21 Ağustos 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

21 Ağustos 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | en 1937 varana esasen vee RRRNRAKAdE ee BeN sen eee emen me neme ReN EAA EE, ul Yedi Devler Yazan : inni Kastamonu Meb'usu Çelebi N Ben o vefasız gaddar kadınım, Syüzünü Allah bilir... wi : ay kızı! Bu gece rüs Maş elimden başkasına Sdiyorg inle yabancılar bö mi ümde böy- im, şöyle hazin rüya gör- ” Yaban ga bana bu vefasız- Milk ha Isin. Fakat rüya bu geçmedi) de- hay; en konuştuk, Ben Pi İşimde &ttim. Teminat bilme zevcimin kabâ- 4k alk, ğine sevindim. İh- a İçimde, <ttiğim kaba- : nefret ettim. #me (demek ki bunca ik. o Mâceralar zevci- ol gelmiş) dedim, müs- deki z Hemen odama gidip if ları attım. Yıkan- Biyi, e Jim. En güzel elbi- takın, slendim. Mücevhe- i “aral, m. Tavus gibi hira- Ma Buy um, Boynuna $â- (, 'tei,,, sonra, şarap ve ih, vi, (, e Yedik içtik. Sar- Geyiçe Seksinler) diye em- gibi kısrağını hazır- ( Bindi, Ava gitti, We , » & # İle 0 zaman ava değil, i tutmağa gitmiş, O AN iresi gelmişti. Biz , lay, omuşurken kadın pe- g7 , görüşüp biraderini # ağn; inin elinden nasıl ek ti ie uzadıya bütün feliya Anlattı. Ben düş- Bevcime berbatlığından, A işledi ihanetimden, kar- Wi ğimiz. cinayetin deh- fena olmuşum i kilitlenip düşmüş ba- A ite © esnadadır ki 4 itmiş bir çuvala koyup al- AN Ben ancak beni çu MA, , ,, P Yere vurarak tar- | Bali dığı esnada ken- , a “h Many ki israr ettin. Be- 7 iyi, larına kendi ağ- 4 idi il beni karşında şeref- > ie, kadim olarak görmek N böylece bil. Beno yi” ii gar kadmım. İç yüzü- İK ünye pimi Allah bilir; hüngür ağladı. Bi- Kİ soktuğuma bin kat Yüzü Hemen ruhlar ge- j a, Ne serptim. Ellerini aw di Den katırer Kaymaz oğlu ye? Hayatta acı tatlı gör- / Çi ga lmadığ halde ni De kadını üfürükçü ile bu KİME uzu isare, bigünah yi tadi, Zâmanlar reva gör- Nia ii zülmü düşünerek af! Ta, eden geçer gibi ; üni tim. (Senin ihtiya- Ke d or,,'din. Hep cürüm ve aş feuncuya aittir) mah ki dinlediğim & ş derhal uyan- hak, 5 iktiza ederken Vri, gerek neş'e, Ğ halinde çehresinin da beni daha ziyade eyledi, Aşkım da- len aki # Onun amucası oğ- ta, larak lâyık gördüğü etti. Bana Vk aşka ve “feda- “ği iy, “rat ki kocasndan | ded kârlığa böyle bir hiyanetle muka- bele etmiştir. Başkalarma ne yap- maz. Bundan hayır gelmez. Sen bu kadını terket. Başından defet) diye nasihatlar ettise de ben as lâ sözünü dinlemedim. Bilâkis kadma daha ziyade düşkün ol- dum. Fakat anam bu işin akibeti iyi olmıyacağını bir ana şefkatile düşünerek bana söylenmeğe, ka- dına derlik vermemeğe başlayınca bir gün anamla kavga ettim. Va- lidemi kırdım, incittim. Bende kadını şehir haricinde bağlar i- çinde güzel bir köşke götürdüm. Yanıma köleler, halayıklar koy- dum. İstediği emsali, akranı gelip gitmek, her türlü eğlenmek nasıl mümkün olabilirse hepsini hazır- lattım, Hiç bir eksiği kalmamıştı. Bütün işlerimi sadık adamları- ma havale edip ancak arasıra bakıp çektikten sonra baki bütün zamanımı bir yaz mevsimi bu ka- dınla köşkümde geçirdim. Ben de felekte bir gün gördüm. Ey din ulusu, ulu atası Deniz Atamız! Gence bir güzel günde etrafımız çiçekler, türlü türlü yemişler için- | de, havuzdan sular şakır şakır akar, ağaçlarda bülbüller, sair kuşlar bir ağızdan öter, Poyraz lâtif surette eser. Çalgıcı halayık- lar güzel bir fasıl çalmakta, diğer- leri de havuz kenarında