p #) “eclisten memnun| R i M Teşrinisani 1932 Ns ben 0 448 v0 00 89849 860 00 000 BE 000 DAMA AB AB 008 EYUN Şişmanlık kan ganin bana iskarpin, şapka,manto aldıktan sonra birde düğ ne alacak değilsinya, şapkayı slinde taşırsın, caketin mı esini de iliklemezsin, olur, biter. Sed pehlivan dünyayı kasıp Vuran, hiç bir zaman sırtı yere iyen bir devdi. Anadolunun İheğinde doğmuş, daha on yedi Şad namını bütün köyler duy- Kuvveti âleme destan ol- po İstanbula geldi. Burada da çok pehlivanların sırtını yere Medi, Bir defacık kimseye mağlüp ol- ştı. Nihayet evlendi. Fakat iğinin ikinci ayında birisile ga stili ve onu dört jandârma Mela hapse attılar. O hapishane “ama girer girmez sevincinden karaların boynuna atıldı. .. aş si hayret ettiler. Sadık pehli- izah etti: N Yahu burada kalacağımı ba- *öyleseydiniz ben kendimden dme, yn itip (o kakmıya lüzum Karmın elinden kurtuldum Ayıp yhmet Bey her gün rast geldiği ir, ilenciye kızmıya başlamıştı . gün karşısına çıkar, sadaka di. Bir gün dayanamadı: v Bana bak, dedi.. Sap sağ- £ adamsın. Gidip çalışsana.. damn âma olmadan, iki a- a Yahut iki kolu eksik olmadan buna el tar. açması ayıptı Fare Mağ oğlunun büyük birahanele- Bta, birinde karı koca birer bira içiyorlardı. e Kadın Yün, kocası hem ihtiyar, hem de ii Purunlu, yamrıyumru sural- T Maça kafaları biraz tütsüliye- k hi, Sada kolunda bir kutu i- Ste musallat oldu. Kutu- ta, eke fareler çıkardı. Masa- alyaşde bunları yürütmiye — genç kadına: z kuruşa bir fare hanım- Dağ; yeğ, Kocası birdenbire hiddet- MARY orada, , ona farelâ- Mn; Mn efendim, sizi anlara zan, eRanEnaEeaar Üstat bu.. Hasibe Hanım, küçük oğlunu elinden tutarak komşusuna gö- türdü, Komşusunun Beyoğlunda bir pastacı dükkânı olduğunu işit- tiği kocası henüz evine gelmiş, İ soyunmuş, dökünmüştü. Hasibe Hanım, oğlunu onun dükkânına çırak vermek istiyor- du. — Evlâdım, dedi, onu yanma alırsan pek işine yarayacaktır .. Çünkü pastacılığa pek istidadı var. — Nereden arladınız?. — Pastayı sevmesinden .. AAA Ayının biri Halil Bey giyinmiş kuşanmış, sevgilisinin kapısını çalmıştı. Fa- kat genç kız kapıyı âçar açmaz hayretinden dona kaldı. Halil Be- yin omuzunda bir tüfek vardı: — Ayol, Halil! Dedi. Babam: dan beni istemek için tüfekle mi geliyorsun? — Ne yapayım, mahallede ba» banı kime sordumsa, ayının biri- dir, dediler.. —Ne kadar lakaytsın Câvit, benim yanımda hiç bir şey duymuyor musun? — Hayır, kulaklarım biraz ağır işitir .. seammazaaanı İzleni el disdş0gnd09e 2 BZEEOSSEEİEEEİEE EEE 19 sene sonra.. Konağa yeni uşak alınmıştı. Bu yeni uşağa karşı aşçı Tahir vazi- yetini tasrih ettirmek için dedi ki: —Bana bak, ben buranın efen- | disi gibi oldum artrk.. Evin en es- kisi benim.. — Kaç senedir burada çalışı- yorsun?. — On dokuz sene sonra beyin yanına gireli 20 sene olacak.. BERAbeadane inde KA şanma na çamda aaa ASD MERAM Xx — Azizim, karımın bir dostu var. — Emin misin ? — Tabii dört senedir bera- beriz yahu .. da USAME rae BANA semen v0 Sayıfa 7 sera 000 n198 00318000008 08 400 0 0NA0 0 İ> EĞLENCELİ YAZILAR 4 KANA ANA ANA ANNAN GA Terbiye meselesi — Doğrusu, yeni gelen uşağımız pek terbiyeli çıktı, Iki döfa vurmadan sardalya kutusunu bile açmıyor .. Sabse sen mamanaaaarnamRa a2 Apa nadas ELE Ba Sana KAZI Eski bir hatıra Hanım sandığı karıştırarak es- ki elbiselerini ayıklıyordu. Beyaz bir ipek rop buldu. Kanapede ga- zete okuyan kocasına sordu: — Bana iki sene de yaptığın bütün elbiseleri hatırlar mısın ko- cacığım?. — Evet.. — Peki, evlendiğimiz gün ne yaptığını hatırlıyor musun?. — Bir hayvanlık yaptığımı ha- tırlıyorum.. 3 » . Üzüm mevsimi Hoca en arkada esniyen bir ta- lebeyi kaldırdı: — Söyle bakalım, üzüm ne va» kit toplanır?. — Bağcı ortada olmadığı za- “Çubuk büyük On yaşında bir çocuğun çubuk elinde sıgara içtiğini gören bir a- dam: — Şu boyuna bak, bir de şu e- lindeki çubuğa bak.. — Kabahat benim boyumda de- gil, çubuğun boyunda, eee ie eee e EHE EİEEER AİR LLRER SİA PEŞİ kiti kekre lşlikkemse kekeli kekikli iekektitieeeetetsi sisi ELELE ni iii eri — Azizim sâna tavsiye ederim : Bir genç kızla evlenmeden evvel annesine dikkat et, Çünkü erkeç annesine benzeyecektir.. Buda bir av Feridun Bey ve sekiz on arkadaş bir olarak o cumayı bıldırcın avı peşinde geçirdiler. Kimisi şehir i- çinde bu cins avla meşgul iken bu sekiz arkadaş hakikaten silâh o- muzda dağ taş aşarak bir kaç bıl- dırcın peşinde dolaşmış durmuş- lardı. O geceyi bir köy evinde geçir- me mecburiyeti hasıl oldu. Feri- dun Bey, sabaha kadar uyuyama- dı. Lâmbanın sönük ışığı altında bir pirenin daha kanma girerken: — Hey gidi hey, dedi... Bütün gün bir bıldırcın avlıyamadım da bir gece içinde yirmi yedi pire yas kaladım. $ Feridun Beyin her avdan'eli boş avdet ettiğini gören komşula- rından birisi bir gün evinin kapısı önünde sordu: — Yahu bu sene her avdan eli boş dönüyorsun?. — Ne yaparsın birader, bıldır- cınlar geçen seneki kadar ucuz değil de.. Piyano akordu Küçük hanım bermutat piya- nonun başındaydı .. Hizmetçi ka- dın içeriye girerek: — Hanımefendi, dedi, piyano- nuzu akort etmiye gelmişler. — A... Ben böyle bir adam is- temedim ki.. — Komşular göndermişler ,, Bir unutkanlık Müdür üçüncü sınıfta Hayriyi çağırdı: — Sen arkadaşın Şevket Efen- diye eşek, hayvan. aptal diye ba- gırmışsın.. Hayri başımı iğdi: — Hayır, ayı aklıma gelmedi, dedi.. Merhamet Polisler haber verilen eve koş- tular. Daha yerde kanlar vardı .. Maktulü kaldırmışlardı. o Katil hanım, derdest edilerek karakola getirildi. Ser komiser eli kanlı o- lan bu kadına dik dik bakarak: — Sen kocanı balta ile öldür. müşsün; acımadın mı, herkes gi- bi bir tabanca bulamadın mı?,