14 Temmuz 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

14 Temmuz 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a, 7 — VAKIT 14 Tem muz 1933 see Haberler Kiymetli muharrir ve edip Ah - i adanm en güzel yerinde / a, bahçesinin üstündeki mezar büz iki genç servinin arasında bü İşg saya ve Marmaraya karşı e - bir temaşaya bırakılmıştı. İlan İ Ida doğan, yazılarında İs eki ve İstanbul Meb'usu lü Ahmet Rasime şehrin ve minnetinin nişanesi ola- | N İleiyoce bir mezar yaptırıl- Beçen sene Şehir Meclisinde edilmiş, bu teklif meclis ta - n kabul olurmuş, bu iş için ikada son zamanlarda baş Yeni bir cereyan, bir moda Caroll'ün çıkardığı (Arz ce) isimli 339 sayfalık ro - ile büyük bir destek kazan - Ti İE ba ve hikâyenin mihveri k arın vasıtasile tebellür et - ir, i Caroll bu romanında y kelimeler kullanmakla, ve tiği Maine arazisini gayet i- i ırmakla beraber, nasıl ili m okuyanı daha kuvvetle Miş yeek heyecandan mahrum h,, * Vak'alar, burada, yavaş i Nüydeta hissedilerek ve tıpkı “aylerin değişmesi gibi tabil Beg, sreyan etmektedir. işiklik, zorla ve şiddetle ol - ti, » Hergünkü yaşayışımızdaki Sy enmiye, doğum ve ölüme iş 'din devridaim şeklindeki te daima ve daima rastlıyo- iş rik münekkitlerinin £ pek İ Yaykkar nazarını çeken Madam *tabında insani düşüncele- İ v Yer veriyor. İyi; erde ölen meşhur İngi- Ne Galzvördi'nin resmi haya- Nrele, bu yazıcınm biblogra Müğetmiş olan V. Marrot yaz Niki son devir şairle - Leg Marters şimdiye kadar mn çıkmamış altı u y* Mİ zmmesinden mürekkep aki yılan isimli bir kita- larma sundu, Rasimi geçen yıl yaz sonunda pi Petmiştik; İhtiyar muharrir, | kâletince tasdik edilip (o geldikten bul yaa canlandırıp yaşatan, İstan | <ereyan, toprağa, mevsime Ahmet Rasim'in yeni sene bütçesine 960 lira tahsi - sat konulmuştu. Belediye bütçesi Dahiliye Ve - sonra tatbikine geçilince bu arada Ahmet Rasimin mezsrmın da yap- tırılmasına başlanılmış ve inşaat geçenlerde bitmiştir. Mezarın aldırdığımız resmini ko yuyoruz. Mezar taşında üstadın bir fotoğrafisi de vardır. Kitabede şu satırlar yazılıdır: “Türk diline 48 sene o kalemile hizmet eden muharrir Ahmet Ra - sim burada yatıyor. Matbu âsarı yüzü geçer. Onu unutmamak her Türke borçtur. Meb'us olarak öl - dü. Çarşamha, 21 Eyld1 19892. Dünya Edebiyatına Daia Haberler Şiirlerin serlâvhalarmı gözden geçirmek şairin ne engin muhayye le sahibi olduğunu anlamıya kifa - yet eder, Manzumelerin isimleri şunlardır; Bethofenin dokuzuncu senfonisi ve Kral Kobra, Promete, Amerika- ya methiye, Ameriksnın yedi şeh- ti, ölü ilâhları için şarkılar. Bu kitabım bir hususiyeti, ticari mahiyette basılmamış olması, yani salışa çıkmamasıdır. 