türlü mas- karalıklar yapmakta idi. Ben de sevgilimle odamızın penceresin- den bu âlemleri seyredip pür neş'e doyulmaz âlemler yapıyor- duk. Ansızın nereden geldiğini bilmediğim aslan gibi iri yarı bir yiğit peyda oldu. Üstü başı pür İ silâh idi. Gazabından yaralı asla» na dönmüştü, Bana (bre, mayası bozuk alçak, hamiyetsiz herif! Sende erlikten, ahilikten bir nişan yok mu? Yiğit yiğidin şerefini gözetmek türemizden değil mi? Yoksa sen Türk çocuğu değil mi- sin? Mayanda bir bozukluk mu var? Şefkatli ananın nasihatını dinlemeyip gönlünü kırarak, böy- le vefasız, gaddar bir kadını ka- patıp da canınızı elimden kurta- rırım mı sandınız. Şimdi ben de size gösteririm) diyerek şahin gi- bi kadının üstüne atıldığını gör- düm. Başka bir şey bilmiyorum. Aradan bir saat geçmişti ki ken- dimi köşkün damında buldum. Bir.anda gizli merdivenden ken- dimi dama nasıl attiğımı hâlâ dü- şünüyorum, bir türlü zihnimde bulamıyorum. Neden sonra etrafı dinledim. İki tarafıma bakındım. Köşkte çıt yok. Adamlarımın bir tanesi kalmamış. Yavaşça indim. Odamın kapısından baktım, O dilber kadının başı bir tarafta, gövdesi bir tarafta yatar. Oda altüst olmuş, her taraf kanlara bulanmış Ancak baba yadigârı ibtiyar kapıcı mahzun mahzun önüne ba- karak elinde çöple yeri kazıyor- du. Yavaşça onu çağırdım. Hali- mi, telâşımı gördü, (müsterih ol ağazadem. O yiğit şuraya bağla- dığı şahin gibi kısrağına bindi, estirdi gitti. Adamların kadın er- kek çil yavrusu gibi dağıldılar) i, yi Devamı var) VAKIT Sahife 9 Topkapı dışarısında bir gezinti yeri ; Nümune bağında Cuma günlerinin Biz, iki eşekli bağların kapı sına yaklaşınca ortadaki Korucu köşkünden bir el şakırtısıdır koptu. Eşeğin birinde seyyar fotoğrafçı vardı. Çocuklar hem el çırpıyor, hem bağırıyorlardı: — Gazeteciler geliyor gaze- teciler! Bizim resmimizi çıkar- mıya geliyorlar. Çocukların bu sevinçli çığlığı üzerine bağların yukarı kısmındaki şeftalilikte bir kaynaşmadır koptu: — Anne kalk, yatma öyle, gazeteciler fotoğraf almıya gel- mişler, kalk! Sonra seni böyle sırtüstü yatarken alırlar. — Kız, gel, çabuk saçlarını düzelteyim de, resmin iyi çıksın! — A.. ben bu gazeteciyi Fu- lüryadan tanıyorum, geçen sene Fulüzyada bizim resimlerimizi çekmiş, altına da acayip birşeyler yazmıştı haspam! — Gazeteci amca beni eşeğe bindirse nel — Vay sefa yeldiniz: beyim, ne emir buyvruyorsunuz, üzüm mü, kavun mu, karpuz mu, şefta- li mi? Daha biz eşeklerden inmeden bize bu suali soran bağın yanaş- ması Zafranbollu Esat ağa idi. — Dur hele bakalım, Eşekler- den inelim! — inin, ya hayvanlar çok yo- rulmuş, İsterseniz size üzüm getireyim, onlarada birer kavun karpuz keselim | Oh neâlâ, eşeklere bile ka- | vun karpuz ikram edilen bu pek cömert bağlar dururken biz ne diye Cumalarımızı başka yerlerde geçiriyormuşuz ? Üzümler henüz mayhoşça, yal- nız fesliğen kokulu siyah Ham- burg misketi, çardakların altına yer yer kurulmuş olan hususi çilingir sofralarında yeni yeni yer almıya başlamıştı. Fakar ka- vunlarla karpuzlar bal mi baldı. Hele bunların yeni kuyudan çık- mış buz gibilerini insanın yedik- çe yiyeceği geliyordu. Maltepe- deki nümune bağlarında âdettir: Kavunu, karpuzu, şeftaliyi, üzü- mü küfelerle derin kuyulara sal- landırır ve onlar orada iyice a- şılanıp dondurma olduktan son- ra çıkarır, istiyenin önüne korlar! Bu sene bağlara rağbet, ge- çen senekinden fazla, benüz ü- zümler tamamile kemale gelme- diği halde üzerleri yeşil birer kemer şeklinde örtülü, upuzun ve sayısız asma dehlizlerin alt- ları insanla dolu! Tabii her yerin, her mesirenin kendine göre bir zevki var; fa- kat bağların zevki büsbütün baş- ka, bağlarda öyle hususi ve $a- mimi bir eda var ki, insan bu | duklan sonradır ki tekmil o Gi- | kalabalığı : Kuyuda kavun, karpuz .. - Nümune bağlârinda cardak ve sofra âlemlerinden bir kac sâlhne izde ik Asmâ koridorları arasında bir grup hususiyet ve samimiyeti, başka yerlerde pek bulamıyor. Adama öyle geliyor ki. var şimdi, işi bağcılığa dökmüş ve taa Çırpıcı sırtlarından Eyüp- İ teki şifa havuzuna kadar uzanan Bu koskoca ve yemyeşil | mesafede yirmiden fazla yeni bağ: bağlar, sanki kendi evinin bah- gesi ve bu koskoca yemyeşil bahçeyi dolduran yüzlerce insan sözde o evin ve o bahçenin ka- labalık bir âilesi. Bakıyorsunuz | Gedikpaşadan gelmiş bir ailenin genç kızları, Fenerden gelen bir ailenin kızlarile orada ve bir kaç saat içinde derhal teklifsiz, senli benli olmuş, üzerleri yem yeşil kemerli, up uzun asma dehlizlerde kol kola şarkı söy- lüyorlar. Gene bakıyorsunuz, Ak- saraydan gelen bir ailenin küçük, sevimli toromanları Defterdar- dan gelen bir ailenin hasırda uyuk- yan ibtiyar hanımninesinin ku- lağına asma filizi sokuyorlar. Bir tarafta şiş Kebabı kızar- tan oCerrabpaşalı öte tarafta patlican pek ganice olan Beyazıtlı genç- lerle tabak tabak nevale tram- | pa ediyorlar. Beride, kapının ağzındaki korucu köşkünde ise kız oğlan düzünelerle çocuk. el- ele, dizdize birbirlerile bağ kar- deşi olmuşlar, habire söylüyor, babire gülüyor, habire el çırpı- yor ve geleni alkışlıyor, gideni alkışlıyorlar ! Buranın en civcivli zamanı ak- şama doğıudur, biraz serinlik | çıkarken Topkapıda araba kal- maz, üçer. beşer hümüne bağ- larının yo'una düzülür. Artık bu arabalarda şarkılar mı istersiniz, gâzeller mi, gramofonlar mı, kah- kahalar mı? Hele akşamları bu- radan dönüş... Dönüşten evvel şunu da söy“ liyeyim ki Osman ve Remzi bey- lerin Topkapı dışarısındaki bu nümune bağları bugün Istanbul- da eşi bulunmıyan görülecek bir yerdir. Ve bu bağlar kurul delikanlılar, | dolmaları ! yapılmıştır. Dönüşten bahsediyordum; alın işte size buradan bir dönüş man- zarası : Bağların alt tarafındaki misir tarlalarının - arasındayız, sağda, solda, önde arkada muhtelif ve rengârenk kafileler... Öndeki kafilelerden birindeki bir genç hanımın; iskarpinler a» yağımı sıktığı için çoraplarla yü- rüyor ve ikide bir ayağına çöp battıkça; — Ay, aman, bay körolası! Diye zıp zig zıplıyor! Sağdaki kafilede bir hanımkız daha var ki ötekiler boyura onu zorluyorlar; — Haydi kız, sıkılma, sıkıla- cak ne var? Haydi başla! — A. Evvelâ siz başlıyın, sonra ben başlarım! Karşılıklı birçok israrlardan sonra nihayet küçük hanım baş- ladı: Ayna attım çayıra Şevki vurmuş bayıra imkân mı var kaynsnam Onu benden ayıra? Etraftan şiddetli alkışlar: — Şak, şak, şak, şak! Billüri sesle son mısralar daha candan tekrarlanır. Biraz sorra şarkılar döne do- laşa gelir, Çingenelere dayanır ve bütün kafileler bep bir ağızdan tutlururlar ; — Ob.. Çingeneler! Tam bu aralık harman yerin- deki falcı çingeneler de çerge- lerinin önlerine çıkarlar, bu çok sevilen kıvrak şarkıya el çirpıp göbek atarak onlar da iştirak ederler, Ve bu şen curcuna böy lece' ta surlara kadar devam eder, Osman Cemal

Bu sayıdan diğer sayfalar: