— Harikulâde Aşk ve Macera Romanı No.37 ——— Kadınlara Hâkim GM akleden Ferdi iğildi, kulağını kapının anahtar deliğine yapıştırarak din- ledi. İçeriden bir öpüşme sesi du- İ yudu.. Sonra Matmazel Luiz: — Cevdet, dedi, söyle.. Aşkı - mızın muhitini yarat. Bü cansız İ ve ruhsuz odada seninle buluşma- ğı kabul edişimin sebebi, etrafla | eli eline değmeden bir başkasını | de olan bu çocukların eroin kul- meşgul olmadan sadece aşkımız- dan bahsetmek içindir.. Söyle ca- | nım, beni, hayalin sonsuz dünya - | larımda gezdir... Söyle. . ; İsminin Cevdet olduğu anlaşı» | lan gencin hayret ifade eden sesi | cevap verdi: — Ne söyliyeyim ruhum.. Seni seviyorum.. Burada yalnız ikimiz varız.. Hayale ne hacet.. Hakikat, hemen şimdi bizi biribirimize bağlıyacak olan hakikat tatlı ve #mes'ut hakikat varken, baya! ... Kadın nevmit olmuşa benzi - yordu: « Seni Darülfünunda tanıdı - ğım zaman, bana şair olduğunu söylememiş miydin?. — Evet.. Şairim.. . — O halde şunu bilmiş ol ki, | kın ne olduğunu anlayabilmek | için, hülyalarımın kapısını yalnız | bir gün açıp ta maalesef nasıl in- kisara düştüğümü bana ancak bir şair unulturabilir.. Ferdi, bu mükâlemeyi hayretle dinliyordu.. Bu matmazel Luiz ne tuhaf kızdı.. Hem Türkçeyi ne gü- zel konuşuyordu.. Hoş, gençle Da- rülfüununda tanıştığını söylediği- ne göre oraya devam etmişti de - mek... Bununla beraber bu sözle - ri, Jeneviyev'in ortadan kaybolu - şuyla hiğ te alâkadar değildi. Sa- dece ideal arıyan âşık bir kadının genç bir kıza fenalık yapmak ik- timali varmıydı?, Ferdinin düşüncelerini bir ka - din sesi kesti: — Hayır.. .Elbisemi bırak. Da- ! ha evvel beni teshir etmek lâzım.. Bir küçük mücadele gürültüsü duyuldu. Sonta inkisar dolu bir ses: — Ah.. Dedi, nihayet sen de öteki erkekler gibisin. Yalnız ar- zuyu düşünüyorsun., Arzu.. Ne o- lurdu, bana “davetini bekliyorum ruhum,, deseydin. Bu sözleri duy- saydım... — Ne tuhafsın Luiz.. Halbuki, seninle tanıştığım - Zaman hiç böyle garabetler göstermiyordun . Ne kadar tatlı .. Ne kadar müş- fiktin.. . — Fakat bana “arzu ettiğin â“ şık olacağıni,, dememiş miydin 7. Ben de seni arzu ettiğim şekilde görmek istemiştim. Cevdet. Bil- mezsin, ruhumda, kalbimdeki fa- ciayı bilmezsin... Bu faciayı sana söylemeğe mezuh değilim, fakat şuna emin ol ki, geçirdiğim harı - kulâde macerayı dünyada pek az | kadm geçirmiştir... Bu macera, şimdi benim icin bir facia şeklin - ,e İşte onu unutmak, fakat ma- e tekrâr yaşamak istiyorum.. Gi encin endişeli sesi: — Demek benden evvel başkasını sevdiniz?. bir — Delicesine... — Uzun bir zaman mı?. — Bir tek akşam.. — Bu adamı bir daha gördünüz mü?, — Aslan... — Tamam... Bir akşam bir a- damın metresi oluverdin, sonra da... | seniz, dostluğumuz — Ne dedin?. Metresi mi dum?. — Fakat... Siz... Onu çılgınca ol «| İ sevdiğinizi söyliyen sen değil mi- | gocuğun hallerinden ( şüphelen- sin?.. İl — Bir kadın, hiç sevmediği bir adamın metresi olabilir.. Lâkin, | da çılgınca sevebilir... İ — Ya... ODemekilk aşkınız böyle oldu... | — Böyle oldu... | — Ondan sonra... Kimi sevdi * | niz?. — Kimseyi! Luiz, derhal ilâve etti: — Sen olacaksın zannettimdi. | Cevdetin sesis tatlılaşmıştı: — Tabii canım., Ben olacağım.. İ Seni bilsen ne kadar seviyorum « | Sen de beni seveceksin zannedi - Iki fırıncı birbirine yorum... Senin bütün bu ihtiyaç - | larmı anlıyorum.. Hem şair değil | miyim ?.. Nasıl anlamam. Da:| ha doğrusu hissetmem ?. Seni ne | | kadar seveceğim., Ne kadar... Fa- kat... Cevdet sesini alçalttı, bir şeyler fısıldadı, fakat Luiz: — Bırak Cvdet, dedi, birak ... Hem derhal ayrılmalıyız.. Senin- le dost kalalım.. Fazla ısrar eder- da bozula - cak... — Anlamıyorum oldun?, — Ne mi oldum?. Sen “erkek,, ruhum.. Ne düşünüyorsun, ben “kadın,, düşü- nüyorum,.. Bunda anlaşılmıyacak ne vâr?. Haydi git, beni bırak.. -— Peki, sen bilirsin. Fakat dost kalacağız, tekrar görüşeceğiz, de- | ğil mi?. Bak... o Şimdi ben sana yalvarıyorum.. Bana 'darılma?. Seni kızdırdığımı da zannetmiyo- rum... Eğer seni kırdımsa, emin i ol ki bilmiyerek yaptım.. Luiz'in yorgun olduğu belliydi. Bir an evvel başından onu sav - | mak için, mırıldanıyordu... — Evet... Evet... Darılmam.. (Devamı: var) Tabanca kaçakçıları Galila vapurile tabanca kaçır- mak isterken yakalanan Yako, A- ziz, Jozef isminde üç şahsın mu- hakemelerine (sekizinci mahkemesinde başlanmıştır. Fındıklı baskınını yapan iki haydut Fındıklıda Fatma hanımın e - yine küpe gündüz girerek kadını boğmağa teşebbüs eden ve 47 li- raşımı alan iki haydut hakkında tahkikata devam ediliyor. Fatma hanımın tarifi üzerine dün de bazı kimselerin ifadeleri alınmıştır. Bu tahkikat esnasında Arna- yut Kadir isminde bir adamın ne- zaret altına alınmasma lüzum gö rülmüştür. Şimdilik bütün şüphe-| toplan- | ler bu adamın üzerinde maktadır. —na Büyükadada yangın Büyükadada Karanfil mahalle sinde Karakuş yokuşunda maran goz Yordan efendinin 12 numa - ralı evinde dün bir yangın başlan gıcı olmuş, büyümesine meydan verilmeden söndürülmüştür. Ateşin Meryem ana kandilinin kaplama tahtalarını tutuşturma - sından ileri geldiği anlaşılmıştır. Çocuklar da ihtisas | Eroin içiyorlar, üzerlerinde çıktı Polis memurları Galatada serseriyane dolaşan iki | evvelki gün | mişler, üzerlerini ( aradıkları Sa) man eroin bulmuşlardır. Muzaffer ve Vangel isimlerin- landıkları ve Galatadaki sabah - çı kahvelerinde vakit geçirdikleri anlaşılmıstır. Esrarkeşler Galatada Ke- meraltı caddesinde kahveci Mu - sanın dükkânında gizlice içildiği haber ( alınmış, kahvede basılarak arka taraftaki bir oda“ da bir esrar kabağı ile bir miktar tar esrar bulunmuştur. Kahveci Musa ile çırağı Halit adliyeye verilmişlerdir. esrar bıçak çekti! Dün gece Parmak kapıda bir! i kavga oldu ve iki fırıncı biribiri- İ ne bıçak çekti, Hâdise şöyle oldu: Parmak kapıda ekmekçi Meh- met ağa isminde biri vardır, Meh- met ağa fırın sahibidir. O Fakat| bu fırını bir müddettir satmak is- temektedir. Fırma muhtelif talipler vardır. Bunlardan bir tanesi de Mehmet | ağanın köylüsü (Harun ağadır. Mehmet ağayla Harun ağa ara - sında küçük bir para işi olduğuna | , diğer hemşehrileri ihtimal vermek tedirler. Dün gece bir buçukta bu form alımsatımı gene tekrar mevzuu bahsolmuş; Harun ağa fırını ken- disine devredip