turan Ayşeye bakıyordu. Ayşe €- kahramanınm elini öpmek Mzusu ile yanıyordu. Etrafında gösterdiği cesareti takdir » Kemal diyordu ki: — Ben cesaret falan gösterme - dim; gayri ihtiyari oldu, kendi - mi bilmeden atılmışım. Doktor umumun hissiyatma ter- “üman oluyordu: — Korkakların, kendilerini bil- meden böyle bir şey yaptıklarmı | hiç gördünüz, duydunuz mu? Bu esnada yan odanın kapısı a- Şildı. Komiser girdi: — Geliniz, dedi. /l Ahmet Barunit bey ölmüştü. Ölürken tek kelime söyliyeme - 29 miş, kendine gelememişti. z Şefik Nuri bey odaya girdi, Ke- mali alnından öptü: 46 281 — Bundan böyle seni ben ken- 2 dime sahiden evlât ediyorum, de- sss) di, artık ne senin, nede Ayşenin si! Muazzep olmanıza tahammül ede- Xi) Miyeceğim. #İ. Tam bu esnada başka bir hâdi- 19) se oldu. Komiser, odayı araştırırken, e- İine bir zarf geçirmişti. Bu zarf, t Baruni beyin, Mısırdan İs- « $İ tanbula gelirken yaptırdığı Mu - saddak vasiyetnamesi idi, Bütün servetini Kemale bırakıyordu. Bu Vasiyetname, İstanbula geldikten Sonra iptal edilmediğinden cart idi. Wi © Kemal zengin olmuştu. ıztıraplar nihayete ermişti... arma aydınlık, parlak bir is Mikbal açılıyordu. N Mi tahlil edecek mıyorlardı. Ahmet , #) Baruni beyin cesedi önünde, şaş - » İ kn şaşkın duruyorlardı. Nihayet, #özlerinden süzülen yaşlar, cese ri din ellerine düştü. Son MESUT YUVA Dadı haykırıyordu: — Ya beni rahat bırakın, ya « N gider hanımıma şikâyet ede - tim hal. mlede sallanıyordu. Dadısının #) Sesini duyunca sordu: — Ne oluyorsun? — Ne olacağım, bü kara kız boy Muma gene çiçekler doladı. » — Sen Mısırm çiçeklerini sev - Miyorsun dadr. — Sana doğrusunu söyliyeyim Mi, ben buranın hiç bir şeyini sev- Medim gitti, — Tevekkeli değil Adem baba- *— Hanrmcığım ben sana bir gey bizim Hüseyin ağanm ne gü- özleri duyunca güldü: memnun, bahçeye çıktı. üzere, Ahmet Baru- — Ayol burası cennet! Miz kaçmış! — Ne tuhafsın dadı. mi, burası iyi, iyi am - v— çekilmiyor. Ben gel - Dah vardı?., Onu da getirtelim, Şefik Nuri Bey, odaya girdi ve > Dediğin olsun, Hüseyin ağa- getirtelim. j al mükellef bir bahçe idi.. Ke li. ile Ayşe, evlendikten sonra, Ni beyden miras kalan Sudandaki İ 5 imal... Ae Rİ ama asa din) —Şü Kemalin karısı, salıncaklı bir| NIM AYŞE Selâmi İzzet Öbür odada Kemal, yanında 6-f mükellef villaya gelmiş, yerleşmiş lerdi. Ayşe: — Babacığım, dedi, Hüseyin a- ğayı sahiden getirtecekmisin! — Getirteceğim ya.. Dadını kırk yıllık kapı yoldaşından ayırmıya- lrm.. Şimdi ben sana bir havadis vereyim, bir kaç gün sonra Senih bey geliyor. — Çok sevindim. Ne iyi adam - mış baba şimdi anlıyorum. Bahçe kapısında mükellef bir otomobil durdu. İçinden Kemal in di. Şefik Nuri bey: — Kocana beyazlar çok yakışı yor, dedi. Ayse yerinden fırladı, kocasını karşılamak üzere koştu. Kemal karısının elini öptü: — Nihayet işlerimi bitirdim, de di... Sonra Şefik beye döndü: — Yarı yarıya iflâs ettik. Baba kiz haykırdılar: — Bu da ne demek? — Dayımın nasıl servet yaptı - ğmı öğrendim. Bütün bu mallar yok pahasma kapatılmış, ötekinin berikinin elinden alınmış... En faz la zarara uğrıyanlarm kim olduk - larmı öğrendim. Bir kısmı ölmüş, | çelukları çocukları sefalet içinde.. Böyle yüzlerce aile var. Cidden mu avenete mühtaç olanlara, malları- nı aynen iade edeceğim. Parasız kalanlara servetlerini vereceğim.. Siz ne dersiniz? —İstediğin gibi hareket et Ke - olurduğumuz köşkte artık bizim değil. Bu villâyı, sahibi da- yıma yüz liraya terhin etmiş. Pa - rasını verememiş, senedi tecdit et- mişler. Bu suretle borç on bin li - raya çıkmış ve villâ dayımın üs - tünde kalmış... Yüz liraya bir vil - / köy gazet. alamaz, ancak böyle © Dil köşesi (Gazetelerde görü- ilen yabancı sözler . Ve karşılıkları Hareket — Yürüyüş, gidiş Hedef — Yetek Sade — Düz İttihat — Birleşmek Talep — Istemek, istek Arazi — Toprak, topraklar Hayret etmek — Şaşmak Takip — Kovalama, gütme Noktai nazar — Bakımından Taahhüt — Üstüne almak ihraç — Çıkarmak Diğer — Başka Kıymetli — Değerli Sıhhat — Sağlık Şube — Bölüm Cevap — Karşılık Mukabele — Karşı koymak Gazetelerimizde görülen yaban- cı sözlerden bir kaçını yazdım ve bangi gazetenin olduğunu da gös- termek istemedim. Dileğimiz fi - ilân ve falan yazıcımızın yabancı | sözlere düşkün olduğunu göster - mek değil, kendilerine türkçe ya- zarak büyük kalabalıktaki okurla- rım sâyısımı arttırmayı söylemek - tir, İşte bu yolda ancak gazete dili ile ortamız aydınlanır. Aydınlık istiyoruz, aydınlık! Bu ışığım, bugün, büyük kalaba- lığa ancak gazetelerden geleceği" ne inanmış bulunuyoruz. Büyük küçük yazmalarla köy ortalarına ışık yaymak bunun ardından ge - lir. Gazeteler Türk kültürünün di- lidir. (Kültür sözü türkçedir) Bunun içindir ki, her yere gi - İ den gazeteleri okuduktan sonra, o meka aa Blziğle $ m. ne kadar yararlı bir iş olur. Her | i İ yavaş yavaş alıştırılırsa en son gündelik ezmek yerin« geçen ga- ; | zeteyi köylü de alır. Gece kahveye çıkan kocalmış köy ağaları bunu okutup dinlemek lâl... Burada oturmağa, bu villâya | le tat duyarlar. Bu o kadar güç bir sahip olmağa gönlün razı mı? — Hayır Kemal... Bunu sahiple -İ rine ver. — Amma onlar burasını idare edemiyecek kadar sefil bir halde - iş değildir. ... Benden soran muallim Hamit Beye Aklın karşılığı eksiksiz “düşün. ler. Satacaklar, ce,, di-; düşüncem almadı, düşün — Şu halde satın al... ceme uymadı deriz. — Benim iyi yürekli karıcığım. | “Sağ,, obadillerinde akıl uyuna ge Kemal, Ayşeyi bağrına bastırıç | Jiyor. Bizin işlenmiş Batı türkçesin, ken, Şefik Nuri bey, kızı ile dama | de bu söz başka uyda kullanılır, dını kucakladı, iki kollarmın ara.) Bizde sağı solu yok denir. Bu“'a srna aldı. kılsızlığa uymaktan artık bozuk Uzakta, dadi, sevincinden yaşa- düzen, şaşkın,, demek olur. Uğuz- özleri i i ;.) sa böyle bir söz var. Kâşgarlı vaz 70 ile bu saadeti seyredi Tanecikli eğen kalma mıştır, (Elaklu bilguziyye elfitna- Bitti tu vezzekâ, (Sende sağ yok) ey varana nnsamn sn) leyset fike fıtnatun demektir (Di. Sabık Hidivin vanı Türk: C.3 — 5. 114 Londrada bir dava ye inme ekmeği amy iş o zümüz vardır Ak, ot, man, mak ek Londra gazeteleri tarafından) lentileri ile değişik uyda kullanı - verilen malümata göre sabık Hi -| hır ise de bunların çoğu yazı dili - div Abbas Hilmi Paşa, Ingiltere -| ne girmemiştir. İdil boyunda, çı - de “biyanet ve facia,, adlı bir eser gatay dilinde bunlar vardır. Gâ - neşreden Jonathan Cape neşriyat | vurdağ türklerinin dilinde bunün şirketi aleyhinde dava açmış ve| izlerini buluyoruz: Saltak, (toplu bu eserin kendi aleyhinde aslı fas | luk, cemiyet,) — Salğut — mebus, lı olmıyan birçok aleyhtarane ve | vergi salan. San günü (hesap gü- hakaret amiz beyanatta bulundu - | Vü) gibi. ğunu söylemiştir. Dava yakında rü Edirne mebusu yet olunacaktır. Şeref sAN öğ yi Amerika sefiri Hz.nin daveti m EİN ÜL a dar ral ter Şeril Vaşingtonun tevellüt gü- San'atlar yübesinden: Güz saata Meg ele, Dee İ nine müsadif 22 Şübat günü ü ten sanayi tezyin! aralarının 28 Şubat 933 güçü | yediye kadar vatandaşlarını kabul (Baş tarafı 3 üncü sayfamızda) Düşünmeli ki hâlâ muskalar - dan, üfürüklerden şifa bekliyen | ve kesaplı bir servet... K cahillerin yaşadığı bir muhitteyiz. dan gelmiş yüzbinlerin, milyon « Ve nihayet düşünmeli ki daha dün ezan Türkçe okundu diye Bir şair ve hırslanan bir cehil kütlesi içinde- | yız sızlığırlı, merhametsizliğini, ka - tlliğini haykırmak bir Türk şai- rine yakışır mı? Dillerde dolaşan apartıman - lar birer irtişa palas değil sene - ler v* senelerle çalışılarak kafa, vücut ve sermayenin işletilmesile elde edilmiş birer dünyalıktır. Dünyanm hiç bir (o tarafmda san'atini İstismar eden insanlar bu kadar hakarete maruz kalma- mıştır. Bilâkis bu bence bir çok sefil düşünceli vatandaşlara bir ders olacak bir mes'ut neticedir. Türk topraklarında öyle in- sanlar vardır ki (hem de münev - İ ver geçinen) bunlarda bir çok a- cıklr hâdiseler feci misaller şu zih niyeti uyandırmıştır: Türkiyede alın terile servet yapılmaz. İşte bu bain ve sakat ruhlara bir kaç bahtlı arkadaşın alm te - rile, kafasının, bacağınm, okudu- ğu kitapların hakkile biriktirdi ği ufak servetler en beliğ bir ce- vap teşkil edecektir. Bilmem ki maksadımı anlata- biliyor muyum? Yahut Beylerbe- yile Cumhuriyet matbaası arasın- dan başka Türkiyeyi tanımıyan (galiba bir aralık İneboluya ka - dar gidip sür'atle geriye döndü - rülmüştü) bir münevver arkada - i şm bunları görmesine imkân var Halk fırkası İstanbul ocak a- ler hekim istiyor. Acaba bu fakir halkın başka bir şeye; onun der- dini haykıracak bir edibe ihtiya- €ı yok mu? Cumhuriyet matbaa - sından kalkan çok sür'atli bir oto- mobille ancak beş günde varıla - | bilecek kadar uzak bir Anadolu | köyünde idim. Bu köyde her na - sılsa elime bir gazete geçti. Ora- da Yusuf Ziya Bey bütün İstan - bulu dolaşıyor ve aradığı sesi bu- | lamadığı için acaba İstanbul ço- cuğunun sesi nerede diye aranı - yordu. Güldüm aklıma (damda deve arıyan Arabın hikâyesi gel- di ve kendi kendime: Osmanlı edibi dedim; İstan - bulda İstanbul çocuğunu arıyor. Bugünün Türk çocuğu ayağında çarık Gazinin Türkiyesinde aldı- ğı vazifeyi başarmağa uğraşıyor. Bu sesimi muhterem şaire duyur- mak kabil olamadı. İhtimal ki o | za göre Ankaradaki İstanbul Ji dakikada o kim bilir hangi hanım efendinin çayını içiyor kim bilir hangi şairle münazara ediyorlar - dr? Ve yahut.... İşte bu dar görüş köşesinden doktorların apartımanı ve hekim- lik ancak bu şekilde görünür. Biraz açık söyliyelim: Hekim- lik bir san'attir; bu san'ati elde | etmek için bir çok şartlar vardır. Lise tahsilinde aşüre kâsesi gibi sınıf dönen mütereddiler hekim olamaz. Seciyesi zayıf insanlar hekim de olsalar hekimler arasın: da derhal sırıtırlar. Hekimlik an- cak cok mahdut insanlara refah temin etmiş bir meslektir, Hekim- likle zengin olan bir arkadaşın servetile bir harp zengininin; bir müteahhidin, bir rüşvetçinin zen- ginliği arasında çok büyük rak - kam farkları vardır, refah içinde etmekle memnun olacaklardır. | yaşıyan hekimin serveti raakul - Bu muhite doktorların insaf - | torların büyük bir kütlesi Avru dür. Orada hayali rakkanilar bul- mak imkânsızdır. Nihayet sayılı Hava - larım bu san'atte yeri yoktur. Tür- kiyede her şöhretli hekimin fuka- raya bedava baktığı bir yeri, bir. polikliğini vardır. Türkiyede dok- pada bir hasta bakıcınm aldığı | ücretle çalışır. Şu halde her he - kim muayenehanesine gelen bir hastadan niçin kendisile müte - nasip bir para istiyemesin? ve bu kazanç neden hatalı olsun? ii Sonra bizde bir âdet vardır. | Herkes kendini en şöhretli dok » tora musyene ettirmek ve ayni şerait altında tedavi ettirmek is < zıları Tokatliyanda, bazıları da piyazı dükkânında yer. Hesabi- nı ona göre görür ve bu gayet ta- bii görülen bir hâdisedir, kimse itiraz etmez. Şuna da eminim ki bütün bu itirazlar, bu şikâyetler halkın değildir. a Bu ses halkın değil, belki; bir gecede, bir hekimin ideal serveti: ni poker masasında bi bir yarım münevverin sesidir. Çünkü; hekime verilen para Tür“ kiyede henüz bir ücret mahiyetin- den kurtulamamıştır. Biz Türk hekimleri bunlar için değil, hal için çalışıyoruz, ve mukabilind beklediğimiz ne asılsız bir şöh K ve ne de namussuz bir servettir. Buna muvaffak olabildiğimiz gün müsterih, azapsız ve oüzüntüsüz yaşıyacağız. z Türk edibinin tutacağı yolu, hü cum edeceği bedbahtlığı, serveti, yanlış fikirleri ben gösterecek ik- tidarda değilim. a kar Ulu Gazi Türklere bir yel.gi zalarının ziyaret ettiği küçük köy- | di, Ve yürü dedi; Biz bekimler bu | yolun en imanlı yolcusuyuz. Vİ Dr.: Besim Kemal yanyana va Paainz0nen ssameevae Istanbul lisesi mezunları İstanbul lisesi mezunları önü | müzdeki Cuma günü saat ikide i mekteplerinde toplanarak cemiyet İ lerinin bugünkü vaziyetini ve da - İ ha faydalı olması için neler yapıl. ması lâzım geldiğini konuşacak lardır. Bunun için bu toplanmaya eski yeni bütün mezunlar davet edilmiştir. İstanbul lisesi mezunları cemi - yeti bundan iki sene evel tesis edil mişti, Fakat lâzım gelen ve b i hen faaliyeti gösterememişti. fevkalâde toplantının esas mevzu- u bu olacağı için hususi bir ehem- miyeti haizdir. Diğer taraftan haber aldığımı - lileri ve mensupları da toplanarak orada böyle bir cemiyet tesis et « mişlerdir. bakkında bir tavzih Dün şu mektubu aldık: ş 20-2-933 tarihli gazetenizin ikin ci sahife ve ikinci sütununda (Ma nifatura dükkânmdaki yangın tah kikatı) serlevhasile Bahçekapıda Salâhattin Vehbi beye ait mağa - zadan yangın çıktığını yazıyörsu- nuz. Mezkür dükkân yalnız Veh- bi beye ait olup şahsımın bir alâ - kası bulunmadığının tavzihi.... Hstanbiu) Belediyesinden: Şubat yirm #kinel Çarşamba rüründen fibaren ekme