16 Kânumnevvel 1932 Sfenks konuştu! : Maurice de Kobra'nın Son Romanı: 53 Türkçeye çeviren: Fahamettin Arvay . api Hayır.. Bakalım.. Fakat i biribirimize söyliyecek bir #eyimiz kalmadı ki?. e Bilâkis, Alba.. Rica ediyo - size söyliyecek çok mühim erim var; Alba yalvarıyorum.. N canı sıkılmıştı. Ayrıl çe elini uzattı... İki yarın akşam... Baka- — Allah rahatlık versin, Nikol- — ME Hiç olmazsa antreye kadar *zinle, beraber gelmeme müsaade ez miziniz?. ie” İyi madamki ısrar ediyor* yala otuz adımlık yolları var- , Nikolson bu müddeti uzatmak adımlarını kısaltarak, kalbin- ynıyan aşkını izah için mü- diyen konuşuyordu. Al Sizinle yarın konuşacağım , Na s Bilseniz, geçen akşam st- Beldiğinizi görür görmez ha- işimde Kahire, Nil sahillerinde- tatl mehtaplar hep canlandı; hatırlıyor musunuz ?. Alba, yavaş yavaş, müstehzi tışmaz ona çevirdi; — Siz de mi?.. Bu can yakıcı kelimenin tesi- Ühden henüz kurtulamıyan zaval- a genç zabit elini uzattı: — Haydi, geceniz hayır olsun.. er çok yorgun olmazsam sizi Yürm dinlerim... Uzaklaştı, galerinin nihayetin- muntazam vücudunun gölgesi yet kayboldu. Nikolson arka- La uzun müddet dalmış, ba- Or, hayalini arıyordu... tırasada, prens dö Zo- ten, kaymakam Ramdasing, Fri- Man ve Stokle konuşuyor, tuhaf- lar yaparak onları güldürüyor- du. Bu aralık Nikolson gözüktü. Triman arkadaşmı çağırdı: — Hey, Fredi... Robertsin bu akşam gevezeliği üzerinde.. Fil kele polo oyunu oynadığını anla- r; işitsen katılırsım.. Biribirle- top yerine Hindistan cevizi *tyorlarmış be © Amerkalı banger Stok sıgara- nn külünü silkerek: Bir hikâye daha anlatsanıza a Karımın sizi dinliye- ğine dansla meşgul olmasına o dar teessüf ediyorum ki.. — Meclislerine Nikolsonun girme- Ü Robertsin sanki neş'e memba- a urutmuştu. Grup dağıldı... İson a >> Çok yorgunum, azizim.. Ge- Seni teni, kimi deyip srvişaca- kaldı.. Robertsin canı sıkıl- Nikolson bir hareketle onu dur | du; dak yaz dur?.. Seninle bir iki konuşacağım, müsaade e- İLE Misiniz. az Tabii!., Sormağa hacet var Y Haydi bahçeye inelim.. nere Yana yürüyorlardı., Büyük önünde Nikolson durala- Rak aaları çatıldı.. Gözlerini in yüzüne dikmiş, sanki aklar bir mâna çr- taş; e Salışıyordu. Roberts bu Mar şın karşısında büsbütün 4... Soğuk kanlılığnı güç - Düny hafaza ediyordu. Sesine tekil a am kadar tabii bir Pm | Ne var bakalım, anlat.. Dedi. arkadaşile karşı karşıya | — Senden bir ricada bulunaca- ğım... — Bir rica mı?, Buda nesi?... Aramızda teklif, tekellüf mü baş- ladı?. Benden bir şey istemek i- çin böyle ezilip büzülmekte mâna var mı?. Bilirsin ki benden ne is- tesen sana hayır diyemem!.. — Peki.. İşte söylüyorum. Biribi- rimizden gizli hiç bir şeyimiz ve hattâ gizli bir düşüncemiz bile ol masını istemiyorum.. Bilmem iyi- ce anlatabiliyor muyum?. Biz her hangi iki arkadaş gibi, yüz yüze gelince samimi, arkadan lâkayt i- ki dost olmamalıyız.. Burada Ma- dam dö Nugalesin yüzünden çok | bedbahtım; bunu sana artık itiraf ediyorum.. Hastalığım gittikçe ar- tıyor.. İyileşemiyeceğim, kendime hâkim olamıyorum.. Bu kada ©- lan aşkım son derecyi buldu. Onu her görünce ne