20 Eylül 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

20 Eylül 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

*. 20 Evlol 1937 VAKIT'in TEFRiKASI: 9 Ka a a VAKIT Adil, uzun örlddei an Mid ei yapa yalnız bekledi, ağladı, ağladı, sonra... Yarım saat sonra doktor Şev- | dan ve babasından bir çok ölüm ket bey koşarak geldi, hastanın | hadiseleri işiterek, bir çok tıbbi İş sen hareket etmiyordu, göz kapalı idi. — Cevap versene Ahsen.. Ahsen, Adilin acı şikâyetleri » 1g Heldetl haykırışlarına rağmen heykel kadar: sakitti. Bu hareketsizlik ve bu 8essiz- ik Adili daha çok şaşırttı. Arka- yin yanma yaklaştı, elini o - de omuzuna koydu, Fakat bir - İenbiye, çekilmiye (mecbur oldu. Sanki bu omuz bir taş olmuştu. Acaba fevkalâde hiddet ve ar- aşının kendi katili olduğunu ! örmesi onu bayıltmış mıydı? c şüpbesiz.. Madem ki hareket | Kmiyor ve hiç bir şey işitmiyor, bir şeye cevap vermiyordu.. Adil hafifçe ellerini o yurdu. Vucunu çimdikledi, yüzüne do - anda fakat onu birdenbire uyan | rak korkutacak hareketler - , cerihası üstünde fena tesir İabmaktan çekindi. O sabah erken İstanbula inmi- Ye er olan Dr. Şevket Bey, Mecruhu bir keredaha görmek isin köşke uğradığı zaman tesa - Ken Adil de gelmişti. Ancak o- Yada ayak üstünde doktor, Ahse - tıbbi vaziyetini izah etmişti: — Ahsen Bey arkasından bir ço yıla. vurulmuştu; avda, 8Y İŞeklerile vurulmuş — olemner ihti- Mali yoktu. Yarası çok vahimdi, bir hayli kan kaybetmişti. İşte za- | bundan ileri geliyor. Hararete Melince, bu hararet kurşunun yap- ğı enfeksiyondandır. Ben de - #enfekta etmiye çok uğraştım; gprnlesef dün akşamki vaziyeti ka l olamadığını gösteriyordu. O sırada derin bir uykuya dal- olan Ahsenin koltuğu altın - İk dan, onu uyandırmaksızın hara - i alan doktor bu hararetin ire düşmüş olduğunu gö - ik hayret etti. O zaman Adil: — Eğer harareti tamamen za- Sr bu tehlikenin de zail ol- işarettir? ledi Dize sordu. Doktor Şevket bey i ki — N Pek hayale kapılmıya gel - Doğrusunu İsterseniz hara - böyle inip çıkması biraz da pe zaafındandır. Hat- belki bu hal yakm bir tehlike- N “aretidir, Her ne de olsa onu aadırmaktan çekinmeli, başm- b emekle iktifa ediniz. Eğer De da fazla ıstırap gösterirse bulamasanız bile başka bir b çağırmız. m bey gittikten sonra ar- Tan m baş ucundan ayrılmı - k; onun uyanmasını kema” yle işe ile takip etmişken bir de ta Ne irtakım acı sözlerden son eder gitmesine karşı nasıl di? Aradan iki buçuk sa- ii için Şevket Beyin İstan- ip dönmüş olması muhtemel ihtimalle hemen koştu. Fe- ala binerek doktoru alıp an bay söyledi ve tekrar has - başında bekledi. Ayn bir ölü gibi yatıyordu. ta, artık alen acı bir şüphe içinde durmaktan çekine » baş ucunda onun mabzına baktı, alnını tuttu. — Gitti, dedi. Zavallı Ahsen bey gitti, Artık Ahsen bey taba - bet noktai nazarından ölmüştür. — Ah ne söylüyorsun, doktor, ah.. Zavallı Ahsen. Zavallı Ah - sen.. Doktor onun ölümü beni mahvedecektir. Ben mahvoldum. — Tahmin ediyorum, çok muz- tarip olduğunuzu görüyorum e « fendim, ağlaymız. Ağlamakla a - çılırsımız. Doktor, Adilin ne söylemek is- tediğini anlamıyor; onun çok