Teli Akşamları yorgun olmak, bu-| günün çalışan adamları için fev - kalâde bir şey değildir. Bende yorgun olurum, ve yorgunluğumu gidermek, fakat hakikatte bir kat daha yorularak hemen gidip, dü- şünmiye, gelecek günlerin ne bi - çim olacağını hatırlamıya (vakit kalmadan uyumak için bir mey - hane köşesine giderim. O gün de öyle yapmıştım. Bir » denbire kulağımın dibinde bir ses patladı: — Yarın çekiliyor, ral, Dönüp baktım, bir piyango bi- eti satıcısı. üstü başı oldukça e - fendice. Suratı, her nereye gitse- niz karşmıza çıkan mavi, patlak ve şaşı gözlü, sıkıcı piyangocuya benzemiyor. Kendisine dönüp baktığımı gö- rünce: — Efendi, dedi, bir de sen al.. Tali bu!.. Belki çıkar, — Baba, dedim, bizde tali ol - saydı, böyle mi olurduk? Kendi- mizi bildik bileli davul çalıyoruz, parsayı hep başkaları topluyor. Adamcağız “hakkın var!,, der gibi gözlerime baktı, Sonra, boy- nunu mütevekkilâne bükerek: — Haklısın bey, amma. .: De * | di, belki sâzın telini diye teklif ettim. — Hangi sazın telini? Bu da ne demek? kopârırsın — Bilmiyor musunuz? Öyle ise | anlatayım. Adamcağızı ayakta bekletme - mek için masema oturttum. Ak- Irmdan, cebimdeki para yetişir mi yetişmez mi diye hesapladık - tan sonra bir rakı da ona ısmarla- dım, dinlemiye başladım. — Vaktile, dedi, bir kayıkçı varmış. Yirmi senedir karşıdan karaya adam taşır, kalabalık a - ilesini geçindirmiye o çalışırmış. Bir gün; bir arife günü, sabahtan akşama kadar beklemiş, ilâç için olsun bir müşteri “çıkmamış. A - damcağız “şimdi ben ne yapaca- İm; çocuklar evde aç... Sular da karardı!,, diye düşünürken üs- tü başı temiz bir adam gelerek kayığa binmiş ve “çek!,, Kayıkçı, geç vakit gelen bu müş- terinin sayesinde hiç olmazsa iki okka ekmek alacağımı düşünerek sevinmiş ve çekmiye (başlamış. Yarı yola geldiği zaman, zavallı adam, Allahın bu lütfünü düşü - nerek gözlerinden yaşlar akıtmı- ya başllıyınca, müşteri sormuş: — Ne ağlıyorsun? — Ah beyim, eğer siz gelme - seydiniz, bugün evde çoluk ço - cuk hep aç kalacaktık. Sizi gön- deren Allaha şükür ederken ağ « layıvermişim, kusura bakma! Demiş. Müşteri cevap (o verme- miş, fakat geleceği yere gelince, cebinden bir avur altın çıkararak kayıkcıya uzalımış. Zavallı kayıkçı bu ummadığı servet karşısında şaşırmış, sonra müşterinin dizisrins o kapanarak teşekürler ve dualar etmiş. Müş - teri: — Sana bu paraları verdim a - ma, demiş, bana bir hizmette bu- lunacaksın! —- Emret paşam. —Filan yerde 14sız bir ada var- dır. Oraya gidersin. Orada bir te- /£ pe vardır. Üstüne çıkar ve üç de- İğ fa “Hasanın telii!,, diye bağırır - sın, Karşma bir adam çıkar ona dersin ki “Hasan Beyin selâmı var. Artık yeter diyor,, der ve dö- nersin. 50,000 hi - | demiş, | Kayıkçı, ertesi gün adamın ta - rif ettiği adayı bulmuş ve dedi, gibi üç defa “Hasanın talii!,, di - ye bağırınca, karşısma, elinde bir makas mütemadiyen altın kesen bir adam çıkmış. Kayıkçı ona: — Hasan Beyin selâmı var, ar- tık yeter diyor! Diyince adam: — Sen de ona selâm söyle, o istediği kadar yeter desin, bu, ne onun, ne de benim elimdedir. O ölene kadar ben bu altını kesece- ğim. Demiş, ve kaybolmuş. Kayıkçı, şaşırmış, ve düşünmiye başlamış. Nihayet burasınm tali adası ol - duğunu anlamış, “bir de benim taliimi çağırayım,, diye düşüne - rek üç defa “balıkçı Mehmedin talii!,, diye bağırmış. Filhakika, karşısma başmda zilli bir külâh, elinde bir saz bir | maskara çıkmış ve demiş ki: i — Beni çağırdın? İşte geldim. Ben senin taliinim, Sen ölene ka- dar böyle maskara gibi oynayıp sıçrıyacağım, Sen de bir türlü zengin olamıyacaksın! Kayıkçı buna inanmamış: Ii — Yalan söylüyorsun, demiş, daha dün bir efendi bana bir a - vuç dolusu altın verdi. Fakat tali gülmüş ve: — Ha, demiş, şu mesele! Ayol, ben o aralık elimdeki sazın teli- İ ni koparmıştım da bağlamıya uğ- raşıyordum. Herhalde bu piyan- İ go sana, telin koptuğu zamandan istifade ederek düşmüştür! Piyango biletçisi, hikâyenin burasına gelince durdu. Önünde- i ki kadehi “taliinize,, diye kaldı » rarak içti ve ilâve etti: — İşte beyim, sen de belki te- lin koptuğu zamana rağlarsın diye bir bilet al dedim... fa, “Tayyare şehit eri ihtifal merasimi Her sene 27 Kânunusanide ya: pilmatka olan Tayyare şehitleri ihtifal merasimi bu sene de Fatih parkında Tayyare âbidesi önün « de icra edilecektir. Bu sene 27 Kânunusani, aynı zamanda bayramın birinci günü- ne tesadüf etmekte olduğundan ihtifal merasimi saat 11 de değil, İ saat 15 te yapılacaktır. Dün Tayyare Cemiyeti İstan- bul merkezinde şube müdürü Ha- san Fehmi Beyin riyasetinde iç - tima eden ibtifal komisyonu bu merasimin teferruatını tesbit et- miş ve hazırlıklara başlanmıştır. İhtifal programına nazaran saat “14,30,, da askeri kıtalar ve mek- tepler (Darüşgefeka, Erkek mu- allim mektebi, Feyziâti lisesi, İs- tanbul lisesi, Kız ve erkek Ame- Ni Hayat mektebi, Galatasaray |i- sesi) izcileri Tayyar âbidesi ct- rafmda içtima etmis olacaklar - dır. Saat 15 te merasim başlıyas | cak ve bu esnada muhtelif ma - hallerden toplar atılacak, hava şehitleri selâmlanacaktır. Bu « nu müteakıp üç hitabe irat edi- lecek, mızıka tarafından matem havası çalınacak ve badehu me - rasim geçişi başlıyacaktır. e aanaanan TRAK KARAER ERASER eğe Zekât ve fitrenizi | tine veriniz Mamnnsmmun #Tayyare cemiye-i | ARM VAKIT “Servet Kanadada bulunan mühim madenler Kanadada oldukça mühim ve içinde altın, gümüş, bizmüt, ba - kır, vobalt ve radyum bulunan! ra güzetesi, bunların işletilmesi İ hakkında şu satırları yazıyor: Edmontan şehrinden “Great| Bear,, gölüne gitmek için, su yolu! ile iki ay lâzımdır. Edmonton,| Alberta vilâyetinin merkezidir, ve Kanadanın en şimalinde bulunan şehridir. o Pektabit, tayyare ile bu yol kısalır ve 1930 tarihinde Charles la Bine, Charles Saint Paul, isimli iki mühendis bu yol ile giderek maden araştırmağa başlamışlardır. Saint Paul, kar yüzünden kör olduğu için Lâ Bine yalnız başına tahriyata başladı. altın ve gümüş yerine radyum ma * deni buldu. Geçen yaz nihayetine doğru Kanadaya bir (radyuma hücum) oldu, ve büyük maden şir- ketleri tesis edildi. Taharriyatm büyük bir kismı, tayyare ile yapılmıştı. Tayyareler, üç bin metre yükseklikte uçarak, gümüş ve radyum maden damar - larmı kilometrelerce takip ediyor- lardı. Bu damarlar açık gri, siyah ve yeşil olarak görünüyordu, bu damarları bir sürü resmi, busust veya şirketlere ait tayyareler ta - kip ediyorlardı. Şimdi Port Hope isimli liman - da, radyum istihsal için bir fabri - ka yapılmıştır. İlk olan, burada 75 tonluk maden üzerinde çalışı - lacaktır. Bu madenden radyumum istih - sali için, Kanada hükümeti lâbo - | ratuarlarında hususi bir sistem bu - | lunmuştur. Bunu, evvelce Madam “Curie,, ile çalışmış olan Doktor Porchon bulmuştur. Fakat bu sistem gizli tutulmaktadır. Buğday siloları ANKARA, 17 A(.A.) — Mem» leketimizin muhtelif yerlerinde bu sene yaptırılmağa başlanılması ta- karrür eden buğday siloları için Zi raat Bankası idare meclisi reisi Sa | bit, Devlet demir yolları umum mü dürü Rifat ve Ziraat Vekâleti müs- teşirı Atıf beylerden müteşekkil ko misyon ziraat vekili Muhlis Beyin i reisliği altında toplanmıştır. Etleri iki ayaklımı, dört ayaklı kedi mi aşırıyordu ? Tophanede kahvelerde gecele - yin Hüsnü oğlu Talip parmaklık - larla kapalı bir kasap dükânmdan et çalarken yakalanmıştır. Talip| eline uzun bir demir geçirmiş, de - imir parmaklıklar arasından sivri ucunu içeri sokarak ufak parçalı | etleri çekmiştir. Hüsnü ancak beş okka kadar et çalmışsa da bekçi tarafından ya - | kalanmıştır. Karakola götürülen Hüsnü kendisinin dükkân önün İ de uyuduğunu, hırsızlık yapmadı ğını söylemiş, etleri dışarıya kimin taşıdığı sualine de: İ .— Kediler taşıyordu, ağızların «| ! dan aldım! cevabını vermiştir. malikane Kuyumcunun kâtisi.. Çarşıda kuyumcu Enis Efendi - nin yanımda kâtip Hikmet Necati Efendi dükkândan üç altın bilezik ! le bir pırlanta yüzüğü çalmış, ya - ekalanmıştır. | M8 Kamunun 1933. Kralın şiiri | > Yahut & On paraya birta- bak, inanmazsan a Hacıyvat — (Pördede kendi - kendine şiir kralının serbest ve - | madenler bulunmuştur. Bir Lond -| zinle'yazdığı şu son şiiri okumuya ! başlar) : GÖK Bir kumru göğsü gibi; Sihirli panltılarin göz alrer bir tabak. Sen, 46. bak, Karagöz — (Pencereden baka rak karısına seslenir) : Abla, Ha - cıyvat mahallebi mi satıyor, ala- İm mı? Karısı — (İçerden): Ne ma - hallebisiymiş o öyle? Sor baka - lum sütlü mü, pekmezli mi? Karagöz — Bilmem.. Ön pa - raya bir tabak, inanmazsan ye de bak! diyor! Hacıyvat — (Hiddetle) — Ka ragöz, yazık, yazık! Ben burada bizim şiir kralının en güzide bir şiirini okuyorüm, sen orada be - nimle alay ediyorsun! Karagöz — O ne biçim şiir be, mahallebi satar gibi! Hacıyvat — Aman Karagö - züm, o, pek nefis bir şiir! Bak alt tarafmı da okuyayım da din- te geniş, çek derin tabakta. Karagöz — İşkembe “çorbası içmek ne hoş kaçar değil mi? Hacıyvat — Canım nasıl iş - kembe çorbası, behey münasebet- siz? Karagöz — Münasebetsiz asıl sensin? Ulan, hiç böyle geniş ta- baklı, çukur kâseli şiir, ömrümde görmedim ben! Hacryvat — Dur hele, etme, alt tarafını dinle: Bu geniş, çak derin tabakta. Ay turunç renginde ve nür dalgnir Bir pottakal! acele Karagöz — Hacıyvat, anla - şıldı! Sen bu iiş yalnız becere - miyeceksin, bari Necip Fazılı ya- nma ortak al! Hacıyvat — Koskoca anlı şan- Mı bir şiir kralını yanmda Necip Fazıl da kim oluyor? Karagöz — Fena mı? Kral İ hazretlerine hususi yaver olur. Hacıyvat — Karagöz, darılma ama, sen çok kabasaba bir adam mışsım! Yanında gönüller meste - den enfes bir şiir okunuyor da anlamıyorsun! Karagöz — Hacıyvat, bu şiiri yazari şairin ismi nedir bakayım? Hacıyvat — Canım efendim, söyledik ya! Bizim şiir kralı! Karagöz — Ortada bu ne ka- dar kral ve kraliçe bolluğu be Hacıyvat? Limon kralı, şiir kra - İı, ses kraliçesi, güzellik kraliçesi, Karagözün kârisı — (Pence - reye köşarak telâşla) (o Kimmişo güzellik kraliçesi bakayım? Karagöz — (Karısma). Sana ne canım? Sen otur, “oturduğun | yerde, senin kendi o kraliçeliğin sana yeter! Karısı — (Gülerek) Obana'ne kraliçesi diyorlar bakayım koca - cığım? Karagöz — (Öksürüp yutku - narak) : Sana mi? Sana atla sanla yedi mahallede dedikodü kraliçe- si diyorlar karıcığım! Hacıyvat — Ya bana nedi - yorlar Karagözüm? Karagöz — Sana da içinden pazarlıklı dalkavuklar kralı di - yorlar Hacıyvat! Hacıyvat — Karagözüm, şa « kayı bırak sma, sen bizim şiir kralını tanımıyor musun? l AT, dan yirmi dakika sonra hasa” yede bak! Karagöz — Adını söylersen belki tanırım! Hacıyat -— Canım şu senin e# ki dostun Filorinalı! Karagöz — (Hayretle) Filo * rinalı mı? Yahu, o berberlef kralı değil miydi? Hacıyvat — Şimdi şiir krali oldu. Karagöz — Ya biz şimdi kime traş olacağız? Hacıyvat — Merak etme, Ka" ragözüm, piyasada yenileri yeti © şiyor. 1 Karagöz — Tevekkâli değil” Hacıyvat, demin okuduğun şiiri ifadesi bana pek yabancı gelme 1 müşti. Hacıyvat — Nasıl (Kara öd. tapki öyle serbest vezinle göni F leri mesteden bir şiir de sen söy liyebilir misin? Karagöz — Maşşallah! Elbel te söylerim! f Haciyvat — E, söyle bakalım” da dinliyelim! Karagöz — Peki ama, dair olsun bu şiir? | Hacıyvat — Şiir kralınınki göke dairdi, seninki de yere daif olsun! Karagöz — Öyleyse dinle Har | cıyvalt: neyf İ YER Tapkı bir çamur Geryam gibi, görünmez dibi, Dalçık babam, dal çık haf Hele bazı bucakalr: İnsanı, Yarı tlden inekler, Balçd: mı ba, balçık haf Ah? bir bulabilseydik, şa güzelim misesi İşte o raman: : Çekerdim bir (oh!) kocaman! Hacıyvat — Aferin Karagö * züm, sen hakikaten şair miyeiği be! Karâgöz — Elbette şairim nl Fakat ne yapayım ki, ben herke” se: — Yahu, ben O kuyumcuyuff İ diyorum; onlarsa benden değir” men taşı istiyorlar! Osman Cemal Erenköy kız lisesi mezunları Erenköy kız lisesi mezunları La miyeti, yarın saat 16 da Tokatli” yan otelinde bir çay ziyafeti ver?" cektir. — — Akıl hastanesind& ki hâdiseye daif İstanbul emrazı akliye ve 49” biye hastahanesi baştabibi ims$ sile Mazhar Osman Bey bize mektubu gönderiyor: “Dünkü nüshanızda Bakırköl Emrazı Akliye ve asabiye hast” nesinde müteheyyiç bir diğer bir hastayı boğduğu > ! diliyordu, bir müteheyyiç hast* ö tanın diğerine taarruzu pek yi her zaman ve her müessesedö “ lan hâdisedir. Hastabakıcılar be ği men ikisini ayırmışlardı » | birine ani fenalık gelerek ölmet | kendisinin eski bir zatüşiryan zatüddimaği efrencile malüliy€ tinden ileri gelmiş bir tesad ie | Bu hâdise olmaksızın da ©, | gibi hastalarda ani mevtler a bilir, binaerzleyh, bu Mere hihini ve yarınki nüshaya de hürmetlerimle rica eylerim i dim.,,