365 nüshanm 84 ünde, şairin bir sayfalık el yazısı vardır. Geri ka - lanları da Masters bizzat imzala - mıştır. “Oxford University Press,, dün ya klâsikleri serisine ilâve olarak “boş saatlarde okuma,, isimli ye - ini ve nev'i cinsine bağlı, muayyen plânı, fihristi ve tertip şekli olmı - yan bir Antoloji neşretti. * Gündelik New-York Times'in şiir kısmında şiirlerini büyük bir zevkle okuduğumuz Barbara Yo - ning, manzumelerini “Lago A- Walking and O teher Poems,, ge- zintiye çıktım ve diğer şiirler ismi altında topladı. * 1930 senesinde (Bokaçyonun hayatı) na dair bir kitap yazan ve son zamanlarda (gemiler ve seren ler) adik şiirlerini bastıran Chubb on altıncı asırda yaşamış olan meş bur İtalyan muharrir ve avantüri- yesi Pietro Aretino'nun (hayatını yazmak için tetkik ve tetebbü ile meşguldür. ibrahim Hoyi Hamit Necdet'in resim sergisi Bizde plastik san'atlara ait cere yanların azlığı, Hamit Nejdetin Ga latasarayda açtığı sergi gibi teza -| hürlere büyük bir ehemmiyet kıymet verdiriyor. Bu azlık olma - saydı bile, Hamit Nejdet'in bir a - raya topladığı eserlerin hususiyet- ve : ein leri, genç ressamın sergisi üzerine | alâkayı çekmiye kâfi olurdu. San'atkâr bu sergide bize, Pa - riste, hocası “Andre Lhote,, un a - tölyesinde yaptığı işleri, ve mahal- li bir kaç lâvhayı gösteriyor. Avru pada yapılan işler, talebelik hayatı işleri oldukları için, bazi tesirler - den kurtulmıyorlar. Mile Mayı”- nin portresi, yeşil elbiseli kız, Ta- hitili kadın, Matisse'in modeli, ge- ne bu Matisse'in Lhotenin ve hattâ Kokochka'nın kuvvetli tesirleri al- tmda boyanmış lâvhalardır, Fakat iyi çizgi kombinezonları, basitleş - tirilmiş geniş renk plânları, ve so - ğuk ve sıcak renklerin muvaffak imtizaçları gösterirler. e Odalisk zevkli, kuvvetli, renklidir. Heyeti umumiye itibarile Hamit Nejdet, biraz kolaylığa gidiyor di- yebilirim. Resimleri (strüktür) iti- barile gevşektir. Yorulmuş muşam balar yok. Gerçi bir Matisse, bir Derain yekten, bir akışta resim! yaparlar, fakat onlarda bir hat, bir renk, ne büyük ifade kuvveti, ne büyük stil taşırlar, Bence Hamit desene, strüktüre biraz daha ehem miyet vermeli, ve kanaryalı natür- mortta işlediği fazla kolaylık hata larma titiz davranmalıdır. Hamidin Pariste yapmış olduğu etütlerin renk ahenklerini brğen - mekle beraber, bu renkleri, ve hu- susile oçizgi okombinezonlarmı, Lhote'nin o pek güzel düzlerini, eğ rilerini, genç san'atkârm Türkiye- de yapmış olduğu eserlerde ara - dım, bulamadım. Fırçasma bir gev şeklik gelmiş ve Anadolu peyzaj - ları, bazı kere, İstanbul ekolünün fena tecellilerine doğru gidiyor.? Neden bu zâfa dönüş? Bir haleti ruhiye mi? Bir aksülamel mi? Yal. nız muallim Mamidin jüzei güzel bir stil bulmuş, fakat, o kadar. Hamit Nejdet san'atının ateşi i- le yanar. Gelecek sergisinde, ken- di kattığı ilâvelerle zenginlenmiş bir san'at göstereceğini tahmin e - diyorum, Bu halile bu sergi, pek çoklarımıza ders verecek kadar, dürüst mazbut, emindir. Nurullah Cemal Prof. Egl Güzel San'atlar akademisi mi - mari şubesi muallimlerinden Pro- fesör Egl İzmire gitmiştir, —.. Varlık On beş günlük sanat ve fikir mecmuasıdır. Ankarada