| İiyatce amana sana ÜG SAAT i — Musikili revü, 3 perde 27 tablo Cemal Reşit Bey 5 Şehrin tek tiyatrosu Darülbe - “dayi;“ muhtelif zümrelerin sana't “yolundaki doğişik ihtiyaçlarına ce “vap verebilmek : için bütün tiyat- x6 nevilerini bir bir #ecrübe edi - yor. Bü ârada bir zamandanberi ilân edilen ve bu'sehenin en mü * him san'at hadiselerinden biri ©- lacağı umulan “Üç saat, isimli operet de evvelki geceden itiba - * “ren sahneye konuldu. © Cemal Reşit gibi büyük bir bl o musiki şöhreti ve onun kadar ol - mamakla beraber oldukça tanın - mış bir imza olan kardeşi Ekrem Reşidin ütnit veren ismi bir mik- matis tesiri yapıyor, sana't me - raklılarını Tepebaşı tiyatrosu » »a çekiyordu, Cemal Reşidin bes- tekârlıktaki yüksek kudreti ope » | retin musikisi hakkında bir mu - vaffakıyet müjdecisi sayılıyor - du. Eseri yazan Ekrem Reşit Bey, fransızca olarak yazdığı bir iki romanını ecnebi memleketle - | rinde bastırmış, fakat dilimizde benüz bellibaşlı hiçbir eseri çık- mamiş bir muharrirdir. Musikisi v & itminan, piyes tarafı i- gem Tiyatroya bu hisle ... a Üç saat bol bol güldük, eğlen- dik; Kamaşmış 8öz, dolmuş ve tatmin edilmiş kulak, hafiflemiş ve günlük işlerin bıraktığı üzün - er yorgunluktan sıyrılmış bir ruh ve dimağla tiyatrodan çık - tık, Fakat şimdi bu satırları ya - Her keman “ lı Mali a Altan yy ypg gg gg i yukardaki sözlerimle eserin işte “Üç saat, deki şarkı ar Tango Tangonun kalbidir pi Bize: “Sev, dl ul Tangoda kemanlar ağlaşır, kırık bir kalp taşır, Yemiş buğçesi Gözlerim parlak, iri bir Üzüm tanesi gibidir. Bir çift kiraz dudakların N idir yanakların. le kadar benzersin bilsen Bir yemiş bağçesine sen, Gemiciler Sevgilimizin gözü mavidir. Kalbin en tatlı sözü mavidir; Hür sarhoşluğun rengidir mavi, rengidir mavi, gökler, mavidir deniz, bir ok gibi biz ri geçenlerdeniz | zarken “Bu temsili görüp dinle - mekten bende ne kaldı?,, diye dü şünüyorum, Bunu tesbit etmek cidden güç olacak! Zira eseri seyrederken, üç saat (eğlendik; yalnız üç saat.. Ondan sonra hiç. Bunu söylemekle “Eser mu - vaffak olmadı,, demek istemiyo - rum, Onun — kendi nev'i içinde — muvaffakıyeti büyüktür. Ben bu nev'ini tesbit etmiş oluyo - rum, “Üç saat,, — adından da bel- li — öyle büyük iddialar peşinde değildir. Muharrir © bize şunları söylüyor: i “Bin türlü sıkıcı düşüncesi ola: bir adam, şönle başını dinlendirmek, #ikirlerini değiştirmek, bir kaç Saat — Üç Soat — meşyuliyetinin doğur. duğu acı düşüncelerini unutmak için tiyatroya gittiği zaman... » vs “Üç saat,, klâsik operet de - ğildir. Hatta musikili komedi de- ğildir. Daha çok musikili revü manzarası gösteriyor. “Üç saat,, in kendi nev'i içinde muvaffakı- yeti büyüktür. Kendi o görüşüme göre bu muvaffakıyetteki hissele- ti ayırmak, herkesin hakkını ver- miye çalışmak istiyorum. 1 — Piyes. Türkiye fındık, üzüm, İncirden başka A- merikaya, film yıldızı ihraç eden bir mem - Wket haline gelmiştir. Holivuf'ta çeyrileccie bir film için Büyüeadnda bir yıldır müna bakası yapacak. Radyo, bu haberi dünya- nm dört bucağına yaymışlır. Amerikadan bir rejisör, İranda ve Iruktan birer zen - gin bu yıldızı kapıp kendi memleketlerine götürmek için İstanbula gelmişler. Disabu- ka yapılıyor, kazanan genç kız, bir gemlei- Yi sevdiği için ne film çevirmiye, ne de İ- Tan ve Irk zenginlerile evlenmiye gitmiyor. Bir aralık kendisini ihmal etmiş olan eski *evgilisile barışıp evleniyor; o kadar yoldan kalkıp İstanimla gelmiş odan yabancılar da başkâ kadınlarin anlaşıyorlar, Onlar ermiş merada, biz çekknlım.. Muharrir, bu masal mevzuunu alışık ok dağumuz. sahili bir çeşmi içinde anlatıyar. Eser, meddah ve ortu oyunundan © alınmış yerli motiflerle süslüdür. Sabık arıpcn ve ae?mce hocasının omuzunda yalı ike sahücde tek başına oturup uzam uzadıya seyirelle- ro mikcerakımı sndatması rooddahı hatırlat. yor; esere ermeni, rum, arap, acem, frenk ve saire taklidi konulması ortu oyumu öl - hamisradır. Ekrem Reşit Bey, bu mevzu ve çeşmi içinde bilerek veya bilmiyerek — cemiye - timizin bir kesimdeki tereddiyi gösteriyor. Monden bayst karikatürü kuvvetlidir. Kız nın Yıllır müsabakada kazanması ve © yüzden atlenin şerefe, yührete, paraya eriş- mesi arr ve telâşile gözü dünyayı görmi » yen ame, — Kocamın bü işteki Hilerydisi- ni bir türlü affetmiyen Ve gün görmüş g- vena diyen o. Ekrem Reşit Bey tiyarı mütemadiyen didiliyem kadın —, babasını paylıyan ve en böyük derdi yüzü nün renksiz görünmemesi olan genç kız, geçkin yaşma rağımın en fühaf ve göze batan şekillerde giyinmek zevkini Kaybet - miyen züppe amsa, İş güç ve kültür sahibi olmamayı, annesinden çaktiği parayı rasge- le kudulara yelirmeyi şinr ve şeref sayan genç adam. Küfürbaz olmayı tabii olmak sahneden genç hanımlar ve erkekler. Bagünkü İstanbul yüksek sosyetesinde - ki tereddi bu eserde — bilerek veya bümi- yerek — iyi gösterilmiştir. 2— Musiki. Bu bahiste söz Söylemek benim kompe- tansan dahilinde değildir. Ama sirf Kula - Zının zevkini düşünen bir adm olarak al - dığım intibaları eaydedeceğim. Canlı, hare M iki resen senem ra Orta Asya kemanları garba gelişi... Mişel Bröne diyor ki: “Pek es- il ki zamanlardanberi uzak şarkta tanınmış ve araplar tarafından 1s lah edilmiş olan keman yayı, Yu- 'İ nan - Lâtin medeniyetlerince meç» huldü.,, Bir Hitit kabartmasında görülen yegâne en eski yaylı çalgı resmi dolayısile de yayın Asyai menşeine hükmedilmekte - dir: Şu halde, yaym mazisi ta - ribten evvelki devirlere kadar çı - | kar, Çin musikisi hakkındaki eser- lerin en mükemmelini yazmış o » lan profesör Moris Kuran, “Tel. leri mızrapla çalman Çin çalgı - ları gibi yaylı Çin çalgılarının da ecnebi memleketlerden Çine gel diğini,, söylüyor. (o Bahsettiği on bir türlü yaylı Çin . çalgısından dokuz tanesinin Mogol ve Türk « lerden geldiğini — bildiriyor. Çin kemanlarının başlıklarını süsli - yen hayvân ve ölü başı resimle - rinden de onların şamani asılları» nı anlamaktayız. İki telli, gövdesi ağaçtan ma - mul ve orta kısmı bir pencere gi- bi önden arkaya doğru delik, in- ce saplı, ve “Hi khip , adlı Türk kemanı, Çinin sara” orkestrala - ketli, tenevvölü bir cx musikisi dinledim. Tiyatrodan çıkarken © hafızamda devami; bir nağme kalmadi, sir altindayım. Cemal Beyi) Beyin yaptığı güzel besteyi Hasan Ferit Beyin mavafin- kıyetle bönre ettiği şehir orkestrası iyi çal | dı, “ —. 3— Balet. Darülbedayi, bu sene Celâl Bey isimli kıymetli bir östidet kazandı. Almaıyada bedii dans okuyan, gören, öğrenen ve öğ - veten bu gene şimdi İstanbul sehir tiyatro - sunda balet hocalığı ediyor. Balet san'atkârı olucak kimseler ba işe pek küçük “yaşta başlatılır, ona göre yetiştirilir. Birim heves- Körlarimez için bu iş pek yenidir, hazırlığı- muz yoktur ve böyle kısa bir zarında esüsli bir şey Grkarmak pek zörünr- Banu “ruğ - men gerek gene hocanın himmeti, gerekse genç balet san'sikârlarımn gayeti, “Üç si» at, eseri için emlihim bir zenginlik ve cazibe sayılacak olun ba günkü balet heyetinin vü- cuda gelmesini intaç etmiştir, 4— Kostüm ve dekor. Elbiseler, harikulâde güzeldir. Baletlerin kıyafetleri, hatta piyeste bellibaşlı rol sa - hibi olan şuhisların giyinişleri eserin ruhu- na uygundur. Mevzüdeki hafiflik, eserin bir açik buyu, teras, plij piyesi olmyn düşünül müş, kıyafetler, dekorlar ona göre uydu - rolmuştar, Eserde gözün zevkini kemal de rocesinde tetmin eden reok ihilişami, de - kor ve Kostümlerin güzelliğinden © geliyor. Bu movaffakıyette de Darülbedayiln genç ressamı Vedat Ömer İeyin mühim payı var. 5— Temsil, Anne Nire Nir, kız Zehra, yıldız Foriha, oğul Muammer, baba Behzat, anes Gnlip, Kendisine Âşık arıyan geçkin hanım Hal dr, rum dilberi Bedia, işi tercümanlığa döke müş olan sahık arapça mermer hocası Vas- fi Kıza, karmı Şaziye, Âşık Hiiseyin Ke- maal, ermeni Muhemst, sem Hazım, nrap Emin Beliğ, Amerikalı Rejisir Sami, iyi oy- | madıker, Hazemin Erin Beliğin taklitleri, teklitteki muvaffakiyete inzamam eden xn atkürane oyuiları, Vasfi Rızanın, Galibin, Muammerin sevimli halleri temsilin eymen tini yükselten webepierdi. o Yaramazlıkları pek çok sevilen, ulkışlanan bir küçlik yu » murcak bilhassa dikkati celbeti, Üç Duğuk kariş boyunda bir mini mini yavru, sabık arabi, farisi hocüsmn oğlü.. Darilbedayi sahnesine İlk defa çıkan bu kıymeti istidat İzmirde orta tahsilini bitirmiş olan ve ti - yatroyn intisap etmek isteğile İstanbula ge len: Perih beydir. Halkin ilk töması müvf- fukıyetli oldu, tebrik ederim, istikbali için de ümitliyim, Temaldeki umumi ahengi bilhasa kay- detmek lâzımdar. 6— Sahneye konuluş. “Üç Basat, temsilinin bizim memleketi miz İçin mmtihim bir san'at hüdisesi olası, yy rında en evvel yer alan en mühim nevidir. İşte bu çalgı, Çin müver- rihi Çihen ğe kısaca yazdı - ğına göre, (Hi) lerin bir kolu o - Tan Siyen * pi lerden kalma imiş. Siyen ““piler, Srberyada oran Tonguz ordularındandı: Bir kıs - mı muhaceret ederek Kuk - nor kenarlarında yerleştiler. oMilâ - dın ilk asırlarındaki harpleri ma- lümsa da en mühim rollerini al - tıncı asırda oynadılar, Bazı âlim- lem Hünlerden olduklarını, diğer bazıları ise Barbarlardan olduk - larını yazdılar; en yeni ve benüz matbuata geçmiyen tetkikler bi - rincilerin hakkını teslim etmiştir. Çünkü, Siyenpilere ait olarak ele geçen bazı kelimelerin türkçe ol- duğu son aylar zarfında anlaşıla- rak mühim akademilerce malüm olmuştur. Siyenpilerin şarkıları bir ara bütün Çinde meşhur ol - muştu; at üzerinde çalınmıya mahsus çalgıları ve musiki takım- ları da vardı. “Fong çeu khong - heu,, gibi upuzun bir isim taşıyan diğer bir yaylı çalgı da, gene Çihen Yang- ın kaydına göre, bilhassa Ceyhun vadisi ortalarındaki kadim Yüe 4 vilâyeti ile Asyanın ta - göbe - ğindeki Turfan şehrinde meşhur- AL PA 0 AL O EAA gun olması, bunların . arasındaki kuvvetli birlik Rejisör Ertuğral Muhalnin eseridir. Netice: Darülbedayi, bu eseri sahneye koymak için birkaç bin lira har- cadı; fakat gözünün, o kulağının ve ruhunun sıkıntısını gidermek ve şöylece birkaç saat eğlenmek ! ihtiyacında olanlar bütün İstan - bul ahalisidir. Bu musikili revü - nün üst üste birçok defalar on - nanabileceği ve her temsilinde de seyircisiz kalmıyacağı görülü - yor. “Üç Saat,, masrafını çıkara - cak ve Darülbedayie varidat ge » tirecek bir eserdir. Refik Ahmet | du., Türk sazları, kısmen milâf tan evvel, kısmen de milâdi be şinci asırlarda Çin — saray! girmişti. Bu devirlerde Çin saral larına gelen Semerkant, Bi Kâşkar, Korye ve Turfan orke? | traları hakkında (Ve mete | Çinde vukua gelen musiki * düt hareketlerine dair) Çin s verrihleri pek çok malümat ys mişlerdir. Bu malümat sayesi w ! henüz islâmiyetten evvel topraklarında ne kadar canlı şi musiki hareketi ve ne kadar gi tekâmil bir “Türk musikisi, Sİ cut olduğuna dair en kı id naatleri edinebilmekteyiz. « |; 15 inci asır Türk müelli ise Asya Türklerinin sır! tanburu bile yayla çaldrklerif “Gıcak,, “Iklık,, “Rübab,, is yaylı çalgıları bulunduğunu ber veriyorlar, Bugünkü ırkdaşlarımız bunlardan ys” (Gıcak) muhafaza etmiş bi nuyorlar; ayrıca bir de tek ve yayla çalınan (Kopuz) vardır. Gıcak kelimesi, bıçak: dak, kızak vezninde ve - ( ç grjlamak) gibi yayın tele sür nüşünü ifade eden taklidi ve lis türkçe bir addır: . “Giji sey,, manasına gelir. Iklık mesi de, Akıma Wak gear ii re, ıklamak mastarı ile Ki ve ıkmtılı sesler çıkaran âlet” asma gelen halis türkçe bir limedir.. Bunlardan Gıcak ** mesi çok seyahat etmiş, akl? miyen kılıklara girmiştir. . Farisi “Bürhanı katı,, İl 16 ımcı asırda kelimenin şu le altı türlü telâffuz ve imlâ li bulunduğunu yazmıştır: cek, Gıcak, Sişek, Şişako, 99 Şarşek.. Prof. Sachs'a gör“ dört şekil, araplaşmış imlâl#” Tacikler Cigak veya Yigak " ler. Pamir yaylâsında Gir$” / Ghircek denir. Özbekler Türkmenler ise Giccek o t€” ediyorlar. Türkistan Sartlar! 4” dindeki okunuşu Rigah, Ri“ tır. A. Eichhorn elli sene Orta Asyada yaptığı must" hatinde Rittşeek veya Roj) killerini bulmuştu. . Çag8' yi, Girek ve Gijek imlâlaril€ * ## lir. Efganistanda Ghaçâk? yi niyor.. Sanskritçede yay ei çalgı manalarına gelen i Sarike, Gârikâ ve Sarenfi meleri vardır ki, s0! ve), lehçelerde Sarunji, Sarin$? deli Saranji gibi hafif teli , şikliklerine uğramıştır: tek larda Çine giren bu * ve nispeten yeni Hint mini de birlikte oraY8 tü: Çincede Mi ge isli (Sa -lang-tsi) dir Gıcak kelimesine meri y Ir musiki edebiyatın. dan linmekle beraber, Tr j -liormana kadarki * turan Türk halkınca köylerde — ketanneY e. i nir; Gicakdan bozma 00 dır. Bazı Anadolu semi Gıygı ve Gıvgıv sözler? di Köse Mihal —