ği bir kaç saat sonra Alaycılık “etme — İçeri kara tosun! . — Oha alabaş; — Gözünü patlattığım öküzü oha! Döğen başak yığınları üzerin- de, denizde giden bir kayık — gibi ilerliyordu.. Günün kızğın güneşi, gelecek geceden korkmuş; yavaş yavaş ka- © Çiyor.. Ağustos böcekleri bu kor- kağm arkasından ıslık çalarak eğ- leniyorlardı. — Oha alabaş, oha karatosun.. Öküzler, güvercinler gibi bir - birlerine bakıştılar.. Boyunduruk gıcmdadı.. Döğen durdu.. Memiş, odasmı süsliyen obir genç kız itinasile, döğenin üze - rindeki samanları temizledi. Çıp - lak ayaklarile başaklara basa ba - sa yürüdü. Biraz ötede, saman yığınlarının yanına gitti, — Ne o Memiş, öküzleri koyu - vermiyecen mi?.. Bırak otlasınlar, güneş geçti, döğen kesmez artık!.. — Vazgeç Veli dayı, biraz da - ha döndüreyim!.. Şimdi İstanbullu kız harman yerine gelir, oni dö - Zene bindiririm.. İhtiyar Veli dâyı beyaz sakalını sıvazladı: — Şimdi anladım. a *. — Memiş, beni de döğene bin - «irşene,. — Gel, bin!.. Başı başak renginde genç kız döğenin yanına koştü..... — Dehey karatosun.. — Ha, ha, hahahayt alabaş.. Döğen bir gelin arabası (o gibi zevkle ileliyordu., (o Genç kız Memişe sordu: — Memiş, senin yavuklun beni | 'döğeninde mı?.. — Benim yavuklum yok ki1.. — Memiş, ben senin yavuklun olayım mı?.. Memiş birdenbire başını arka - ya çevirdi. Bunu söyliyen İstan - bullu güzel kızın yüzüne dikkatli dikkatli baktı: — Alaycılık etme İstanbullu!.. — Neye alay edeyim Memiş, doğru söylüyorum. Sen iyi bir de- Wkanlısın, o çalışır bana bakarsın olmaz mı?.. Hem ben de sana yar- dım ederim. Beraber döğen süre - riz., beraber tarlaya gideriz.. görürse <kıskanmaz — Olmaz, ellerin küçük, sen| evde oturursun, ben yalnız çalışı» rım.. — Ya, demek anlaştık Memiş. — Öyle oldu İstanbullu?, — Hem bana artık İstanbullu deme Memiş.. Selma, de.. — Salman mı diyeyim.. — Yok canım, Selma!.. — Ha öyle derim İstanbullu.. .. — Ana, ben evleniyorum. — Yaa!.. Memiş kimi istiyon di bakam.. — İstanbullu kızı... — Hadi oradan ulan. O sana va- e mrki.... — Varacak be ana, kendi dedi.. — Alaycılık etmiş oğul!... — Vallah essahtan ana!.. —Git di oğul, İstanbulluyu nideceksin, sana Dursun ağanm kızını alam!.. » Yazan : İsmet Hulüsi — İstemem ana, İstanbullu gü - | zel kız.. ı. — Neresi güzel di oğul, saçı ke - | silmiş, kolu, budu incecik.. Dur - sun ağanın kızmı . bilmiyon mu; etli, carlı!, — Ana istemem, ben İstanbul - luyu seviyorum.. . . Memişin sevinçten içi içine sığ- miyordu. Gece büyük çınarın altında köy delikanlılarını buldu, onlara meseleyi anlattı. — Delirdin mi Memiş, İstanbul- lu sana varır mı ki?. Hepsi birden Memişle alay et: İ miye başladılar... Canı sıkıldı. Bir şey söyleme » den kalktı. İstanbullunun otur - i duğu evin önüne gitti. Pencere - den bir ışık geliyordu, İstanbullu içerde idi, Memiş orada olduğunu anlatmak istedi. Bir ağacın altına oturup şarkı söylemiye başladı: “Merdivenden tıkır da mıkır i - nerken,, “Yazması boynuma dolanacak severken,, İstanbullu kız, Memişin sesini | tanımıştı, o Aydınlık birdenbire söndü. o Biraz sonra kapı açıldı... Beyaz bir gölge dışarı çıktı. i — Memiş, Memiş.. Ni Buradayım, İstanbullu. Genç kız koştu Memişin yanı - i na geldi. — Otursana İstanbullu. Çimenlerin üzerine, o bir dala bir kuş konar gibi oturdu; — Ne yapıyorsun Memiş?. — Seni düşünüyorum İstanbul- lu... İşm Hani bana Selma diyecek - ünl — Beceremiyom.. Salman diye - miyom.. — Olurmu amma?.... Hem bak sen bu akşam buraya gene böyle geldin... Niye süslenmedin?.. — Süslendim İstanbullu, yeni mintan giydim... — Olmaz, boyunbağı takacak » J ten, saçlarını tarıyacaktın, ütülü | elbise giyecektin., i — Boğaz bağı mıdedin, ben o - nu takaman ki!, — Takamaz olur musun, her vakit takacaksm... — Çiftede onunla mı gidecem.. — Tabii... | —Olur mu ki?.. — Avrupada hep öyleymiş. — Avrupa dediğin de hangi köydür kü İstanbullu?.. Selma, şen bir kahkaha kopar - dı: — Sen de hiç bir şey bilmiyor « sun?.. — Biliyorum etme, çifte gitme - sini biliyom!.. — Baloya gitmesini de musun?.. bak hem biliyor i — Bilmiyorum emme, neyse öğ i renem.., — Öğreteyim.. Sen arkana frak | yahut smokin giyeceksin, sert ko - lalı gömlek üzerine kol kase ta “ kacaksın, bir de papiyon bağlıya - caksın, ayaklarında rugan ıkar * pinler olacak. Ben tuvalet giye » ceğim, beraber kolkola * baloya gideceğiz; orada dansedeceğiz.. — İyi anlayam emme ben bun - larm birini yapaman".. — Olmaz, bunları yapamazsan Kanlı kavga geçimsizliği Seyyar satıcı Mehmet öteden- | beri Kasımpaşada bakkal Fahret- tin ile alış veriş etmektedir. Mehmet bakkalın bazı malları- nı satar ve kârdan ondalık alırdı. Son zamanlarda vaziyeti fena hal- de bozulan Fahrettin alacaklarını ve satılmıyan mallarını geri alarak artık Mehmetle alâkayı kesmek ve kendi yağile kavrulmak istemiştir. Beriyandan seyyar satıcı Mehme - İdin sermayesi yoktur ki: Her gün satabileceği kadar malı peşin para ile her hangi birinden alsın. İşte bu müşkül vaziyette kalan Fahret- tin bir kaç gün evvel artık hesabı- nı kesmesini Mehmede © söylemiş fakat Mehmet aldırmamıştır. Evvelki sabah gene bu akşamdan itibaren ne olursa olsun hesapları keseceğini söyliyen (o Fahrettinle Mehmet bir münakaşa yapmışlar - dır. Münakaşadan sonra her ikisi kendi işlerine bakmıya ( gitmişler ve asıl mesele akşam olunca pat - lak vermiştir, Fahrettin cebinden bıçağını çı- kararak: — Al sana... Enayi öyle olmaz, böyle olur. Diye Mehmedin arkasına sap - lamıştır. Mecruh hastaneye kaldı » rılarak zorlu alacaklı Fahrettin yakalanmıştır. $ Çakmakçılarda Validehanmda Mehmedin odasında polis ikinci şube memurları bir araşlırma yap- muışlar, afyon içmiye mahsus bir kabak ve bir miktar afyon bulmuş" lardır. Odada afyon içen Talip ile Meh- met yakalanmışlardır.. &$ Sirkecide Bolvadin otelinde misafireten oturan İbrahim Efen - di taraçadan etrafı seyrederken orta kahvenin üstüne (düşmüş ağır surette yaralanmıştır. İbra - him Efendi derhal (Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmıştır. ben senin yavuklun olmam.. Memiş düşündü, yeni doğan ay gök yüzünden adetâ alay eder İ gibi bakıyordu. Memiş İstanbul - luya döndü, o da tıpkı gökteki ay gibiydi. — Ben gidiyom İstanbullu.. — Dur, elimi sık.. Memiş tereddütle elini uzattı; | — Bu ne büyük el, bunu da bi - | raz yontmalı.. | Memiş cevap vermedi. Gök yü- zündeki ay adeti dilini çıkarmış alay eden bir arsız çocuğa benzi- yordu. | l İ — Alaycılık etme olan!., » » * — İçeri karatosun.. ha al Döğen sarı başaklar üzerinde | sarışın bir kız gbi süzülerek iler * Tiyordu.. abaş.. — Memiş, Memiş, ben geldim, döğene bineceğim.. — Olmaz Istanhullu, yavuk - lum kıskanır.. — Ne dedin Memiş?.. — Yavuklum kıskanır o busa- Türkiye-Fransa arasın Satıcı ile bakkalın | An'anevi dostluğun resmen ilân Halledilecek mühim meseleler vardı, bunları Fra? büyük elçisi memleketinde halletmekle meşgu” Fransız büyük elçisi M. de Chembrun Fransızların 14 temmuz milli bayramı münasebetiyle dün sabâh Beyoğlundaki eski Fransız elçili - ğinde merasim yapılmıştır. İstanbuldaki Fransızların ha - zır bulunduğu merasime “Union Française, reisi