düşündüğümü ne söylediğimi bilmiyorum.. Beni af- fet, çok azap çekiyorum. Vah zavallı Frediciğim.. — Evet, hakikaten zavallı bir insanım.. İçin için çektiğim azabi göstermemiye mahkümum. Zahi - ren gülüp eğleniyorum. Fakat içim den kan ağlıyorum.. Beni evve!ki gün bırakmalıydın... Ne ise, artık olan oldu. Hiç olmazsa bu kadar- la kalsın.. Hiç olmazsa yalnız o İ Dun aşkının verdiği üzüntüyle ba- rap olayım, fakat bir de senin yaptıklarını görüp üzülmiyeyim!. — Ne?. — Bu kadını tekrar elde etmek için çalıştığını görüyorum. — Şâka mı söylüyorsun?. Sana kaç defa tekrar etmedim mi ki ©- na karşı tasavvur edemediğin ka- dar lâkaydım!.. — Biliyorum, biliyorum. Fa- kat senden yapmanı istediğim pek kolay bir şey var.. Onunla ar- tık hiç konuşmıyacağını vadet!.. Her ikimiz de ondan #akınalım, âdeta yan yana bulunmaktan kor- kalım.. Anlatabildim mi?. Ben de onu görmemek fedakârlığına katlanacağım... — Oh... İşi amma karışık bir şekle soktun!.. Bu kadar ehem- miyetsiz bir şey için biribirimize yemin etmeğe, vaatlarda bulun - mağa ihtiyaç var m7. — Affını rica edeceğim, Edi!.. Ben ihtiyaç olduğunu sanıyorum.. Edi sana yalvarıyorum.. Orada düşman kurşunlarının vızıltısı a- rasında yaralarımızdan akan kan- İ ları biribirine karıştırarak ettiği- miz kardeşlik ahtini bozmıyalım.. İnsanlıktan çıkmış bir vaziyette İ yarı ölü bir halde dostluk ve min- nettarlık hislerimi göstermek için bütün gayretimi, kuvvetimi top- yarak sana doğru elimi uzatma- | ğa çalıştığımı hatırlıyor musun ? İşte sana hayatını borçlu bir insan ruhunun sükünetini kendisine ia- de etmen için ayni eli gene sana uzatıyor!... Roberts, Nikolsonun heyecan- lanması karşısında ondan isteni- len fedakârlığı vaat etmekte tere düt bile etmedi. Uzatılan eli sıkı |" sıkı tuttu: — Sana bütün varlığımla vaat ediyorum, sevgili Frediciğim, da- ha ne yapmamı istiyorsan söyle... — Bu vadini tut, başka bir şey istemiyorum... (Devamı var) VAKTI | Mısırda İngiliz komiserliği- ine bir bomba atıldı fevkalâde komiserliğine atılan bomba hakkında tafsilât vermek- tedir, İngiltere fevkalâde komi- serliğine atılan bomba etrafı sarsan bir surette patlamış ve ortalığı toza, dumana boğmuş- tur. Komiserlik binası dahilindeki askeri muhafızlar derhal etraf için hareket etmişler, . fakat ele ge- çirdikleri biricik adam, bombayı atmadığını, fakat bombanın pat- Jadığını gördüğünü söylemiştir. Bombanın bir kaç parçası bi- napın balo salonu pencerelerin- tan geçenleri yakalamak de görülmüş, ve bombanın ha- riçten atıldığı anlaşılmıştır. Bomba çok kuvvetli olduğun- dan dumanı bir saatten fazla devam etmiştir. İnfilâktan bir kaç dakika soa- ta tahkikat başlamış, komiserlik binası zabıta kordonu altına 2- linmış, civarda tabarriyat yapılmış ve şüphe üzerine bir kaç adam tevif edilmiştir. Mısır matbuatının anlatışına göre hadise Bolşevikler tarafın- dan tertip edilmiştir. Fakat bu noktai nazarı takviye edecek delâil yoktur. Hükümet, bomba atmaktan maksadın bir kimseyi öldürmek olmayıp bir nümayiş yapmak olduğu fikrindedir. Ge- | çen sene Sıtkı paşaya karşı da buna mümasil birşey yapılmışlı, Şimdiye kadar ingiltererin fevkalâde o komiserliğine karşı buna benzer bir badise vuku bulmamıştı. Mısır kıralı hadiseden haber- dar olur olmaz, başmabeyncisini, ingiltere fevkalâde komiserine göndererek ohadiseden dolayı teessürünü bildirmiştir. Mısır Beşvekili de, nazırları da Sir Percy Lorrain'i ziyaret ederek teessürlerini ifade et- mişlerdir. Haşarat mütehassısı Ziraat vekâleti tarafından Al- manyadah davet edilen başarat mütehassısı (oprolösör Ekştayn dün Ankaradan şehrimize gel: miştir, Profösör dün lerini gezerek tütün hastalıkları ve haşereleri hakkında tetkikat yapmıştır. Paranı evde saklama Düğüm,düzümhbiçbağlama! Ver bankaya dizi dizi: O işletsin ; al faizi ! Mili iktisat ve tasarruf cemiyeti Istanbul kız lisesinde müsamere Iktısat ve Tasarruf o haftası münasebetile İstanbul kız Jise- sinde bir müsamere verilmiştir. Müsamereye saat ldte son sinif telebesinden Meliha H.mın tasar- ruf bakkında kiymetli bir hita- besile başlanılmış ve bunu diğer sınıflardan birkaç talebenin din- liyenleri candan alâkadar eden güzel bitabeleri takip elmiştir. | şehrimizdeki | tütün depolarını ve imalâthane- Milli Roman Hey yarabbi! Buradan kurtu- lacağım güne kadar sen bana Son posta ile gelen Londra | sabır ve tahammül ver. gazeteleri Mısırda İngilterenin | | 29 Temmuz Kaç gündür balıra defterime bir satır bile yazmadım. Günle- rim müthiş bir sıkıntı içinde ge- giyor. Etrafa çıkıp dolaşmak is- temiyorum. Şirketteki işime başlıyalı on günden fazla oluyor. Tabii bu iş beni tatmin edecek şekilde değil; oraya angarya olarak ve vakit geçirmek üzere gidip ge- liyorum. Bana uyabilecek arka- daş ta yok. Tabii direktörle an- cak vazife icabı temas ediyorum. Şirkette işten artan zamanlarımı direktöre gelen gazeteleri mecmuaları karıştırmakla geçiri- yorum, Bu mecmualar ve gaze- teler vasıtasile şimdilik Ameri- kaya dair nazari etüt yapmakla meşgulüm. Bu memleket her halde anlattıkları gibi harikalar diyarı. Bazan bu mecmuaların yazılarına ve resimlerine o ka- dar dalıyorum ki başımı çevirip ve te pencereden dışarıya bakınca | veya sokağa çıkınca derin bir sukutu hayale uğruyorum. Ru- bum bu özlenti içindeyken etra- fımdaki insanlar ve şeyler bana daha sıkıcı ve gülünç görünüyor. Etrafımda nadir temas ettiğim insanlara bakıyorum da her bi- rini birer midyeye benzetiyorum. Bu zavallılar sert kabukları için- de ve yapışlıkları yerde ömür- lerini geçirip gidiyorlar. Fazla ne bir heves, ne bir arzu duyu: yorlar. Fakat ben böyle basit bir in- san, bir midye değilim. 30 Temmuz Bizim güzel yaz macerası baş- ladı. Bugün Fethiyi görmiye git- miştim. Kız kardeşi de evdeydi. Hayli zaman dereden tepeden | konuştuk, Bir aralık kapı çalın- dı. Hizmetçi kız: — Hüsniye Hanım geldi; ya- nında bir arkadaşı da var. diye haber getirdi. Fethinin kardeşi dışarıya çık- mıya bazırlanırken, — Şükran, nerdesin? Diye seslenen bir genç kız oda kapısından başını uzattı, Fethi bir an içinde yan gözle bana baktı; anladım ki bu kız | Fethinin halazadesidir, yanmda- ; leri, ki de Ben belki... tahminimle meşgulken Şükran onları içeri almıştı. Evet | İ ta kendisi, Ayşe; halâ süzgün yüzü, büsbütün irileşen elâ göz- dalgalı saçları ve biraz solgunca dudaklarıyle Ayşe... Bir emri vaki olmuştu; beni Ayşeyle o Hüsniyeye, onları da bana takdim eitiler, Her iki kınn da üstlerinde beyaz bulüz ve lâcivert etek vardı, Aman yarabbi, bu Darül- muallimat talebesinin klâsik kı- yafetleri! Kafacıkları kadar ba- | sit, Fakat Ayşenin yüzündeki güzellikler bütün bunları örtmi- ye, unullurmıya kâfi idi. İlk beylik mevzu bittabi imti- hanlar oldu, Hele onların baka- lorea denilen bir dertleri var. Bunun nasıl bir belâ olduğu bu kızcağızların yüzlerinden belli. Üç, dört senenin derslerinden LE gi. Yazan: Necmettin Halil imtihan vermek olur saçma de- gil, Canım Koleç! Bir mevzu bit- tiği zaman, hatta sene ortasında bile imtihan vermek ve o dersle alâkayı kesmek omümkündür. Meselâ ben kimya ile cebiri fç sene Önce okumuştum. Şimdi imtihan olmayı düşünmek bile içime fenalıklar getiriyor. Mezun olduğumuz için evvelâ ben onları tebrik ettim, sonra onlar da bana ayni şeyleri söy- lediler Bir ipucu vermemek için ilk önce Fethinin halazadesine, sonra da Ayşeye nereye tayin edile- ceklerini bilmek imkânı olup olmadığını sordum. Ayşe bafifçe gülerek: — Vallahi efendim, dedi. E- dirneden Karsa kadar memleket bizim. Fakat vekâlet bizim mek- tepten çıkanları daha ziyade bü havaliye dağıtıyor. Ben de buralı olduğum için burasmı is- tedim. Bakalım, olursa ne âlâ olmazsa yakın kazalardan birine gönderirler sanırım. Ayşenin ne güzel ne tatlı bir konuşması vardı. Ara sıra sağ kaşı üstüne düşen bir demet saçını eliyle kaldırıyordu. Dikkat ettim; Bu kızlar kuzu gibi olmuşlar. Maarif nereye “buyur, derse tıpış tıpış gide- cekler; hatta cehennemin dibin- de bir köy bile olsa. Kendileri daha çocukken, ça- murdan yapılmış evlerde oturan dangıl dungul köylülerin kirli yüzlü, yırtık papuçlu veya takun- yalı çocuklariyle uğraşacaklar. Bir aralık kendilerine bunlar- dan bahsedeyim dedim, fakat hiç oralı olmadılar. O sefil man- zaralı köyleri bile şairane tasvir- lerle © anlatıyorlar. Hocalarının yutturdukları bu yaldızlı hapların tesirini gittikleri zaman görürler ve banyayı konyayi anlarlar. Ben içimden böyle bir şeyi Ayşe için kat'iyyen temenni et- İ medim; Hem onun besabına, hem kendi hesabıma. Ayşe yalnız olsaydı, onun bu- raya tayini için tasavvur ettiğim çareden bahsedecektim. (Devamı var) NANA YAG A A iki komşu arasın- i da şiddetli nü- mayişler Roma (A.A.) — Ayan meclisin de Yugoslavyada Italyanlar aley- hindeki nümayişler hakkında ya- İ pılan bir takım istizahlara cevap veren M. Mussolini, bu hareket- lerin gayri mesul! bir takım grupların işi olmayıp muayyen bir p'âna tevfıkan icra edilmek- te olduğunu söylemiştir. İtalya, Belgrat kabinesi nez- dinde teşebbüslerde bulunmuş» tur. Fakat son hadiselerin haki- ki cevabı İtalyan gençliğinin ve italyan âyanının protestolarıdır. Kahvede hir kavga Galatada Necati B. caddesin- i de 149 vumaralı dükkânda kah- veci Receple gümrük bamalla. rından Musa ve Ali kahve pas rası yüzünden kavga etmişler, iki hamal kahvedeki fincanların çoğunu yerlere atarak kırmışlar» dır. Hamallar yakalanmıştır,