fel Amr FEjM 2 ir erdi Marmarada Ertesi gün ava gidecektik., Doktor Arif, fabrikatör Ahmet, çiftçi Abidin bana misafir gelmiş- lerdi.. Erkenden çıkabilmek için, erken yatmağı düşünmüştük .. Fa» kat, yemekten evvel, Çekmecenin en meşhur avcısı ve komşum Pet- raki bize gelmiş: — Çocuklar, demişti, kile es- ki ve halis Kıbrıs şarabı var, ge- tirteyim de birer kadeh içeriz . Bu kıbrıs şarabı hakikaten ne- fisti Bir bardağa, yarım parmak koyup üstüne su doldurduğumuz halde ikişer bardaktan sonra ol- dukça keyif olmuştuk.. Bunun çin, Abidinin: — Bana müsaade ederseniz, gi- dip yatacağım. Diyişine hep bir ağızdan : — Böyle şey mi olur, otur birez konuşuyoruz işte.. Oyun bozanlık etme canım... Diye itiraz etmiştik.. Fakat Abidin, her zamanki te- besümünü daha o sözlerimi dinlemedi, kalktı, bana — Nerede odam, diye sordu, | biliyorsunuz ki biz, çiftçiler erken yatıp erken kalkmağı âdet edin- mişizdir.. Hem yarın saat beşte kalkacağız.. Haydi, odamı gös - ter... Odanı sana hizmetçi kadın gösterir... Kendisine de tenbih et, sabah tam saat beşte uyandırsın! Abidin güldü: — Lüzumu yok, dedi, saale, hizmetçiye Falan ihtiyaç yok. Ben kendi kendimi kurar, tem saat beşte uyanırım.. İstersen Arife sor, o bilir. «Hep'dönüp Arife baktık. tor anlattı: — Evet, Abidinin hakkı var... Mektepte iken bile hatırlarım, bu çocuğun öyle bir hassası var ki... Nasıl diyeyim, âdeta kendi kendi- ni manyalizme ediyor, vene za man isterse kalkabiliyor. Hepsi bu kadar da değil. Abidin sözünü kesti; — Canım, dekter, dedi, sen i- lim adamısın, böyle şeylere ehem- miyet verir misin?. — Azizim, vakıa ilim'adamı- yım, ilim adamıyım amma, gözle- rimle gördüğüm şeylere de kitap. ta yeri yok diye inanmıyacak ka. 'dar aptal değilim.. Nitekim, senin kaç defalar, hissilkablelvukula - rına şahit oldum. © Hep birden doktora yalvardık: — Kuzum doktor, anlat biraz, belki onu da bu suretle alıkoya” TIZ.. Fakat Abidin, hepimize: — Geceniz hayır olsun, doktor size anlatırken ben de mükem- mel bir uyku çekerim. Yarma sağlam çıkayım ki, bıldırcınlar elimden aman Allah çeksin. Diyerek çıktı.. Yalnız kalınca, Arif, anlatma- Za başladı. — Şunu bunu bırakın, dedi, A- bidinin bir çok hissilkablelvuku - larınm tahakkuk ettiğini gördüm . Lâkin-bunlara tesadüf demek ka- bil değildir. o Size asıl, tesadüf 'demeğe imkân olmıyan şeylerden bahsedeceğim.. Mektepte iken, A- bidin derslerine pek değil, hiç de çalışmazdı.. Fakat imtihan zama- nı gelince, akşamdan, yatmadan evvel eline, ertesi günü imtihana , Etreceği dersin kitabını alır, baş- tan aşağıya kadar « sonra w Dok- yuyup kalırdı. Ertesi gün ise, im- tihanda, bir gece evvel okudukla- rını hemen hemen kelimesi keli- mesine hatırlar ve su gibi imtihan verirdi.. Hele bir defasında bir riyaziye meselesini uyurken hallet mişti. Hepimiz onun bu hassası- na hayret ederdik.. Hani demin söylediği gibi, istediği zaman w- yanmak meselesi onun için çok e- hemmiyetsiz bir iştir.. Kâfir sanki çalar saat, akşamdan erlesi sabah kalkmak istediği saati kafasına kor, şöyle bir düşünür, sonra sa- bahleyin, o satte, sanki bir başka- sı uyandırıyormuş gibi uyanır. . Yalnız, zavallı çocuğun kalbi Ne: zuk... Muhakkak bir gün kalp sek- tesinden gidecek!.. Vakit geçikiyordu. Biz de, er- tesi gün erken kallamak üzere ay- rıldık.. Yatarken, hizmetçiye beni saat beşte uyandırmasını tenbih ettim, Ertesi sabah tam saat beşte, hizmetçi gelip beni uyandırdı, kahvaltımı getirdi. — Hatice, diye sordum, Abidin Bey de acaba kalktı mı?, Kahval- tısını götürsen! — Kalktı galiba, beyefendi. Sizi uyandırmağa gelirken, oda- sında bir gürültü işittim. — Öyle ise çayını ver!, İki dakika geçmemişti ki, Ha- tice, feryat ederek odama koştu, nefes nefese: — Beyefendi, Mordi Abidin Bey... ölmüş... ölmüş.. Hen'en kalktım, doktor Arifi de yanıma alarak odasşna gittim.. Abidin, filhakika ölmüşlü.. Arif, muayene etti ve: — Aman, dedim, belki kurtara- biliriz. Hatice demin odasının ö - nünden geçerken bir gürültü duy- muş. Doktor Arif hayretle bana ba- kıyordu: — Kabil değil, dedi, bak, vücut soğumuş bile.. Muhakkak gece ya” rısından evvel ölmüştür. Yoksa donmazdı.., Hep birden yatağa yaklaştık. Abidin, upuzun yatıyordu. . Yal- nız 8ol kol yataktan fırlamış. Baş ucundaki zile doğru uzanmıştı . Bileğindeki saatin camı kırılmış- tı.. Baktık. saat tam beşte dur- müuştu.. Demek Abidin, gece yarı- smda ölmemişti.. Muhakkak ki ölmemişti.. Çünkü, saatinin camı kırılarak beşte duruşu, onun bu | hareketi © saatte yaptığını ispat ediyordu.. Hem hizmetçi kadın da, kapısının önünden geçerken bir gürültü duymamış mıydı? Fakat doktor Arif; # — Nasıl olur, diyordu, gi saat beşi on geçiyor. on dakika da bir vücut soğuyamaz.. Sakın... Doktor Arif sözünü bitirmedi , Hepimiz, ayni şeyi düşünüyorduk. Sakın Abidin, gece yarısında öl. müş olmasına rağmen, akşamdan saat beşte uyanmasını kendi ken- dine telkin ettiği için, tam o sa atte bu hareketi yapmış olmasın? Arif, benim de ayni şeyi düşün- düğümü anladı: — Yok, dedi, olamaz.. Belki... Nası belki, muhakkak saati, dün akşam beşte durmuştur. — Ya ne zaman kırılmıştır?. Doktor Arif cevap vermedi. * ez $ Bir vapur pur kayalık- lara çarptı, yaralandı Istanbul, 12 (A.A) — Rusya- nın Odesa limanından gelerek İngiltereye gitmekte olan Yunan bandıralı 6500 ton hububat yük- lü Pasormitis vapuru bu sabah Bozcaada da Gadaro feneri kaya- lıklarına çarpmıştır. Vapurun al- dığı büyük yaralardan ambarlar su dolmaktadır. Vaki olan yar- dım talebi üzerine Türk gemi kurtarma şirketinin Lavalet tah- lisiye vapuru kaza yerine gitmiş ve kurtarma işine başlamıştır. Kazaya uğrıyan geminin vaziyeti tehlikelidir. Yağmursuzluk fena Gm a (Baş tarafı 1 inci sayıfada) devam ettiği hissini veren, gayri tabii sıcaklar hüküm sürmekte - dir, Şehrimizde sıcaklar (o bilhassa son günlerde çoğalmış, gayri ta - bii bir dereceyi bulmuştur. Teşri- nievel içinde bulunduğumuz hal de, dün sıcaklık daha (sabahtan 25 santişrada yükselmiş, öğleden sonra 3Z santigradı o bulmuştur. İstanbulda teşrinievel (içinde bu kadar sıcak olması yirmi seneden beri ilk defa vakidir. Geçen sene teşrinievelin on iki- sinde hararet derecesi 13 tü; Her- kes paltolarihi çıkarmış, sobaları - nı kurmuştu. Kandilli rasathanesi omüdürü Fatin bey dün bir muharririmize şunları söylemiştir: — Bu, sene havalar hakikaten çok kurak geçti. Son yirmi sene içinde İstanbulda bu kadar ku - raklık olmamıştı. Kuraklık mem- leketin her tarafında, Anadolu » da da vardır. Fakat bilhassa İs « tanbulda daha ziyadedir. Tetki - katımız İstanbul mıntakasına in - hisar ettiği cihetle Anadoludaki hava vaziyeti hakkında bir şey söylememe imkân yoktur. İstanbulda sıcaklık da, mevsi- me nazaran, çok fazladır: 32 san- tigrat.., İstanbulda teşrinievel ayı için- de bu kadar sıcaklık yirmi sene evvel kaydedilmiştir. Bununla be- raber havalar bir kaç gün içinde değişecektir. Yağmur yağacağına ait henüz bir alâmet yoktur. Eğer hava poyrazlarsa bunun neticesi olarak yağmur yağabilir. Balkan konferansı ve Yunan matbuatı ATİNA, 12 (A. A.) — Elefte- ron Vima gazetesi, yakında Bük. reşte toplanacak olan Balkan kon- feransı hakkında diyor ki: Bu konferansta konuşulacak mese - leler çok mühimdir. Romanyanm hükümet merkezinde sarfoluna - cak gayretleri idare etmek üzere gelecek şahsiyetler, çetin hakikat sahasında çalışacaklardır. Ancak böyle bir sahada çalışmaktır ki, milletleri istenilen, çalışma birli - ğine götürebilir, bu toplantıda Balkan konferansı eserini tehli- keye düşürebilecek ihtilâflı siya - set noktalarının (o halledileceğini GNALIZ.. vi aş » igerlen sarkıoğinkyan ne beklet i Halet Bey niçin içi Sarhoşken kuzu gibi, ayıkken bar! Elleri ayakları niçin titriyor, kaş! niçin oynuyor ? Içki onun sinirle” ruhuna bir şey yapmazmıŞ ' — Ben içkiyi şunun için içe- rim: İçimde zaman zaman sizl yan, acıyan, kanıyan bir takım dertler, yaralar ve sonra gene içimde arasıra köpürme, coşmak, taşmak istiyen bazı istekler ve duygular vardır ki işte ben bu dertleri, yaraları, istekleri, duy- guları dinlendirmek, avutmak i de içerim. Meselâ; Vaktile yüreğimde rır çağırır, olur © açılmış bir ayrılık acısı vardır ki aradan bir bayli vakıt geçmiş ol- duğu balde gene arasıra bu acı aklıma gelir, benim içimi bur- gular, yüreğimi yeniden didirkin etmiye başlar, ben de o zaman, hemen içkiye sarılır, beni hırpa- lamak istiyen bu eski acıyı dur- durmıya çalışırım. Ve gene meselâ; Durup du- rurken canım bir şey ister, ama olmıyacak bir şey... Yani öyle bir şey ki bunu yerine getirmek benim için çok güçlür, yahut getirmenin hiç yo'u yoktur. O zamanda, o Saatte, o dakikada canımın istediği o şeyi, benim için yapmanın, bulup meydana getirmenin yolu olmayınca gene hemen içkiye sanlır bo, beni zorlıyan yolsuz isteğimi içkinin kafama, beynime, gönlüme ver- diği uyuşuklukla avulur ve gi- deririm, — Anlaşılan, siz galiba bir çeşit sinir Bl aYe giri nıyorsunuz | — Hemen hemen onun gibi bir şey! — Fakat, içtikçe, yavaş yavaş bu, sizin sinirlerinizi büsbütün bozmaz ve sizi büsbütün çileden çikarmaz mı? — Hayır Çünkü içtikçe du- rulur, yavaşlaşır, ağırlaşınım... Beni içtikten sonra bir görseniz şaşarsınız. Hanı birçokları içtik- çe İşi azılırlar, ben ise inadıma Romanya - Rusya Münasebatı ve Fran- sanın tavassutu PARİS, 12 (A. A.) — Titules- “co - Heriot arasında yapılan müs lâkatın Romanya ile Sovyetler a- rasmda bir ademi tecavüz misakı akdine dair anlaşılamamazlıkla - rı ortadan kaldırmış olmasından dolayı memnuniyet gösteren Le Journal, bu konuşmanın Fransa ile Romanya arasındaki © itilâfı kuvvetlendirmiş olduğunu yaz - maktadır; Bu konuşmalar neticesinde şu cihetler meydana çıkmıştır: 1 — Fransa, Romanyayı Sov - yetlerle herhangi bir misak akdi için zorlamamıştır. 2 — Romanya, Leh » Sovyet misakının mer'iyet mevkiine ko nulmasına ve Fransızlarla Sov - yetlerin bir misak akdetmelerine, bu misaklar Fransa - Leh - Romen itilâfı baki kaldıkça, kat'iyyen muhalefet etmiyecektir, Le Journal ilâve ediyor: | Titulesco M. Heriot'ya Roman» 13 Teşrit içtikçe öyle kuzua$ laşırım ki olur şey “ sarhoştan deli bile ama o, bana göre © benim sarkoşluğu”. sedasız, uslu, akıllı, " de kuzu gibi ve im sarhoşluktur. Garip ayıkken kızar, şunâ nirlerinim de içince ki canciğer, kuzu # rum, ayıkken daba fakat içince daha * olurum, — Doğrusu şaşı!#' kiyi böyle sizin ni görmemiştim. — Ben metetm yu söyliyorum! di — Lâkin, niçin © benimle konuşurken la oynıyor, oturdu elleriniz, bacakları” göz kapaklarınız pi güç açılıp kapanıyd niye öyle kulağın! kovar gibi hızla yorsunuz? — Niye dip i — Onlar da işte, ie deki yaptığı tesirle! İm anlıyacağınız, içki , ruhumda © düde değişiklikler Yi — Fakat bu defi gene döne dolaşa ileri gelmez mi? — Adam nerden sin! Akşamları yor, akşamları iSOĞUN âdeta deli gibi ou kıla tığımı, ne yapacağ bilemiyorum. Osn S0! Hilâllahi ya gi» Yunanistanda bi : ATİNA, 12 (A.” Türkiye elçisi Enis * lâliahmerinin zelz€ lara gönderdiği * frangını M. Mauref Bu yardım, çok iyi mıştır. Gazeteler, retle bahsetmekti Çankırı P” Çankırı, 12 ( panayırı bugün balık önünde yanın Rusya ile *” sakına benzer bir” yi memnuniyetle fakat Briand - ehemmiyetini Basarabya mes” fih bir mesele ş bir misakı im i ig /