İM "ın Tefrikası : 68 İ3 MA Genç pd Kadın, polislerle birlikte < ân çıkarken, usulca, masa - it Üzerinde kalan çantasını Mü- rek etti, | mea kaldıkları zaman, Ca - l Hasan Sıtkı beye, sordu: > Sizinle meseleyi ne zaman Biz. | iu Zaman isterseniz. İstedi- İyiyi an bankadan parayı ala- | “vlendi, > Zavallı adam.. seviyor. de çalar aldılar, açtılar. İçin ba yoktu, ia verdi ve çikti. Sıtkı bey arkasından Öyle eraber alıp gitmiş, diye iler, odamda söylediklerini tekrar yg mamiyle sakin ve soğuk kan- ya Hiilesini imza etti, tevkifhane- : Miley ildi. Arkasından hayret i 7 Ama da kana susamış kadın — Tevkifhanede, odasına girer erini arıyacak olan kadın Yol verdi. Vildan kadını omuzla - tutup gardiyanın o üzerine v "Odaya girdi, Kapı kapandı.. Biraz sonra müthiş bir gürültü UN ir şey patladı. Camlar kı - & EZ, Iİ, # İri SON » #iglesi gün, Nahideye serbest ş haber verdiler. İnçii-haber, onu sevindir ziyade şaşırttı. her gün, Cemil Kâzımın ine alışmıştı. Onunla ko- n kuvvet buluyordu. i buradan çıkarsa, yer Yapayalnız, kimsesiz ka- 77 ha Acı düşüncelerdeyken gar Ay mektup getirdi. okudu. ide hanım, 1 İn e hanımın katili mey - fi Hey sikke, Cinayeti itiraf etti ve sını kendi verdi. tn an Sıtkı bey, kendisini ka İng aladığınızı söyledi. Siz - li değildir. gi İF mühim bir işim olmasay- 5 müjdeyi bizzat ben ve- » Fakat pek yakında ev - Nişani Mazur görünüz. a rn Ayşe hanım, size ge- : iy, miz kadar bir para he- İRİ İrfiz yi? Kendinize de lâyık bir iş bulursunuz. halde biz sizin daima dos im de bittabi da- Nate hanede geçirdiğiniz fe- ,, Sutunuz.. Müfit, > “İçinde beş yüz liralık vet buldu. . pıları açıldı. d gibi, o gün de m Nahideyi £ ziyarete kızı sokakta görünce şa- a ii na Kâzımı görünce Sail Mb. ili çağırdı. Bindi- il o k, Közim evinin adresini ik Vildan, resmi ifadesinde Müfi-| YIS GECESİ.. Konuşamıyorlar, bir şey söyle- miyorlardı. Nahide, başını Cemil Kâzımın omuzuna dayadı. Ağlamı ya başladı. i Cemil Kâzım iğildi, genç kızın! saçlarını öptü.. Sonra alnını öp - tü.. Daha sonra gözlerini öptü. Nahidenin çekilmediğini görün ce sevildiğini anladı. Bir hafta sonra, Ayşeyle Mü - fit nikâhlandılar, Neriman koca -| siyle barıştı. Nahideyle Cemil Kâzımın ni » şan merasimi tes'it edildi. | mere | an aram Ortaköyde kaldırımı örten taşlar niçin kaldırılmıyor? Tramvayla Beşiktaştan; artık umumi bir halâ şeklini alan Çıra- ğan kemerini geçtikten sonra Or- İ taköye girerken sol tarafınıza ba- karsanız bir takım duvar ve top-| raklarm yaya kaldırımlarını kâmi- | len kapladığını görürsünüz. Belki | 5 seneden fazla bir zamandanberi | bu hal bu şekildedir. £ Hamidin| vehmi dolayısile Çin seddine ben- zet kat kat duvarlar kâmilen örtülü ve Feriye saraylarının kuş uçmaz, kervan geçmez nev'umma bahçele ri olan bu yerlerin o Ortaköye pek yakın bir yerinde bir su sızıntısı senelerce uğraştıktan sonra bu a» ğır duvarların elli metrelik bir kıs- mının çökmesile neticelenen bu hâdise bir heyelân telâkki oluna- rak; mühendisler faaliyete başla - | amiş ve o meyanda inhidama mail telâkki olunan bü geniş duvarların boydan böya 500 metrelik kısmı - nın da tepeleri traş edilerek bıra- kılmıştı. Bu ameliyeyi icra eden ve ettiren zevat duvardan dökülen / molozlar çimento çinili ve mun ! itazam yaya kaldırımlarını örtme - İ sine bir ehemmiyet vermemiş; bu İ enkaz boş arsaya attırılacak yer- İde trotüvari kâmilen ve boydan i boya kaplamıştı. Aradan zaman | ve seneler geçti. Bittabi tabiat bu molozların üzerinde işledi ve bir zaman geldi ki koyun ve keçi ot - lakiyesi olabilecek otlar yetiştirdi. Ve bir kaç gün evveline (Okadar bu böyle duruyor, bunu kimse a» rayıp sormuyordu. Her güniki | defa; önünden geçerken duygula- İ rrmızı yaralıyan bu manzaraya ar- İtrk alışmıştık. | Fakat ne oldu bilmem; bir gün | gözlerimize inanamıyacak bir su- İrette baktık ki on beş yirmi ame le çalışıyor.. Evet bu molozlar üs” tünde çalışıyor.. Hayret! ! Fakat molozu kaldırmak için zannetmeyin. Ne için çalıştıkları” nı bir türlü hatırınıza getiremezsi- İniz.. İ Beş senedenberi bu iğrenç man- zarayi, bu moloz yığınlarını kaldır racaklar mı? Hayır.. Mecmuu elli | araba ancak tutabilecek bu pisliği | temizleyip çimento (o çinili güzel| trotüvari meydana mı çıkarıyorlar | dersiniz?., Hayır.. Bazı arsa kapı» | larının mermer çerçevesini teşkil | eden kalp taşların yol ortasından | kaldırılması ameliyesi mi?.. Ha yır.. Sadece: Bu amele yalnız ve İ yalnız bu moloz — yığınlarının üs tünde mebzul olan son yağmur” bip, mâni oldu. Oradan £€- otları yoluyor ve yoldular.. Şimdi 1837 numaralı otom i moloz otlarınm ken ayıp örtüsü | idar.. İ vaydan inerken düşmüş, bacakla - © Polis Haberleri Zİ Dirhemle yaralamış ! Sulu Manastırda pazar yerinde balıkçı Nuri Kirkor satıcı ile ufak bir alacak yüzünden kavga etmiş, Kirkoru ( dirhemle başmdan ehemmiyetlice ( yarala- mıştır. Tramvaydan inerken... Neslişah Sultan mahallesinde ©- turan 98 yaşında (Mustafa tram- rından ve başından yaralanmıştır. Kırk lirayı çalmış Karaköyde Halil Paşa sokağım- da 21 numarada oturan Ali Ek- ber Efendinin evine komşuların - dan Hasan pencere camını kıra - rak girmiş, yatağı altında bulu -! nan kırk lirasını çalmıştır. Hasan kaçarken yakalanmıştır. Iki çırak bir fırıncıyı dövdü Beyazıtta o Cümhuriyet cadde- sinde oturan fırıncı Cemal, Mah-- mutpaşada alacağı olan bir ahçıya giderken yolda ahçının çırakları Ahmet ile Mustafaya tesadüf et - miştir. Biribirlerini tanıdıkları i- | çin selâmlaşmışlar. Mustafa: — Nereye Cemal Efendi?.. Diye sormuş. Cemal Efendi de: — Ustaya gidiyorum. Bizim #- lacağı hâlâ vermedi. Git gel git gel artık ben de bıktım. Çıraklar Cemal Efendiye takıl- mak istemişler: Ahmet: — Daha çok gidersin diye söy- lenmiş. Duyulmıyacak kadar yavaş söy- lenen bu söz nasılsa Cemal Efen- di tarafından duyulmuş ve işin gi dişi değişmiş. Zaten alacağını a- lamadığından kızgın olan fırıncı bu sözle büsbütün çileden çıkmış ve: — Siz kimsiniz. Ne hakla söz söyliyorsunuz.. Diye çatmağa baş» Jamıştır. Bunun üzerine çıraklar ileri a- tılmışlar ve sokak ortasında üç ki- şi bir kucaklaşmışlar, etraftan ye tişenler fırıncı ile çırakları güç a yırmışlardır. Cemal Efendi iki ki- şinin hücumu ile dövüldükten mar ada gözünden yaralanmıştır. Çı - rakların her ikisi de yakalanmış- tır. Saatçi dükkânında yangın İstiklâl caddesinde saatçi Kürk- ciyan Efendinin dükkânında yan - gm çıkmış ise de söndürük müştür, Yangın Kürkciyan Efen - İ dinin saat tamiri için yaktığı kib — ritin benzini tutuşturması yüzün- den çıkmıştır. e Kürkciyan Efendi yaralanmıştır. Dolandırıcılık Eyüp tuğla harmanında çalışan Ali, Bayram isminde biri tarafın- dan dolandırılmış, Bayram yaka» lanmıştır. Bir çocuk bulundu Şehremininde Hüsamettin ca mi mezarlığında bir haftalık tah - min edilen terkedilmiş bir çocuk bulunmuştur. Çocuk bekçiye teslim edilmiştir. Kamyonla otomobil çarpıştı oldu. Yere düşme- | lardan azgınca fışkıran yabani o Şoför Bayramın £ idaresindeki obile, Kuru şeşme n i 3133 nu- hasara uğ” isminde bir/i HÜKÜMDAR Yazan: Niyazi Ahmet ğ iğ iş Fakat o, Tarkin (1) den daha korkunçtu.. Aklına gelen bir şeyi yapmak için ordusunun başıma ge- çer, orduları püskürtürdü. Gürcistan, Teymurazın kaçırıl- ması yüzünden sel gibi kan akıt- mıştı.. Şimdi de Kafkasyanm en güzel kızı Tamara kaçırılıyordu.. Üste Tamaryı Muğravm sevdiği de söyleniyordu. Muğrav, intikam | almadan yapmazdı. Saraydaki kargaşalığa bakılırsa, Muğrav, bü- yük bir cesaretle saraya kadar gir- mişti.. Maksut, simya âliminin şaşkm- lığını gidermek için çok soğuk kanlı davranıyordu. Fakat o, hâ- ilâ kendine gelememişti. — Üstat, diye bağırdı.. Kaça- im.. Tamarayı kaçıralım. Mirza Nâsir kendine geliyordu: — Niçin kaçıralım?. — Muğrav sarayı sarmış ola - cak. Bu gürültüler başka ne ola- bilir. Mahzen kapıları çok ender kapatılır. Fevkalâde bir hadise vardır. — Muğrav geldi ise Tamarayı alır ve bu zalim padişahm elinden kurtarır.. Maksut, üstadın cahilliğine şa- şar bir vaziyette: — Öyle mi zannediyorsunuz?.. Dedi.. Şah Abbas Tamaranm e - linden alınacağını hissettiği daki- kada onu öldürtür.. ed e — Kaçalım, vakit geçiyor. — Nereden kaçalım?. Kapılar kapanmış. — Gizli yoldan... Fazla konuşmadılar.. Tamara, bir cüce ve bir ihtiyarm kolları a- rasında karanlık dehlizlerden ge- çirildi.. Geçtikleri dehliz nihayet bulunca cüce işaret etti, Tamarayı yere yatırdılar, Et- rafı dinlediler. Maksut, bir sin“ cap kadar çevik, geri dönerek ka- ranlıklarda koşmağa başladı. Sür- gülü demir kapıların hizasına gel diği vakit sağa döndü.. Taş du- varın bir el sığabilecek kadar de- liğinden kalın bir anahtar çıkar - dı.. Tekrar ayni hızla geri dön - dü. Fakat, Mirza Nâsiri bıraktığı yere gideceğine aksi istikamette yürüdü. Kalın bir mermer sütü - nun yanında durdu. Etrafı din ledi.. Sonra, ani bir karar ver - miş gibi, acele acele kalın duva- rın bir köşesine yaklaştı. Burada ilk bakışta farkedilmiyen gizli bir kapı vardı. Maksut, bu kapıyı s0- ğuk kanlılıkla açtı.. İçi kap karan- İıktı.. | Hiç tereddüt etmeden gir- di.. Bir saniye sonra kapı tekrar kapanmıştı.. Cüce, mütemadiyen kıvrılarak yükselen karanlık, dar merdiven- lerden çıktı.. Son basamağa geldi- ği vakit durdu.. Etrafı dinledi, hiç bir ses duymuyordu. Elinde ta - şıdığı anahtarla bu sefer ikinci bir kapı açtı. Burası sarayın tara - çasına çıkan gizli yol kapısı idi... Bu kapıdan da sessizce girdikten sonra tekrar kapadı ve ayni hızla çıkmağa başladı. Merdivenler çıkıldıkça aydın - lanıyordu.. Böylelikle üst katma, traçasına rada bir kertenkele gi sürünerek etrafı dolaşmağa ve dr. sarısını seyretmeğe başladı. Sarayın ön kapisında bir kala» balık vardı. Etrafta, kılıçlarmı. ği sıyırmış askerler dolaşıyorlar, ku- mandanlar emirler veriyorlardı. Cüce, dikkatle bakınca, askerlerin arasında dev cüsseli bir adam gör dü. Bu, yabancıya benziyordu. | Muhakkak Gürcistandan gelenler- den biri idi. Yahut Muğravdı. Fakat Muğravın böyle kolay ko * lay avlanacağına ihtimal vermi yordu.. Maksut, bu kalabalığı faz- la seyretmedi.. Ayni şekilde göğ- | sü üstünde sürünerek sarayın ar ka cihetlerini tetkike başladı. Oldukça uzun süren bu tetkiki ten sonra yüzünde sevinç alâmet- İleri belirdi. Fazla vakit geçirme ğe lüzüm görmeden geri döndü... Gene sürüne sürüne merdiven bas şına geldi. Birinci kapıya inmiş» ti, ki kulağıma bir ses çalmdı. Dik- katle dinlemeğe başladı., Bu, Şah. Abbasın sesine benziyordu. Çok hiddetli emirler verdiği muhak « kaktı. N Nefes almadan dinledi.. Kalın duvarın karanlık bir mazgalından n sızan bu ses tam manasiyle duyu | luyordu.. Cüce, şimdiye kadar hiç görülmiyen bir kapı daha açtı. Bu, sesin geldiği tarafa kıvrılan karan A lık yoldu.. On, on beş metre ka" 8 dar ilerledikten sonra durdu. Du- | varda küçük bir kısma dokundu.. Duvar, hariçten hiç nazarı dikka» ti celbetmiyecek bir vaziyette a ie i sıldı. Şimdi, sesin geldiği oda ço erleretinletti.. iyi görünüyordu.. Şah Abbas ciğar Hana emirler veriyordu Karaciğay, harbe hazır vaziyette idi. Bu esnada kağıda bir ses ole du.. Şah Abbâsa kendisiyle'gö rüşmek istiyen birinin bulunduğus nu anlatan işaret verildi. Karaci: ğaye dönerek: 3 — Git 'bak kim imiş beni gör“ mek istiyen?.. Kara cigay salondan kt. Kübra ile karşılaşmıştı. Kara ci « .. gay birden sarsıldı, Ayaklı nın ucuna basarak yanına yaklaştı.. Kübra başını eğmiş yere bakı» yordu: i — Ne var Kübra?,. görüşeceksin?,. Şahla mı Karaciğay son sözünü emre. der gibi ve çok yüksek sesle sö mişti.. Kübra iliklerine kadar tit» redi.. Başını kaldırdığı vakit ren Sİ sap sarı kesilmişti.. Terliyordu. Kara cigay omuzlarından yakalı yarak sarstı, N — Cevap ver.. Kaltak.. Şahla niçin ve kimin için görüşeceksin?. Kübra gene cevap vermedi.. — Cevap ver!.... Salonun mermer duvarlarında akisler bırakan bir çığlık ve kub- belere yapışan bir gütrültü. (Devamı var) 4 (1) Tarkin Roma imparator rındandır. Aslen bir yol kesici idi.. Fakat tesadüf onu impara- tor (Atsin) e damat yapt. Tar kin bir müddet sonra kayin pede- reni idam ederek tahta oturdu. yirmi iki sene memleketi zulmile MA» AYR ar