Maurice de Cobra'nın Buna çok seviniyordu. Çünkü daha devam etmiş olsaydı iyecekti; takati (kesilmiş, Blokhavze doğru artık adım a- e İm ilerliyebiliyordu. Güçlükle ne © alabiliyor, ayakları taşlara ta” e im başlıyordu. Şark tarafında ufuk pembeleş- | Neğe alen Şafak neredeyse ii İkecekti, Allah verede ortalık | | eğim ağarıp (800) metre me- 1 gözlerine görünmeden belk- Birdenbire, önünde alaca ke - Tanlıkta, Subadarın ( hayaletini Rördü. Subadar bağırdı: Ah, yüzbaşım!,. Bilsen ar- t, gelmiştim.. Allaha şükür, de Mek onu buldunuz!, , Evet.. Taşımak için bana biraz yardım et... o Acele edelim, ik aydınlanmadan bolkhavze miz lâzım. halde değil, Gecenin karanlığı yavaş yavaş yaliyor, Elli adim daha yol var.. e eteğinden bir kaç el silâh “ tlamağa başladı. Kurşunlar ar- —, etraflarında vızlıyarak taşla- salıyor. Birdenbire Roberts tr savurarak Nikolsonun larını salıverdi. Kv aralandınız mı, yüzbaşım? umıya başlamıştı. | 1 Mide pusu kuran (Abzakdel) - varabilse.. | MEraktas yet eva ÜEreery) aygın yaralıyı tasıyarak ilerli- | lar, Roberts artık ayakta du- | tey — Evet, kolumdan.. Haydutlar. pe salim varacağımız anda ie oldular!, tra imi le iş m mülâzimi ben yal A) Hayır.. Onu tâsonuna ka- lir lim götürmek istiyorum . Arasinm acısına rağmen, Ro- a ile yaralınm bacak- ali kaldırdı ve tekrar yola tayı lar, Kurşunlar dört taraf- beş alıyordu. Fakat tesadüf, isa- er mıyordu. in: blokhavze girdiler. İ- a adımı atar atmaz, bo- bir zemberek gibi iradesi, are Cansız bir cisim e “> 4 kurulan sedyelere dı. İstihkâmdan ge- | Nikolsonun kat'i iyyen emretmişti.. Ci-| hk mma saplanan kur- ç Yarası pek ağır!.. ” ihtimali de l bir kaç günlük isti- m ki ker, Yaralı zabit, hendeğin | rarmış... Son Romanı: 30 Türkçeye çeviren. Fahamettin Arvay Zİ LL REM anmada Mesanimız a't resimlerden : Rober's istihkümdati odasında Yarası sathidir. oOOniki saatlik hümmalı bir baygınlıktan sonra yavaş yavaş uyanmağa başladılar. Kararmağa başlıyan ortalık, is- tihkâmin dahiline yayılıyor. Mü- sademe durdu, Bir aralık Nikol- son sol kolunu oynattı. Yavaşça, | korka korka Robertsin sarkan e- İlini tuttu, utanarak sıktı, sessiz bir anlasma, çok dokunaklı bir İ harekst.. Roberts | dalgınlıktan kurtuldu. Nikolsonun başı biraz eğildi, mırıldandı: — Beni kurtardınız. Hiç bir zaman unutmıyacağım.. Hiç bir zaman!, — Sus, Nikolson.. Bu bahsi ka- pa, konuşma... pe e - hemi maraba caklardı; hayal meyal hatırımda. — Allaha şükür.. Vaktinde ye- tişekildim.. — Roberts, sen benim karde- şimsin.. Teşekkür ederim. — Zavallı dostum, seni hiç o- rada öylece bırakabilir mi idim ki?, Nikolson güçlükle teneffüs e- debiliyor. Kelimeler dudaklarm- dan ancak dökülebiliyor. Roberts —ağır olmaktan fazla ıstırap ve- ren— kolundaki yarasının acısile kıvranıyor. İstırap çeken ve tehlike anın da kinlerini kalplerinden silen bu iki zavallı genç biribirlerine uzun uzun bakıyorlar. Teessürden göz- ler doluyor. O Biribirlerine karsı sarfettikleri acı sözlere, düşün - dükleri'haince fikirlere şimdi piş- man oluyorlar. Roberts yavaşça: — Nikolson, diyor, belki bu is- tihkâmın harabeleri arasında ni- hayet ikimiz de öleceğiz. Senin için düşündüğüm bütün fenalık- lardan dolayı, beni affet. — Hayatımı sana borçluyum... Bana böyle söyleme! — Her ikimiz de belki gene yan yana öleceğiz, arkadaş olarak ölelim, Nikolson.. Nikolson müşterek hisle ve minnetle bakıyor. Gözleri biribi- rini arıyor, yüzleri toz toprak için- de, mahrumiyetten, ıstıraptan, ö- Tüm korkusundan büzülmüş, sa- Nikolsonun kirpiklerinde yaş - lar beliriyor. o Minnettarlık göz ; yaşları.. Birdenbire zorla doğrul mak istiyor, kollarını âmirine u - zatıyor, o da kalkmak, onu ku - caklamak, teselli etmek © istiyor. Fakat Robertsin (o kolundaki acı yüreğina işliyor. — (Devamı var) * | ti VAKTT Mene: zıkıya an 1, kudidır ? # olumu! Giyoli-le başı keslen Er- meninin yaplığı kanlı işler Avrupada neşredilen bir cinat hadiseler istatistiğine göre, büyük Avrupa şehirleri arasında cina - yet hadiselerine en ziyade sahne olan şehir, Paristir. Son zamanlarda, Pariste bir kitap basılmıştır. Bu kitapta, son beş sene zarfında işlenen cinayet lerin bar'salarından bahsedili - yor. Bu arada, karısı öldürdüğü için, giyotinle başı kesilen bir cellâdın vak'ası vardır. Menegikiyan ismindeki bu a - dam, Fransaya gelmeden Rusya - da cellâtlık yapıyormuş. Cellât o- larak, yüz iki kişinin ölümüne va- sıta olmuş. Menegikiyan bir (o ermenidir. 1927 senesinde Parise gelmiştir. Orada bir müddet marangozluk etmiş, fakat herkes onun kor * künç çehresinden, tavırlarından ürktüklerinden, kendisine iş yap tırmaktan o çekinmişler, nihayet para kazanamıyan sabık cellât, i- şi serseriliğe vurmuş, gece, gün * düz içmiye başlamıştır. 1925 senesinde, Marsilyada sabık cellâtla evlenmiş olan karısı, ken di halinde bir ermeni kadı, bil- hassa kocası işi ayyaşlığa dök » tükten sonra bir cehennem ha - yatı geçirmiştir. Kadın, Marsil - yada marangoz olarak (tanıdığı bu adamın evvelce cellatlık etti - ğini bilmiyormuş. Bir akşam, kadın, sarhoş ko » casına çıkışmış, bunun üzerine hiddetlenen Menegikiyan, der - hal mutfağa giderek eline geçir- diği bir balta ile geri dönmüş, zavallı kadının üzerine atılmıştır. Kadm, can hevlile kocasının a - yaklarıma doğru bir iskemle fır - atmış, sabık cellât, yere yuvar - lanmış, karısı bu sırada çocuğu « nu kucaklıyarak kaçmıya davran- mıştır, Kadın, haykırarak komsu- larından birinin katına geçmiş, kocası arkasından yetişmiş ve ka» dını yakalıyarak, elindeki balta ile kafasını bir vuruşta kesmiş « tir. Komşular, bu aralık çocuğu kurtarabilmişlerdir. Facia, bu kadarla kalmamış, sabık cellât, karısı balta ile par- ça parça etmiş, kafasını elinde tu- tarak pencereye yaklaşmış ve ka- fayı tutarak evin önüne birikmiş olan kalabalığa doğru fırlatmış - tır, Sonra, kendi katına dönmüş, bir iple pencereden aşağı inerek kaçmak istemiş, ip kopmuş, bi « rinci kattan aşağı yuvarlanmış « tır. Sokağa düşmesine (o rağmen ölmemiş, ahaliye ve polislere sal- dırmış, güç belle yakalanabilmiş- tir, oMenegikiyan hapishanede de rahat durmamış, bir gardiya- nın başına iskemle indirerek a - ğır surette yaralanmasına sebep olmuştur. Yüz iki kişinin cellâdı olan, yüz üçüncü olarak karısının ba - şını kesen bu kanl: katil, nihayet Pariste boynunu giyotin satırı altı na uzatmış, tam manaşile hak et- bulmuştur. Savıfa 5 Milli Roman u Yazın son ayında, arlık enine boyuna gezip eğlenmekten usa pan Turan mektebin açılmasını lemiye (başlamıştı, OEy.dün üçüncü baftasında, mektebin açı- lecağı gönden bir akşam evvel küçük bavu unu ve yatağını bir olomo!'ile koyarak bariz bir se- vinçle mektebe koştu. Artık mektebin eski bir tale- bes ydi, Geçen yıl çekingenliğini adamakıllı g dermişti. Yeni ge len bir iki talebeye, kendi ser vetini göstermekten gurur duyan bir adam gibi, Kolecin ötesini ber'sini gezdirdi ve ! oridorlarda eski talebeler gibi alış'ın hare ketlerle, geçen sene öirendiği ingilizce şarsıları yüksek ses'e söyiiyerek do'aşmıya baş'adı. Ko'ec, Turanın hayatı üzerin- de hâkim olan yegâne kuvveti. Babrsının yok'uju şahsiyeti üze- rindeki aile nüfuzunu hemen hemen sıfıra indirmişti. Büyük babasle büyükannesi artık ken- di hallerinde birer ibtiyardı. Avnesi ise zaten öleden beri çocuğunun o şahsiyeti Üzerinde tesir yapacak bir kudrete sahip değildi. Turan küçüklüğünden beri babasının elinde yetişmişti. Cevadm bâkim sesi dindiği za- mendan itibaren Turanın rubu saz bir magara gibiydi. Bu ıssızık içinde yeni seslerin ora- da aksi seda hasıl etmesi gayet tabii idi, Bu hususta Turanla tali arka- daşı o'an daha ne kadar talebe vardı! Aile ocaklarından ayrı'ıp yakın veya uzak vilâyetlerden ve kasabalardan buraya gelen bir çok çocuklar için kolec münferit bir âem oluyordu. Bu çocuklar ailelerinin yanına ancak tatilden tatile, bayramdan bay- rama giderlerdi. Senenin geriye kalan zamanlarında daima bu bava içinde yaşarlar, daima ayni muallimlerle, ayni arkadaşlarla beraber bu'unurlar, hayatlarının bütün intibalarını buradan alır- lardı. Hâtlâ daha geniş intibalar içinde Ko'ec bir kanal, bir gümrük vazifesi görürdü. Geçen seneden itibaren Tu- ranm şabsiyeti özerinde iki kişi bâkimiyet tesis etmişti: Mister Meyer ve Mister Peri, Bilhassa Mister Peri, artık on «ördünü süren Turan için, muallimle ar- kudaş arasında ve muallimden ziyade arkadaşa yakın bir irsan olmuştu. Onun büyüklere öyle bir kendini verişi vardı ki &ile muhitinden ayrılarak avareleşmiş o'an küçük ruhları derhal etra- fwa top ardı. Mister Peri, kendi balinde bir ailenin çocuğu olarak, memleke- tinde bir kolec tabsili görmüştü. Mezun olduktan sonra Amerika- da bir sene hemen hemen bir serseri hayat yaşamıştı. Bir se- ne içinde belki o yım aylarının adedinden daha fazla mes'ek değiştirmişti. Şmdi çocuklara kazandığından bahsettiği iki yüz doları ise o sıralarda ancak an cak rüyalarında görebilmişti, Nibayet, bir tesadül eseri ola- rak, bââ Kolecin müdürü olan ve o sıralarda bir iş için Ame- rikada bu'unan Doktor Vudla tanışmış ve şarkı kendilerine fa aliyet sabası seçmiş olan misyo- âna bir g Kğ Yazan. Necmettin Halil olarak dahil o'mustu. Kendisini bu ko'ece bağlıyan muallimlik konturatını imzalamazdan evvel Doktor Vud ona temasa gele- ceği muit ve oradaki çalışma tarzı hakkında uzunboylu izabat vermişti. Genç maceraperestin zaten o zamana kadar muayyen bir istikamete akmamış olan te- mayülleri bu yeni vazifede cazip bir mecra bulmuştu; yabancı ve batıl bir dine sahip olan bir memleke'in çocukarma kabil olabildiği kadar protestanlık aki- deleri aşılıyacaktı, Mister Peri bu vazifeyi oxa- dar benimsemişti ki konturatının biteceği andan itibaren başlıya- cak o'an bayatı için de gavesini şimdiden tayin etmişti: Ateşli bir protestan va'zi olmak, Gördüğü kolec tahsili bittabi kendis ne bir muallimin haiz ol- ması lâzım gelen evsafı vere- memişti. Bu itibarla çocuk ru- hunu ve çocuk dimağım yalnız protestan'ık tohumları saçılacak bir saha olarak kabul ediyordu. Mister Peri ilk ateşte bu işte biraz uvorta gitmş ve bazı bük yük talebeler arasında sızıltılara meydan vermişti. Fakat bu ba- diselerden sonra doktor Vudun mütemadi direktifleri sayesinde hedefine daha ihtiyatlı, fakat da- ba emin adımlarla yürümek yo- lunu tutmuş'u. Buvun için çizilen umumi p.ân şu idi; Çocukları ilk önce kendi mubitlerinden ve onun tesrlerinden tecrit etmek ve bir aksü âmele meydan ver- memek için onlara kendi dinleri, memleketleri ve bharsleri aley- binde bir şey söylemiyerek yal mz karşı âlemin cazibelerini gös- termek, Bu isimsiz bıristiyanlıntı. Mister Peri bu yoldaki mesai- sinde muvaffak oluyordu. Ço- cuklara, tahtir vazifesi olarak, Amerikada bulunan mubayyel ar- kadaşlara mektuplar yazdırıyor, kendi hazırladığı cev.p'arı oku- yor ve anlattığı bitmez tükenmez hikâyelerle o körpe ve masum mabayyilelerde, medeniyetin bin bir sibirli vasıtasile zenginleşmiş ve hayırhah insanlarla dolu bir Amerikayı yavaş yavaş ve gizli- den gizliye canlandırıyordu. Bu hayırhablığın nereden ileri gel- diği daha yüksek sınıflarda oku- tulan içtima'yat ve rubiyat ders- lerinde gösteriliyordu. Bu kolecde bütün dersler ve faaliyetler aynı havuzu do'durmak üzere açılinış mubtelif su bentleri gibiydi. Mister Peri Turanda işletile- cek damarı hemen keşfetmişti. Çocuğun zekâsını ve çalışkanlı- ğını okşıyarak oru Amerikada tabsil hulyasına teşvik cdiyordu. O irfan diyarından a'acağı fe- yizle, cihanın bangi köşesinde oursa osun, mubtaç bulunanla» rın dimağ'arını ve tuhlarını ba- kikatın ışığıyle aydınlatmak lâ- zımdı, Fakat bu hakikat ve onun ışı: ğı neydi? unu ve Turan vazıh olarak anlıyabiliyor, ne de Mister Peri henüz bunun hakkında sa- rih bir şey söyliyordu. Eu amerikaya gitmek bulyası birçok çocuklarda, böyle 'ük- ten başıyarak, bir hastalık ha- tini alıyordu. Neeleri vardı ki tuyalarında bile bunu görürlerdi,