— 4 — VAKIT 13 Haziran 1932 Fikirler ve görüşler " Her Ludvig'in Stalin yoldaşla bir mülâkatı Harici ve dahili sebepler, ölmemem hususunda yardım ettiler ! PAY Yine Sidin — Hariçte geçen şeyler, dahildeki işçi ve köylünün kulağına kadar geliyor. Eğer bir şey söy- Jeyip başka türlü yapsak, burada o - toritemizi kaybederiz. Poloayalılar, | bizimle bir ademi tecavüz misakı yap - muya hazır olduklarını söyledikleri| zaman, biz de pek tabii kabul edip mrüzakerata giriştik. i Alman noktai nazarından, bundan! ne tehlike olabilir? Onlarla müna - sebetimizin değişmesi mi, onlara kar şı daha az iyi harekete başlamamız 2? Buna hiç bir sebep yoktur. Tabii Polonya'lddar gibi, biz de misakta, Polonya ile Sovyet hudutlarını de ğiştirmek için kuvvet veya hücum kullanmıyacağımız., istiklâllere hür - met edeceğimizi beyan edeceğiz. Bu vâdi biz Polonya'lılara, onla - rım âynı vaitlerine mukabil yapaca - ğır.. .Eğer iki memleketin istiklâl ve bitaraflığını ihlâl edecek bir harp yapmıyacağımızı osöylemezsek, mi! sak yapmış olmayız. Bundan bah - pabileceklerimizin azamisidir. o Bu, yapabileceklerimizin azamisidir. Bu, Versay sisteminin tarafımızdan ta «| nımması mr demektir?. Hayır. Bu, hudutların teminat altına alınmama - si mi demektir? Hayır. Biz hiç'bir! vakit Polonya'ya kefalet etmedik ve sizt sosyalizm ile alâkası yoktar. Sadece Marksı tanımıyanlar, mesele - yi bu kadar iptidai bir şekildedü- şünebilirler Onlara nazaran Rus Bolşevik'leri, bütün malları toplayıp mütesaviyen taksim etmek İstiyor - lar. Bunları, Marksizmle hiç bir alâ - ! kası olmayanlar söyliyebilirler. Kromvel ve Fransız Ihtilâli kebiri zamanmdan kalma iptida! “komü - nizm,, taraftarlar, komünizmi böyle zannediyorlar. münistlerle hiç alâkaları yoktur. Kader Fakat Marksizm ile Rus Bolşevik'lerinin bu tesviyeci ko -; Ludwig — Bir çok kereler tehlike - lere maruz kaldınız. Mezalime dü - çar oldunuz. Harplere iştirak etti - niz. Bir çok dostlarınız öldü. Siz sağ kaldınız. Bunu nasıl izah ediyor - sunuz? Kadere inanıyor musunuz? Stalin — Hayır,. İnanmıyorum . Bolşevik'ler ve marksiztler kadere i - nanmazlar. Kader, fikri, bir aptal - irk, ve insanların bir kader mâbude - si tarafından idare edildiğini zanne - den eski Yunanilerinki gibi esa - tirden kalma bir mefhumdur, Ludvig — Demek ölmediniz ise, bir tesadüf neticesi mi ölmediniz? Stalin — Hariet ve dahili sebepler, Fransız gazeteci Mm. Rayliane neler söylüyor? (Üst tarafı birinci sayfada!) de beklemiyordum. Ne de olsa, dost- larımm söylediklerine (inanmıştım. Bu hüdise, gâzetemin beni yeni Tür- Parisliler, hemen umumiyetle, Pi- erre Loti Türkiyesile mukayese et - mek suretile yeni Türkiye hakkında rejimi tarafından yapılan ıslahattan sonra şimdiki Türkiyeyi (Pierre Lo- ti Türkiyesinden ayıran esaslı fark- lar mevcut olması icap eder, Istanbula geleli ancak bir gün olu yor. Buna rağmen Türkiyede