» Efendi eski . my i , çekirdekten Sakar bakkal idi. Mahalle- Mağ, sindeki dükkanı seti Ss kıyaf, » dükkânı sittin se- Wi değiştirmemiş, ilkinge nede, yıkık dökük bir ik amma bu küçük mezbe- &v ai ihya etmiş, bir taki Er Yapmıştı... diya, €ndinin yalnız büyük ve Kendine uy - k.” 2, eli ayağı düzgün akat bir gü aşılama, ir gün ne ol ve İstememeye başladı. A mecbur oldu. Yanımdaki Vaşile ge Aa hiç beğenmiyor - pm atikti amma, Ar- da, İĞI evsaftan bir çoğu İvaiy, 211. Onun için ken: Bina diğer bir oğ- ; dük, mak üzere bir sa- u * gelir gelmez Vasi » —. e Vasil oğlum, seni Si, m Var.. Heni gocen- | Kayar ye ticâret işinden pek Vm a aha yol vereceğim » bahar. va geldin geleli hele Vasi 9€ örgendin ki.. Smen cavap verdi: “ Hi, bmez olur muyum, us- vi 359 rsendim., Bir hok- ny izm olduğunu da Atay a örgendim. hai Bein 1 işitince yılıştı: Yek, Vasi stiydadına birlâ- » İşine bah evlâdım. Kiş, Maalesef aya Salmış, Mehmet birisile k kâp: kapanmıştı. AY Mehmedi çağırdı: —E.. *8elen?. N a,“ €fendim?. > Sey, Yordu? > sg ey... Efendim. Sg lesene!,, Ne Niçi Sörmek istiyordu.. A nşr almadın?, m kafanızı kıracağın- — iyordu., A Manş dedin?, *sef bey burada yok de ; £ g yaca; ecek 3 Uata, Çırak | dı. Bu çırağı çok| Z ön ? iç vard ea evvel böyle bir) mus se hemen EYİ “yaktim süslenmekle, eğil ya — Kocasından öğrenmiş olacak . O da top atmakta meşhurdur. — Garip şey . Bir mağazaya giren müşteri numrasını söyliyerek bir poplin gömlek istedi. Mağaza sahibi ke mali itina ile beş, on gömlek gös- tetdi. Müşteri gömleğin hangisini eline aldı ise hepsinin düğmeleri İ sallanıyordu. El atınca düğmeler birer ikişer koptu.. Müşterinin is- tfhamkâr yüzüne baktığını gören dükkân sahibi: — Eğer, dedi, düğmeleri sağ- lam dikilmiş bir gömlek isterse- niz on beş kuruş fazla vereceksi- niz.. — Ne parası bu?. — Düğme parası efendim.. Nezaket Hanım — Kız, Ayşe, sütçüye dün getirdiği sütün bozulmuş ol- duğunu söyledin mi?. Ayşe — Nasıl söyliyeyim, ha- nımcığım, bu akşam beni sine- maya gölüreceğini vadetti. un ? 2m mama Umman ocası da futbolu mudur ? Kolaylık Ahmet Şefik B. Bursadan İs- tanbula geldi. Karnında durup | dinlenmiyen ağrılar vardı. Bu ağ i rlar yüzünden karısının rahatsız olmasina aldirış etmiyecekti. Fa- kat kendisi de şiddetle mustarip- ti, İstanbulda tavsiye edilen bir o- paratör müracaat etti. Öperatör | Kısa bir muayeneden sonra: — Ameliyat, dedi.. Başka çare yok... İyi olup Bursaya gittikten on beş gün sonra tekrar geldi. San- cılar devam ediyordu. Meşhur o- peratör kısa bir muayeneden son- ra ikinci bir ameliyata lüzum gör- dü.. — Gene 200 lira mı? Diye sordu. — Tabii; maamafih şunu bili- niz ki burada ameliyat olanlar ameliyat masasından sağ kalkmı- yacak olurlarsa kendilerine aldı- ğımız paranın yarısını iade edi- yoruz. Ahmet Şefik Bey bu teshilât karşısında fazla söz söylemeyi â- bes buldu. İkinci defa ameliyat oldu. On beş gün sonra tekrar geldi. Meşhur doktor gene ameli- yata ihtiyaç gösterdi. Beşinci defa Bursadan doğru operatörün muayenehanesine ko - şarak müthiş sancılardan şikâyet sttiği zaman operatör: — Ah, evet, dedi.. Geçen sefer de galiba midenizde bizim küçük makası Ounutmuşuz! tekrar açacağız. Şefik Bey bunu işitince artık dayanamadı: — O halde doktorcuğum, ikide biri sizi uzun uzadıya yormıya- yım.. Karnıma bir kaç düğme di- kip bir kaç da ilik açsanız.. Karnmızı | Sadaka Mehmet Bey yolda elini uzat- mış, bekliyen bir dilenciye yirmi para uzattı. Dilenci hemen arka- | sından: — Fukaraya sadaka verirsiin!. Cevabını verdi.. Dayak İki çingene nasılsa bir lokan- taya girip karınlarını doyurmuş- lar, Fakat ikisi de birbirine gü- vendiği için sıra hesaba gelince biri ötekine: — Paran yok mu?. — Bende metelik yok, ya sen de?.. — Bende de yok.. Öyleyse he- men şuracıkta üç taş oynıyalım... Kim yenilirse lokantacıdan daya- ğı o yesin.. — Beyefendi elinde bir kâ'ıt bir paket içeride baygın an — Aman neiyi, demek masraf puslasını göndermiş .. Şöhret bu Mahalle kahvesinde konu kom- şu toplanmış; havadan sudan bahsediyorlardı. Söz postalara, adreslere intikal etti. İçlerinden biri yeni yazı ile adreslerin güç İ okunması yüzünden mektupların bazan yerine gtirmediğini söyle- di. Maamafih arkadaşı: — Efendim, dedi.. İnsan kendi- ni dünyaya tanrtınca adresi öyle bir yerine gider ki.. Bana gelen mektupların üstünde bazan sade ismim yazılıdır. Postahane hemen evin adresini bulur, Dediğimi gi- bi şöhret sahibi olmak kâfidir. Köşede Meşhedi nargileni to- kurdatıyordu. Şöhret lâkırdısını is şitince durmadı: — Sen ne deyüpsün hey peder sohte, Mene mektüp yazanda zar fm üstüne namımı da yazmayüp- türler; mektüp gene haneme ola- Tarihe ait bir sual Tarih dersinde hoca talebeden kulağı biraz sağırca olana sordü: — Fatihten sonra hangi padi- şah gelir?. Fatih kelimesini işiten talebe : — Fatihten sonra mı?.. Edir- nekapı efendim.. Bir sanatkâr Meşhur roman muharrirlerin- den E, geçenlerde Babiâli cadde- sindeki kitapçılardan birisine gir- di: — “Felâket günü,, isminde yeni bir romanım var. Basar mısmız?. Kitapçı romanm müsvettelerini gördükten sonra * — On beş forma kadar olacak. On lira vereyim, Dedi. E, kemali hiddetle müs- vetteleri geri alarak £ — On beş formaya on lira ha.. Ben daha açlıktan Oölmedim ayol.. Deyince kitapçı kemali sükünla mukabele etti: — Peki, beklerim., önünde koca ki terzim yeni elbisemle