M. Pierre Le Goffun bir nutkuyla başlanmıştır. Fransız maslahnigüzarı M. Bar- bier bu nutika uzun bir cevap ver- miş, Bu arada şöyle demiştir: “— Sefir M. de Chambrun bu sene burada bulunamıyor.. Bugün yanınızda butunmak arzusuna rağ men, Paristeki ikamet müddetini uzatmağa mecbur kalmasının se - | güne muvaffakiyeti artan eserin tamamlanması için bazı müzake- relerle meşgul olmasıdır. “İki millet arasındaki yakmlı- ğt ihya işinde tesadüf edilmiş o - lan müşkülleri size uzun uzadıya izah edecek değilim. Türkiye ve Fransanm bazı ittifaklar vesilesi ile sürüklendikleri ve devamı müd detince birbirlerine düşman vazi- yette kaldıkları umumi harbin ha- | tırası, eski bir imparatorluğun yeni ve kuvvetli bir Cümhuriyete ı Yarenlik. Ayrı gayrı olur mu? (Baş tarafı 7 inci sayıfada) rununun uyutmak için o söylediği ninniler,. Ağabeylerin, bütün gürül tüyü bastırmak için “sus, otur, yaygarası.... Neler, neler efen - dim. Reisin iki buçuk kelimelik nut- kundan sonra oyun başladı. Günün bu hercümercine naza- ran gençler rollerini sakin ve iti- dalle yapıyor... denir.. Sahne fe - na değil.. Dekor köyde tam asri! bir odayı gösteriyor.. Bir sahne içinde iki defa gündüz, üç defa gece oluyor. Ben bunları en ön sırada oturduğum halde güçlükle gördüm.. Çünkü amca beyler ve| efendi ağabeyler sahnenin önüne | İ gerilmişler, oynanan bu acı facia- i yı kahkahalarla seyrediyorlar, Ge- | i ridekiler görebilmek için bir saat rakkası gibi iki tarafa sallanıyor- lar.. — Beyefendi, lütfen bir az ke- bah biz Dursun ağanın kızile ya - İ vuklu olduk... nara çekilir misiniz?. | Bu sözler kibarca söylenildiği i istihalesi, çabuk muvafi bütün dünyada hayret wy' bir inkılâptan doğan yeni ile Fransız müttefikleri bir ahenk tesis etmek... ledilecek meseleler bun! “Kim inkâr edebilir ki” Chambrun bu işin emektar!” dir?.. Yeni Türkiyeyi idesf büyük hükümet adamlı ziyetlerinden istifade ed devlet reisinin kendisin?" gösterdiği şahtsi sempatide”" ret bularak o, manileri lâfları halletmiş, noktai m birleştirmiştir. “Bundan sonra muhte” kaveleler muallak meselel# mamiyle halletmiş, hakem muahedesinin bir i dosti ta evvel tasdikiyle de Tü Sİ Fransayı asırlardanberi bi” ren ananevi dostluğun ih; men ilân olunmuştur. “Efendiler: nin vukuu sıralarında be; t , Bu mesut * lel vaziyet nazarı itibare #İğK böyle bir yakınlaşma, hu mana alır.. Mütbiş mü neticelerinden doğan k devirde, iktisadi buhranm bını çeken milletlerin s€ ümitsizlik tesiriyle şayan! süf telkinlere ve fena ta' kapılabileceği şu zamandı perver ve her türlü tehlik£ birlerden içtinap eden emnü sükünun muhafazası if) lâne-bir siyaset takip etmif bebi, burada başladığı ve günden | ni gayeyi takip eden Türk uğurda bizimle beraber ta bulunmuştur. i “Tarihi ananelerimize zide birbirlerine yakınlık olan iki milletin arzuların* dar uygun bu müşterek € dan memtun olalım ve of”) Tulıyalım!.,, Alkışlanan bu nutukts? sefir M. de Chambrunun yolladığı tebrik telgrafı © hazır bulunanlara şamp ram edilmiştir.. Fransız sefiri PARİS, 14 (A.A) —” | ki vazifesi sona ermek Ü M. de Juvönelin halefii”” dinlenmek için Vişiye 8' lan M. Daladye Parise sonra ve on güne kada” dilmesi ihtimal dahilinde mektedir. —e— Moskova, 14 (A.A.) yahı taşıyan bir şalop€ ri üzerinde kâin Yaro#l#” de yükünün fazlalığınd”” batmıştır. Seyyahların © . tulmuştur. Maamafib p darı ölmüştür. Tahkiksi” emir verilmiştir. için bittabi ağızdan Amca Bey aldırmıyo”” Ne ise, fazla uzat” rültü, patır: nolog, beş karikatüf şarkı ve iki eser bitti. — * 1 yasi ç Volga nehrinde bir ik l il