çıkmağa başlamıştır. İlk sayısında Kema - lettin Kâmi, Hamit Macit, Ziya Osman, Vasfi Mahir, Ahmet Kudsi, Behçet Kemal, Muzaffer Reşit, Feridun Fazıl, Ahmet Mu. hip, Şevket Hıfzı Beylerin şiirle * ri, Yaşar Nabi, Kâzım Nami, Cev. det Kudret, Abdülhak Şinasi, Sabri Esat, İbrahim Necmi, Nahit Sırrı, Ahmet Hamdi Beylerin ma. kaleleri vardır. Özlü, değerli bir mecmuadır. Devamını dileriz. ve Armoni Alaturka, alafranga musiki ve armoni me- | #ileleri, zaman zaman ortaya çıkan bir kısım | san'atirlarımızı, münakaşa © meraklılarını ve mafbunt sütunlarını bir müddet meşgul İ ettikten sonra ileride gene tarelenmek üzere ve hiçbir neticeye bağlunmadan kapanır. Son günlerde de gene böyle oldu. Gareteler. de bu bahisler etrafında yazılar, anketler, | mülükatlar çıkıyor. Tanıdıkları arasmda san'atı sevilip take | dir edilen ve son zamanlarda kadın birliğinde ve Robert kolejde değerli kanserler vermiş olan bestekâr ve muzanni Şekip Memduh bey, gazetemize bir mektup gönderdi; bu bahis - ler etrafında şunları söylüyer: Evvelâ ben; (Alaturka musi - ki) kelimesinin musikimize bir isim olarak konulmasını kabul et- miyorum.. Alaturka kahve, ala- turka yaşayış diyorlar.. Hiç, bir milletin musikisine (Alaturka) ke. İimesi isim olabilir mi?. Buna (Şark muskisi) diyen de var.. Şark; geniş bir umman!. Şarkın hangi kısmınm musikisi?.. Meçhul.. Oo (Enderun (o musikisi denemez.. (İncesaz)... Saz şa- irlerinin kullandıkları (saz) lar - dan ince bir musiki aleti bilmiyo- rum.,. İçinde ud, kanun, def, da- vul bulunan bir musiki heyetinin ismine nasıl ince saz deriz?. (Asri musiki, milli musiki) de diyemeyiz.. Hele (Türk musiki - si) ismini bugünkü musiki varlı- ğımıza kim yakıştırırsa onun en büyü düşmanı ben olurum. Bu a- deta bana ve Türklüğe bir haka - rettir. Olsa olsa (Osmanlı musikisi) denebilir ama, bu ismi de ben ko- yacak değilim ya.. Belli başlı bir ismi olniryan böyle bir varlık hak- kında fikir beyan etmek, armoni falan aramak gülünç olmaz mı?. Hangi eserimiz var ki ona ar - moni arıyacağız?. Osmanlıların bir musikisi vardı.. Bunlar bilgi- sizlik ve hutbinlik yüzünden hain bir kıskançlığa kurban oldu.. Bi sl len sakladı ve aldı mezara götür- | dü.. Bu musiki o zamana ait dü- şünce ve tahassüsatın kulaktan ku. lağa aşılanmış ve böylelikle aslı - nı kaybetmiş bir makesi belki ola- bilirdi.. Doğru veya yanlış, elde kalanları bugün hakkiyle çalmak- tan ve okumaktan aciziz.. Bunları geçelim.. Şimdi bu musiki varlığımıza ise | ben; (Osmanlı musikisi) bakaya- sı da diyemiyeceğim. Olsa olsa rakı sofralarınm çiroz salatası, pat can kızartması gibi (meze) ne- vinden bir şey... Bunlara armoni aramak... Kendi kehdimizi aldatmıyalım: Hayatta bir tek musiki vardır.. Garplılar bu tek musikiye çalış- mışlar, çalışıyorlar da.. Bütün dünyaya dinletiyorlar.. Bu musi- ki duyanlara bir şeyler söyliyor... Bir takım felsefi düşünceler veri- | yor, kâh insanı güldürüyor