben üstüme vazife olmıyan İylere karışmam, çe bir sigara yakarak ilâve et- >> Şelâhiyet sahibi olan sizi mü o Öfan etsin... Üstünüzde kim hak i rüyorsa ona müracaat edin.. Günayın gözleri yandı: — Ben de öyle yapacağım. Bir MM, benim için yalnız bir münekkit Ve düşman olmazsınız zannetmiş-! « ms Çocukluk etmişim. İ Barman. lümsedi: j F >, vaki sizi tenkit Rİ akat düşmanınız değilim... Mü âğa ediyorsunuz.. Hoş, size “ŞI ne olursam olayım, bunun hik ehemmiyeti yok... Günay, gözlerini Kayanın göz - ine dikti: — Ne biliyorsunuz?. Siz beni Sr İrsatta tersliyorsunuz, bep zit- A lâf söyliyorsunuz.. di Sizi başka türlü görmek ister > Eğer başka türlü bir Gü Ay olsaydınız zıttınıza söz söyle dim.. Halbuki siz danstan ve “ilenceden başka bir şey düşün»; UZ, iş Günay, nefesi kesilerek mukabe etti Kü Ni, Bir az evvel, üstünüze vazife niyaz şeylere karışmadığınızı “lemiştiniz. unuttunuz galiba?. e Phan Kaya eğildi, gene gülüm ye #du, fakat sesi bir az diklesmiş- n” Ümit ederim, ki hakikatle My karşıya geldiğiniz zaman, bu e hatırlarsınız... Size elim» #eldiği kadar nasihat ettim. > Sizin nasihatlerinize ihtiya- vi yok... Ben şimdi gidip Bülen- , Sulacağım.. O baan lâzım ge - kn, ya Özünü bitiremedi... Orhan Ka- e arkasını döndü ve uzaklaştı. © i tu, Günay arkasından hayretle bak» Sakiz Ne vahşi adam!.. Halamın # varlı > Pleyr.. > Redi!.. | pi lente, Moreno, Cemal Ras | kağ, Melihaya karşı tenis oyniyor İ w, Sülent iyi tenisçiydi.. Sert oy- İ | İpekti gömleğinin açık duran sind Mİ aa ve ll iç ğini i miydi?, ıkıt'ın edebi defrikası: İİ yg yy yy ağı Izzet imis pembe göğsü görünüyordu. Matmazel Moreno: — Servis bende, dedi. : Topu attı. Top, bir ok gibi fir 5 Jadı..;: Karşı tarafta Meliha, bü- yük bir çeviklik ve maharetle kar- ıladı.. 1 ği aralık korta gelen Günay hay- kırdı: — Bravo!.. Meliha hemen sordu: —— Yerimi sana bırakayım mı?. — Hayır, bileğim ağrıyor.. Sen oyununa bak.. a Fakat halinden, söz söyleyişir- den sinirli olduğu belliydi. Bülent yaklaştı ve endişe ile sordu: — Neniz var Günay?. — Hiç bir şeyim yok.. Oyunu- nuza devam ediniz. $ Uzun müddet, Bülendin güneş altında oynayışını seyretti. Uzun müddet tereddüt etti. Mektubu gösterecek miydi, göstermiyecek Orhan Kaya, fena kalbini kır- mıştı., Gönlünde bir eza hissedi- vordu.. Neden her an ayaklarının altında bir uçurum açıyordu?. Düşündü: “Orhan Kaya deli.. Yarı mec zup.. İstikbalim onda deği), istik- balim Bülentte...,, Orhan Kayayı tekrar zihninden çıkarmağa uğraştı. Bu aralık Bülendin sesi duyuk du: — Kırkla sıfır!.. Servis sırası ondaydı.. Günay, Bülendin yere vuran göl gesine baktı: Dame yuze AĞAM 17 İki top atış arasında, Bülentle göz göze geldiler.. Bülent tatlı tatlı gülümsedi; — Bir az sonra bitiyor, sabırsız lanmayın.. Hakikaten bir az sonra bitirdi. ler.. Gelip Günayın yanına otur- dular.. Cemal Rağıp: — Hava sıcak, dedi, tenis oy » nanmuıyor.. Meliha güldü: — Mağlübiyete özür bulmak lâ- zım ya,, — Siz üç servis yaptınız,üçünü de kaybettiniz.. Şimdi kabahati bana buluyorsunuz.. Asıl kabahat sizin!. Bülent araya girdi: — Kavga etmeyin çocuklar... İnsan, bin bir gece masallarındaki dünya güzelinin karşısında kavga etmez.. Bir müddet konuşmadan durdu lar.. Hafif, fakat ateş gibi bir rüz gür esmeğe başlamıştı. Meliha dedi ki: — Denize giren yok mu?. Günay başını salladı: — Her halde ben girecek deği- lim... Cemal Rağıp etrafına bakındı: — Yahu Esma nerelerde?, Dün een şakayi hazmedemedi gali- Mi. Bületle Günay, ikisi birden: — Gitti, dediler,. (Devamı var) — — Bulgarların Edirne konsolosu Edirne Bulgar jeneral konsolos luğuna tayin olunan Gospodin Kno Todorov Edirneye gelmiş ve va - zifesine başlamıştır. Bu münase- betle sabık konsolos Gospodin —- ağ Su ihtiyacı | Terkos, bazı sularla | | birleştiriliyor Belediye, bir kaç aydanberi terkos su tesisatını ıslah için çalı-| şıyor. İstanbul tarafında yapılan inşatta terkos suyu ile Kırk çeşme i ve Halkalı suları mecraları birleş- tiriliyor. Beyoğlunun bazı yerle -! i rinde d» terkos ile taksim suyu bir- | | leşlirilmiştir, İstanbulda su ihtiyacının bütün suların birleştirilmesini tamamiyle temini için su mütehassısı M. Flen- nerin yaptığı projeye göre beş se- ne lâzımdır. Terkos bütçesi münasebetile bir de abonelerden almacak ücret ta- rifesi de tanzim edilerek meclisin tetkikine arzedilecektir. Belediye, zaruri masraflar müstesna olarak | sudan bir varidat temin etmek fikrinde olmadığı için, yeni tarife kabil olduğu kadar ucuz olacak - tır,. Çinar ağacının içinde kahvehane! Mudanya — Bursa şimendifer | yolunun az aşağısında, Bursa bah- | çelerinin yetiştirdiği meşhur ağaç- | lardan bir (ülferli çmar) vardır. Asırların yaşlandırdığı bu ağaç yüksek ve gürbüz dallarının kap - | ladığı geniş bir sahayı yapraklari- le gölgelendirir. Çınarın içi boştur ve ferah bir o- da genişliğindedir. Eskiden bura- sr kahvehane olarak kullanılıyor - du. 30 — 35 sene evvel bu kahve - yi kabadayılar işletir ve yoldan ge len geçenler, bunların ve. ES ATIR. içip parasını vermeğe mecbur olur lardı. Şimdi, ecnebiler tarafından sık sık ziyaret ediliyor, resmi almıyor. Geçenlerde bu tarihi ağacı gö “ ren Bursa valisi Abidin Bey, çına- rın etrafını düzeltmek ve bir çev « re duvarı yapmak için keyfiyeti belediyeye bildirmiştir. Belediye, ağacın etrafına kısa bir duvar yap tırmış ve her yeri temizleterek, çı- narı şöhretile uyğun bir hale getir miştir, am Bergama'da orta mektep açılıyor Bergamada yeni açılacak orta - | mektep için Maarif Vekâletinden | İzmir vilâyetine bir telgraf gelmiş- tir. Bunda Bergamada açılacak or ta mektep için Zübeyde Hanım ilk mektebi binasmın tahsisi ve ders senesi iptidasında mektebin açıl - ması kararlaştırıldığı bildirilmek - tedir. Veküâletin telgrafı Bergama kay makamlığına bildirilmiş ve halka tebşir edilmiştir. — Ödemiş yolunda | Ödemişin Kiraz nahiyesinin Sa | rıpmar köyünden ceviz kütüğü yük liyen bir kamyon yolda devrilmiş Hüseyin Efendi isminde bir köylü yükler altında kalazak ölmüştür. —e— i Malatyada bir cinayet Malatyada Hasırcılar köyü ihti- yar heyeti âzasından Bekir oğlu Abdullah, komşusu Abuzer oğlu Kadiri kama ile yaralıyarak öldür müştür. Hâdisenin sebebi bir gün evvel vuku bulan bir kadın kavga sıdır. Katil Abdullah yakalanmış güneşle o esmerleşen | Vençev de Sofyaya dönmüştür. | ve adliyeye teslim m AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR LAZ Yazan : Niyazi Ahmet Süvari başmı atına doğru çevire rek: — Güvenirim.. Diye mırıldandı. — Öyle ise haydi vakit geçirmi yelim, Rahim, süvarinin $i Süvari yakın bir yeri işaret et. — Nah, köy şuracıkta. Hakikaten köye pek yaklaşmış- lardı.. Fakat çadırlar Rahimi kuş» âhlarını ver | kulandırmıştı. Mehmet: di. Hazırlattılar, Üçü birden atları — Rahim, gevezelik yapma. Ça na atladı ve sürdüler. İ dırlardan hiç bahsetme dedi.. Bi. Rahimle Mehmet, artık kendi - | zi pusuya düşürmek istiyorsa biz lerini süvarinin yoluna bırakmış - | daha evvel davranırız.. Ama şim : lardı. İki gün sonra Mehmet Paşa | di bir şey bildiğimizi fark ettirmi- ; him Tasa etme. , şerrinden ciçin mutlaka bir kali İmara daş her seyi böyle ince | tepeciği göstererek: ordusuna dahil olacaklar, Gürcis - | tan Kraliçesi Ketevan'ın ( verdiği mektubu verecekler, o Hünkârdan | yardım istiyeceklerdi. Süvari on metre ilerde yürüyor, Rahimle Mehmet yan yana idiler, | Birden Rahim: — Mehmet, dedi. Hiç akıl etme dik. Bu adam bizi pusuya