, 10 Teş; e a —3— ? Muvakkat tedbiri (aleyhinize ak tebdil etmek icap eder, | “Hürriyetinizi kaybetmek is » Hiyorsanız bir kere düşününüz, dan sonra cevap verirsiniz, imdi ben şu evrakı tetkik edin - 'e kadar siz kendinize geliniz. ükün bulunuz ve söylediğim gün saatte nerede olduğunuzu hatır ıya çalışınız. Sizin buradan ak düşünmenize lüzum var. şeriki cürümlerinizi haberdar menize, yahut firar © etrhenize isydan veremeyiz.. İşte #mesele Feyzi bey işin ağırlığını gördü, kkın daki ittihamlar © tehlikeli çereyan almış, zabıtayı uzun det meşgul etmişti, Zabıta ile dele etmek imkânı olmadı - « bildiği için düşündü taşındı, nilen malâmatı vermiye ka - verdi. Fakat Zihni hep Nigâ- alçaklığına saplanıyor, o gün ifesine gidememesinden mü - oluyor, yarın öbür gün bu idireden kurtulamaz, meseleyi Pkes duyarsa ne derece itibarı « halel geleceğini düşünüyordu. Onu bir odada yalnız bıraktı- , * sa iş efendi: artık işini N luğundan, yarın öbür belki terfi edeceğinden emin memnun Feyzi beyi merkezde aktı. Müdüriyete (o doğru yola ti. Tam müdürün kapısında Rı- efendiye rasgeldi. Bu tesadüfe pek memnun ol » » Çünkü hiç ümit etmediği ne - a arkadaşma haber verecek, muvaffakıyetinin od peni ktı, Rıza efendi: — Bana Erenköyünden döne - İlirsin, dediler. Çünkü galiba in katilin izi üzerinde imişsin. “— Evet, hemen hemen mese- itti. Mücrim şimdi merkezde # leb ap ediliyor. vi Yazan : Moris Löblan- ie. Şu herifi yakalayın! "Ye emir verdi. e Fakat Raul > e #iŞrıyarak ayni zamanda İ- nde karnına birer tekme , irdi. İkisi de geri çekilince öm dedi, Fransız boksun- vuruş derler, İM lori. b kerem, © ateş etti. Fakat bunu güldü: TAMİŞİN o yapmıştı. Raul — Yahu; dedi, tavanları deli - yi biliyo zahmet etme, Her Yerdir Bir yerden adresi- er, yanına bir sürü adam WP geldin eyi muhasara ettin, ği sea de öküz gibi buraya hü * > ettin. Her halde yanma yir- kişiden fazla almışsındır. Jorjöre artık bu işin uzun sür ünü görüyordu. Hem de içer- Iki Gülüşl Arsen Lüpenin yeni bir macerası — 69 l e Mükemmel, tebrik ederim.. Kimmiş bu kerata? Artık söy” İlersin değil mi- Erenköylü esnaf - tan biri mi? Amele filân mı? — A gözüm, sen hâlâ uyuyor - | sun, Böyle kibar adamlara ait cürümlerde ilk O hatıra gelecek nokta amele filân değil, kadın - dır kâdın.. — Vay, cani kadın'mı? — Haydi canım, alay mf edi. yorsun?.. Kadın filân değil. Se - nin küçük kız buldu? Hani Eren- köyündeki Ayşe kız mı ne idi o? İlste o kızın gördüğü adamın ta İ kendisi. Ama o gün bu herif kı - yafetini değiştirmiş, © takma saç takmış da öyle gelmiş. Yoksa Ah- sen beyin rakibi olan bu âdam - dır. İşte bu adam Ahsen beyin ni- şanlısı olduğu Nigâr O ismindeki hanımın ilk nişanlısı idi, beyin Nigârla evleneceği ce onu vurmıya kalktı. — Eğer bldiğin bundan ibaret | se boşuna yorulmuşsun hazretim. — Canım neden'öyle söylü - yorsun? Sen bu işi meydana çı - karamadınsa ondan evvel yüz - | lerce zaferin var. Bırak şunun mu — Canrm efendim, bizim bir e kk Mudalya ve mükâfat alan tavukçular Çiçekçilik ve tavukçuluk. ser- gisinde madalya ve mükâfat ka- zavanlara dün Zirast müdüriye- tinde madalya ve mükâfatları | verilmiştir. ' Madalya ve mükâfat alanlar gelecek sene daha büyük bir şekilde sergiye iştirak için. ça- lıştıklarını söylemişlerdir. —e— o Bozdoğanda bir yangın i Bozdoğan — İlkmektepte yan- gın çıktı, mektep alevler içinde İ kül oldu. ü Kadın! Türkçeye çeviren : fa. cap etse gelecek. Filhakika dışardan otomobil sesleri geliyordu. Raul daima gü- lüyordu: — Ne iyi, dedi, sıkılmıya baş- lamıştım, — Ama bu sefer yakalandın. Şimdi görürsün. Jorjöre döndü, dışarı çıkmak istedi. Fakat tuhaf şey, kapı içe- riye girdiği zaman kendi kendine kapanmıştı, ve açılmıyordu. Ra - ul: — Boşuna yorulma, dedi, kapı kendi kendine kapanır ve kilitle- nir, Sonra yekparedir, o kırılmaz. Raul bunları söyliyerek, Kla- ranın elinden tuttu ve onu hizla pencerenin yanına çekti. Jorjöre adamlarına: .— Ateş ediniz, vurunuz! Demiye kalmadan, Raul bir “; » İmahzene indi “ Mehmet Rıza Efendi arkadaşının bulduğu ip ucuna ji itimat etmedi ve Feyzi Beyi merkezde müdafaa etti .. şey dediğimiz yok. Allah muvaf- fak etsin. İnşallah yüzünün akile çıkarsın içinden.. — Eksik olma.. Rıza efendi elini uzattı, arka” daşının elini sıktı. Fakat Mehmet Ali efendi arkadaşının kendisin- den başka tafsilât istememesine e gr RE Vakıa Mebmet Rıza efendi de tecrübesiz arka * daşının bir iki tahminine aldan » dığını kuvvetle zannediyordu. 0- nun için hemen müdiriyetten bu şüpheli ve isticvap altındaki zatın bulunduğu merkezi öğrendi. Ni - şantaşına koştu. O merkezden içeri © girerken komiser henüz Feyzi feyi tekrar isticvaba davet etmemişti. Rıza e- ferdi komiserin yanına girerek İile birlikte Erenköy hadisesini ta- kibe memur olduğunu anlattı ve dedi ki; İ - — Acaba bu Feyzi bey ismin- .deki zat Ahsen beyi vurduğunu itiraf etti mi? — Hayır, daha etmedi. Fakat hadise saati nerede olduğunu söy- liyemiyor. Bu mücrimin , kendisi olduğuna en büyük delildir. (Devamı var) ada sanmksızzaasarezam Maarifçiler Uzun müddettenberi şehrimiz. de. bulunmakta olan Maarif müs- teşarı Salih Zeki ve Maarif tef- tüş heyeti reisi Rüdvan Nafiz beyler dün akşam Ankaraya mü- teveccihen şehrimizden hareket etmişlerdir. * * ——— Izmirde şeker ve kahve stoku (| Izmir — İzmirde Şeker, Kahve stoku hakkında ticaret omüdürü > İ tetkikat yaptı. İzmir piyasasında ker, kahve, çay bulunduğu anla- şıldı. Fiatları yükseltenler şiddet- le ceza göreceklerdir. nun ortasına çelik bir perde, müt- hiş bir ses çıkararak düşmüştü. aul: — Jorjöre, diyordu, bak Giyo- tin gibi değil mi? — Sonra, masadan iki bardak İ su doldurdu, birisini Klaraya u - | zatarak: | — İç canım, dedi, nasıl eğlen- i celi değil mi? — Haydi, çabuk, kaçalım.. — Korkma. Korkma... Suyu içirdi, öte tarafı dinledi: — Bak, gürültü ediyorlar, Perde inince, pencerelerin kepenk leri de kapanir, elektrikler söner, içersi karanlık olur. Dışardan içe- ri girmek kabil olmadığı gibi, i - çerden de çıkmak kabil değildir. ! Nasıl Raulünü beğendin mi? Klara heyecanlı idi. Bir şey söyliyemiyordu. Raul onu kucak - ladı ve: — Şimdi, dedi, kırlara, hürri- yete, ve istirahate kavuşacağız. Raul Klara ile beraber, yanda- ki mutfağa geçti, bir dolap açtı. Oradan bir düğmeye basarak bir levha açtı ve bir merdivenden | kendisinin de Mehmet Ali Efendi | ORAN Bta ARAS ALASAINAZAZ Ankaraya giden * (ACA vAlyon Bade) * Lamba gişesi, "kaz er, Raul, ders veren | ER Dit | Dil biz Kurultayda, © kurultayımızm başbuğlarından yüksek dil bilgi- lisi Samih Rifat Bey arkadaşımı dinledim. Bu güne dek büyük bir inançla inandıklarımı birdaha sağ- lâmlıyan derin ve değerli araştır» maları beni ışıklandırdı. Hasan Âli Beyi de dinledim. Bu gencin gönlümde büyük bir sevgi ve saygısı yaşar, Onu bir kaç yerde dinledim. En son dil a- raştırma topluluğunda onu derin derin sesledim, Bu genç, gelece- ğin en değerli büyük bir bilgilisi, bir bilgi araştırıcısında aranan ö- ğümlerin eridir. Hasan Âli Bey Çiçeronun Lâtin diline başlı başına yaptığını say- dıktan sonra Alman diline geğe- rek bu dil içinde bize: doyurucu bir şülen verdiler. Bence tarihte (Lüter) in büyük- lüğü, ortaya Protestanlık adile KT Lİ Söz kitabı Türk Dili Anadoludakullanı-! lan bazı kelimeler Türk dili tetkikleri yapılırken “Söz kitabı,, unvanı alında Anadoluda kul. lanılan bazı yelimelerin toplandığını yazmıştık. Bu kitaptan diğer bazı ke- limeleri naklediyoruz: BABA (Görum, Tetaş- Ankara): Hastalik. Diline baba çıksın, babalar tutsun, babalı s- rap bağı, BABBA (Burdur); Küçük çocuklara mah» sus .kundurn, ş BABİŞ (Teke): Güre Kimse, Köşesi omer sernasnaaene im bulüşumuzdur! Sayıfa 5 hıristiyanlığı ikiye bölen bir inanç çıkarmasında değildir. Hıristiyan- lıkta yaptığı değişikliği i ina“ nanlar istedikleri gibi eke lirler. Ancak Lüteri biz ünkü dil araştırmamız yüzünden izle yince onun büyüklüğünü dağnık, J yabancı diller arasında yitirilmiş Alman dilini dirillmesinde bulü- yoruz. Biliyoruz ki Lüter İncili öz diline çevirmeyi kafasına koyun- ca ilk yaptığı iş, Alman sözlerini derlemek oldu. Bu sözleri bir çok değişik Jermen boyları arasında dolaşarak köylülerin dillerindeki- ni topliyarak birer birer derledi, İncili çevirmiye başlayınca, Lâ- tincenin Almanca ( karşılıklarını tekli sözlerini, biribirine çatarak, düşündüğünü, anlatacak kılığa koya koya sonuna irişti, ondan sonradır ki Alman yazıcıları dil lerini severek yavaş yavaş yaban- cı dil baskisından kurtuldular. Ortaya koskoca bir Alman dili çıktı, Bundan bizim alacağımız pay açıktır. Öz diline gönül bağlamış bir Türk arayıcısı kendi öz gücü ile dilinde işlerken onu kendisi yaratabilir. Bu yaratılan söz bü- tün Türkler için benimsenince on- da denildiği gibi yapanın yüksek isteği olmadığı anlaşılmaz. Tersine olarak onu yapanın ye- nici gücüdür kü o sözü diriltmiş, herkese benimsetmiştir. İşte Ha- ân Ali Beyin bize anlatmak is- iği de budur. Burada Hüseyin Cahit Beyin » » bacası, , BACI — (Gerkük, Avşar): İ— Yayla suyla: pek acı, , Geliyor gifts bacı, Hemşire. BAD — (Van): Kenar. Tandırın bade. BADAK (Yozgat, Kütahya, Ankara, Bur. Gar, Kırşehir): Kına sadami, cüce, bodur, ba. dak boylu. si dtayseri köyleri; “Çorum, Yor Ri “Ceviz içinin Görtte biri Kırak 2 < Merdiven, basamak. (Çarnm, Yozgat), | ÇBADAS (Nipdey: Taprakli ve © samanı harman döküntüsü, BADAŞ : Harman metruküti, Badaş BADAŞMAK, BAĞDAŞMAK Gide): 1 — Oyunlarda çift çift olmak, Her getiğim yere geliriin. Heniinie bağın badaşık “mı? 2? — Alışmak, geçinmek (Niğde). —— ayl bir profesör gibi izahat da veri - yordu: — İyi muhafaza edilmesi lâ- zımgelen bir evin üç kapısı olma- li. Birincisi, resmi kapi, öteki giz“. /li fakat kolayca göze çarpacak | bir kapı, üçüncüsü ise hiç göze / gözükmiyen bir kapı. Bu.kapıdan polis tarafından rahatsız edilen | namuslu kimseler girip çıkar. İş- te, Jorjörenin adamları garajın kapısını tarassut ederken, biz bu- radan rahat rahat çıkıp gideriz. Böylece üç dakika kadar mah- zende yürüdüler, sonra, bir mer - divenden çıktılar. Burası boş bir evdi, ve kapısı, kalabalık bir 80- kağa açılıyordu. önünde büyük bir se- yahat otomobili duruyordu. Kur - vil kendilerini bekliyordu. Raul, ona son bir talimat verdi, ve oto- mobile bindiler. ç mi eği Bir saat sonra Jorjöre polis müdiriyetine raporunu veriyordu. Bu hâdise hakkında ne gazetelere | demli ç dar karşılık vi m ne de kimseye bir şey söylememi- yi kararlaştırdılar. va.) Pa | bir çok genç çocuklarımız. ileri benden bir çok şeyler > bir yanlışını düzeltmek © isterim. Bu ülkede ilk Türkçe yazan yirmi beş yıl önce kendileri olduğunu söylediler. Yanlış söylüyorlar. (Hayatı muhayyel) © yazıcısı (Araplı, Acemli, lügatli, terkipli) yazılar yazarken, belki henüz ya- zı yazmıya başlamadıkları yıllar- da kendileri de içinde olarak (Os- mani lisanı) (o derken Dilimiz - Türkçe diyerek yazanlar ve söy“ liyenler vardı. Bu eksiksiz kırk iki yıl önce (1890) da - idi. Bir kere Cahit Bey bu işe gö- nülden inanmış değildir. Kendisi ne kadar Osmanlı ise bizim dili- miz o kadar Osmanlı değildir. Bu- nun daha ilerisi de var. Bizde salt Türkçe yazıya doğru akış başla- dığı günler de buna karşı koyan- lar pek çok idi. O kadar çok idi ki (Araplı, Acemli), kof, davul gibi şişkin sözlerle dopdolu yazı- lar yazılırken bunun Türk dili ile bir ilişiği olmadığını ilk yazıp söy» liyen Edirneli Mehmet Necip idi. Otuz beş yıl önce bunu haykıran kocalmış arkadaşım Cahit Beyin yersiz ve yakışıksız böbürlenme- sini kurultayda dinlerken bu ka- dar nankörlüğe karşı gene sustu. Zira o kendisini dileğine kavur muş bir kart Türk olarak gördüğü için Cahit Beyin kırılmış yaldızlı umutlarını diriltmiye çalışan, baş- ka şeyler kokan sözlerine bir de- ğer vermedi... İşte bunun için sus“ e ». Kurultay başladığı gündenberi atılışlarını — gösteren (o yazılarile orlar, evimli ve er “anladığım kas “ iyi çalışacağım. i Bu ışık ordusunun $