y iğ ie ik. İN © Yağmur “ Her istasyonda ayni ses: « “— Bize kitap verin. . © “— Emmi bana bir Kerem ki - — tabı ver. “— Bana bir Aşık Garip ver. “— Ben Aşık Garip istemem, köy kanunu ver. “— Emmi, sen şu Aşık Garibi | alda bana bir sıtma kitabı ver... | Babam beniüç saatlik yoldan © gönderdi. > Beyaz takkeli, yalınayak köy > çocukları bir türlü vagonların et - “ rafından ayrılmıyorlar. Onlar da ayni sesle konuşuyor- Jar: “—— Emmi ben, okur yazarım. Bana da kitap ver Çocuklara kitap veriyorsunuz, gene gitmiyorlar, yüzünüze bakr- yorlar, yalvarıyorlar: | “- Emmi bize Gazi babamızın “tasvirini gösteriver.. Vallahi üç | saatlik yerden geldik... 5 İ Köy hocalarını © istasyonlara “ toplıyan emir çocukları da sefer « © ber etmiş.. © Gazinin büstünü gösteriyoruz. Birçok yerlerde köy çocukları | askervari selâmlıyorlar. Bazı lerde reverans yaparak ayrılı- yorar 2 Tarlanın kadınları, köyün iş yaka ancak işten kurtuldu- ğu an görebiliyor. Onlardan da ayni sesleri işitiyorsunuz: © “— Bize Gazi babamızı göste- > Tin.. Onun tasvirini görmeden şu - Vi in adım atmayız. pl i mavi şalvarlı, şal ku- Ç şaklı, İspanyol ve Sicilya ka- dınlarının örtüsüne benziyen ho - “tozlu bir kadın Gazinin büstüne “baktı, baktı: —“— Ağam, dedi, ben Gazinin sayesinde okumayı yazmayı öğren “dim, bizim köyde 35 kadın oku - o maya başladık, 20 tanemiz millet mektebinden çıktık. Emme okuya- cali: bir şey bulamıyoruz. Bizce .mızraklı ilmühal gönderiyorlar. © Aşık Garip gönderiyorlar. Ben on- ları ezbere bilirim. Okumaya, o- “ kumaya öğrendiklerimi de unuta - © cağım diy» korkuyorum. Bize bir ii e vaz kitap verin.. Sordum: © “— Ne istersin?, ğ “— Benim kocam var. Biraz da içer. Onu sarhoşluktan kurtar- . mak için bir kitap verin okuyum o- ç uyum da ona öğüt vereyim.. © “— Daha! © “— Şimdi yeni kanun var. Er- ; kekler iki karı alamazlar ama bir .çok erkekler iki, üç tane evleni - lar. Kadınlar kanunu bilmiyor- Jar, Bana bir tane bu kanundan erin ben köyün bütün kadınları - üstlerine kuma gelmekten kur- tarırım, Mavi şalvarir, beli şal kuşaklı, başı İsranyol veya Sicilya kadın- ları gibi dik botozlu, yüzü yanık, sade gözleri içinde kadınlık par - İıyan insan bir manivelâ ile yerin- den oynıyan dünyanın gidişini, erini nasıl değiştirdiğini an - Bu dünyayı yerinden oynatan nanivelâ esrarengiz bir şey değil - dece yeni harflerdir. Bu ye ni a, Gazi Türkiyesidir. Köy- de size kanundan bahsedi - or ve köy kadınlarını erkeklere korumayı iş ediniyor. Dik - e o Seyyar Terbiye Sergisinde : 3 “Step iki şey bekliyor: p,, ve kitap FAKILI kat ediniz, feminizm orta Anado- luda köyde dört aylık bir millet mektebi tahsilile şehadetnamele - niğ'or. » İhtiyar İbrahim onbaşı anlatı - yor: “Beyim, bir köy kanunu ver. Zere artık köyler kendilerini idare edecekler. Yanımda bir köy kanu- nu vardı, kendisine verdim. Konuş mıya başladıl;, o anlattı, ben din- ledim. “— Ben de yeni harfleri öğ - rendim. Köyde yüz hane var, 70 er kek yeni harfleri okuyor. Ben ço- cucakken okumıya başlamıştım, be yim, üç sene elifbe okudum, son - ra amme, tebareke filân okudum, nihayet (Omızraklıya çıktım. O, üstünlü, esreliydi o okuyordum. . Patrikane aslar aleyhine cezalar kesiyor kimi hapsediliyor ! Bir kaç gün evvel Fener Batrik- hanesinde çıkan hâdise ile alâka- dar piskoposlar hakkında bir ceza tayinile meşgul olan Metropolitler- den mürekkep heyet işini bitirmiş- tir. Suçlu görülen papaslardan Ga- lata piskoposu hakkında, bazı es- babı muhaffefe nazarı itibare alı- narak iki ay ayin yapmaktan men kararı verlimiştir. Balıklı piskopo- sü ise müşevvik telâkki edildiğin- den, altı ay aynarozda bir manas- tırda kapalı kalmağa mahküm e - dilmiştir. Heyet daha evvel ayni hâdise - den dolayı Kurtuluş piskoposunun üç sene, Kumkapı piskoposunun da altı ay aynaroza nefedilmeleri- ne karar vermişti. | İ Ama hiçbir zaman gazeteyi söke- | Mahküm olan papaslarm suçu medim, şimdi okuyorum, hem bu-| patrikhanede metropolitlerden mü nu dört ayda öğrendim. oOAÂmma teşekkil sinyor meclisine giderek ve lâkin buraya ne kitap gelir, ne; kendilerinin de meclise dahil edil- gazete, Ibrahim onbaşıyla biraz da başka şeylere dair yarenlik ettik: “— Burası dedi, tren yapıldı, dikmezdi, şimdi buğday ekiyoruz. Kavun, karpuz ekiyoruz. Satıyo - o da düzelir inşallah.. Eskiden sa- yım bu kadar ağır değildi ama, in- sanın askerliği sekiz seneden aşağı düşmezdi. Ben sekiz sene askerlik ettim. Kardeşim on sene kadar.. Kardeşim askerlikten döndüğü za man çocuğunu tanıyamadı. As - kerden döndüğü zaman evinde bir delikanlı görünce kan beynine vurdu. Martinine sarıldı, az daha vuracaktı, Karısı, kaynanası im- daha yetişti de çocuk kurtuldu. O zaman böyle devirlerdi ağam.. Şimdi on beş ama, arasıra izin de veriyorlar, uşaklar iş görüyorlar. | “— İbrahim onbaşı, dedim,; mektebiniz ne halde?, Bana cevap verdi: “— Bir hocamız var.. Uşakları çok iyi okutuyor. Uşaklar da oku mayız demiyorlar, Sabah olur ol - maz doğru mektebe gidiyorlar. Ama beyim, ben bir şeyden kor - kuyorum... “.— Nedir İbrahim onbaşı. “—Beyim eskiden köylerden bir iki tane okur yazar çıkardı. Fakat bunlar okudular, yazdılar mr tor-! ba dinli değil, heybe dinli olurlar- | dı.. İbrahim onbaşının yüzüne bak-| tm , sözünü anlıyamadığımı sez| di: “— Oğul, dedi, torbayı açtın mı içinde ne varsa ortaya çıkar. Ama heybe öyle değildir. Onun | ki gözü vardır. Birine başka, öte- kine başka şeyler konur. Eskiden okur yazarlar bize heybenin bir gözünü, size bir gözünü gösterir- lerdi. Şimdi okuyanlar da böyle olmasa bari... “— Baba, dedim artık okuyan- lar heybe dinli olmıyacak. “— Neden?. “— Çünkü biz onlara kâtip ol- mayı, kalem efendisi olmayı öğ- retmiyoruz, iş adamı olmalarını köyde yerleşip kalmalarını öğre - tiyoruz. Yeni yetişecekler köyü, melerini istemeleridir. Bilet alırken .. Ali Efendi isminde birisi, Kadı- ihya oldu. Eskiden kimse buğday | köy iskelesinde bilet alırken, ce * binden parası aşırılmış. Hızır is - minde birisi, bu hâdiseden dolayı ruz. Cümhuriyet bizden âşarı da! yakalanmış. Şimdi İstanbul ikinci kaldırdı. Sayım biraz ağır ama)| ceza mahkemesinde muhakeme €- diliyor. Dün müddeiumumi, Hızırın ce- zalandırılmasını istemiştir, Karar, başka bir gün bildirilecektir. Sokaklar sulanacak! Belediye temizlik işleri müdür- lüğü bu sene de büyük cadde ve sokkaları sulatacaktır. Dün şehri gezen seyyahların geç- tikleri yerler sulanmıştır. Sulama işinde kullanılacak arozozlar ta - mir edilmektedir. m köyde oturarak ilerletecekler. “.