sev- | diği dostunun ölümü karşısında kendisine ait büyük bir ıstırap ve / ittihamla da salsıldığını biliyor - idu, Ahmet Adilin hıçkırıkları bir az zayıflayınca doktor ilâve etti: — Artık ona karşı yapılacak hiçbir hizmetim olmadığı için mü saade ederseniz gideyim. Bele - diye için lâzımgelen (müracaatı yaparım, — Peki doktor, lütfedersiniz.. Ben fevkalâde müteessir oldu - ğum için hiçbir şey yapacak hal - de değilim. Hatta - mümkün olsa da gidebilsem.. . Acıklı bit endişe Köşkte, hizmetçilerin her bi- ri bir tarafta, esasen efendilerinin hayatından çoktan ümidi keserek kendi başlarının çaresini düşün- mekte oldukları için doktoru gör- memişler, acıklı haberi işitmemiş- lerdi bile, Bundan dolayı Adil uzun müd- | det sevgili arkadaşımın cesedi kar- şısında tek başına kaldı ve ona ba karak ağladı, ağladı. Maamafih kendine geldiği za- manlar, bir cerrahın oğlu olduğun ll ekkidkknieliiiili Yeni bir mektepli gazetesi Okuyucularımız yeni bir mes- e azetesi daha kazânıyorlar, ylâlden itibaren ber hafta kek günleri çıkacak bu mecmüanın »smi Mektepli gaze- tesidir. Reklâm sayısını gördü: gümüz bu arkadaş, talebemiz için iyi şeyler vadetmektedir. 22 Eylülde çıkacak Mektepli ga- zelesine uzun ömür dileriz. -——— Hukuku medeniye dersi Darülfünun divanı dün topla» nârak Avrupada tebsil eden ve imtihana girerek muvaffak olan Kemalettin Beyi hukuku mede biye müderris muavinliğine tayin etmiştir. Şeker piyasasında durgunluk Cihan şeker piyasasında umu: mi bir durgunluk olduğu gelen baberlerden anlaşılmıştır. Bilhassa ONevyork, Londra, Berlin piyasalarında şeker fiatı e muhafaza etmek- Gb lk ak km e ierik ba, vi mübahaselerde bulunarak kulağı dolmuş olduğu için Ahsenin böy - le birdenbire ölümü ona tabii gö- rünmüyordu. Gözünün önünde Ah senin sönüşü bir ölüm manzara - sından uzaktı, Onun katili, attığı darbeyi mü teakip ve hemen Ahseni öldüre - memişti. Hatta kurşun çıkarılmış, yara temizlenmiş, onu hezeyanla- ra sürükliyen harareti son saat - lerde çok düşmüştü. Ondan sonra Ahsen onunla u- zun müddet konuşmıya muktedir olmuş, onu şiddetle, canlı canlı it- | ham etmiş, bu suretle hiyanetini göslermişti, esasen bütün bunlar kurşunun esaslı bir uzvu mahv ve tahrip etmediğine işaretti, Bunları düşünerek Adil Dr. Şevket beyin kabiliyeti ve hükmü hakkında biraz şüpheye düştü. Hatta pratiği pek az olan bu ma - halle doktorunun esasen cerrahi ile hiç alâkası olmadığı için Ah - seni fena tedavi ettiğine hükmet - ti. Sonra, Ahsenin o derece ça - buk ve sessiz ölüvermesi hayreti- ni arttırarak bir şey hatırladı: O güne kadar Ahsen, birisi ço cukluğunda, diğeri de yedi sene evvel olmak üzere iki defa ve bir kaç gün devam eden mevti zahiri ile yatmıştı. Bir mahalle doktoru için mev- ti zahiri tam bir ölüm sayılabilir, böyle pratiği az olan bir doktor al danabilirdi. Köylerde, hatta şehir lerde bile buna benzer aldanışlar âz mı oluyor ve az biçare mi te- neşirde diriliyordu.. Bunları naza- rı itibara alarak Adil Ahsenin ö- lömünü bir mütehassıs doktorun raporu ile tevsik ettirmiye karar verdi. (Devamı var) ükklideikike ki ATTI ÇEET EE SETTER Kari mekiebe: Bir Avrupa gazetesi- nin beş satırda beş hatası İstepan Nazaretyan imzasile aldığımız şu mektubu şayam dikkat bulduğumuzdan nakledi yoruz : “Bu satırları Avrupalı gazete- leri ibizimkilerden farklı bulup iftiharla - cebinde taşıyan bazı vatandaşların * çok yanlış düşün- düğünü ispat etmek için yazı yorum, Brükselde çıkan “Sezoir,, ga- zetesinin 12 Eylü', pazratesi gün- kü nüshasından aynen şu satır- ları alıyorum: “Bir genç Türk zabiti Osman- h Cümhuriyetinin 10 uncu yıl dö- nümü münasebetile Ankarada halk huzurunda bir nutuk irat İ ediyor.,, i Bu satırlar bir resmin altında yazılmıştı. Bakınız şu beş satır- da kaç yanlış var: Osmanlı Cüm- huriyeti yok, Türk Cümhuriyeti vardır. Nutuk Cümburiyetin se- nei devriyesinde değil, 30 Ağus- tos zafer bayamında ve Anka rada değil, İstanbulda iradolun- muştur. İşte büyük bir Avrupa gazelesi.,, tum e vi m Hü istiyanlıktan Sayıfa 5 Müstümanlığa sö Bir ei kadını niçin slüman olmuş ! Herkes beni güzel buluyordu. Fakat zengin bir kızı kim güzel bulmaz!. Zİ ge İbtiyar dadım en küçük yaşım- | dan fazla hayattan alıyordum. da bana şöyle söylerdi: — Sen, ağzında bir gümüş ka- şık olarak doğdun! Bunun ne demek olduğunu pek te anlamıyor, ağzımda bir gümüş kaşık bulunduğu halde doğduğu- mu zannediyor, ve kaşığın ne ol- duğunu, kaşığın nereye gittiğini kestiremiyordum. Dadımın maksadı benim talih- ; li bir kız olduğumu söylemekti. Şüphesiz ki haklı idi. Çünkü çok zengin bir ailenin biricik varisi idim. Bu muazzam serveti büyük babam Corç Polmer toplamıştı. Huntley ve Polmer namındaki bü- yük bisküi fabrikasını tesis eden o idi. Bu sayede kazandığı serve- tin hududu yoktu. Büyük babamın muhteşem kâ- şanesi, en güzel ve en kiymetli tablolarla süslenmişti. Bu eserle- Tin her biri bir san'at definesi idi. İ Onun bu eski konağının yerinde bugün Reading koleji bulunuyor. Büyük babamın ölümünden sonra babam ona varis oldu ve onun bıraktığı müesseseleri idare ederek işleri inkişaf ettirdi ve ai- lenin servetini kat kat arttırdı. Kendisi İngilterenin en ileri gelen zenginlerinden ve en çalışkan a- ! damlarindan biri idi. Onun mai- yetinde çalışanların hiç biri de o- nun kadar çalışmıyordu. Hayatın- da sabahleyin saat altıda uyanıp hemen arabasına atlıyarak fabri- kasına koşmadığı gün yoktur. Ma- iyetinde büyük bir kalabalık çalı- şıyordu. Fakat kendisi bütün a- damlarını ayrı ayrı tanır ve hepsi ile de ayrı ayrı alâkadar olurdu. Babamın belli başlı . merakla- rından biri maiyetinde bulunan a- damların bol para kazanmaları, iyi yaşamaları, temiz yerlerde ika met etmeleri, çocuklarının iyi tah- sil görmeleri ve ihmale uğrama- maları idi. Bu mesai neticesi olarak onun fabrikaları civarmda ikamet eden amelenin biri de sefil değildi. Bü- tün amele, sıhhi şeraiti haiz evler- de ikamet ediyor ve hiç bir şikâ- yette - bulunmuyorlardı. o Başka yerlerdeki amele türlü türlü cefa- lara uğradıkları halde onun a- | damları son derece memnundu - lar. Validem ahrar fırkasının en ma ruf simalarından olan oWillion Craiz'in kızı idi. Hem münevver, hem güzel bir kadındı. Bütün muhitte onu sevmiyen bir kimse yoktu. İngilterenin en büyük san'atkâ- rlarr, şairleri, musikişinasları, o- nun dostları idiler. Büyük edip Ruskin, onunla sık sık görüşürdü. Şair Swimburne herkesten evvel, şiirlerini ona okur, ve şiirlerinin anlaşılamamasından dolayı duy- duğu ıstırabı ona ifşa ederdi. Me- redith ile Oskar Wilde validemi son derece severlerdi. Ebeveynimin biricik evlâdı ve biricik varisi olduğum için naz ve naim içinde büyümüştüm. Çocuk- luğum, fevkalâde mes'ut geçti. Bir çok ailelerin çocukları, evlerinde kaldıkları sıralarda ben seyahat- ler yapıyor ve tahsilimi kitaplar | Herkes beni güzel buluyordu. Fakat benim gibi çok zengin bir ailenin kızını güzel bulmak kadar tabii bir şey olamazdı. Güzel olup olmadığımı bilmem, fakat ressam; lar, benden çok hoşlanıyor ve por- tremi yapmaktan zevk alıyorlardı. Büyük ressamların bir kaçı, por- tremi yapmışlar ve beş kere beni akademiye kabul ettirmişlerdi. Bunların en meşhuru ressam Frank Diksin yaptığı resimdi. O zaman on altı yaşında idim. Ayni ressam “iki taç,, ünvanmı taşıyan eserine de beni sokmuş, ve kendi- sine modellik etmek için beni ik- na etmişti, Yaşıma göre çok görgülü ve çok büyüktüm. Henüz on yedi yaşın- da iken ilk aşkı tattım. Ve onun tatlı - acr hatıralarını senelerce yaşadım. Bu aşkımın sahnesi Flo- ransa idi. Dante ile Beatrice gibi ölmez âşıkların şehri olan Floran- sa! Floransada validem ve pederim ile birlikte Savvi otelinde ikamet ediyorduk. Her sabah otelin bal- konunda, ilkbahar güneşinin se- vimli ışıklarında kahvaltımızı e - der, daha sonra dairesinde çalı- şan bir musikişinasın kemanını dinlerdik, Fakat bu san'atkârın mükemmel tekniki, ve san'atinin harikulâde kudreti bizi teshir edi- yordu. Onun çalışmda dahiyane bir eda vardı. Musikiye meftun olan validem san'atkârın nağmelerini dinledik- çe âdeta kendinden geçerdi. Şa- yet bu yüzünü görmediğimiz ve kim olduğunu tanımadiğimiz #an- atkâr biraz gecikecek olursa mut- laka onu bekler, sabırsızlık ve merak içinde onun odasında tek- rar çalmasını özlerdik. Musiki se- sinin nereden geldiği, bizim me « rak ettiğimiz ayrı bir mesele idi. Babam san'atkârın bahçede ça- lıştığı üzerinde ısrar ediyordu. Biz ise sesin karşıki taraftaki bir yerden geldiğini söylüyorduk. Nihayet bir gün merakımızı gi- dermek işin garscna sorduk. Gar- son bize anlattı; — Viyananın musiki akademi- sinden yeni çıkan bir gençtir. Karşıda odası var, Floransada ilk konserini vermek için çalışıyor. Adı Jan Kubeliktir. Validem konsere iştirak etmek ve bu henüz tanımmıyan dehayı dinlemek istiyordu. Fakat konser, Floransanın nisbeten fakir ve mü- tevazi kısmında verilecekti. Fa- kat biz aldirmadık ve konsere iş- tirak ettik, Salonda toplanan halk, amele sınıfındandı. Başlarını şallarla örten kara gözlü kızlar, çocukla» rını dizlerine oturtan valideler, üstü başı yırtık gençler bu musiki dehasını dinlemeğe koşmuşlardı. Yalnız ön saflarda biraz hal ve vakti yerinde zevat oturuyorlardı. Biz de bunların arasına oturduk. Ve yabancılığımızı pek te göster» memek için çalıştık. Kubelik sah- neye çıktıktan sonra her şey unu» tuldu. Ve ortaya onun musikisin- deki sihir hâkim oldu. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: