— Şu komşunun çocukl Birb lerine hiç benzemiyor “ i. babalarına benziyorlar da odan ... - Tai .znansanaas 0 VAKIT & EĞLENCELİ YAZILAR baktım da hayret ettim. © Hesabıma yaz 9 Geçenlerde bir seyyah kafilesi - le gelen bir Amerikalı İstanbulu pek beğenerek üç beş gün kal - mak üzere bir otele yerleşmiş. Çarşıyı, pazarı, camileri, müze * leri, beyazıt kulesini gezip gör - dükten'sonra gece otelin lokan - tasmda kafayı dumanlatmış. Bir wskiyi diğeri takip etmiş. Niha - yat zilzurna sarhoş olmuştu. Â- detâ yıkılıyordu. ,Onu güç hal ile yukarıya çı - karıp: yatırdılar. Sabaha kadar Amerikalı baygın baygın yattı. ertesi sabah onun kapısında üç garson heyecan ve telâş içinde bekliyor, aşağıda bazı sesler işi - tiliyordu. Fakat Amerikalı hâlâ derin bir uyku içinde, sanki ölüm halinde idi. Garsonlar daha fazla bekli - Yemiyerek içeri girdiler, İçlerin - den birisi kolundan dürttü. Amerikalı uyanmadı, tekrar dürttü, gene uyanmadı, üçüncü » sünde başını çevirmekle iktifa etti ve garsonu karşısında göre - rek söylenmeğe başladı ve arka - smı çevirerek uyuyacaktı. Garson: — Mösyö, Mösyö! Diyerek u - yumasına mâni oldu. Amerikalı yarı uyku halinde, hiddetle: — Ne istiyorsun? . — Mösyö, dün akşam sarhoş - lukla bir çok kazalara sebep ol dunuz. — Zararyök., * Ni — Aşağıda koca sofrayı devi - rerek, üstündeki tabakları, ka - dehleri ve masayı kırdınız. — Zarar yek, hesabıma yaz. — Buradaki vazoyu da parça parça etmişsiniz. — Zarar yok, hesabıma yaz. — Sonra, gere yarısından zon - ra silâhınızı çekerek büyük ay - nayı parçalamıssınız.. — Zarar yek. Hesabıma yaz... — Bir kurşunla da karşiki o * dada bulunan radyo makinesini pBarçalamışsınız. — Zarar yok, hesabıma yaz... — Peki amma, bir kurşun da garsonlarımızdan birine rasgel - di.. — Zarar yok... — Garson öldü... — Hesabıma yaz. — Sen benim rahmetli kocamın bana yaptıkla ıı hiç bir Zaman yapsınarsın.. Merhum izdivacımızdan bi: Gala sena ön bu eşyayı ve aparlımanı bana bırakarak öldü, gitti » Bir bayram hediyesi Vaktile, Apdülhamidin kilercile rinden Osman Bey konağında tan- ! İ tanalı bir iftar veriyordu. Yemek| salonunun ortasındaki uzun sofa - ya belki altmış kişi oturmuştu. Kimler yoktu? Saray erkânı, ben- degân, hafiyeler, musahipler, ser hademe, ser esvabcı ve saire.. Bu meyanda iki ermeni kuyumcu ba- şı ve bir yahudi kürkçü başıda vardı. Çorbadan tatlıya kadar on beş tabak değiştikten sonra sofra- dan kalktılar, Büyük salona girer- İlerken kilerci başı misafirlerinden kürkçü başı Hayim Efendiyi bir kenara çekti; — Hayim, dedi. Bayram geli - yor. Bana bazı hediyeler lâzım. Bir kaçını sana aldırmak istiyorum, Hayim hemen sevindi, yerlere kadar eğilerek; — Allah omurlar versin Paşafen di... — Hele istediğim bizim hanım- lar için iki güzel akiktir. Bana şöy- le halisinden iki akik bulabilir mi- sin? Renkleri boyları, cinsleri bir olacak.. — Nasın bulmam Paşafendi... Siz emredesiniz de... — Alâ... Bir tanesine beş yüz li- ra vermiye de razıyım, Tek bu - lunmaz cinsinden olsun... — Aman efendim... Alâsmı ye- tireyim, amma beş yüz liraya ol - maz, — Peki bin olsun... Memleketimizin ötesinde beri- sinde, gizli köşede bucakta öyle tefeciler vardır ki bunların kazan- yarış edebilir. İşte bunlardan bir Nuri Efendi vardı ki ayda yüzde otuz faiz alır ve üç dört ay içinde parasını çıkar- dıktan sonra bir sene içinde para” — Siz bin beş yüzden hesap ya” pm da ben ucuzunu bulursam Pa- şafendiden fazla alacak değilim ya... — Pekâlâ bin beş yüz olsun. Am ma dediğim gibi en iyi cinsinden olacak. — Merak etme Paşa Hz,, iki ta - ne olacak, amma üçüncüsü yok.... Hayım yerlere kadar eğilerek kileri başının önünden çekildik - ten sonra hemen bir kenarda otu - ran müsahip Ziver ağaya sokulur: — Yözüm ağafendi, bana ağna- tırmısın? Akik mi hakik mi nedir, nasm şeydir bu? Sadaka istedi! Meşhur tacirlerimizden birisi iyi havalı bir günde sabah, giyin- miş, kuşanmış, tıraşını olmuş, e - vinden çıkmca otomobile, tram - vaya binmeyi o günlük terkederek yayan yola çıkmış, tam Taksimi geçeceği sırada karşısma bir di - lenci çıkmış. — Beyefendi Allah rizası için. .. Tacir bey, “inayet ola, bozuk param yok..,, dedikten sonra arka- sına dönmüş, bu boynu bükük, üs- tü başı perişan, ihtiyar sefil ada - ma bakmış, bakmış: — Peki amma be adam, demiş.. Böyle dileneceğine gidip bir yer - de çalışsana.- Hiç olmazsa bir kahvecinin yanına gir, çıraklık et, beş on para topla... Dilenci sesini kesmiş, fakat ta- cir kesmemiş: — Günün birinde kendin bir kahve açar, oradan arttırdığın ile işini büyütürsün.. Tacirin lâkırdıyı (o kesmediğini gören dilenci dayanamamış: — Peki amma a beyim, ben siz- den sadaka istedim, nasihat iste- medim ki... sını dört misline çıkartırdı. Fakat Nuri Efendinin de ziyanı yok değildi. Malını mülkünü satıp savuran borçlular, top atan esnaf onun beş on kuruşunu alıp gölü - rürdü. Bir gün Nuri Efendi kundura - cı Tahira rast geldi, ondan 82 lira alacağı vârdı. Hemen yakasına ya- pıştı.. — Hani borcun, aylardır görün- miyorsun!.. Tahir usta derdini döktü: Dük- kânını kapamış, evini satmış, yata- ğını, yorganmı teke indirmiş. On parası kalmamış. Yarı aç yarı tok yaşıyor.. Buna mukabil Nuri Efen- diye bir hesap anlattı: — Ben senden geçen sene 30 li- ra borç almıştım.. Altı ay evveline kadar 45 lira verdim.. Bir sene sonra borcum seksen iki lira oldu, diyorsun.. Şu otuz liraya on lirayı cı küçük bir bankanın kazancıyla | İ seni de harap etti. Sen onamuslu İbir adamsın.. İ yarısını bağışlıyayım da üst tara - i kararını vereceği sırada — Arkadaşın Selmanın dişleri ne kadar güzel !.. — Evet, ama geçen senö taklığı dişler daha güzeldi .EEERAEEEEEEAAAEEEEEEENEEKEKESENERENEEALEEEEEEEEEAEEREEAANETEEEEA AAA © Bir bağışlama © kâfi gör de geri kalan faizi arama, Halimizi anlattık. | Nuri Bey düşündü, taşmdı: — Peki dedi, madem ki ahval Seksen iki liranın fını hemen ver.. Tahir usta Nuri Efendinin bu lütfüne hemen teşekkür ederek: — Madem ki sen yarısını ba gışladın, öteki yarısmı da ben ba- ğışladım! Dedi.. a ilâve Bir adamı çiğnediğinden maz - nun şoför mahkeme huzurunda kendini müdafaa edemiyeceğini anlıyarak bir dava vekili ile beş aşağı on yukarı pazarlık eder. Mah kemeye vekili ile çıkar. Dava vekili müekkilini uzun uzadıya müdafaa eder, mahkeme reis bir kere de şoföre sorar: — Mahkeme kararmı verecek, vekiline ilâve edeceğin bir şey var mı? Şoför beraet kararı alması için vekiline fazla vermesi icap ettiği » nin ihtar edildiğini zannederek: — Daha ne ilâve edeyim reis B.; yüz elli lira istedi, yüz elli lira ver — Sen evleneli ne kadar oluyor ? — Pek az zamandanberi.. iki şapka, iki elbise, iki manto yaptıracak bir zamandan beri ..