— Ha, bak, dedi bu iyi. Sana bir mesel deyivereyim. Vaktile bir köylü varmış. Ço - cuğunu okutmak için şehre gön - dermiş, çocuk okumuş, öğrenmiş, bir gün köye gelmiş, babası: “— Oğlum demiş, şu tırpanı ge ri Çocuk öteye bakmış, beriye bakmış bir şeyler bulamamış. “— Baba, tırpan yok demiş.. “— Ülen demiş, on beş sene o- kudun bir tirpanı öğrenemedin, şuradan sağa iki adım at, şu yerde yatan Şeyin ucuna bas. Çocuk ayağını kaldırmış, bas - mış, alnına çat diye bir şey çarp - mış, çocuk bağırmış: “— Anasını sattığımın tırpanı.. Babası cevap vermiş: “— Nasıl öğrendin mi şimdi a- dını.. Eğer okuyanlara tırpanı u- nutturmazsanız ne alâ!.. Biz İbrahim onbaşıyla konuşur- ken bir çocuk elindeki Aşık Ga - rip kitabıyla geldi. “— Şu kitabı alın da bana Mus- tafa Kemal diye bir kitap varmış onu verin. V Step köylüsü kitap getirecek tre- ni, tarlaya yağmur verecek bulu - tu bir sayıyor. Stepin ihtiyacı iki kelimeyle anlatılabilir: Bulut ve kitapl ti Sadri Etem Kimi ayinden menediliyor, | Dil Köşesi : esmere ser sanemmemassnnaa Türkçe yaz, Türkçesö Değerli yazıcımız, Selâmi İzzet, yalnız yazmakla iş bitmez, söyle - mek, konuşmak ta ister; diyor. Ne kadar doğru! Dün beni görmiye gelen, Kes- kin köylülerinden üç köylü ile (Kırşehirli) iki arkadaş görüşü - yorduk. Köylünün birinin söz arasında söylediği bir sözü O kaçırmamak, derlemek istedim.. Kendisine de bunun ne demek olduğunu sorma- dım.. Sözün akışından O anlamayı kurdum. Köylülerle konuşurken, biraz da köy görüşmelerinden söz aç - tım. Köyde ilk dizide | sığırtmaç, güdücü ve çoban olmak üzere, bir çoklarının okumak, yazmak öğ- rendiklerini söylediler, Ancak, çabuk unutuyorlarmış.. Zira: Ellerinde okuyacak bir ga - zete, bir yazma yokmuş! İşte bu- rası çok eksik kalıyor. Köylüler için yazdığım, o Türk! tarihi büyük iş ve erlerinden bir örneği bunlara okudum.. Hep- si o kadar içlendiler, sevindiler ve benden bunu köylerine götürmek için istediler. Türk köylüsü çok yumuşak, uy- say, iyiliğe ve yeniliğe çok susa - mıştır, Onu çekingen gösteren kabuğu- buluyoruz. nu biraz sıyırınca altından ter te- miz Türk çıkar.. İşte onunla artık anlaşınız. Tarihin büyük çocuğunu binler- ce yıl ona ters verilen her inanç ve duygudan siyırınca, o yağız yüzde ki lık ve uysal Türk sizin gönlü » nüzü hemen kaplar. “Bai, “Türke köylüdü KAJlY bii ğe, topluluğa bağlı, birbirini çok seven ve anlıyanı görmedim. Kentlileri kaplıyan, bozan bir çok kötülükler köylülerde yoktur.. Onların, kötü yeri, O bilgisizliğin, göreneğin, onların arasına nasılsa girmiş yobaz ve dede kafalarının, çalışmadan köylü sırtında yaşa - mak istiyen delicelerin (parazit — tufeyli) lerin yapmasıdır. Türk köylüsünün, birbirile an - ! laşması, kaynaşması o kadar kök- lüdür ki bir çok örneklerini ogö- zümle gördüm.. Bunları sırasile yazarsam otraya kocaman bir yaz- ma çıkar, Sakarya savaşının karışık gün - ilerinde idi. Beylikköprü yanların- dan kıvrılarak, akan saldırış kol - ları biraz karışmıştı. Akşam yoklamasındaki kayıp ve ölü bildirişlerinde bir çokları - nın ortadan yok olduğu anlaşılı - yordu. Bunları dinliyen binbaşı: Kar - şısındaki nöbetçi yüzbaşısına: — Bu işte bir yanlışlık var. Bun- ların hepsi ortadan yok olmamış - tır, Yaralılarımız, ölülerimiz belli. Ya ötekiler, kaçtı mı? Hiç um- mam. Durunuz, bu işi biraz araş - tıralım. Zira: Balkan ve büyük sa- vaşlarda benim bir çok denemele- rim var, Bakınız nasıl? Bizim tüfek ar - kadaşlarımız Türk köylüsüdür. Ben, Vize önünde çakmak ça - larken, bölüğümün sayısı iki yüz elli idi. O günkü savaşta on kadar ölü ve beş kayıp, yirmi beş yara - İı verdim. Akşam yoklamasını yaparken: Benim bölüğün bu eksilmeyi gös- termesi şöyle dursun, sayısı art - mıştı. Şaşırdım. Dizide yirmi bir kişi artmış görünüyordu. o Takım kumandanlarile çavuşlara ( sor - / dum, Bizi bütünlemek için cı da verilmemişti, ” İşi sezdim. Yürüyüşte, y8 * den süngü atılışına birbirine karşılıyor. Boğa? ” za, süngü süngüye savaşır” lük, tabur, alay yürüyüşte, birbirini yabancı bilmediği yan yana koşuyor. Akşam olunca: molaya * ğimizde, bir çok değişik ! sesler işittim: Bir cok seseler: — Karahisar alayı! — Enkürü alayı! — Konya taburu! Bunlar, bölüklerini bu dumandan henüz kurtulmuf metçiklerdir.. Bu sesi d 4 Mehmetçik: — Ülen hemşeri, gel çök, hele bri cıgara sar.. buru buluruz... Nidek! Mehmetçik, bu arkadaşi” na çöküyor... Bunlar yüzler©€ ledir. Ertesi sabah, savaş yınca, akşam yarenlik ettiği İükte, sonunadek yürüyor. : Bunların ne kaçtığı, ne tuğu vardır. En sonunda sar taburunun bir çok Mehi#* lerini, Konya taburunda iş 8 ! Bu, anlatıyor ki, Türk de, birlilik, topluluk duyguf” tur. Bunu bozan, bozmak işte, araya giren delicelerdi” Görüştükçe, yanına ça, anlaştıkça Türk köylü binlerce yıldan beri ne benimsenmemizlik yü ğu gibi kaldığını, unutulduğ” rürsünüz, İçinde kaynıyan, * muş ve derinleşmiş bir benli” gusu var. Ancak bu hiç | miştir. Onun dilindeki sözler hemen sayılacak kadar rada Türk dilinin binlerce izlerini de bulursunuz. Dah* » eski varlığının yarım yem muş anlatışları da var.. iların yaşayışlarını anlatan © da var! İşte onunla Türkçe konü ona sokuldukça, ve onun dan tutarak yeni yaşayışa onu çektikçe, bu tarla ve € cukları bizim bitmez, . haznemizdir. Dilimizde, varlığımızda selme ve genişlememizin ” Türk köylüsündedir. Yet Türkçe yazalım, Türkçe * Ç lım, Öyle ise bir söz dah8” — Selâmi İzzetin sözü yalım: Yurttaş, Türkçe çe konuş! | Milli Tasarruf ce?” merkez heyeti Ni 3 ANKARA, 3 (A.A) © 4 İktisat ve Tasarruf * | kongresinde seçilen uma kez heyeti bugün toplanın. İliğe B.M. Meclisi reisi | şa hazretleri, reis vekil! zon meb'usu Hasan. tipliğe İzmir meb'usu muhasipliğe sabık Za R umumi müdürü v heyeti azalıklarına d# gi busu Ali Rıza, Kırklareli Fuat, Emlâk ve Eyts”” er müdürü Hakkı Saffet © den seçilmişlerdir. v