Loti - nin terennüm ettiği eski Türkten pek uzak kuvvetli bir fikri hayatın mev- cut olduğu kanaatini elde ettim. Bu da Parisli hemşerilerimin, Türkiye inkılâbı hakkında doğru bir fikir sahibi olmadıklarını ispat eder. Bir Fransız gazetecisinin vatandaş ları ve meslektaşlarının o memleketi- miz hakkındaki kanaatlerinin yanlış olduğunu söylemesi, insanı bizim he- sabımıza olduğu kadar onlar hesabi- na da memnun ediyor. Demek ki, Fransada Türkiye hakkında sa, hakikati olduğu gibi, söyliyebilen gazeteciler varmış. Bunu kendisine söylüyoruz. Gülüyor ve: — Evet, diyor, yazılarımda Tür - kiyeyi olduğu gibi ve ya daha doğru- su gördüğüm gibi aalatmıya çalışa - cağım. — Buradaki tetklkatınızı ne suretle yapacaksınız? — Türkiyede evvelâ, Türk kadın- G0Bi çöllerinde! Türkçeye çeviren ÖMER RIZA 2 ( Yazın: SVEN HEDİN GOBİ ÇÖLLERİNDE 3 mesai etmemizi şüphe ile karşılamışlardı. (Halbuki bizim heyetimiz, beyaz ve sarı unsurların birlikte pek güzel yaşıyabi" leceklerini ve teşriki mesai edebileceklerini, &Oilmin siyasi serhatlarla mahdut olmadığını ve ırki ayrılıkların ilim ark" daşlığına tesir etmiyeceğini isbat edecekti. Bizim birimi? de dar görüşlü milliyetperver değildi. Heyetimizde herkes dost tu ve Çin'li ile Avrupalı arasında fark yoktu, Çin'liler kendi memleketlerinde, kendi öz yurtlarında idiler. Bi? de onların misafiriyiz. Onun için herkes vazifesini y& . Bu sayede bütün insanlığa ifa edeceğimiz hiz“ met çok büyük olacaktı. Nihayet seyahatin muvaffak olmasın! temenni ederek sözlerimi bitirdim. Bunun üzerine Profesör Hsu ayağa kalkmış ve Çinliler namır& benim sözlerimi teyit etmişti. Daha sonra bir müddet sohbet ettik ve geç vakit yataklarımıza çekildik. Fakat ben bir türlü uyuyamıyor ve düşüncelere dalıyorum! Acaba ben, hakikaten, dünyanın en muazzam kıt'ası olan Asya" nm kalpgâhma gidecek olan en büyük ilmi kafilenin başında mi idim? Düşünüyor ve düşündükçe gözlerime uyku girmiyordu. Burada, bu altmış bin nufuslu ve 30,000 askeri bulunan Pao tov'da dokuz gün kalacaktık. Bize iki yüz elli deve l& zımdı. Bunları, arkadasımız Larson satın alacaktı. Fakat onâ mübayaa emri vermek için Pekin'de Çin hükümeti ile bizim ns" mumıza yapılan müzakerelerin o neticelenmesi lâzımdı. Bu e er neticeleninciye kadar, kira develerile iktifa ede cektik Bununla beraber boş duracak değildik. Konuşulacak bin mesele, başarılacak bin iş vardı. Çünkü maiyetimde altmış kişi ve üç yüz deve bulunuyordu. Bunların biri de dertsiz değildi. Sonra muhasebecimizin hazırladığı bütün ita fişlerini im zalamak bana aitti. Fazla paraya muhtaç olduğumuz şimdiden anlaşılıyordu. Nibajet hazırlanmıya başladık ve erzak sandıklarını, ancak birini açarak bütün İevazımımızı temin edecek surette tertip et* tik. Sandıklarımız hep kapanmış, çuvallarımız, su kırbe" larımız, çadırlarımız, hep bağlanmıştı. Yüzlerce deve yükü du" ruyordu. Mayısın 15 inci günü 1650 Dolara kiraladığımız 250 deve gelmiş, bizde şehrin şimali şarki cihetindeki hans nakletmiştik. Çünkü burada eşyamız ve develerimiz açıkta ka” benim ölmemem hususunda yardım ettiler. Fakat bundan tamamile ha - riç olarak, benim yerimde bir baş - kam olabilirdi, zira, 'bir başkası- nın bu yeri İşgal etmesi lâzımdır. Kader, kanunlara tâbi olmıyan, mis - tik bir şeydir. inanmıyorum. Şüphesiz tehlikenin yanıbaşımdan geçmesi için sebepler İyor ve birdenbire yağan yağmur ve dolular her şeyi al tüst ediyordu. Mayısın yirminci günü Larson tarafından uyandırıldığım zaman, hazırlığın tastamam olduğunu gördüm. Develer sıralam mış, yükleniyordu. Devenin biri, Orta Asya'da tesis ede ceğimiz daimi rasat merkezine ait alât ve edevatı sırtından atmış, fakat hamdolsun, bunların birine zarar gelmemişti. Paotov hâkiminin bizi muhafaza için tayin ettiği otuz asker, bizi etmiyeceğiz de; Polonya'lılar da bi - zim hudutlarımıza kefnlet etmediler ve etmiyecekler . Almanya ile olan! dostane minasebetlerimiz şimdiye ka! dar nasıl idise, şimdiden sonra da öyle kalacaktır. Benim kat'i kanaa - tim budur. Binaenaleyh, bahsetti 4 ğimiz endişeler hiç te yerinde değil - Tarı hakkmda esaslı tetkikat yapaca diyor. Bu bahis Üzerinde | — Türki. ye inkılâbında Türk kadınmın rolü- nü, 2 — Türk kâdınm spor sahasın- daki faaliyetini, 3 — Türk kadmınm eyni fikri temayüllerini tetkik ede - ruhiyatındadır. “Tesviye,, nin mark - dir. Bunlar bazı Polonya'lılarla, ba - mı Fransızla tarafımdan çıkarılmış olan şayialardan doğmuştur, ve, Polonya, imza ettiği takdirde, misa - km metni neşredilince kaybolacak - lardır. Tesviye Ludvig — Bu hayanatınıza son de - Tece minettarrm. Müsaade ederseniz, size şu sunalide sorayım: Siz, bir “tesviye, den bahsediyordunuz. Bu kelimede umumi müsavat için biraz istihza var, Halbuki, herkesin bir ve müsavi! olması, sosyalistçe bir gayedir. Stalin — Herkesin ayni ücreti, ay - ni miktarda et ve ekmek almasından, ayni şekilde giyinmesinden, ayni miktar ve kıymette mahsul almasm - dan bahseden bir sosyalizmi, mark sizim tanrmaz. Marksizim, bir şey söyler; oda şu: “Sınıflar tamamen ortadan kalk - madıkça, iş, geçinme vasrtası olarak kalkıp, hayatın ilk ihtiyacı, cemi - yet için gönüllü bir iş olmadıkça, insanlar, işlerinin derecesine göre bir ücret alacaklardır.” “Herkes kabiliyeti derecesinde ver- sin, herkes ihtiyacı nisbetinde alsın.,, işte sosyalizmin markısist formülü, ya hi komünist cemiyetin, komüniz. min ilk devresinin formülü budur. Komünizmin en yüksek devresinde. dir ki, kabiliyetine göre çalışarak herkes, işinin mukabilinde, ihtiyacı nisbetinde bir ücret alacaktır. “Her - kes kabiliyetine göre versin, ve herkes! ihtiyaçlarma nisbetle alsm.,, Şurası gayet açıktır ki, sosyalizm - de bile, muhtelif insanlarm, muhtelif ihtiyaçları olacaktır. Sosyalizm, hiç bir zaman muhtelif zevkleri, ihtiyaçların kıymet ve mik - tarım inkâr etmiş değildir. e Marksın Striner'in tesviye (o temayüllerini, ve 1875 te Gothe'nin proğramanı na-| sil tenkit ettiniz, okuyunuz, Mark - sm öteki eserlerini, Leninin En - gels'ini okuyunuz ve bunlar da “tesviye, ye nasıl hücum ettik - lerini göreceksiniz. “Tesviye,, fik -| rinin memba, köylü zihniyetinde, köylü “komünizmlik, iptidai ve bü- tün malların mütesaviyen taksimi, olmuştur. Fakat bunün aksi vaziyeti ihdas edecek bir çok başka tesadütler, sebepler, de olabilirdi. Mahut “ka - der,, İn bununla alâkası yoktur. Ludvig — Hangi şerait altında, iş - çi smıfın birtek fırkanın idaresinde kat'i ve tam birleşmesi kabildir? Niçin,. komünistlerin söyledikleri gibi, böyle bir birleşme ancak Pro - leter ihtilâlinden sonra kabildir? Stalin — İşçi smıfın böyle bir bir - Teşmesi ancak galip bir Proleterya ihtilâlinden sonra kolay bir surette kabil olur. Fakat şüp esasında, hesiz, bu ihtilâlden evvel meydana gelecektir. Lubvig — İhtiras, tarihi bir şah - siyetin faaliyeti için bir münebbih mi - dir veya bir mania mıdır? Stalin — Ihtirasm oynadığı Tol, Bu şeraite nazaran, münebbih veya mania olabilir. Ek - şeraite bağlıdır. seriya mânladır. Ludvig — Teşrinievvel ihtilâli, her hangi bir mânada, büyük Fransız ihtilâlinin bir devamı, ve zaferi mi - dir? Stalin — Ne odur, nede öteki. Fransız ihtilâlinin gayesi; kapitaliz - min ihyası için, derebeyliğin tasfiyesi idi. Teşrinievvel ihtilâlinin güyesi ise, sosyalizmin tesisi ve ihyası için, kapitalizmin tasfiyesidir. SON Maarifte Köy muallimlerine tamim Maarif müdüriyeti dün Istan- bul vilâyeti dahilindeki köy mek- tepleri muallimlerine bir tamim göndermiştir. Bu tamime nazaran, köy mu- allimleri, köy kanunu mucibince aza bulundukları köy meclisle- rinde tesadüf ettikleri müşkülât ve bu müşkülâtın izalesi husu- sundaki fikirlerini maarif müdü- riyetine bildireceklerdir. Muallimler bundan maada köy muhitinde ve ders haricinde hal- kın terbiyesine faydalı olmak için yapılması icap eden şeyleri de yazacaklardır. ceğim. Bundan sonra 'Türk-kadınla- rm, serbest hayata girmelerine #e- bep olan vaziyetten memnun mu ol- duklarmı, yoksa peçeye, yani eski ha bazı noktalarda Türk kadınları bi - zi geçmişlerdir. Meselâ Fransız ka dınları teşrii intihabatta henüz rey vermek sâlâhiyetine malik olmadık- ları halde, Türk kadılar: bu hakka sahiptirler. Türk erkeklerinin, kadm lara serbesti verilmesinden memnun olup olmadıklarını öğrenmiye çak - şacağım. “Öğrenmiye © çalışacağım, diyorum, çünkü umumiyetle erkekle- rin bu değişiklikten memnun olma- sına pek imkân göremiyorum. İçle - rinden bir çoğunun kadmi peçeli gör meyi tercih etmeleri muhtemeldir. Benimle aynı fikirde olmadığınızı söylüyorsunuz. Dediğiniz o gibiyse, yanıldığımı makalelerimde yazarım. Mın. Raylinne, bir an hararetli ön latışına fasıla veriyor ve zarif biri Jestle şık çantasından “ruj, unu çi- kararak dudaklarının boyasını taze- diyor.. Bu hareket, İstanbulda bulu - nan bir İtalyan kadın gazetecisinin Türk kadınları hakkındaki sözlerini hatırlatıyor; “— Türk kadınları fa3- Ja makiyaj yapıyorlar! Henüz yirmi yaşında kadar görü- nen Mm. Rayliane'a Parisli bir ka - dın olmak sifatile İtalyan meslekda- şile aynı fikirde olup olmadığını s0- — Hayır, diyor, Türk kadınları, meselâ Pârisli kadınlardan fazla ma kiyaj yapmıyorlar, Bilmem belki de böylelerine tesadüf etmedim. Fakat, söylediğiniz bir bakıma doğru da ola- bilir. Çünkü İstanbulda gördüğüm bazı kadınlar, makiyaja muhtaş el - mıyacak kadar güzel! Mm. Rayliane'dan Türk kadınları hakkındaki bu komplimanına, onlar) namına (o teşekkiir ederek, ayrılıyo -' rum, Fethi Mustafa bekliyordu. Bunların. sol kollarındâ Kkrmrr beyaz “bantlar vardı, > — m ——— —— Gol çöl rninpE a İsveç'lilerle Alman'ların binek develeri geldi. Bunlar, tabanca fazaları, dürbünler, fotoğraf makineleri, sarı deriden çantalar, sıcak su şişeleri, (Ohafif içkiler, yazı levazım. tüfek ve kurşun ile mücehhezdi. Teşekkül eden kollar arasında yürüyordum. Her şey yollu yolunda idi. Gümüş para iledolu sekiz sandık, en kuvvetli dört deveye yüklendi. Bunları 28 Hidrojen silindiri takip etti Bunların hararetten batlamamaları temin edilmiş ve develer8 yüklenmişti. Ben, Asyada geçirdiğim senelerde bir çok kervanlar gör” müştüm. Arabistan'da, Irak'ta, Kanso'da, Mongolistan'da bir çok kervanlar gördükten başka mukaddes ziyaretgâhlara giden kervanları, İran şahmın Elburz'a giden kervanını, Türki yenin umumi harpte Bavyera hecinlerinden teşkil ettiği kervan İarı görmüştüm. Fakat bu benim kervanım bunların en hep” betlisi idi. Onun manzarası ne muhteşemdi. Bu sanki hareket eden bir ordu idi. Güneş dağların üzerine yükselmiş v€ kervanın ihtişamma renk katmıştı. Nihayet Larson, yüklenecek bir şey kalmadığını haber ver di. Develer ovaya çıkmıştı. Biz de develerimize bindik ve kafile hareket etti. Bizim Çin'li, âlimlerimiz, 'develrin yükler” üzerine birer tahta kurulur gibi kurulmuşlardı. Ben deve üzerinde iken pusla, saat kullanmıya, resim yap” mıya, not kaydetmiye mecbur olduğumdan, devemi ona göre zırlatmıştım . OBenim çadırımda, yatağımda devemin üz€ rinde idi. Bunlarla devenin hörgücü arasma, halılar serilmi” ben de bir kuş yuvasında imiş gibi oturmuştum. Devemin hareketleri!e meşgul olmamak için, gene bir dev€ sırtında olan Mongol Mento, benim devemi sevkle meşgul olW yordu. ka Muhafızlarımız, toz bulutu içinde bizi takip etmekte idiler Develer, adım adım, şimal dağlarına giden ilk geçide girmek üzere ilerliyorlar. En uzaktaki devenin başında bir İsveç bayrağı dalgalanıyordu. Senelerimin rüyası tahakkuk ediyordu. Artık Orta Asy” ya, bütün eski dünya içinde kurumuş muazzam bir bir yatağı gibi uzanan çöl mıntakasına gidiyor ve büyük işler, esrarengiz maceralar yoluna girmiş bulunuyorduk!.