etmiyeceğini Mehmet ağaya sormuştur. Mehmet ağa buna menfi cevap İ vermiş: | © —Hayır fırını sana devrede- İ mem, demiştir.. Bunun üzerine Harun ağa da hidetlenmiş; hemşehrilik, köylü - | lük hakkında bir kaç söz söyle - | miştir: Buna Mehmet ağa da mukabe - le edecek olmuş; (o bundan sonra Harun ağa da bıçağını çekerek Mehmet ağanın üzerine yürümüş tür. İki fırıncı arasında dükkân yü- zünden çıkan bu kavgayı yatış- tırmışlardır. Zabıtaca Harun hak: kında takibata başlanmıştır. elm Esrarkeş Ibo Çengelköyde esrarkeş İbo is - minde biri yakalanmıştır. Öteye beriya estar satan İbo bunları İs - mail isminde birinden O aldığını söylemiştir . Gerek İsmâil ve gerek İbo hak- kında takibata başlanmıştır. Aranvutköy (o Akıntıburnunda | balık tutan 62 yaşında (o Petroya Ahmet Efendinin 1 numaralı mo- tosikleti çarpmış, yaralamıştır, ——— - Bir motosiklet kazası Dün öğleye doğru bir kaza olmuştur. Sarıyerde piyasa (o caddesinde dolaşmakta olan Osman oğlu Ab- dullah efendiye Sarıyer işkelesi- nin önünde fırıncı Recep efendi - nin 192 numaralı motosikleti çarp mıştır. Abdullah efendi başından hafif yaralanmış, Recep efendi yakalanmıştır. Sarıyerde | İ Min yapılmasına müsait 16000 metreye çıkım neler öğreniliyor £ e gr Ilk. yükselişi başarmak için büt tedbirler alınabilmiş miydi ? İnsan oğlu, her şeyin sebebini bulup söylemek merakındadır. Bi- zim başımıza gelenin (sebebi de, sözde bulunup söylendi. İşte o bu- lunup söylenen şey hoşa gibi olsun!... Almanyada sizin Fransada ta » nımadığınız bir bölüm adam,, lar vardır. Bu Oadmalara “Her profösör,, derler. “Her pro- fösör,, ler çok bilgili, çok okumuş olurlar. Bir tek eksikleri var.. Çok İ dalgın olurlar, Hiçbir pratik sına - | yışı doğru yapamazlar. Hiçbir he- | sabı yanlışsız ortaya atamazlar. “tefazuli besap,, dedikleri yüksek hesabı yaparlar, Fakat bizim bil - i diğimiz kara cümleyi, darbı, tak « simi bir türlü beceremezler. Almanlar düşündüler ve bu ba- lon için yapılan hesapların bir “Her profesör,, tarafından yapıl « dığı neticesine vardılar. Şu halde eğer onun balonu 16000 metre yük selmek icap ederken 1,60 metre bi. le yükselmezse bunda şaşacak ne vardı. (Gülüşler) Bu haber gazete okuyanları © kadar hoşlandırdı ki vak'a bütün kış gazetelerde tek- rar edildi. Brükselde beklediğimiz ! sırada “Her profesör,, ün yeni bir teşebbüste bulunduğu haberini o - kuyordum. Bir defasında on altı santimetre yükselmiş bir defasın | da ise balon yerinden bir santimet- re kımıldamış (Kahkahalar). Bu sırada ben müsterih bir hal- de mevsimin avdetini bekliyor - dum. 1931 senesi 26 ilâ 27 mayıs gecesi ikinci defa olarak balonu şi şirmeğe başladık. Bu defa hava daha müsait görülüyordu. Fakat, Augsburg ovası böyle bir tecrübe - değilmiş. Çünkü sathı bahirden beş yüz met- re irtifadadır, Orada her zaman rüzgâr şiddetle esiyor. 