re EN EEE RENAN EMA AAA 008 409 9 EA8 S3 00 ENAMEL S8 100 0 BANPAM MASA Se Rna e DAL BAFARME ENEL K9E0NE BCAA SAA DENER EUN EeN A0am6 MEMLAMS BEAM PMA SAVE Ve ENA SEA KE E KENEAAMMA AN EEBEMEANETENE 3890: 8ANEENE BEAM 095 0MENME ME KEK 00 KaoavAN UNU GE AEU: KENAN KAMAATA «e MİZAH SAYIFASI »> ün Min a li Lokantada yemek > Mahmudu mektepten çıktığım- © danberi görmemiştim. İdadide San ciğer arkadaştık. O mülkiye- © Ye ben hukuka girince ayrıldık . tesadüf beni Anadoluya attı, O İstanbulda kaldı ve aradan on beş *ene geçti., © Onbeş sene Anadoluda dolaşai © bir adamın İstanbula ayak atar | Atmaz gideceği yer neresi olur?.. l varsa anası, babası, kardeşi.. Ya yoksa?. Tabit Beyoğludur. İş- te ben de rıhtıma çıkar çıkmaz Beyoğluna attım kapağı. . Cad- de kaldırımları bile yeni . Yepyeni | görüyormuş gibi ziyaret derken birisi çekti: © —Mümtaz,neişin var senin | burada? | © — Vay Mahmut!. Hemen sarıldrk. O bana başın- dan geçenleri, ben ona Anadolu- | da yaptıklarımı anlattık. Ben A- | Nadolunun göbeğnde üç beş kuruş aylıkla nasıl didindiğimi, mete “liksiz çoluk çocuk sahibi olduğu- | Mu ve nihayet buradaki arsayı İçin meteliksiz geldiğimi anlatır- ken, o kömür ticaretinden nasıl Para kazandığını hikâye ediyor- Vakit akşama yaklaştığı için: Ni Gel Mümtaz, dedi.. Seninle | Şurada evvelâ atıştıralım, sonra da yemek yeriz. gin, en parlak otellerinden birine girdik.. Lokanta tarafında kafala- Mn tütsüledik. Ondan sonra Müm- taz liste istedi. İstakozdan başlı- Yarak kuş konmaza, plâva kadar bir âlâ karnımızı doyurduk. Ar- kopmoso ve en iyi cins- ten şarap.. — Aman Mahmutçuğum, bu Yemek biraz tuzluya patlıyacak galiba... Dedim. O ehemmiyet Vermiyerek: -— oKrkma, dedi. En çok tuta- Sağı on iki liradır... Doğrusu Mahmudun kömür işin —— —— — Bana bir haberim var .., ir mı istiyeceksin ? — “Ben istemiyorum, terzimle kunduracım. hi“ Öksüz Bir Habeş — Ben bu zenciyi ta SUüdandan getirdimdi. Dünyada kimsesi yoktur. — Zavallı demek ki öksüz... — Evet, anasını babasını yemiş te... deki kazançlarını düşündükçe bu on, on beş liraya ehemmiyet ver- mesini anlamak güç geldi. İş bana kalsa maaşımın yarısı — Oda cepte mevcut ise— gitti demektir. Yemekler bittikten sonra Mah- mut bana bir srkidoryan ikram et ti. Garsonlar koşarak sızaramızı yakarlarken ben onun burada ta- | WP nınmış bir adam olduğuna kanaat getiriyordum.. Biraz daha oradan bahsettikten sonra: — Mahmut, dedim.. Bana mü- saade... Malüm ya, buranın ya- bancısıyım. Beşiktaşta bir teyze zade vardır. Gidip onda kalaca- ğım.. Mahmut ısrar etmedi.. — Peki, öyleyse hesabi getirte- lim, dedi.. Tam on iki lira 60 kuruş.. Ben Mahmudun yüzüne bakarken o da buradan hesabı bana uzatmaz mı?, — Hayrola! Dedim., — Sen bugünlük hesabı ver de yarın öbürgün de ben seni davet ederim.. — Amman Mahmutcuğum, ben de yüz yetmiş kuruştan fazla pa- ra yok.. Sana daha eyvel söylemiş- Yü — Bende o da yok ya... Beni davet eden bu zatın me- teliksiz bu koca lokantaya girişi- ne hayret ve hiddet ederken yant başımızda yemek yiyen kibar ka- dın ve erkeklerin nazarı dikkatini celp etmekten korkuyor ve sıkılı- yordu.. — Canım, sende Anadoludan geliyorsun.. Cebinde bir iki yüz li- ran vardır, sandım... Dediği zaman kalkıp boğazına sarılacaktım.: O hiç aldırış bile | etmiyordu. Bilâkis kemali lâkaydi ile, karşımızda bekliyen garsona bir komposto daha ısmarladı. Ben hayret mi, hiddet mi edeyim diye şaşkın şaşkın onun bu lâkaydisine bakarken o kompostoya bir kaşık atmadan evvel dizinin üstünde duran bir sineği, masanın altından avladı. Sineği öldürdü ve kom- reketlerini takip ettiğim için bunu yalnız ben görüyordum. Derken kaşığı alır almaz: — Bu ne, diye haykırdı. Bu ne rezalet?.. Kompostonun içinde si- İ nek!., Bir garson, iki garson, üç gar- i son koşuştular. Tabağı aldılar... Fakat Mahmut susmıyordu: — Utanmaz herifler, komposto- nun içinde sinek pişiriyorlar.. Bu ne pislik.. Bir daha buraya ayak basar mıyım?. Karşıki küçük İo- kantalar sizden bin kat temizdir.. Bunu gazetelerde yazdırmalr.. Öyle bağrıyordu ki etraftakile- postunun içine attı. Dört gözle ha: | Kârlı hir münakasa Salamonla Mişon akşam eve dönerlerken biribirlerine rast gel- diler.. Ellerinde kuru fasulya, pa tates paketleri olduğu halde köp- rüyü geçerlerken Mişon dedi ki: — Şu bizim Davidi yordün mü? Aadama kârlı biriş çıkar- dım.. | — Nasıl kârlı iş$7. Oyle işin var- di da bana neye yelmedin?. — Senin kizin yok ta ondan!.. — Ha... Rebekayi mi söylüyor- sun?, 4 — Evet.. Gittim Davide dedim. ki: Kuzum Davit, sen kizini İsa- ka verirken üstelik 20 bin lira da verecek mişsin.. Ben bunu duy- dum... Gel sana on bin lira kazan- dirayim.. On bin lira bana ver, on bin lira da size kalsın! Kizini ben alayım.. — Ne cevap verdi?. — Yüldu, yuldu.. Sevindi. Olur dedi; amma bir de kizina sora“ cak. Bir kurşun kâfi Bir efendi büyük bir silâh ma- ğazasına girerek kendisine güzel ve yeni bir tabanca çıkarılmasını söyler. Mağaza sahibi medih ve sena ederek: — Buyurunuz efendim, kurşunluk bir silâh! Deyince müşteri geriye verir: — Sekiz kurşunu ne yapayım, bir kurşun yeter, çünkü bir karım var! sekiz . rin hepsi yemeği bırakarak bize bakmıya ve istigrahlarını izhara başladılar.. Garsonlar telâş içinde idiler.. Baş garson gelerek iğildi, onun kulağma: — Çok rica ederim beyefendi, bağırmayınız. Bir kazadır olmuş., Hesabı kapatalım.. Siz de lütfen.. Derken Mahmut ilâve etti: i — Bu pis yemekler için ben de size para mı verecektim zaten... Dedi.. Ayağa kalktık ve çıktık.. —— 1 ğa ag 4. diz Bir ihbar Şoför adamı otomobilin altın- da ezdikten, bir ayağını parçala- dıktan sonra yanına : yaklaşarak dikkatsizliğine bağırıp çağırmaya başlar. Adamcağız: — Ayol ne bağırıyorsun? Sen geldiğini haber verseydin elbet kaçardım. Şoför hiddetle: — Haber vermedim mi? Nasıl haber vermedim? Arabanın te- kerleği ile bacağına dokunmadım mı? Masraf Sadi otomobil meraklısı idi, al- tı senedenberi küçük bir otomo- bili vardı, kendisi kullanır, gezer ve tozardı: Bir gün bir arkadaşı rast geldi, sordu: — Sadi, bu otomobilde daha pahalı olan hangisi?. Benzin masrafı mı, yoksa lâstik omasra- fı mı?, — Ikisi de değil, hastahane. masrafı... Bir teşekkür İzzet Bey iki ay Avusturayada bir hastahanede böbreklerini te- davi ettirdikten sonra bir gün ha bersiz evine geldi.. o Genç karısı yukarıda, odasında imiş. Bavulla- rını taşıyarak yukarrki kata çıktı, odadan içeri giriyordu. . Karısı kanapede tırnaklarını temizliyor- du. Onu görünce hayret bile etme- di; — O sen mi geldin İzzet?, Demekle iktifa etti. İzzet Bey: — Yahu, iki aylık bir gaybubet- ten sonra gelişime karşı hiç bir | kelimei memnuniyet yo kmu?, — Sahi İzzetciğim.. Teşekkür ederim., Nezaket Uşak girerek bir misafir geldi- ğini haber verir. Efendi uşaktan misafirin nasıl bir adam olduğu- nu sorunca uşak — Size k daha nazil cevap verir: , ama, sizden Bir boks maçının galibi Hakem — Ne yazık ki hasmının ne hale geldiğini göremiyorsun !. . “