Bir nezaket eseri Tren olanca hızıyla uçarken karşı karşıya oturan iki kişiden ihtiyarı gencine rica etti: — Affedersin evlâdım. Acaba yerimizi değiştirmemize müsaadz eder misin? Bu tarafta oturmak bana pek dokunur da... Genç adamın onun beyaz saç - larından ziyade mevkiinin ehem - miyetine bakarak hemen teklifi kabul etti: — Maalmemnuniye. .. run efendim. Maamafih yerlerini değiştirdik- ten sonra da genç muhavereyi kes- miyerek hayretle sordu: Buyu — Anlıyamadığım bir onokta var efendim, herkes trenin gittiği istikamette değil, bu tarafta otur- mayı tercih eder, halbuki siz... İhtiyar adam pek nazikâne bir tebessümle izah etti: — Doğru ama anlaşılan onlar tren yolculuğunda başlarından ka- Za geçmemiş olanlardır. Bir tren kazasında en emin yer bu taraf - tır. Hakiki teessür Şefik son derece ağır başlı bir adamdır. O gün biraz da derdi ol- duğu için başımı bile kaldırmadan yürüyor, ne sağındaki, ne de so - Tundaki güzellere, çirkinlere, hat- tâ çapkın nazarlara bakıyordu. Müthiş bir şemsiye darbesile kar - şılaştı. Bir fırtına cibi geçen bir kadının onu karakola kadar sü - rüklediğini, mahkemeye sevket « tiğini gördü. Sebebi: Sebebini Şe- fik mahkemede hâkimin karşısın- da öğrendi: — Hâkim Bey, bu adam yanım- dan geçerken bana o derece haka- ret etti, öyle fena bir nazarla bak- fı ki kendimi kaybettim. — Fakat Şefik Bey hattâ size yan gözle bile bakmadığını temin ediyor. Filhakika bu zatın böyle âdi bir harekette bulunamıyacak bir mevkide olduğu da görünüyor “Anlaşılan siz o sırada sinirli idi - © miz, kendinize hâkim olamadımız © ve şemsiyenizi Şefik Beyin başın- 'da kırdınız. Şimdi kendinize gel - diğiniz için tabii yaptığınızdan müteessir olacaksınız. — Tabii müteessirim, Çünkü şemsiyemi daha iki gün evvel on iki liraya almıştım. ” —Allah nazardan esirgesin, bizim Hanım çok değişti. er çen akşamki eğlencede s Basıldı kısılak erik Süzme © bağırmıyor. n — Ah bir yaz gelse de mayolarımızı giyebilsek Bir koku Hüsnü Bey köpeğini methedi - yordu. Fevkalâde zeki, anlayışlı, terbiyeli, uslu, akıllı bir mahlök... — Dahası var; dedi. Onun beni kaybetmesine imkân ve ihtimal yok. — Neden? — Çünkü bir saatlik yolda olsa gene kokumu alır, gelir beni bu - lur. — Aman birader, kaç senedir hamama gitmedin? : Temiz kadın Annesi sokak kapısından dışar- daki merdivenleri temizlerken kü- çük Ata birdenbire kapının önün- VAKIT EE? Wi) EĞLENCELİ YAZILAR Yaza Hasret | Hafıza meselesi Elli beş, altmış yaşlarında bir hanmefendi bir salonda kendisi - ne takdim edilen zakı tanıdı: — Aman, dedi, siz misiniz Ke- rim Bey?. Ne tesadüf... Senelerce sonra gene görüştük.. Bilseniz ne kadar memnun oldum. Ve sonra Kerim Beyin yüzüne dikkatle bakarak: — Sizi görünce eski zamanlar hatırıma geldi. Kerim Bey, hanımefendinin bu sözü üzerine dayanamadı; de- di ki: — Ne kadar kuvvetli hafızanız var, hayret ettim. de göründü. Sokağa çıkmak isi- Asfalt yol yapılıyor! yordu. Titiz anne haykırdı: — Giriçeri bakayım bacaksız! Görmüyor musun, kapının önünü şimdi temizledim. İçerinin bütün tozunu toprağmı sokağa mı çıka - racaksın? Yerinde bir sual Hüseyin Efendi hamamdan çık- tı, giyinmeğe başladı. Fakat pan- talonu ortada yoktu.. Hamamcı - ya seslendi: — Yahu benim pantalonum nerede?. — Bilmem efendim.. Birlikte (Hüseyin Efendinin pantalonunu aramağa koyuldu - lar.. Bulamayınca hamamcı Hü - seyin Efendiye döndü: — Acaba geldiğiniz zaman pantalonunuz var mıydı?. Matem bu.. Ferit Beyin annesi ölmüştü .. Karısı siyah elbiseler giyiyordu .. O gün kocasına yalvardı : — Bana mutlaka bir de siyah jartiyer al!, — Canım, jartiyerin siyahına ne lüzum yar?. — Arkadaşların derler!.. görürse ne İki arkadaş konuşuyorlar: — Aman, birader, bizim kayın yalide pek ağırlaştı, hani akşam - lık, sabahlık! — Bu çamurda kimse onu E - dirnekapı dışarısma (çıkarmaz, söyle ona da İstanbul - Edirne as- falt şosesi yapılıncıya kadar dişi- ni sıksın! Trende Tren yolcuları oldukları yerler - | de şiddetle sarsan, müthiş bir sür- | atle gidiyordu. Kompartimanda, yüzü trenin gittiği istikamete doğru çevrilmiş | bir vaziyette oturmuş olan bir ih - | tiyar karşısında oturan gence dö - nerek: — Affedersiniz, efendim.. Yer- lerimizi değiştirmeğe müsaade e- der misiniz?, Dedi. Genç, yerini ihtiyara verdi. Fa - kat pek merak etmişti. Sordu: — Yeriniz rahattı.. Niçin değiş « tirdiğinizi sorabilir miyim?, İbtiyar gülümsedi: — Kaza olduğu zaman, böyle yerlerde oturanların kurtulduk - larını işitmiştim de... | var, birini vereyim. ri hatırlamak için... Kıymetli mektup İsmail Bey postahanede yan - lışlıkla “kıymetli mektup,, gişesi- ne gitti Mektubunu “uzattı, Me - mur: — Kıymetli efendim? Diye sorunca, İsmail Bey he - men atıldı- — Yok canım, kıymetli falân değil, karrma yazıyorum. Bağlı mendiller Küçük Nibadın mektepte ar - kadaşı Ferit mendilinin bir ucun- daki düğümü görerek sordu: — Nihat, mendilin neden dü - ğümlü... — Annem mektubunu postaya alacağımı unutmıyayım diye dü - ğümlemişti, — Peki postaya attın mı? — Hayır, mektubu bana ver - | meği unuttu! “ $ Saniye ile Fikriye tam Mah - mutpaşaya geldikleri sırada Sani- ye ceplerini ve çantasını aramıya başladı: — Eyvah, mendilimi evde u - nutmuşum. İ — Zarar yok, bende iki tane mektup öyle mi .. — Hayır, işime yaramaz. Men- dilimin üstünde dügüm vardı, i Mahmutpaşadan alacağım şeyle - Hayretedilecek şey İki arkadaş zamanın bazı şa - yanı hayret intibalarından bahse- derlerken biri ötekine dedi ki: — Birader, beni en ziyade hay- rete düşüren nedir bilir misin?. Beyaz bir adamı çimdiklediğin zaman çimdik yeri kararıyor . ... Halbuki bir habeşi çimdiklersen çimdik yeri beyazlanmıyor.. Bu hakikate arkadaşı da onun kadar hayret etti! Hak ve para Japon ataşamiliteri, Tokatli * yanda gazetecilere ziyafet veri * yordu.. Söz Çin—Japon ihtilâfı” dan Cemiyeti Akvama, oradan 8 milletlerin Cemiyeti Akvama La diyesine mecbur oldukları tahsi 2| sata döküldü.. Japonyanın Reng” ajansı muhabiri derhal: ;l — Çin, dedi, Cemiyeti Akvam? | borçlu olduğu tahsisattan beş p#" i ra bile vermedi.. Halbuki biz, J8 ponlar tamamen hissemizi öde” dik. Bir gazeteci verdi: — Onun için verdiğiniz parf mukabilinde lehinize karar isti” yorsunuz değil »-*?. Me Zaval'ı âmâ İki gözü birden görmiyen bir fakir caddede dileniyordu.. Ağ zmda kaval gibi garip bir aletle eski bir Anadolu havası çalıyöf« Kesince ha»: “-'unanlarm mer hametini diliyordu. Uzun bir havadan #onra pen cereden başını uzatarak onu dim liyen bir genr hanım: İ — İhtiyar, sana babam bir li- ra gönderdi, al.. Dedi ve bir liralık kâğıdı pen * cereden kıvırarak attı, Kâğıt para dilencinin iki adım ötesine düş * tü. İhtiyar belki on dakika part” yı bulmak için eliyle yeri araştır rırken etrafındakiler ona mer * hametle bakıyorlardı... “Nihavet bu uzun zahmete Ki-isi acıdı. Pa- sanın bulunduğu veri issret etti ws dilenci bu büyük ikrimiyeye kavuştu, Fakat bir saniye siyab gözlüğüne doğru çektiği * parayı yere atarak: — Vay insafsızlar, dedi.. Sahte para için beni bu Kadar yordular be.. Dedi ve yürdü gitti. Meşhedinin evi Meşhedi İstanbuldan beraber çıktıkları bir Türk tacirile Tebri- ze varınca bu mükellef memle - ketin etrafını, caddelerini, yağ * landıra, ballandıra Türk dostüna gösterdi. Nihayet tam bir kona * ğın önüne geldikleri zaman Meş-. hedi: — Menimdir! dedi. Türk tacir pek lâkaydane omuz silktiği için Meshedi o azametine dokunn'/u#undan böbürlendi: — Yoh, dedi. Dışına: bahma, emma içinden iki misli büyüçtür .. arkadaş cevaf İ | .. — Şu zengin kısmı sahiden enayi oluyor be .. — Neden ? — Havanın soğuk olup ol-