27 mayıs havası hava rasatlarının verdiği i- yi habelere rağmen rüzgâr çıktı manevra yapacak adamlar korkü- | | yorlardı. Balonun ilk defadaki gi- bi sarsıntıya uğramasından korku- luyordu. Binaenaleyh hareket ta- cil edildi. Muayyen saatten yarım saat evvel hareket ettik: Halbuki tabii şerait dahilinde bir balon mu- ayyen hareket ( #saatiüden sâat evvel hareket edebilir. Saatle hareket edildiğinden ba- ! z1 tali cihetler “unutulmuştü. Son dakikada balonü tutmak için bir balat daha ilâve edildi. evvelden hesapta dahil değildi; Ba na sormadan ilâve edilmişti. An - laşılan geri alınacaktı. Halbuki ka: patılmıştık, Halat süpapın hareke | | tine güçlük verecek bir kaldı. Mösyö Kipferle ben kamaramı- | za kapatılmıştık dedim. Bizi ze - | minden bir iki metre yükselmemi- ze bıraktılar, Kamarayı henüz tu- tuyorlardı. Hafifçe sallanıyordu. Azimet sinyalini duyurica alâtımı- 21 tanzime başladık. Çünkü tam bareketten evvel kamara bir rüz - gâr darbesile yahut bir dikkatsiz- lik eseri olarak devrilmişti. Alât alt üst olmuştu. Birdenbire akağı bakan Mösyö Kipfer seslendi: — Aşağıda bir şose geçiyor. Hareket etmişiz. Fakat hareke- timizden bizi haberdar etmiye lü- zum görmemişlerdi. Anlaşılan bu- gidecek | “tanılmiş ! yarim | Bu halat | noktada ! İ yüksekte olmak zevkindö Hun farkına varacağımız! ) mış olacaklar! (Kahkahali* Şüphesiz hatırlarsınız yükseliş müşahede noktasi dan tam bir muvaffakıyfi di. Çok çabuk yükseldik Y£ lirken kamaratın sukutu! sıta neticesi olan bir hav# sının önüne geçmiye mf” duk. Hava kaçan yeri tıks” macunum vardı. Hava & essüs veya tezayüt için maf" jen “müvellidülhumuza,: " mevcuttu, Mösyö Kipfer alt zim ederken ben yarım s88' ği tkamıya muvaffak oldi reketimizden tam yirmi kika sonra 15500 metre idik. Çıkarken alacağımı? " lerin hiçbirisini almamış! | ken noksanimizı telâfi üm dik. Ölçüler almıya başladık” ra iplerin vaziyetine bakti” pap manevra ipinin mugt madığını gördüm. Yükselir fikrimiz her olduğu gibi ipli supapla masiydr. Bilirsiniz ki um gazi koyuvermek için lâ#” süpapı açan ipin ucu balon nesinde bulunur. Teknenif 4 ne bir şey girmemesi icap © den ben ipi harice katmıştı” zumu halinde bir makari de idare edebilecektim. BU” oldukça karışık bir sistemdi; f denbire âletin bozulmuş gördüm. Bereket versin in velden görmemiştim. Tam | parken farkma varsaydı veli endişe kaplıyacaktı. Mösyö re demiştim ki: — Korkmayınız. Deliği * mazsak ve hava lüzumun! la kaçarsa süpapı çeker, ai riz.. Hiçbir tehlike imkân! Eğer o vakit süpapr ist€ vakit çekemiyeceğimizi bi vaziyet daha az hoşlaşa papın hareket etmemesine fazladan konan halatın m! pine karışmış olmasıydı. Şi karda kalmaktan başka yoktu. Sabahın dördünde hsi ii miştik. Fezayı farkettiği. man saat dört buçuk, hatt» Biliyorduk ki güzel havali çekilerek gaz azaltılmıY lursa balon öğleye kadar kalır.. Şu halde balonun ” çin ikindi zamanını bekler” burduk. , İşi oluruna bırakmakta” ne yapabilirdik. Beklemil” rar verdik, Ölçülerimizi #* şahedelerimizi © yapmı$' # de etmiştik. Manzaray& bakmıştık. Yukarda 468 güzeldir. Siyaha yakm koyü. rengi vardır. Bu mavi al gibidir. Hemen hemen gö rengini andırır. Velhasil gi ma buradan on defa dab$ 0 liktir. Çünkü buradakinde” fa daha az ziya vardır. k bu siyahlık yıldızları gör“ ii dar değildir, O günarz n du, Fakat sis olduğunda ek / men farkedilmiyordü. *X tf” hirlerin, ormanların, ti kabili rede olduklarını tayin (