“mız o düzme “Lisanı © Sana 8 Türkçeve Doğru Dİl üstüne bir konuşma Osmanlıca anlayış Türkçe anlayış (1). Güzel türkçemizle yazmıya, ve yazımızı konuştuğumuz sıl açıklık, anlatışlılık bulunuyor- sa yazı dilimize de bu açıklığı, bu anlatışlığı vermiye başladıkça içi- mizde ne kadar tatlı, ne kadar sr- cak bir sevincin doğduğunu görü- yoruz. Bu şen yoldan yürüdükçe bu muta (2) erdikçe bildiklerimi- zin, konuştuklarımızın da tıtpkı bizim gibi bu sevinci duymaları - mı; bu muta ermelerini kendili - ğinden gelen bir bekleyişle bekli- | yoruz. Gerçek, insanm kendi varlığı. nı edinmesi, kaybolmuş olan öz varlığını bulması, kendi kendine kavuşması ne kadar engin sevinçli ne kadar derin mutlu bir seydir ve insan diriminin (3) içinde yuvar- landığı bocaladığı türlü türlü o- lup bitmelerin (4) içinden en yü- cesi, en gönülde yer edeni, cnu - mutulmaz olanı bu hiçbir şeyle öl. çülemez olan “Kendini bulma,, o- lap bitmesidir. İşte bundan dolayı insan, ken- di diriminin bu en tatlı, en canlı çağında bütün kendi gibilerinin de, kendi soydaşlarının da, yurt- taşlarmn da bu yüce (sevinçte birlik olmalarını yürekten istiyor. Bu kendini bulmayı doğuran olup bitmelerin en başında da dil bulunur. Çünkü insanı bütün öte- e ki yaratılmışlardan ayırt o eden, bütün öteki varlıklardan onu üs - tün kılan, kendine bir yüce baş « kalık veren bir şey varsa o da dildir. Böylece insanın asıl kendi insanca varlığını yaratan dil o - lunca, kendi öz dili olunca, bu yü. ce varlığı kaybedişin ne kadar acı, ne kadar acıklı olacağı ken - diliğinden gözükür. Fakat bu ncr- yı duyabilmek, bunu içi sızlıyarak anlıyabilmek için şimdiye kadar konuştuğumuz ve en çok yazdığı. osmani,, nin nasıl bizden uzak, bizimle hiçbir alışverişi olmıyan, bizi her türlü ilerlemeden alıkoyan bir dil olduğumu iyice sezmiş, sezilmiş olmak gerektir. Ondan sonra da bu sezin - meyi daha büyülterek, ilerleterek dil işinde salt o yapma dile uydu- ğumuzdan dolayı nelerden * geri kaldığımızı, neleri kaybettiğimi « zi görmek gerektir: O yapma dil | yüzünden budunumuz (5) adeta ikiye bölünerek bir takımı kendi- nin ne olduğunu unutarak o yap: ma “Osmanlılık,, 1 takınıp, o düz“ me dille konuşup yazıp kendile - rini budunca varlıktan ayıran bir yabancılık içinde kalmıştır. Öte - kiler, “Halk., ise bu düzme dille hiçbir alışverişi. olmadığı, oku « manın yazmanın o eski me?rese- ce olan yürüyüşünün dili olan o yapma dilden kurtulmuş oldukla- rı için kendi bir şey kaybetmemiş olarak som (6) Türk kalmışlardır. İşte yüce budunumuz bu yap» ma dil yüzünden sanli ayrı ayrı birer başka soymuş gibi ikiye bö. | lünmüş, biribirine yabancı iki sa- ne (7) ayrılmışıtr. Hele bugün o yapma Osman - -hılıkla, o düzme dille hicbir alış - verişi olmıyan çocuklarımızın salt ue. Mike kumyun, türkçe dile | benzeterek konuşma dilimizde na- | varlıklarından hiç | , | anlayışla düşündüklerinden dola- | türkçeyle ıstılahları ifade etme - yı o düzme Osmünlılıktan ne ka - dar kurtulduklarını, o yabancı varlıktan ayrılarak ne kadar ken- di kendilerinin olduklarmı görü - yoruz. Bu da bizim için o sezin - memizi büyütecek, sözümüzü a « çacak, ve bizi kendimize getire - cek en canl, en uyandırıcı olup bitmelerden biri'değil midir? Bütün bunları görmekten ve- üstlerine derin derin düşündük - ten sonra halâ türkçeye, güzel dilimize, öz varlığımıza doğru gönlü akmıyanlara şaşıp kal- malı! Zaten burada “Osmanlıca anlayış, ile “Türkçe anlayış,, ken- dini gösteriyor. Osmanlıca anla « yıştan kurtulamamış olanlar eski- “medrese,, anlayışının kendileri - ne aşılamış olduğu bir alışkanlık» la her şeyi, dirimin her türlü olup bitmelerini yat kurallarla (9) ya- şamıya alışmış olduklarından o anlayıstan kurtularak kendine gelip de bugünün olup bitenlerini dosdoğru kavrıyamıyorlar, ve dil işinde olduğu gibi kendi uyuştu * rusu, dondurucu anlayışlarına gö” re bir takım aykırı olup bitmeler karşısında kalınca irkilip kalı - yorlar. Buna karşı, o eski, bayat, eskimiş anlayıştan kendilerine hiçbir sey bulaşmamış olan som Türklerse her türlü olup bitmele- ri öz kurallarla edinmiye, yaşamı» . ya alışmış olduklarından bu dil işinde de zaten kendilerinin öz malı olan güzel, temiz, katıksız türkçe ile'konuştukları gibi yaz mıya da başlayınca kendine gel - menin, kendini bulmanın tatlr, sr- cak sevincini yürekten duyuyor - lar. DİL ÜSTÜNE BİR KONUŞ - MA: İste köyle kendi öz varlığı- nı unutmuş olup da kendini, ken- di Türk varlığını henüz daha bu- lamamış olan “Osmanlıca anla - yışlı,, kimseler, bu türkçeyi bul - mıya doğru olan içten gelen atı - lşr bir türlü kavrıyamadıkları, ve bunun neye yarıyacağına üsleri (10) yatmadığı, ve türkçenin her düşünülen şeyi o anlatacağını ise anları (11) hiç almadığı için ara» mızda birçok gülünç sorgulu (12) konuşmalar geçiyor: — Türkçe nasıl olur da arap- çasız ve acemcesiz bizim fikirle - rimizi ifade edebilir? — Bunun nasıl olacağını, ve şimdi bile aşağı yukarı olmakta olduğunu anlıyabilmek için ken - dinize bir düzüye bakmaya (13) baslayın, Konusurkan salt (14) türkce sözlerle nasıl her düşün - düğünüzü anlatabildiğinizi sez > miye, ve gitgide baska (yabancı bir dila hiç de yoksul (15) ol « makcızm güzel dilimizle bütün #- nınızdaki tasarlamalarınızı (16) başkasına bildirebileceğinizi gör mive başlarsınız. Yalnız bunun için — dediğim gibi — kendine sıkı bir kılıkta bakmıya başlamak ve her konuşmada ağzınızdan çı- kan türkçe sözlerin nasıl düşünce lerinizi, tasarlamalarınızı bildirdi- ğini anlamak gerektir. Şimdilik konuşma dilimizin yapısını (17) yapan öz türkçe sözlerin ne ka - dar zengin olduğunu böylece e - dinin, Derleme işinden sonra bu zenginliğin enginliği sizi şaşırta- caktır. Vi — Peki ilim lisanımızda sade ei nin imkânı var mıdır? — Bilgi dilimiz vaktile eski bilgiçlerimizin türkçenin varlı - ğını, üstünlüğünü anlıyamadıkla - rı için salt arapça ile bilgi sözle- ri (18) yapılabilir sanarak bilgi - mizi düzme bir dille yapmıya sa- va;tıklarmı görüp de onların tut- tukları bu yanlış yolun bugün de halâ doğru olduğunu sanmak gerçekten bir yerinde saymak, gerçekten gülünç olmaz mı? Bu yolda bir özenişte, bir denemede, yıllarca süren bir oynayış (19) ta bulunup da başarılmamış mı? Yıllarca ve yıllarca varlığını yü - rütmüş, ve tarihte nice nice yüce- | likler göstermiş olan bir budu - nun dili eksik, ise yaramaz, dü - şünceleri anlatamaz, bilgiden paysız bir kılıkta kalmış olur mu? Bu salt, bizim kendi varlığımıza yan bakmamızdan, kendi dilimizi hor görmemizden ileri gelmiş ya- man bir dalgınlıktır. — Ya iştikak olmadan ıstılah- ları nasıl yaparız? — Arapçanın üremelerini (20) bırakmca dilimizin artık hiç bir işe yaramaz bir kılıkta kalacağını sanmak da ötekinden daha çok gü lünçtür. Türkçenin © üremeleri o kadar güzel, o kâdar elverişlidir ki bu üremelerin nasıl bir düzen- le (21) çok kolay bir biçimde di- zildiklerini görünce ( dilimizin ne kadar kolaylıkla, ye her, türlü sözü bildirecek türlü türlü üreme- leri, eklentileri, bağlantıları bu - lunduğunu, hele arapçanın o kar- makarışık (O üremeleri türkçenin üremeleri inci O gibi dizilir bir kılık aldığını o bakma- dan sonra iyice anlarız. Ve bu “anlama bizi dilimiz hakkındaki yanlış düşüncelerimizden dön - dürerek dilimizin kendi güzelli - ğine, kolaylığına, elverisliliğine inandırmıya başlar. Fakat bu - nun için ilkin kendimizi buna vermiye, tıpkı eski düzme Os - manlıcayı edinmek için nasıl ça lışıyor idiysek, bu önün (22) de kendi öz dilimiz için böyle doğru yolu tutarak bütün gücümüzle canla başla çalışmıya, ve bu işi ergeç büyük bir yararlıkla başa - racağımıza içten gelen bir inan (23) la inanarak uğraşmıya, e - mek vermiye başlamalıyız. Ba - yat, eskimiş, işe yaramaz yapma osmanlıcadan kurtulmanın, öz di- limiz olan yüce, sevimli, (güzel türkçemize kavuşmanın en ker tirme yolu budur. İşte “Türkçe anlayış,, henüz e- dincmeyip de hâlâ o eski, bayat, eskimiş “Osmanlıca anlayış, tan kurtulamıyanlar kendinin öz var- lığına doğru kendini götürecek olan aydın (24) yolu görmiyerek, böyle bir çölek (25) içinde şaşkın şaşkın bocalayıp duruyorlar. Ha'il Nimetullah Darülfünun müderrislerinden (1) Ziniyet. (2) Sandet, (5) Hayat, (6), hdise, (5) Millet, (0) Halis, *7) par- go, (8) Sade, (9) Yabancı haldeler, (10) a- Kal, (1) zihin, (12) sual (15) Müşahe - de, (14) Sade, (15) mohtaç, (16) tasavvur, (11) Bünye, (18) Hatıla, “(0) Möreket, (20) İştikak, (21) Nizam, (22) Dele, (89) İman, (24) Ziyadar, (5) .sirdep. yanmda | dl ” Mi Pr s Könurusnn! 1913 — Amerika polisini uğraştıran hadise Mirasa konan adam, öldü mü, yaşıyor mu?'ü i Gerçi ortada yanmış bir ceset var, amma morgtaki bir ceset de meydanda yok. işte Amerikada elde şimdiye ka - dar meşgul olduğu cinai hadisele- rin en esrarengizi sayılan bir hadi- i se, son zamanlarda zabıtayı ehem- miyetle meşgul etmektedir. Külliyetli bir miras meselesi ile alâkadar olan hâdise, şudur: ibtişarın tek varisi Virjinyada oturan büyük bir çiflik sahibi R. Hastings, bir müd- det evvel ölmüştür. Garip tabiatlı | bir adam olan bu ihtiyar, çok mün: ! i zevi yaşamış, bilhassa hayatımın json senelerini geçirdiği villasında pek az kişi ile görüşmüştür. Bu senelerde onu en çok ziyaret eden, iki yeğeninden biri olmuş - tur. R. Kolliyer ismindeki otuz se- kiz yaşmdaki bu yeğene karşı ih- tiyarın teveccühü, muhabbeti var- mış. Bu yeğen, ağır bir hastalık ne ticesinde, ruhen malül, elinden hiç bir iş gelmiyecek bir adam vaziye- tinde kaldığı halde, ihtiyarm üze: rinde iyi bir intiba bırakmış ve va- siyetnamesini hazırlarken, tek va- risi oalrak bu ruhen malül yeğeni- ni göstermiş. Ayni zamanda, onun dostlarından birisini de vasi tayin etmiş. Vasi olan adam, yüksek bir mektepte professördür. Mirastan mabrum kalan | olbtüyarme diğer -yeğeni“leri “iki yaşında K. Fild kendisinin miras * tan mahrum bırakılmasından 'do- layı, gerek Hastingse, gerek Kolli- yere karşı, şiddetli bir kin besle - miye başlamış. İhtiyarm ölümün * den üç ay sonra vasiyetname açı - | İmca, Fild, avukatı vasıtasile vasi- yetnamenin hükümsüz sayılmasını temin için bir hayli uğraşmış. Bir taraftan miras etrafinda mahkemede karşılıklı uğraşma de i vam ederken, beklenilmiyen hâdi- se olmuş. İhtiyarın varis olarak gösterdiği ruhan malül yeğen, bir akşam oturduğu villanın bahçesin de dolaşırken, maskeli bir kaç ki- şinin hücumuna uğramış, yakalan: mış, bir otomobile atılmış ve kaçı» rılmış. Uzaktan bu kaçırmayı gö - ren bahçivan, efendisinin kaçırıl masına mani için o tarafa doğru koşmuşsa da, yüzü maskeli adamlar tarafından kıs kıvrak ya» kalanarak, elleri ayakları bağlan - mış ve ağzına bir mendil sokula - rak, bahçenin bir köşesine bırakıl: miş, Yanan barakadaki ceset Kolliyerin aranması, evvelâ bo şuna çıkmış, Fakat, çok geçmemiş. villâdan on iki kilo metre uzak bir yerden motosikletle geçen bir a * dam, bir iz bulmuş. Orada, met - rük, harap bir baraka varmış. Sık sık yoldan geçerken baraka gözü- i ne ilişen motosikletli adam, hâdi- i seden sonra oradan ilk geçişinde i metrük, harap -barakanm büyük #bir kısmının yanmış olduğunu ve binanın henüz dumanı tüttüğünü farketmiş. ! Bu vaziyeti görünce, merakla motosikletten inmiş, barakaya yak laşmış ve feci bir manzara ile kar şılaşarak tüyleri diken diken ol » muş: Yanan barakanın enkazı ara sında yarı yarıya kömür haline gel miş bir ceset! eni ğine gerim ie ha- miri tereddüt uyandıran cihet! ber veriliyor, bu noktadan tahki/ kata girişiliyor. Cesedin üzerinde) ki ceketin yanmıyan cebinde, bik” deste mektup ele geçiyor. Bunla rın bepsi, Kolliyere gönderilmit “ mektuplar. Bu suretle, yakılan damın hüviyeti meydana çıkaril miş. Ceset, morga kaldırılmış, orad otopsi yapılmış, Kolliyerin iki şunla öldürüldüğü, külliyetli n ism varisi öldürüldükten sonra b vakanın tutuşturulduğu, neticesin varılmış. Bir ceset daha! Fakat, işbu kadarla kaln Kolliyerin kaçırılmasından yirmi dört saat evvel, Virjinyadaki tıbb adli müessesesinin teşrih salonun dan bir cesedin çalındığı, ni bu ölünün de Kolliyere fevkalâd benzediği tespit ediliyor. Şu halde, yakılan, Kolliyerin cesedi mi, yoksa benziyen adamın çalman cesed mi? ği İşte zabıtayı şaşırtan cihet! Zabıtanın kanaati, Fildin, tah kikatı müşkülleştirmek' maksadi! hem Kolliyeri, hem ona benziye adamım cesedini ortadan kaldırd ğı şeklindedir. Bu kanaate gö: çalınan ceset, her hangi bir gi de imha edilmiş, Kol ç yakılmıştır. Ceket cebinde bulün: da yakılan cesedini Kolliyerin cesedi olduğuna delil hüviyetini tuplarm bulunduğunu işitince, F din ortadan kaybolması, zabıta nın kanaatini kuvvetlendirmekte dir. : iü Tereddüt edenler de var! Ancak, bir ihtimal daha ileri sü““i renler vardır: Kolliyerin cesedi rine tıbbi adif teşrih salonund çalınan ceset, Kolliyerin ceketi giydirilerek yakılmış olamaz mi Belki de Fild, verasette cibiniki bir yere hapis ettirmiştir ve onu ölmüş olduğu zannmı uyand mirasa konmak gayesini takip « Buna neden lüzum görsün? ih timal, ne de olsa bir cana n dığı için! Peki ortadan keybolu 4, şu? Bu suretle şüpheyi üzerine çe miş bulunuyor. Bu vaziyette mir: sa da konamaz! Evet, amma cin. yet işliyenlerin bepsi, sonuna ka dar soğuk kanlılığını muhafaza demez. Sonradan O korkmuştur. mahkemede kendisini müdafi inkârda ısrarla işin içinden sıyrı lamıyacağını düşünerek, ihtim mahküm olmak, elektrikli koltu | ğa oturmaktansa, mirasla temin ©“ deceği muhteşem koltuğu boş bı rakınağı tercih etmiştir. Tereddüt, tereddüt üstü Peki bu cinâyetin faili her h de Fild midir, deliller mahküm &* dilmesine kâfimidir, kaçması ke disinden şüphe edildiği için kor”* kudan olamaz mı? Belki e ki hayır! İşte Amerikan yaba l i bütün bu ewallere cevap hazırlıY* rak, işin iç yüzünü katiyetle & edebilmek için vz li T 4 Be “oi İleri Mi al Bu y B fe t (8 — j ie Z ri ti,