ve kâh ağlatıyor.. O başka bir âlem.. O- nu anlamak ta güç... Anlamağa çalışmalıyız. i Dünyaların duyduğu bedii, ve müterakki zevki tatmak artık hak- kımızdır.. Ruhumuzu ona alıştır - malıyız... R SEZ ÜZFI SANATLARI | Masibi Alaturka, Alafranga Meseleleri Ondan bir zevk almazsak ka - bahat bizdedir.. Ondan bir zevk alamıyanlar; bugünkü musikimizi beğeniyorlar ve onunla telzizi di- mağ eyliyorlarsa bravo o bahti - yarlara.. Garbin yüksek musikisinden bir zevk alamıyorlar, fakat bugün- kü musikimizi de beğenmiyorlar sa — İşte meselenin aslı burada- dır. — emin olsunlar ki eski dev- rin musiki modellerini harfiyen tatbik ederek bugünün nağmesi - nin ruhunu söylemek imkânsızdır. Çünkü o modellerden doğacak her eser, her nağme; çok bahar i lı, çok efsunlu, uyuşuk ve çetre fil lisanlı, çok hacı yağlı ve gün - lük kokulu olacaktır. Bugünkü tahassüsatımızın mu- j sikisi; bugünkü çok yeni ve çok zinde varlığımızdan doğmalıdır.. Telefonumuzda, otomobilimiz- de, tayyaremizde velhasıl her ye- niliğimizde nasıl garbin kudretli teknik varlıklarından istifade et - tikse musikimizde de öyle yapaca- ğrmız pek tabifdir. Ve garbin ha- zırlanmış, işlenmiş musiki tekni- inden hakkiyle istifade edeceğiz. Muski duygularımızı da ona kat» mış bulunacağız.. Nasıl ki Ma - carlar, Almanlar, Fransızlar ve” ri hattâ Ruslar, milletlerinin ruhu * * nu, duygusunu garp musikisi tek- niği ile ifade edebiliyorlarsa, garp tekniği içinde Türk duygusu isti - halesi de görülecektir. İşte o zaman azizim; dünya ta- rihinin en eski ve medeni bir mil leti olan koca Türkün en yeni ve eşsiz bir musikisi doğmuş olacak» tır. Armoni musikinin aslı değik dir.. Nevima bir mahfazası, bir çerçevesi ve bir zinetidir. Armo- ni bir eserin lüzum gösterdiği n tasına konur, ların vücudu kendisine lâzım olan çeliği ihtiyacı nisbetinde alır, faz- lasını ifraz eder.. Armoni de böy- ledir.. Meselâ: (Florans Şmit) tek bir sesle bizim mevlevihane peşrevini eserinin içine baştan ba- şa yerleştirmiş. Fakat (Obuva)-. nın söylediği bu tek sesi o kadar güzel başlangıçlarla süslenmiş, ku- şaklanmış ki adeta; mevlevihane peşrevi, geniş vesiyah bir kadife ortasında yüksek kıratlı bir pırlan- ta gibi parlıyor. Denebilir ki dünyaların beğendiği ve orijinal bulduğu bu eser doğuncıya kadar | o peşrev hiç bir vakit bu kadar güzel duyulmamıştır. Eserin baştan başa armonili olması şart değildir. O halde ar- moniyi eserin kabul edeceği nok » talara yerleştirilmeli ve ısındırıl « malıdır. Bu ısmdırma keyfiyetin: den bizler tamamen ve her zaman bigâne kaldık.. Fazla söylemiş olmıyayım ama; mazrufa göre Malüm ya; insan“ $ i j ; ; 5 4 - i zarfa ehemmiyet vermeği hiç dü- şünmüyoruz. Elimizde henüz ismini bile doğ- ru bulamadığımız acaip bir musi- ki var; senelerdenberi buna armo- ni koyalım mı, koymıyalım mı di- ve anketler yaparız.. (Devumz 8 ine sayıfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: