| ür A i Sfenks konuştu ! İbr. Teşrinisani 1932 Maurice de Cobra'nın Son Romanı: 34 Türkçeye çeviren: Fahamettin Arvay — Hayır. de Şünkü ekseriya yüzün dışın- sivilce yoktur da ondan!.. Bir Şok kimselerin saklı yerlerinde “iban bile vardır. tolarmı Oaralık garson kahvelerini, Pürolarını bi kapı(ya doğru dönerek ding fısıldaştılar. o Roberts de li ve gülümsiyerek “a Bak, Feredi, dedi, Dranago- mahrânesini sen daha gör- Mermiştin, İşte erkânı harp beye- birlikte geliyor. işlemeli sarı, ipekli | bir giyen Mahrane önlerin - den geçti, arkasından ismokinli ÜS genç İngiliz bir Hintli ve bir Kadın takip ediyorlardı. Çok güzel bir kadındı. Teninin ğ 2 pembe inciden gerdanlık, vhlpur mihracasını bile imren- bir güzellikte idi . © Roberts anlatmağa başldıa : >— Bu kadın, Hint prenslerinin kind en asrileşenlerden * biridir. bir İngili zterbiyesi almış- Gayet zekidir. Hindistanda Madir tesadüf edilen bir tabiatı İĞ vardır. Dedikodulara aldırış “hez! Onu Londra, Paris, Berlin XRomada tanmıyan yoktur. — Bak şu gençle nasıl dansedi- Yor! Bu kadına Ganj nehrinde edilen Ganeş mabudesine “Surbanlar kestiren bir adamım kı- in şahit lâzım. — On sekizinci süvari taburun- Steve Burgeas.. >> Hangi Burges?. Şu hani mağlüp eden ekibin kaptanı mi?, ie Tâ kendisi.. Samimi arka- İk Atımdır. Eğer beni görmüş ol» dı muhakkak yakalardı. R Kahvelerini içtiler, Birdenbire bert Nikolsona hitap etti: iş bana bak.. Güzel Ma- i galiba gözün kaymağa ls SE... Pek'de yalan değil!. >> Ona takdim edilmek hoşu- “A gider mi? > Niçin gitmesin?. we Dur, öyle ise.. Burgesse işa- im, Hee şampiyonu, Robertsin göz tk, mİ çabuk anladı ve kalka- Smandanberi?. ty 6 haftadanberi.. Arkada w., “edi Nikolsonu her halde Si tanırsm?. taki onra Nikolsona dönerek ö- <p, takdim etti: taa, Mahir süvari yüzbaşını Bur- My ba birireriin elleri- 8 yz Yüzbaşı Nikolson.. Hani Mira Halam” ağlar Niko mu?, "ile tay ya bir beş. işe ayle ie müsaade edin de «- Yat böyle, sıka; ker ie ire bir hücum , Sizden Pacak olursam her hal A getirdi. Komşu masa- | yer rengi, giydiği sarı ipekli | çok uymuştu. Boynunda: | nin bugünlerde gözdesi kim aca- ba?. — Daha belli değil!. Yanımda- ki iki arkadaştan hangisini tercih etsin diye tereddüt ediyor.. Şim- dilik terazi iki yana yalpa yapı- yor. ' — Öyle ise, asil (oMaharane Hazretlerine arkadaşım -Ferediyi takdim et de belki teraziyi düz durdurmağa muvaffak olur!. Yüzbaşı Burgess, Nikolsona ba- karak gülümsedi, sonra : — Benimle beraber geliniz!.. Dedi, Her ikisi de tereddüt et- tiler: — Fakat böyle birdenbire dam dan düşer gibi olur mu?. — Canım.. Merak etmeyin.. O bilâkis memnun olur. Her gün masasında sizin gibi meşhur in- sanlar yok ya bunun! Takdim merasimi çok neşeli ol- du. Çiçeklerle donanmış masada şampanyalar su gibi aktı. Ro- berts'le Nikolson mahirane dan- settiler. Daha sonra sohbet daha samimileşti. | Nihayet barın ka- panma saati gelince, güzel Hint prensesi: — Hepinizi sarayıma davet e- diyorum ,dedi , yatmadan evvel son viskileri bizde içeriz.. Stev, arkadaşlarımı sen otomobiline al, Ben de bu yeni dostlarmızla gi- derim. Firiposun kapısı önünde Ma- harane'nin La Lorraaine spor o danseden © göç (17 U0 yasamin yappiler “hara yordu. Gümüş ve altın yaldızla boyalı torpedonun önünde pren- sesin arması işlemeli bayrak salla- | i nıyordu. (Meydan) dan yüz kilo- ş Dahi) de (Keşmir) Polo takımı. | metre sür'atle geçildi . ve prense- i sin sarayının türlü türlü ağaçlar, çiçeklerle bezenmiş bahçesinden girildi. (Devamı var) Fransadaki sulis- . timal meselesi Paris, 25 (A. A. ) — Meb'u- san meclisinin bu gece yaptığı çok hararetli bir celsede Aero- postale meselesi hakkındaki is- tizah iakrirlerinin © müzakeresi nihayet bulmuştur. Bu müzakereler esnasında M. Flsndin ile sosyalistler arasında şiddetli çarpışmalar olmuştur. Aeropostale hava kumpanya- sında çalişan pilotlar hakkında takdiratlı mutazamm olan, par- lâmentoda müteşekkil tali ko- misyonu, bu mesele hakkındaki müzakerede ortaya çıkan mese- ıöler hakkında tahkikat yapmı- ya memur eden, vergi yolsuz- luklarının önünü almak ve Fran- sa * cenubi Amerika hattının - bükümetin sıkı bir mürakabesi altinda işlettirilmesinde devam edilmesini talep eden takrir saat 4 te 18 muhalif reye karşı 485 reyle kabul edilmiştir. Cenevre, 25(A. A.) — Er- meni kimyageri Ariheme Melik Eltsian, tevkif edilmiştir. Kendi- si İsviçrede şiddetli bir komü- nist propagandasını yapmakla itham olunmaktadır, Bir Ermeni komünisti , mesafeyi, on saat daha indirme- VAKİT Kadın erkekten daha az metin değildir Tayyareci Amy Jonson'un kırdığı rekor, dünya kadın- lığı için yep yeni bir sinir ve beyin kudreti rekorudur Tayyareci “ Amy Jonson ,un “ Londra - Kap ,, arasında yap- tığı uçuş, ve kırdığı rekor, bü- tün dünyada kadın kudretinin, kadın metanetinin en canlı ve en kuvvetli misali sayılıyor. Ka- dın tayyareci, 6000 mil uzanan mesafeyi, geceli gündüzlü uça- rak geçmiş, bütün yol esnasında ancak beş saat uyumuştur. Amy Jonson kocasının muva- fakatile, kocası tarafından kaza- milan rekoru kırmak üzere hare- ket ettiği zazan, onun tecrübe- sinden istifade etmiş, yolda te- sadüf edeceği tehlikeler hakkın- da malümat almış, bulunuyordu. Amynin kocası, bu uzun mesa- feyi daha evvel muvaffakıyetle geçmiş olduğu için onun tecrü- beleri, elbet, çok kıymetli idi. Fakat Amy Londradan ha- reket ettiğ ve havalandığı an dan, yani geçen pazartesi gü- nü saat 1,30 dan cuma günü 1,30 Kab şehrine yere indiği ane kadar yalnız kendi tecrübe ve mubakemesine, yalnız kendi kudret ve metanetine güveniyor- du, Çünkü Amy daba evvel, yalnız başına Avustralyaya ka- dar uçmuş ve o zaman büyük hava seferleri yapmağa lâyık olduğunu bütün dünyaya gös- termişti. Onun bu seferki mu- vaffakiyetini, -âzami derecede, evvelki tecrübeye. borçlu - ğunda şüpbe yoktur. gir Bununla beraber onun imuvaf- fak olmasına âmil olan bir sebep daha vardır. Amy'nin bu son sefere başlamasından evvel, İn- gilterede bir çokları, onun gi- riştiği macerayı başarmak için kâfi derecede kuvvet ve metanet sahibi olmadığını, bu macerayı muvaffakiyttle başarmak için lâ- zım olan sinir kuvvetine malik bulunmadığını söylüyorlar. Fakat tayyareci Awy bunların birine kulak asmıyor, kendi kuvvet ve metanetine inanıyordu. Neticede Mis Amy seferi yaptıktan başka, kocasının ka- zandığı rekoru İl saat farkla kırmış, ve umulmayan muvaffa kiyeti kazanmıştır. Seferin en tehlikeli mıntakası büyük çöldü, Sahrayı kebir.. Amy burasını geçerken, onun muvaffakiyetsizliğe © uğradığını anlatan bazı haberler alınmış, fakat (neticede, makinesinin ehemmiyetsiz bir-arızaya uğra- dığı, bu yüzden ancak dokuz saat kadar geciktiği anlaşılmış, bundan başka onun diğer bir meziyeti de tezahür etmişti, Amy, tayyare mühendisi ve makinecisi bulunmadığı bir yer- de, hemen kollarını sıvayarak makinenin (tamirine başlamış, bunu da muvaffakiyetle yapmış, ve yoluna devam etmiştir. Bu yüzden, yolculuk dokuz saat geciktiğine göre, bu ârıza vuku bulmamış olsaydı, Londra ile Kap arasındaki mesafe şöyle böyle dört güne inecekti, Bu- nunla beraber Amy, gene rekor kırmış, birbirinden (o 6000 mil uzaklığında iki şehir arasındaki ye muvaffak olmuştur. Onun kazandığı bu muvaffa- | İşliyen Yara —20— Milli Roman Çocuklar, düşününüz ki bu kolej ancak hayırperver ve in- saniyetperver bâzı dostlarımız sayesinde yaşıyor. Onlar ancak insani maksatlar için Amerika. dan buraya seve seve pata gön- deriyorlar: Böyle bir teşebbüs- ten haberdar olmak şüphe yok ki onları memnun etmiyecektir. Içinde bulunduğunuz, feyiz aldı- ğımız müessesenin istikbalini dü- şünmek te borcunuzdur. Mister Allenin evindeki içti- maa iştirak eden çocuklar için vaziyet gayet açıktır; böyle bir teşebbüse taraftarlık etmek bü- tün o parlak bulyalara feda etmek demektir. Halbuki Ame- rikaya gidemedikleri takdirde burada uzun seneler zarfında öğrendikleri şeyler ve bilhassa ve elde ettikleri lisan hiçbir işe yaramıyacaktır. Bu çocuklar arlık kendileri için bu muhiti dar ve kifayetsiz buluyorlar, daha geniş sahalarda daha şümullü mefküreler için çalışmayı özlüyorlardı. * Mister Allenin evinden çıkıp kolej binasına dönerlerken Tu- ran arkadaşlarına dedi ki: | — Yahu, Mister Allen yanlış düşünmiyor. Hem de böyle dedi hakkında Rıza ile arkadaşlarının İ ! kodu uyandıran bir mevzua gir- mekte ne mana var? Sanki ya- pacak işimiz mi kalmadı? * Ertesi gün müdür doktor Vud “tayyare iaenesi kolu, teşkili yaplıkları tabriri müracaatı da müphem bir vaitle atlattı; şimdi o, Mister Allen tarafından talebe arasına saçılan nifak tohumları- nın filizlenmesini bekliyordu. Hakikaten,' o sabahtan itiba- ren bahçede, mütalcahanede, hatta yatakanede, fırsat çıktıkça, gitgide halkası büyüyen müna- kaşa grupları teşekkül etmiye başladı. Talebe arasındaki anlaşama- | mazlık, duygu ve düşünce ayrı- lığı tekrar meydana çıkmıştı. Teşebbüs taraftarları, talebe yekünuna nazaran, azlık olmak- la bdraber kalplerindeki ateş ve beyecan o dolayısile kendilerini kuvvetli buluyorlardı. Ekseriyet, Türk olmıyan talebe gibi, bu teşebbüse alâkasızlık gösteren- lerle muhaliflerdeydi. Münakaşalar “gittikçe şiddet peyda ediyordu. Hatta bir ta- nesinin bir dövüşmeyle netice- lenmesine ramak kalmıştı. Mu- halifler Mister Allenden aldıkları ilhamla enternasyonalizm bahsin- de karşılarındakileri ilzam e&de- meyince Turanın arkadaşı olan Hüseyin Mister Allenin son mü- taleasını ifşa etmek gafletinde bulundu. Bunun üzerine Rıza saçları dimdik olarak ouun üze- rine yürüdü: Sayıfa 5 Yazan: Necmettin Halil resl diye bağırdı. Biz burada bilmem hangi Amerikalının ga- yesine . hizmet edecek değiliz. Onların para verip vermemeleri de bizi alâkadar etmez. Keşki vermeseler | Bunlar da buradan ekmek çıkmadığını anlıyarak bel- ki caddeyi tutarlar. Fakat yediğin ekmek mukâbili bile olsa, böyle milli bir maksa- da hiyanet etmen alçaklıktır. Oteki mekteplerdeki arkadaşla- rımızın bizim. hakkımızdaki dü- şüncelerinden de mi utanmıyor- sun? içimizde böyle senin gibi- ler bulundukça dışarda bizim hakkımızda ne düşünseler hak- larıdır. Haydi git, istersen, bu söylediklerimi de efendilerine yetiştir. Hüseyin gözlerinde kızgın ki- vılcımlar uçuşan Rızaya fili bir mukabele yapacak kudrette de- gildi. Yemesi pek yakın bir ih- timal dahiline giren dayaktansa ancak arkadaşlarının müdahalesi sayesinde kurtulabildi. * Ertesi gün “Gayret” gazetesi- nin bu meseleye dair alıp neş- rettiği bir haber cemiyet taraf- tarlarının zaferini kolaylaştırdı ve Doktor Vud, zoraki bir tas- viple, cemiyetin teşekkülünü ta- lebeye bizzat ilân etti, Doktor Vud, düşüncesiz ve sefil bulduğu bu şehir matbua- tından biç boşlanmaz ve mektep içinde çıkan herhangi bir hadi- senin gazetelere aksetmesinden fevkalâde sinirlenirdi. Çünkü iş- te muvaffakiyet elde etmenin sessiz sadasız çalışmıya bağlı olduğunu bilirdi. IV Bu badisenin serpintileri . bir kaç gün devam ettikten sonra Kolejde alelâde bayat avdet etti, Turan gayesine bir an evvel va- sıl olabilmek için olanca gayre- tiyle derslerine çalışıyordu, Bu sene en çok alâkasım yandıran ders bizzat müdür tarafından ve- rilen tarih dersleriydi. Hakikatte bu tarih derslerinin muayyen bir programı yoktu; nitekim bundan sonrada ingiliz edebiyatı mualliminden ayrıca umumi tarih dersleri alınırdı. Doktor Vud bilhassa lüzumlu bulduğu mevzular üzerinde du- rurdu, Bu tarih derslerinin mu- ayyen bir kitabı da olmadığı için, talabe, müdürün tatlı tatlı an- lattıklarını dinler Ve sınıfıda su- dan bir imtihanla geçerdi. Doktor Vud bu sene çok şâ- yanı dikkat bir mevzu Üzerinde idi; Avrupadaki “Reformasyon,,u anlatıyordu. Biribirini takip eden — Haydi oradan seciyesiz te- | ke ei iiiiekeikiiet ecek kükredi kii İLLE EİN kiyet, kolay kolay kırılacak bir mabiyyette değildir. Bu sefere karşı bütün dünya- da alâka uyandıran en mühim âmil onun bir kadın tarafından başarılmasıdır. Bundan böyle kadının tahammül ve metanet itibarile erkekten geri olduğunu söylemeye imkân kalmıyacaktır. Bilâkis kadınlar, bu hususta er- keklerle müsavi olduklarını ferah ferah iddia edebilirler| ie 2 derslerde vasıl olmak istediği netice şu idi: (Devamı var) 6 kişiyi öldüren, 12 kişiyi yaralıyan deli Seattle, 25 (A.A) — Sokakta bir çılgınlık buhranına tutulan bir kimse 6 kişiyi bıçakla müş ve altisi ağır olmak üzre 12 kişiyi yi mıştır. Bu çılgın nihayet Tai ve tevkif O DD» Ye