Beyaz Kadın Ticareti Mısırda Ne o?.. Sizde herkes gibi ayni maksatla gelmediniz mi ? Yazan :? Yanında garip adam oturmuş- tu, Bu adam elbisesine bakır düğ- meler dikmişti. Elinde bir makas durmadan asabiyetle tırnaklarını temizliyordu. o Üçüncü müşteri pembe yanaklı, kumral bir şeydi. Gözleri dalmış, yakın bir âtide büyük bir sevince uğrıyacakmış gibi tatlı tatlı tebessüm ediyordu. Dördüncüsü salonun bir köşesine büzülmüş oturuyordu. İriyarı bir adamdı.. Durmadan terliyen alnın da bir endişe çizgisi görülüyordu. Evet endişeli idi, aynı zamanda karar verememiş bir tavrı vardı . Saatini #rk sık çıkarıp bakıyordu. Halinden: “Acaba çok mu yemek yedim? Sakın kan beyhime sıçra- masın!,, düşüncesinin zihnini tır- maladığı anlaşılıyordu . Maamafih en garibi beşinci şa- hıstı, Bu adam sağlam yapılı, kıl- sız suratlı biri idi, Ceketini çıkar- mış sandalyesinin arkalığına as- mıştır. Bir kutudan bir yazı maki- nesi çıkarmıştı. Makineyi masâya koymuş, telâşsız fakat zamanmı boş geçirmemek için mektuplar yazıyordu. Böylece şu kabul salonü âdeta bir aile salonu şeklini almıştı . İn- san kendini bir dişçinin, bir avu- katın intizar salonunda zannedi- yordu, Böylece verilen dekorla fuhş serbest meslekler arasında Yer tutmak hakını kendinde bulu- * yordu. Fakat ne meslek.. Birdenbire bütün nazarlar kal- kan bil kağ? perdesin& “dikildi! Kazitanm gelini perdeyi açtı ve kendisine intizar edenlere gözük- gü, Franşişa, Fransanın kim bilir hangi köşesinden kopup Arjanti- ne kadar gelerek Büenos Ayres- te Fransız malını temsil eden kü- çük kadın; ihracat cetvellerinde miktarı gösterilmiyen fakat hiç bir suretle rekabet edilemiyen bir matahım mümessili küçük Fran- çuza bütün buraya koşanların a- radıklârı, Fransız kızıdır. Bir kr zm kıymetini oçoğaltmak için Franşuşa olduğunu söylemek kâ- fidir.. Arjantinlilerin Okanaatince “Fransız kadınındaki kıymet diğer- lerinde yoktur. Varsa Franşuşa yoksa Franşuşa... Bir halde ki ba "zı Fransizlar, Fransız kadınlarına “karşı gösterilen bu inhimakten dolayı sıkılırlar. Perdeyi açarak ge e İki Gülüş Tefrika : 11 iri boylu esmer bir güzeldi. Bakışı tatlı ve hazindi. Hoş en hazin ve tatlı bakış artık düşünmekle alâ- i kası kalmamış olan bir mahlâkun bakışıdır ya! o Elini başından az yukarı kaldırarak hafifçe bir işa- ret yaptı: — Sıra efendilerden O hangisi- nin ise lâtfen tesrif buyursun! Onun gözüktüğü anda ihtiyar, şiş- man bir saatini yoklamadan hay retle seyretti, Daktilo ile yazı ya” zan yazısını bıraktı. Dalgın bakış- İmin gözlerine can geldi ve koz- metikli delikanlı - sıra onundu - okuduğu gazeteyi bırakarak aya- ğa kalktı. Nihayet benim de sıram geldi. Kadın beni her omüşteriye karşı gösterilmesi mutat olan tebessüm- le karşıladı. Yatağın kenarına o İturdum, Şaşırdı ve sordu: — Ne o? dedi. Siz de herkes gibi ayni maksatla gelmediniz mi? — Hayır, dedim. Maksadım se- ninle şöyle biraz konuşmak ve ha- yatın hakkında malümat almak... Kabul edersin ya? Bu mesleğe girenler hayatlarm- da türlü garip teklifler karşısında kalırlar, Maamafih sırf sohbet i- çin şurada yarım saat vakit geçir- mek kadına biraz garip göründü. Bir an durakladı. Sonra şüphesiz hesapladı ki parayı vermiştim. Pa» raları saymış olan bir müşterinin arzusu ne olursa olsun hüsnü. sur. fetle kabul etmek lâzmdı. Onun için pek te memnuniyet ifade et- miyen bir sesle cevap verdi: — Peki; madamki konuşmak i- çin gelmişsin konuşalım. Müsaa- denle ben yatağın üzerine şöyle bir uzanayım. Hazır dinlenirim. Uzandı. Güzel vücudünün ne kadar yıpranmakta olduğu elbise- si üstünden farkediliyordu. Göz- lerile bana endişeli bir nazar attı, Hayatım hakkmda malümat istedi- ğimi tekrar ettim. Adı Lolet'miş. Nasıl yaşadığını sorduğum zaman hayretle bağırdı: — Sana nasıl yaşadığımı mı an latayım? Bu nasıl olur! Bir dakika düşündükten sonra, müşkül bir meseleyi halletmeğe muvaffak olan bir kimsenin mağ“ rur ve sevinçli tavrile dedi ki: — Anladım; anladım; sen gay- İri Le adamlardan biri olacaksın. ü Kadın! ! Arsen Lüpenin v bir macerası — 55 Yazan : Moris £öplan- Başmüfettiş kat'i adımlarla ilerledi, ve meçhul şahsın masa- sına geçerek yanına oturdu. Ve orada bütün soğuk kanhlığını muhafaza etmiye, kendini bu . adamın gırtlağma sarılmamak için güçlükle tutarak, biran sustu. Nihayet Raulün kıpırdamadı- ğini gören Jorjöre homurdandı : — Edepsiz herif! Ranl aynı tarzda cevap verdi : — Alçak herif! Jorjöre devam etti: — Bayağı, adi, sefil! — Bayağının, adinin, sefilin aşağısı herif! ikisi de sustular. Bir garson gelip ne içeceklerini sordu. Raul — iki kahve ! ğ ii SEE Landi e n Türkçeye çenicen : fa. Dedi. Kahveler geldi. Raul kendi fincanını, baş mü- fettişin fincanma vurarak yudum yudum içmeğe başladı. Jorjöre suuk kanlılığını mu- hafaza etmeğe çalışmasına rağ- men hasınının gırtlağına atılma- mak için kendini güçlükle zap- tediyordu. Yahutta, diyordu, tabancamı çı- karıp namluyu şakağına daya- yım. Fakat ne onu, nede bunu yapabiliyor, Raulün karşısında, kendini manyatize edilmiş zan- nediyordu. Zira, şatodaki tesa- düflerini, istasyondaki buluşma- armı, Mai gazinodaki hadiseleri hatırlıyor ve-bötün cesareti nihyorda, kLaİğğ iki şehir arasında kavga Kahire, 25 (A.A) —Biieç ve Akhmia şehirleri arasındaki an- laşamamazlık dolayısile Akhmia şebri: ahalisinden 3000 kişi, Nil kenarında gemilere binerek Su- haç ahalisine taarruz için yola çıkmışlardır. Iki şehir ahalisi arasında şid- detli bir mücadele başlamıştır. Biraz sonra 150 polis gelmiştir. Bunları korkutmak için atmış oldukları silâhlar, mücadeleciler arasında büyük b'r dehşet tev- lit etmiş ve bunlardan bir çoğu kendilerini Nil sulerına atmışlar: dır. Denizin dibinden telsiz ! Londra, 25 (A.A) — Hamil- ton Bermudesden bildirildiğine göre denizin meçhul derinlikle- rinde bir takım araştırmalar yap- mış olan doktor Beebe, bu de- rinliklerden sergüzeşte ait tafsi- lâtı telsizle bildirmiştir. Mümaileyb, 2,200 kadem yani 668 metre derinliğe inmiş oldu- ğunu izah etmiştir. Mumaileyb, bu derinliklere profesör Piccar- dın balon sepetine benziyen ma- deni bir balon olan bir bathys- phere'in içine girerek inmiştir Usman ren sülUenaR 10881141 BABAMA IAN ! Ben ne yaptığımı anlattıkça sen zevklerieceksin öyle değil mi? Lolet ancak bu suretle bana da- ima görüştüğü adamlar arasında bir mevki verebilmişti. “Gayri ta- bii, Jiğim sayesinde onun esrarını öğrenmeğe öldüm. “TIK söz olarak Büenos-Ayres hakkın. ida ne düşündüğünü sormuştüm. Dudaklarını bükerek cevap verdi: — Büenos Ayresi bana sorma. Perisi yalnız yeraltı şimendiferile gezmiş olan bir adam şehri ne ka- dar tanırsa ben de burasını o ka» dar tanıyorum. Benim için çık- mak, gezmek, hava almak imkân- sız. Buraya bir defa kapanmışım; dışarı ile alâkam yalnız gelenler» den ibaret... Lolet şen “değildi, mağmum da değildi. Ruhu sürür ve kederin te- sir edemiyeceği kadar sade idi. Bundan dolayı biraz hassas o bir hali vardı. Yatağın üzerinde ra- hatça bir gerindi. Vücudünün ya- rım saatlik bir istirahata mazhar İ olması Kendisini âdeta canlandr- rryordu, anlattı: (Devamı var) Raul, bir müddet onu seyret- tikten sonra gayet sakin ve dos- tane bir sesle: — Merak etme, dedi, gayet iyi yemek yedi. Bilhassa yemiş- leri pek seviyor. Jorjöre Raulün Klaradan bahb- settiğini zannediyordu. Ne diyo- rüz, hatta emindi. Fakat gene sordu : — Kim? — Kimmi? Küçük ismini daha bilmiyorum. — Kimin küçük ismini? — Madam Jorjörenin! Jorjörenin başı döndü. Göz- leri bulandı. Nihayet, boğuk bir sesle: — Demek, diye mırıldandı, Km namussuz sendin? De- buna sen cesaret ettin? Zozot'u kaçırdım... — Zozotmu? Ne güzel de him aziyetlerde | Mütercimi : Zonguldık mebusu Halil Tefrik, No. | 27 | Çocuk ne bir makine, ne bir nebat. ne de bir hayvan değildir. Çocuk ailenin gayesi ve rabıtasıdır Beşmci fasıl Çocuk, ailenin gayesi ve ra- bıtasıdır, Aile ancak onunla ve ancak onun için var olur, in- sanlığın devam ve imtidadına kâfil ve zamin olan bu yeni vat- liğın teminatıdır ki: iki cinsin münasebetlerine şerâfet ve ne- cabet verir. Karı koca rabıtala- rını tesbit ve takviye eden şey, bu narin hilkatin emniyeti, bu masum ruhun ahlâki menfaatıdır. Aile insanlığa ancak çocukla it- tisal ve irtibat peyda eder; aile- nin çocuğa malik olması, insan- hğa gayret ve fedakârlık bor- cunu ödeyecek olan bir aza ha- zırlaması demektir. Dünyaya ayak bastığı zaman hayvandan tefrik edilmesi pek müşkil olan bu mini mini varlık- taki zahiri zavallılık ne olursa o'sun, felsefe, beşeriyetin bu ilk taslağını asla istihfaf edemez, hiç olmazsa ilk zekâ parıllıları- nın baş gösterdiği dakikzdan itibaren dikkat ve alâka ile ta- kip edeceği bir mevzu olur. Id- dia olunabilir ki: Çocuğun ahlâ- ki hayatı, ilk tebessümlerile baş- lar. Ana, baba için bu derece şirin, yabancıların nazarında o kadar ehemmiyetsiz telâkki edi- len. .bu tebessümler, on'ardâ müdrik bir ruhun inkişafhını mü- şahede eden felsefe için olduğu kadar müdekkik bir göz için daima dikkate ve hatta hayrete lâyıktır. Bu tebessümlerde, daha şimdiden en zeki ve en munis hayvanlarınkinden daha yüksek bir ifade sezilir. Aciz, bakir ve uyuşuk bir varlığın daha şimdi- den en ince ve en nafiz duy- gulann müanslarını anlatacak bir ifadeye malik olduğunu gör- mek hayrete değmez mi? Tebes- sümden sonra sıra; kolları gerip oynatmağa gelir. Birincisi, memnuniyet ve saa- detin ikincisi, muhabbet ve irti- batın alâmetidir. Çocuğun, ken- di kedini tanımağa, başkalarına atımlağa, hatta tehdit edildiğini veya kendisine çıkışıldığını zan ettiği zaman m m baş- onu böyle çağırıyorsun, Zozot. ! Doğrusu ona pekte yakışıyor bu isim! Evet.. Evet.. Jorjörenin Zozot'u ve yahut Zozot'un Jorjöresi.. — Nerede? Nerede? Onu nasıl kaçırdın?... Jorjöre'nin gözleri anaların- dan uğramıştı, Raul sükünetle cevap veriyordu. © — Kim kaçırdı? Böyle bir şeye teşebbüs etmedim. Sadece bir koktey ısmarladım. Sonra bir daha ve bir üçüncü. O aralık bir tangu çalıyordu, kalktık, oynadık.. Zozotun biraz başı dön- müştü, Otomobilime bindi, şöyle bir dolaştık. Nihayet dostlarım- dan birisinin apartımanma gide: rek orada bir kokteyl daha içtik, — So.. So.. So.. Sonra? — Sonramı? O kadar. Zozot benim için mukaddestir. Hiç ladığı görülür. Onlardaki şahsiyet alâmetlerini sezebilm şartile bu küçük hareketleri! hiç biri, hakir ve kıymetsiz de" gildir. Bunlar bize, çocuğun ne bir makina, ne bir nebat, ned bir hayvan olmadığını gösterir” ler. Çocuk hemen o doğmasile| beraber (aev'i» nin bütün evsa” fını ihraz ve izbar eder, Onun bis ve irade ile mümtaz bir ru” hu vardır, Bu itibarla, ebeveynin “bir © yuncağı olmakla veya gösterilip öğünülecek birşey telâkki edik mekle kalmamalı belki sevilmiy8 ve en burde ihtimamlarla mus mele görmiye lâyık bir mahluk olduğu bilinmelidir. j Muktedir müşahitler tarafında evsafı çok defa tetkik edilmiş olan beşik çocuğunu bir tarafa bırakalım. Şimdi yürümiye baş” lıyan, anasının kucağından v8 kollarından ayrılan çocuğun bu” zurundayız. Ressamın karşısında oynak ve müteharrik olduğu ka” dar filozofun nazırı tablilinden kaçan şu çevik, hercai, şeida, gani ve kudretli varlığı tasvir etmek isterdim, Çocuğu yetiştir mek için onu anlamak ve sev“ mek fakat, çok sevebilmek için de hakikaten güzel ve sevimli taraflarını bilmek © ve tâtimik lâztmidir. Hayatın her devrinde, ayri ayrı güzellikler vardır. İhtiyari lığın güzelliği; büyüklüğünde, kör çüklere karşı hayr hahlığında, fazilet ve hakikate itimadında” dır. Sinni kemalin güzelliği, kuv* vetinde, şecaatında, nefsine v8 başkalarına karşı saygısında, 84” | mimi sadakat ve ihlâsında, cid* di vukuf ve tecrübekârlığındadır. Gençliğin güzelliği, âlicenaplı* ğında, namus ve haysiyete inci" zabında, maaliyata karşı aşkında denaet ve fazahaltan istikrah ve | nefretindedir. Çocukluğun güzel“ liği, sadece masumiyetindedir: | Çocuğun zerafet ve kibarlığın! onun hakiki güzelliğile karışt mamalıdır. (Devamı var) “karına el uzatırmı? Ahlaf-: Jorjöre, kendi komik vaziye” tinin vehametini bir kere dab? anlamış oluyordu. Onu yakalama” demek kendisini gülünç bir me' kie koymak demekti. Hem Ravl tevkif edildikten sonra Zoze' bulunmak ihtimali de pek az ; Jorjöre Raule yaklaştı ve lerini sıkarak sordu! f — Nee dmek istiyorsun? halde bir maksadın var... — Tabiil — Nedir? — Kılarayı ne zaman ceksin? — Biraz sonra, 4 — Sorguyamı çekeceksin? — Evet — Vaz geç. — Niçin?