obra'nın Son : u! 41 Türkçeye çeviren: Fahamettin Arvay Bu süküt Robertsin hoşuna git | —— gene işi alaya boğmak iste- z — Ey; ne oldun? Heykel gibi kaldın! Madam dö Nogales ismini te- Mifuy etmeyi o da istemiyordu. Nikolson halâ sükütunda devam #dince — o daha cesaretle: — Bu kadın geliyor diye av Partisinden vazgeçecek (| değiliz Yal dedi, — Oh. — Ne var, Fredi, ne oluyor? — Hiç... Açık söylemek lâzım- telirse bu kadının gelmemesi da- ba hayırlı olurdu. Bütün bu mazi *, tamamen gömülmüştü... — Tabil, tabitl.., Aris: o me - **le öteki dünya vukuatına karış 198 bir meseledir. Bir ölünün bahei açılmakla biz de ölecek de- yalı — Ne kadar da haklı olarak,.. © Şimdi de bu herifle kendisi- Bi teşhir ediyor. N— Çanrn bir prens!., Doğrusu her #nman ele geçer fırsat de- in. Zaten bu tarzda metresi sa» , arkadası gibi bir sey sa- lar; bu daha kibar. — Acaba genç bir adam mı — Yoksa, ihtiyar mı dersin! —, > Düşündüğün şeye bak.. Ne a kam olabilir ki, Bakalım, iki "üne kadar kadının zevki selim — Sahibi olup olmadığını görürüz. , Nikolson odasına döndü. Ro - berte kulak verdi, arkadasının si» Birli hareketlerle. kunduralarını *danm bir Lşosise fırlattığını İİ *ürültüden anladı. Birkaç dakika bekledikten sonra 2m a Nikolson tekrar gözüktü: ; e Edi! Böyle alay etmene hay sdiyorum, Bir, Neden hayret ediyorsun? pp yakın bir zamandan “Şİ bu kadın bizim hayatımız - MAN seyrelmiş. Biz, onun için İ ölmüşsek, o da bizim için Aş ir. Bizim akibetimizden o alâkadar oldu mu? Sanki oradaki posta teşki » rm nasıl olduğunu bilmi » aş gibi söylüyorsun annemin day yazdığı sayısız mektuplar - Me ilâ... Farzedelim ki hep ray, alâkadur olmuş, bizi ara» tim İ a a oluyor, dostum canın ; OK Deme | p ii. ancak birkacı elime geçebil- sormuş !., Artık bu mesele bi- mahiyette midir? Sen Md gi inle, ölüleri oranin . — i Mirmdiki yaşayış tarzımızı de « | di kendisine, Nikolsonun haklı o- lap olmadığını düşündü. Zihnine biriken suallere gene kendi ce - vap veriyor: “Albanın mihracenin davetli - leri araşında çıka gelmesi hiç de ehemmiyetli değil!.. O beni unut- tu, ben de onu unuttum. Mecburi olarak biribirimize yakın buluna” cağımız bu müddet içinde hare - ketim ona karşı nazik, fakat ay - kırı durmaktan ibaret kalacak * tır. Aramızdaki bağlar artık ta » mamen kopmuştur. Nice çiftler vardır ki, aradan zaman geçtik - ten sonra yüz yüze geldikleri za- | man, sanki biribirlerini hiç tanı - mamışlar gibi davranırlar. Böyle vak'alarla kaç defa karşılaştım. Onun hayatında yeni bir aşk doğdu. Benimkinde öyle bir şey İ yok. Fakat bende ne onun koku- sunu, ne de söylediği aşk sözleri” ni hatırlamamıya alıştım, Bunun için bu kadının tekrar karşıma çıkmasının hayatımda hiç bir de- ğişiklik yapacağını zannetmiyo- rum.,, Roberts nihayet uykuya daldı. İ Ertesi sabah uyandığı zaman dün gece kalbini ezen sıkıntıdan eser. şam gelen telgraf şimdi onu zer- re kadar alâkadar etmiyordu, Es- niyerek yatağından kalkarken: | “Dün akşam gayri tabit bir ha » rareti dindirmek için soda içmiş» tim, Bu sabah artık oun aklımdan tamamen silmiş olarak uyandım, artık tamamen © iyileştim.,, diye i mırıldandı, | « Yanındaki odada bir iskemle" nin devrilişi, arkadaşınm da uyan | dığm: ispat etti, Haykırarakı i Hey! Fredi.. İyi uyudun mu? — Sonra Nikolsopun kapısını tıkırdattı, — Giriniz! Odaya girdiği saman Nikolso- | İ nu giyinmiş, çantasını yerleştir - mekle meşgul buldu. Hayretle: — Daha simdiden hazırlanıyor musun, dostum? dedi. Nikelson döndü, şakaya ta - hammül edecek bir halde gözük- müyordu, | — Edi; ben eşyalarımı toplu - yorum, Bu av partisinden vazgeç- meliyiz, — Ne?.. — Evet; beni dinle.. Ben dün akşam cok düsündüm. Emin ol ki bu hâdişe, senin zannettiğin « den daha ciddidir.. Sen de siya" larını topla. Mihraceye söylene - cek itizar sözlerini bulmıya çalı - şalım, Roberts o kadar şaşırmıştı ki, ne söyliyeceğini bilemedi. Sohra birdenbire haykırdı. — Aman, kardeşim, sen çıldır. (dın mı?.. Eşyalarımızı mı toplıya» lım? Derhal hareket edelim ha!.. Sebebini bana izah eder misin ri- ca ederim, Biraz tereddüt etti, filhakika hiçbiri onun ismini telâffuz et - mek istemiyorlardı. — Bu kadın, mihracenin misa- firleri arasında © bulunacak diye demek biz böyle delilikler yapa- cağız.. Haydi, haydi, bu saçma ; bir fikir, Fredi.. Biraz ciddi konu- şalım, çantanı bırak da biraz be- ni dinle... Biz bebek miyiz? Has- taneden çıktığımızdanberi belki yirmi defa ondan bahsetmiştik. İ kalmamıştı. Mihraceye dün ak - | Erkekler hâlâ mağa- rakadınına âşıktırlar Uzun ve gür saçlı bir kız binlerce ev- lenme teklifi Mis Ohara karşısında » İngilterenin Liverpool şehrinde insanlığın iptidai hayatını göste- ren bir piyes hazırlanmış ve oy- nanmıştır. Piyesin hedefi, insanların ma ğaralarda yaşadıkları srada ge- çirdikleri hayatı göstermekti. Pi- yes hazırlandıktan sonra mağara hayatını temsil edecek kadın a- randı. Bu kadını bulmak (kolay ; değildi. Çünkü bu kadının uzun, / gür saçlı olması lâzımdı. Zamanı" mızda böyle bir kadın pek nadir- dir. Piyesi hazırlıyanlar uzun a- yaştırmalardan sonra bu kadını bulurlar,Mis Ohara namındaki bu genç kadın nasılsa zamaneye uy- mıyarak saçlarını uzun bırakmış. Bundan başka tipi de müsait! Pi- yesi hazırlıyanlar her fedakârlığa katlanarak Mis Oharayı alırlar ve ona mağara kadını rolünü yaptı" rırlar, Mis Ohara rolü son derece | muvaffakiyetle yapar, Şayanı hayret olan. bir nokta bütün medeni erkeklerin bu ma- ğara kadınma bayılmaları ve o- nun etrafında pervane gibi dolaş» malarıdır. Mağara kadınmı almak için uğ: raşanların sayısı bini geçmiştir. Bunların içinde Hintli bir prens te var. Simsiyah saçlı, güzel, bir genç kız olan Mis Ohara haftada iki gün temsilere devam ediyor, tem» silde mağara erkeği onu saçların: dan yakalıyarak sürükliye sürük- liye mağaraya götürüyor, ona $0- pasile dayak atıyor, ona yapma» dığı işkenceyi bırakmıyor. Bu dayaklar, bu eziyetler, pek te sahte değildi. Çünkü Mis Oha» ra her temsilden sonra bir kaç gün tedavi ediliyordu. Mis Oharanın kendisi Londra gazetelerinden birine şu beyanat» ta bulunmuştur: “Çektiğim eziyeti tarif ede mem. Bu sıkıntı üzerine üzerime tufan gibi gelen izdivaç teklifle rile karşılaşıyordum. Bu teklifleri | ihtiva eden mektuplardan iki san- dığım doldu. Benimle evlenmek istiyenlerden biri Hintli bir prens- ti. Ben bu teklifler içinde bir mus | allmin mütevazı, fakat çok güzel teklifini tercih ettim ve yirmi bi- | rinci yaşıma girdiğm gün onunla i evlendim. Yalnız şunu anlıyorum ki, er- kekler, kadınlar içinde, hâlâ mas gara kadınma âşıktırlar,,, m A ES ağ Komedya mı oynuyorduk? — Hayır. — Ey, öyleyse ne var?.. Yalan İ cı değiliz; namuslu O insanlarız sanırım, Ben şu anda o kadınla alay etmekteyim. Sen de bana kaç defa iki doğru kalpli arkada» şım arasına hiçbir kadın aşkı gi - | vemez dememiş miydin? Her hal de o zaman bann yalan söyleme- miştin, zannederim ! — Namusuma yemin ederim ki, tamamen içimden geleni söyle miştim; fakat bilmiyorum, şim - di korkuyorum... Yok, mübalâğa ettim, korkmuyorum, bu kelime- yi kullanmak budalalıktır, Fakat, tehlikeli bir yola sapmaktan çe - kinsek daha iyi olmaz mı diyo - rum? op (Devamı ver) Milli Roman —26— Mis Rozalinde her tesadüfte Turanın gözleri sırtına hiyanet ediyordu. Genç kız da bu kör- pe delikanlının kendisine tutul duğunu sezmişti. Bu seziş onu sadece güldürdü; filirt yapmak için elinde daha müsait fırsatlar vardı ve onlordan pek âlâ isti- fade ediyordu. Bu çocukça sev- ginin meydana çıkması da tuhaf birşey olurdu. Bunları düşünerek bir ihtiyat tedbiri olmak üzere Mister Allene müşahedesinden bahsetti, Fakat Mister Allen fazla düşünemiyerek genç kıza şu kısa tavsiyede bulundu: — Turan iyi bir çocuktur, onu ürkütmemek lâzımdır. Ken- disine karşı sadık bir hiristiyana yakışır tarzda muamele ediniz. ç * Üç gün sonra bir akşam üstü Turan nöbetçi mualliminden izin alarak, hüznünü biraz dağıtmak için, etrafta gezmiye çıkmıştı, Kolecde, orta merdivenden çıkıp inmek, cuma akşamları mektebe geç vakit dönmek gibi ara sıra | civarda gezinti izni almak ta son sımf talebesinin esaslı imti- yazlarındandı. Buna benzer im- tiyazların verilip © verilmemesi | her sene muallim meclislerini | uzun uzun işgal ederdi, O akşam hava çok güzeldi. Kurumıya başlıyan (yapraklar, ufukta döne döne (yanan güneşten (— siçriyan Oo kovılcım- larla o parlayıvermişti. — Dağla- rın yalçın tepeleri bile o yu- varlak ateş değer değmez tutuş- muştu. Bulutlar bu ufuktaki yap- gının kızıl dumanları gibiydi. | Rüzgâr, Turana bazan ümit, ba- zan inkisar fısıltıları getiren rüz- | gâr, İnsanın derisini gıdıklıyordu. Gökler bu güzelliği Mis Rozalin- din yüzünden, rüzgbr bu tatlılığı onun nefesinden almış olacaktı. Turan içinin yıkandığını, Mer- yemin yüzü, İsanın kalbi gibi te- mizlendiğini hissediyordu. Bir saat kadar dolaştıktan son- ra, dalgın adımları onu Kolec kapısına doğru sürüklerken bir- denbire karşısında Mis Rozalin- di gördü. Bu gamlı son bahar akşamı içinde o canlı bir bahar gibi taravetli ve güzeldi, Turanı böyle cürmü meşbut halinde ya- kalayınca gülümsemiye başladı. | Bu toy çocukla, böyle kimse görmezken, şakalaşmayı eğlen- celi buldu; — Gud ivning Turan, — Gud ivning Mis Rozalind. — Bu ne; tenbellik mi ediyor- sunuz? Dersleriniz yok mu? — Hayır Mis Rozalind, ten- bellik değil biraz başım ağrıyor da... Bir parça gezmek istedim. — Ab! Punlar kep genç baş lerin ağrıları, Bem şurada Mis's Elaktan bir kitap alacaktım. Ye- meğe data yirmi beş dakika var. Ecrimle beraber gelip cüönmez m siniz? Öp dakika bile sürmez. Turan bütün hüznünü gideren bir sevinç duyarak: — Memnuniyetle | Dedi. Genç kızın gözlerinde, yaka- ladığı aviyle oynıyan bir kedinin gözlerindeki muzaffer ve biraz hain panıltı vardı, Gideceği evin manlıkla yı şliyen Yara Yazan: Necmettin Halil bir iki dakika sonra Turanın yanına döndü. Mis Rozalind etrafı seyretmek İ bahanesiyle adımlarımı gittikçe seyrekleştiriyordu. Bu Turanın da canına minnetti, — Turan. biz iyi iki dostuz; İ söyleyiniz bana, deminki durgun- luğunuz hakikaten baş ağrısın- dan mıydı, yoksa bazı düşünce- lerinizde mi vardı.? — Hem o, hem o Mis Roza- lind. — Ne düşünceleridir bunlar? Her halde sizin yaşınızdaki bir talebe aşık olamaz ya! Bu sözleri söylerken, genç kı- zm dudaklarındaki ve gözlerin- deki fettan gülüş cesaretli bir aşık için ne kadar ümit ve ham- le vericiyse, Turan gibi ruhu te- reddütler içinde yüzen bir sev- dalı için o kadar ümit kırıcı ve kaçırtıcıydı. Bunun için o, dili dolaşarak cevap verdi: — Şey... Tabli Mis Rozalind. Düşünüyordum. Meselâ yarın ne yapacağımı, istikbalimi düşünü- yordum. — Haydi canım siz de! Bum lar o kadar düşünmiye, bele üzülmiye hiç değmez. Meselâ ben de gencim: — Orc... Siz Mis Rozalind. — Oo, ben, ne olmuş? Böy- le şey düşünemez miyim? — Hayır Mis Rozalind, affe- dersiniz, ben demek istedim ki siz... Fakat kusuruma bakmayın, SIZ... — Canım sıkılmayın; demin söyledim ya, biz şimdi iyi iki dostuz. Ofiste de değiliz, konu- şabiliriz. — Teşekkür ederim Mis Ro- zalind. Sizin dostluğunuz benim için dünyanın en kıymetli şeyi- dir. — Oo, kompliman yok, söyli- yeceğinizi söyleyin. — Evet Mis Rozalind; meselâ siz güzel bir izdivaç yapabilir, mes'ut bir yuva kurabilirsiniz. Genç kız bu söze omuzlarında casip kıvranışlarla gülmiye baş- ladı. Turanın yüzü Mis Roza- lind'in dudaklarından daha fazla kızardı. — Affedersiniz Mıs Rozalind. — Hayır canım, sakın gücen- diğimi zannetmeyin, Peki, benim için güzel bir istikbal projesi yaptınız; şimdi temarolayın ba- kalım; Meselâ kiminle? Bu sual Turanın dudaklarına bir kelime getirdi, fakat söyli- yemedi; onun tekrar kalbinde çıktığı yere gönderdi ve orası cayır cayır yandı. — Ne bileyim Mis Rozalind; o insan öyle yüksek şeylere sa hip olmalı ki, — Durun, ben size samimi- yetle söyliyeyim: Bana hayat ar- kadaşı olacak adam herşeyden önce sadık bir biristiyan.. — Hale çocuklar, gud ivning. O sırada yanlarından geçen Misis Allen kendilerini gülerek | selâmlıyordu, O kadar dalgındır lar ki me onun arkadan geldiği- nin, mede beş dakikadanberi oldukları yerde durarak konuş” tullanmn farkında olmuştular, Yemek çanı da işitiliyordu, Hızlı hızlı Kolece yürüdüler. * O gece Turan feci bir piş” durdu. il De a