düşür - mesin., Pusu kelimesi Mehmedi e sarstı, Fakat sonra, buna ihtimal veremiyerek: — Yek, yok, Rahim.. Onda o göz yoktur. dedi. Çok korkağa ben ziyor, — Güven olmaz Mehmet. Mehmet düşündü... Bunu da| ortadan kaldırıp yollarına devam etseler daha tehlikeli idi. Her tas | rafta Abazanın adamlarına tesa - düf ediyorlardı. Nasıl olsa yaka - lanırlardı. — Encamımız ne ise o olur Ra- den inceye düşünereck olsalardı, Bir şey yapamazlardı. Halbuki aylardır Gürcistandan çıkarı ne | belâlara çatmamışlardı. Kaç yer- de eşkiyalarla çarpışmış, kaç yer- de kan dökerek canlarını kurtar - mışlardı. Şimdi de kendilerini işin oluruna o bırakmışlar, süvari nereye götürürse oraya gidiyorlar. dı, Hava kararıyordu. Rahim ön- de giden süvariye seslendi: — Arkadaş, gideceğimiz yer ne- resi, mola venmiyecek miyiz?. Süvari, atının dizginlerini çeke rek başını geri çevrdi. Eliyle bir yelim... Köye girmişlerdi. İlk tesadüf ettikleri yer çeşme başı olmuştu.. Burada bir kaç köylü birikmiş yük sek sesle bir şeyler konuşuyorlar dı. Süvari köylülere hiç bakma » dan atını sürdü. Mehmet le Ra- him de arkasından yürüdüler.. Köylüler, süvarilere korkak ve şüpheli gözlerle bakıyorlardı. Süvari, bir kahvenin önünde - tından indi. Dışarı çıkan kahve- ciye bir han göstermelerini söyle- di. Kahveci: — Köyümüzde han yoktur. De di.. Süvari, sert sert kahvecinin yü. züne bakarak: — Öyle ise bu atları bir ahıra bağla.. Bize de oda hazırla. Em- rini verdi, Kahvecinin korku anları geçir» | diği muhakkaktı. cevabı veremedi: — Peki efendim. Baş üstüne | İkinci defa ret a1 efendim. Diye kahve kapısindan | içeri: — Hasan... Diye seslendi, Bir az sonra genç bir delikanlı 1 dışarı çıktı. a Kahveci: — Hasan, al bu atları sizin ahı- ra bağla.. Bayram gile de uğras Bir oda hazırlasınlar. Süvari Mehmetle Rahime: — Ben uşağa güvenemiyorum, dedi.. Siz burada kalın, bende ahıra kadar gideyim. Hem odayı hazırlatırım. Mehmetle Rahim yalnız kalınca kahceviyi yanlarıma çağırdılar... Mehmet kuşağıda kalan son altın. — Nah.. Şu tepenin ardında bir köy var, oraya gideceğiz.. — Sür. Öyle ise.. Çabuk gi- delim.. Akşamın loşluğunda atları koş- turdular.. Tepenin yamacından köye sapacakları yerde, Rahim, &- zakta akşamın bulanık rengi ile kararmağa başlamış olan düzlükte beyaz gölgeler gördü. Bir sürü! hayvanı andıran bu gölgeler ne | hayvandı, ne de insandı. — Mehmet, Mehmet. Diye ar. | kadaşına döndü.. Şu görülenler ne olsa gerek?. Mehmet, elini altnra siper ede- rek düzlüğe doğru baktı. O da ne olduklarını seçemiyordu. Süvariye seslendiler. Süvari de ayni merak ve tecessüsle baktık - tan sonra: — Bir şey göremiyorum, dedi.. Bir sürü olsa gerek.. Bir az daha yaklaştıktan sonra bunları yüzlerce çadır olduğu an- laşılmıştı. Şimdi, çadırların ara - sında parlıyan alevler de gözük » meğe başlamıştı. Rahim: — Köy nerede?.. Diye sert sert , süvarinin yüzüne baktı.. ye lardan birini çıkararak kahvecinin eline sıkıştırdı: di — Al baba, bunu, dedi. Biz yabancı değiliz.. Sana soracağı « miz şeylere doğru cevap ver,, © Kahveci sevinçle altını almış, fakat sual sorma sözünü duyunca hayretle yabancıların yüzüne bak. mağa başlamıştı, Mehmet: * — Orta düzlükte çadırlar var.. Kimin o çadırlar?. z Kahveci aptallaşmış gibi bakı yordu. ' — Bilmiyor o musunuz?.. Diye Mehmedin yüzüne baktı ve arkas sından: “ i — Siz kimsiniz, nereden geliyor sunuz?. Sualini sordu., — Bizi sorma.. za cevap ver.. — Onlar Abaza askeri.. Mehmetle rahim elektriklenmiş gibi bir hareketle bakıştılar, Ra him kalın bıyıklarını dişleri ie na alarak kemirmeğe başladı... Kahveci baştan ayağa kadar si. lâhlı yolculera: ' — Yoksa, dedi, siz onlardan de. | gil misiniz? Sorduklarım (Devamı var) d “ği Ve