Saya &.. eykozda küçü klerden Eylüt 2 mürekk: ir bando oldugunu biliyor musunu/ Yukarı Boğazdan küçük bir enstantane * Bebekten yukarısının tam bu mevsime, tam bugünlere mahsus o nazlı ve içli mahmurluğu gene üstündeydi. Sahiller ve tepeler ik » Beykoz çayırında yaz gidiyor, galiba, ona yanıyor- lardr. Deniz kıyıları gene çaylak- larla doluydu, fakat Boğazın yu- karı kısmı, yakında kendisinin çır çıplak kalacağını düşünüyor gibi idi. Beykoz artık yazdan ziyade güz kokuyor, yahut kavunlu, kar- puzlu, mısırlı, ay çiçekli yaz ko- kusunu Beykozun üvezli, kestane- vakitsiz yerinden didirgin etmeğe çalışı . yordu. . Sahilde, kayık yarışları olması- Ba ağn bamlan Ligue yeli li güz kokusunu henüz tu, bol gölgeli, serin çarşı yarı uy- kuda müşteri sayrklıyordu. Şirke- tin Muhu nebiden kalma 42 numa- ralı aktarma vapurundan çıkan tek tük yolcularla birlikte çayır yoluna düzüldük!. Mânasız yere ağlıyan çocuk: Çayıra giden yolun ilk döne- mecindeki eski ahşap bir evde kü- çük bir çocuk, sanki cimbizle etin- den et koparıyorlar gibi cıyak cı | yak ve yanık yanık ağlıyor ve o- nun acı feryatlarınm her batato- sunda yaşlı ve kalım bir erkek sesi | şu falsolu nekaratı salıveriyor: — Mânasız yere ne diye ağlr- yorsun ulan, mânasız yere ne di- ye ağlıyorsun?. Bir Me | Bu asabi sualleri, çıplak mini mini bacaklarda sert, kaba el peş- revleri takip ediyor: — Şak, şak, şırak!. yere ağladığın için al sana: Şak Mânasız “ bir akşam safası Ben ikinci köşeyi dönerken ayni İe feryadı, ayni asabi sualler, ayni şak, şak, şırak sesleri daha | tizden mahalleyi çınlatıyordu. Mini miniler bandosu: Çayır bu cuma pek kalabalıktı bütün başkaydı. Şehir tarafında- ki ağaçların altında, en büyüğü sekiz yaşında olmak üzere çocuk- yordu. Bunu, ben üst baştan gö- çük çocuklardan mürekkep bir bando dünyanm hiç bir tarafın- | değildi. Hele güzel bir Azerbayı- can havası çalmakta bu mini mini- ten gürünüşü pek ömür bir m zaraydı. Fakat, ne dersiniz, bana uzaktan görünen bu tatlı manzara bir seraptan ibaret değil mi imiş? O gün Beykoz çayırında teren- nüm eden Üsküdar Halk birlik bandosu şefi Kiramettin Bey, o- rada bandonun etrafını saran ne kadar mini mini varsa hepsini bir araya toplamış, ellerine, ağızları- na birer çalgı dayamış, asıl kendi çalgıcılarından bir kaçını da bun” ların arkasında görünmiyecek yer- İere oturtmuş ve sonra bu muhte- ktup Ve.. Cevabı — Küçük Roman — —1- Yemekten sonra Şinasi bey ça lıştığı odaya çekildi. Saide hanım da cocuklarının yanma gitti, — vu — Bu günden sonra Şinasi Halil bey, evde kimse ile, bu mesele ü- zerine konuşmadı. Kimseyi gör * mek de istemedi. Eve gelince oda sına kapanıyor, gece geç vakitle- re kadar oturuyordu. Vaziyetini kurtarmak için onun kendince bir büyük karar vermek üzere oldu - ğunu Saide hanım anladı ve sa - bırsızlıkla bekledi. Bu karar, ai - leyi bozup dağıtacak şiddetli, çe- tin bir karar olabilir hi? Saide hanım buna ihtimal vermiyor, ko Mutacriki : MH. $. | casının yarım bir tedbir ile işi ge- İ çiştirmek istiyeceğini sanıyordu. Tamir edeyim derken daha fena şeyler de yapması ihtimali vardı. Son konuşmalarından tam iki bafta sonra, bir gece, Şinasi Ha- | il bey eve gelmedi. Saide hanım kararın verilmiş ve işlenmiye de | başlanılmış olduğunu anladı; yu- karı, kocasının odasına çıktı ve masanın üstünde şu mektubu bul- du: “Saide, bu mektup, senin ba- na yazdığın son mektubun ceva » bıdır. Ben, herkesten ziyade sana karşı ve söylediğim yalanlar do- layısile vicdanıma karşı vaziyeti- mi kurtarmak için, söylenilmiş bu da görülmüş ve işitilmiş bir şey |! ler bandosunun uzaktan, yüksek- | lit takrma marş kumandasını ver- miş! Doğrusu, Kiramettin Beydeki bu güzel ve orijinal icat fikrine benim gibi herkes de bayıldı ve önceden benim gibi işin aslını bil- miyenler bu mini miniler bando- dakikalarca 7sunun meharetine | parmak ısırdılar. Bando ile yapılan maçlar: O gün çayırın fevkalâde kala- balık olmasının bir sebebi de ©- il radaki maçlardı. Beykozlular, İs- Karagümrük - lüler tam kadrolarile ve bütün ai- i leleri, akrabaları, ahpapları, ko- İl mu komşularile hep orada idiler. İİ Hele Karagümrükte, Balatta in- san kalmamış, Beykoz çayırna dö- külmüştü. Çayırın iki taraflı ulu .| gınarları altına karşılıklı masalar, sofralar, salıncaklar kurulmuş, kilimler, seccadeler, hasırlar se- rilmiş ve bazı masalarda da olduk. ça kafalar gerilmişti. Maçlar ban | tanbulsporlular, t ve bugün çayırın manzarası büs- | Beykozlular bu cuma İstanbul spor gibi şampiyon bir takımı dört sıfır yendiler, anlaşılıyor ki Bey- kozlular son hezimetten sonra a- kıllanmışlar, adam akıllı çalışmış- lar.. Ah, ne olurdu, Beykozlular © gün şu gayri müttefiklerin şam- piyonu Karagümrüklüleri de bir yenselerdi, fakat hasımlarını ih- mal ettiler ve birinci takımlarını ikiye bölerek muhtelit şekilde ya- rısını İstanbulsporlulara, yarısmı da Karagümrüklülere karşı çıkar- dılar ve işte onun için İstanbul. sporluları dört sıfır yenen Bey- kozlular Karagümrüklülerle be- rabere kaldılar. Sahada bir kaz sürüsü: O günkü maçlarn en hoşa gi- den bir tarafı da şu oldu. Beykoz İstanbulsporla çarpışırken top bir aralık İstanbulsporluların kalesi- | nin önünde dönmeğe başladı. İşte o vakit diğer tarafı boş bulan bir sürü kaz Beykoz kalesinin yanın- dan gak, gak, gak! diye kanat şırparak pür neş'e bir halde saha- ya daldı ve kırıta kırıta Beykozun 4l muhacim hattma kadar geldi, der lardan mürekep bir bando çalı- | rüce şaşırdım. Zira bu kadar kü- | Beykoza giden Karagümrük çocukları do ile başlıyor, bando ile oynanı- yor, bando ile bitiyordu. Oyuncu- lar, sahada futbol değil, âdeta muzikanın çaldığı havaya göre kâh fokstrot, kâh tango, kâh da zeybek havası gibi bir şeyler oy- nıyorlardı . yapılan son maçta, Karagümrük sol açığı Rafail Molho Efendi kendi kalelerinin yanmda topla çarliston yapıyordu. Bravo Beykozlulara : “ Geçenlerde Vefa — Kumkapı” i lara ona karşı sıfırla yenilen yalanları doğru yapmaktan baş - ka bir çıkar yol bulamadım. A - nadoluya gidiyorum. Sana veda edemedim çünkü yüzüm yok. O - lan paramızdan iki yüz elli lira aldım, dört yüz liraya yakm pa - ra da size kaldı. Bu parayı yazı masasının gözüne, anahtarını da uç kutusuna koydum. Eğer bir şey olursam çocuk - lar sana emanet. Gözüm arkada değildir. Sağ kalırsam umarım ki sen de bu geçen şeyleri unutur - sun, Ben de bu vicdan ağrısından kurtulurum, Hasretle senin ve çocukların gözlerinizden öperim, Şinasi Ha- lil.,, Saide mektubu okudu, gülüm- sedi, Anahtarı kutudan aldı, ce - bine koydu, sonra pencereye yak laştı, boş sokağa baktı. Boş sokak her zaman insana hüzün verir. Si- nirleri çelikten sanılan bu kadın orada, sessizce ağladı. '| ken efendim İstanbulspordan Sa- lâhattinin mukabil tarafa çektiği sıkı bir şüt gelip de kazların orta- sına düşünce bir curcunadır kop- tu, hayvanlar acı acı bağırarak | ala kanat, sağa sola kaçışmıya etraftan eller şakırdamıya, kah- kahalar yükselmiye başladı. Be « reket versin, kazların tali'i o var- mış, eğer o esnade çekilen şütler- den bir ikisi topu kazların üstüne bayverlarm Beykozdaki —IK— Bu aile şimdi buradadır. Ge - çende, dostlarından biri, Şinasi Halil beyi gördü ve: — Gel, dedi, bu gece çorbaya bana konuk ol, sana şu yeni açı- lan yerde bir yemek - yedireyim; birkaç tek de çekeriz, dertleşiriz. İstersen seni bara da götürürüm! Dilber Alman bacılarıma göz koca tırsm! Gece de kalırsan bizim o- telde boş oda çok!.. Ne olacak, bir kere gittikten sonra bir daha gelecek değiliz ya Şinasi bey düşündü ve: — Olamaz azizim, dedi, Sai- de içtiğimi istemiyor. Bara da hiç gidemem, yerin kulağı vardır!.. — Canım bunda ne var? Bar kötü bir yer değil ya! İstersen eve bir yalan kıvırır, bir masal okur- sun, ba? Şinasi bey cevap verdi: — Yok azizim, dedi, iş senin Zavallı Şeref kaptan: Şeref kaptanı tanmma” işitmişsinizdir: Hani bir ğ lar Boğaz sularında kühe? natır gibi altındaki yapı” | tılara duman attıran, Bop ve ferman dinlemez rüz$ö” dümen kıran anaforları”# vermiyen zavallı Şeref pl i Akşam gün batarken silesi” İ likte bir faytona binmi$: kenarına gelmiş, araban” den mahzun, melül fut? seyrediyordu. Zalim bir # Boğazın bu çok dinç, 694 çok usta kaptanını ne * hale getirmiş! Hey gidi Kanlıca, İstinye, Yenimsb hilleri! Bir zamanlar 47” nüzden, lodosta, poyri koca lenduha vapurunu ceylân gibi sektirerek Yi alkış toplıyan Şeref kal di, fayton içinde sessiz, eski günlerini anarak çurbi rediyor., ll Maxime Gor” Pairs'te Paris, 3 (A.A) — Mali duğu veçhile Staline'nif medi olmuş olmuş olaf Rus muharriri Maxsim€ Amsterdam harp al 0 kongresinde başlıca rol caktı. Fakat Felemenk mumaileybin pasapartoi etmekten imtina eylemi " Bu akşam Paris'te, 30” y” ternasyonalin ileri geleni, n sında bir meting ak Y | ve bu metingte Maxim > nin bir nutuk söyliyec verilmektedir. söylerim. Ben yalan ş güne düştüm ya! Bir yala” "| ben, Düzce, Bolu dağlar ip aştım da geldim, çekmedi mü tan azabı kalmadı, sen © sun? Üstelik evdeki #9 da vazgeçtik de zor g bir daha yalana da tö“ r* | Yoksa ben yabancı ta” aki | yılırım, tadını da çok gü bilirim ama evliliği görü yi! Yalnız sana haber vere? 2 lecek nesiller, bunu bizi” miz gibi çekip dürma”' yi” min ol, bir yolunu pulu” hakkını verirler! Ne ise.. Sen gene panly. den işitmemiş ol! Seni” ip mış da evlenmemiş$i * di, ayrıldılar, SON