— Sayı?) -—şğ... a yy ay Terbiye Salamon, o gün üç çocuğunu alıp lokantaya gitmişti. Köşedeki büyük masanm etrafa sıralandrlar, Garson geldi: — Emriniz?. Salamon efendi gözlüğünü taktı, listeyi başından sonuna kadar dikkat. le okuduktan ve fiatlar arasında zih- ni bir mukayese yaptıktan sonra ce « vap verdi: — Benin cani şiş kebabi isteyor. Ama, dur bakalum, çocukların keyfi- ni bilmem... Onlara da bir soraym. Sonra, çocuklarma dönüp birer bi- rer sordu: — Mişon.. Senin cani ne İsteyor? — Şiş kebabı! — Senin cani İzak? — Şiş kebabı ! — Ya senin cani Perla? — Şiş kebabı babal.. Salamon efendinin gözleri sevinç - tan parlamıştı. Magrur ve muzaffer bir eda ile garsona döndü: — Yordun mu benin çocuklarin terbiyesini. Hepsinin cani da babasi yibi şiş kebabı isteyor.. Aramizda hiç ayrilik gayrilik yok. Şindi, sen bize bir porsiyon şişi kebabı, dort tane de tabak, çatal, biçak yetir! m. İzdivaç Bir eviiyle bir bekâr arasnda: Bekâr — Yahu, salı günü evlenmek fena mıdır? Evli — Zannetmem. Diğer (o iler den daha fena değildir! mn. Daha iyi İki mahpus arasmda: — Yahu, hapishane müdürü benim işimden hiç memnun değil. — Daha iyi ya.. Belki seni kapı dı. şarı ederi. yy gay pg giy yg gg ga yy gay yum eleği eğmesi & sevişivorl'ar!.. | 4 üncü kattakiler — Şapka- sı ne eski!.. 3 üncü kattakiler — Nezle olmuş.. Burnu akıyor |. 2 inci kattakiler — Ne pisa- dam... Yeleğine yumur'a dökmüş! 1 inci kattakiler — Ayakkap- larına bak..Tabanları pa'lamış! o —— Sana ne ? Kadıköy vapuru, dağ gibi yuvar lanan lodos dalgaları arasında çatır. dıyarak sallanıyordu. Salamoü, gözleri korkudan bilyüs müş, boyuna bağrıyordu: — Amaaaan.. Batiyoruz... Can kurtaran yok mu?.. — Amaaan... o Ölüyoruz... İmdat yok Mu?... Mişonaçi, kaşlarını çalarak Sala- mona çıkıştı: — Ne bağriyorsun be?. Batarsa batsin.. Babanin mali deyil yal, Isbat et! İki sersesi arasmda: — Dün bir düğündeydim... Görsen Ahmetciğim, bütün çatallar, kaşıklar gümüştendi... — İnanmam. Göster bakayım! — Bir de Üzerine (hakiki aşk) yazmışvar... Nö yalan... Ik! saattir okuyorum, yg A YY A TT TV Sayfa: 2 — a a a Obur Meşhur oburlârdan bir zat, heki- me gitti: — Ah doktorcuğum, dedi, hasta - yım... Sabahları başım dönüyor. dem gaz yapıyor. Geceleri yüreğim çarpıyor... Doktor, hastayı muayene ettikten sonra cevap verdi: — Bundan sonrâ (yemeklerinize dikkat edeceksiniz.. Sabahları iki bis. küvi, bir bardak az şekerli hafif çay. Öğleyin, bir dal yağsız pirzola, bir tahak haşlanmış sebze, bir dilim kı- Zarmış ekmek, bir meyva. Akşamları, bir balık, bir komposto. Hasta, doktoru dikkatle dinledik - ten sonra sordü: — Kuzum doktorcuğum, bunları yemekten evvel mi yiyeceğim, yemele ten sonra mı?. ğin Belli olmaz Iki Türkçe muallimi, mektebin pens ceresinden, gökte uçan bir tayyareyi seyrediyorlardı. Bir tanesi sordu: — Yahu, tayyare mlzekker mi, müennes mi?. Öbür, uzun uzun havaya baktık. tan sonra cevap verdi: — Vallahi bilmem kardeş... Biraz dar uzaktan belli olmuyor! Mr Cinnet İki kişi arasmda: — Yahu, haberin var mı?. Bizim biradere tayyare piyangosunun bü - yük ikramiyesi isabet etti. Biçare s- kıntı içindeydi de.. O kadar sevindi ki, âdeta çıldırır gibi oldu. — Eh, bari borçlarını verdi mi?. — Yok canım. Ben sana“ çıldırır gibi oldu., dedim. “Çıldırdı, deme» Eyy yy yy gg yy yy yy gaye ag ©© Kör, Sağır, Dilsiz Dilenci ©0| Onun yeri şu köşenin başıdır.! Her sabah, yoklamayı keğırmıyan vazifesini sever bir işadamı -cid- diyetiyle gelir, mevkiine dikilir. Akşam, ortalık kararıp da son a »| yak sesleri kesilmeden köşesinden| ayrılmaz, l Arkasında, dirsekleri yamalı, e-| tekleri didik didik bir palto, basın da şapkadan ziyade hokkabaz küs) lâhma benzer acayip bir serpuş vardır. Gözlerinden, siyah camlı gözlüğü hiç eksik olmaz ve kolun- da, sağır, dilsiz ve kör olduğunu ilân eden üç tane sarı işaret ta- şır.. Etrafındaki insanları Masal Meşhedi Cager, , ter içinde buna). mış, mefes nefese soluyordu. Torik Necmi sordu: — Uulan moruk, bu ne hal? Kos! tun mu?. — Yoh kardaşim.. Goşmadım. İlle; bir Goşşu hikâyesi anlatmışem!., Yumurta — Efendi, al.. Tazedir... — Çürük olmasın? — Hayır beyim, hayır. Bunlar köy yumurtası. . — Köy yumurtası mı?. Allah, Ab Tah... Hiç belli değil! Kadın — Üşüyorum... Erkek —Emrediniz ısıtayım elendim! leri duyamamanın verdiği İ uzattım. Fakat o, gözleri | Yanma kendisiyle mukayese edememenin verdiği bir emniyet! sötlenen söz- bir huzur ve konuşmamanın verdiği bir ra- hatlrk içinde, âdeta imrenilecek bir hali, merhametten ziyade bör-| met telkin eden bir azameti var - dır. Uzatılan sadakslara daima a - çık duran eli, hiç bir zaman açıl mış bir avuç zilleti göstermez. Gö- renler öyle sanır ki, bu el, elleri - mizi sıkmak için lütfen uzatılmış kibar bir dost elidir! Yaz, kış, güneşte, karda, o her zaman köşesinde bulunur. Avu « cuna konulan paraları, âdeta lü fen kabul ediyormuş gibi bir hali vardır. Fakat, gören, duyan ve konuşan dilencilerin arsız edebi * yatı yanında onun kör, sağır, dil - siz belâğati ne kadar daha mües - sir oluyor... Dün sabah, evden çıkar çıkmaz,! onu gene köşesinde gördüm. Kısın, durmaksızın tüten soba! yi bir fabrika borularıyla, mahal şehrine çevirdiği bu karlı havada, o, boynunu bükmüş, kısmetini bek liyordu.. Tam hizasma gelince sadakayı sonsuz bir gecenin karanlıklarma dalmış, kulakları bütün gürültülere tıkalı, bir tabut gibi sessiz duruyordu. görmemis, duymamııştı.. Hava o kadar soğuktu ki, yol - larda ayak izlerinin sayılacak ka - Bir kız Başı, sarışın bir güneş, Dudağı bir damla ateş, Yaprak gibi gözleri var, Bakışları bahara €ş! ... Pek sokulgan, pek sıcaktır Ne yaramaz yumurcaktır ! Bu kıza karşı gönüller Açılmış birer kucaktır ? ... Bugün, bu gönülden bıkar , Yarın, şu gönüle çıkar ! Benim gönlümü yaparken Sizin gönlünüzü yıkar ? bir adamım. yaklaştığını dar az olduğu bu karlı günde, o da vazifesini biraz. ihral etmiş, daima açık duran ellerini: cepleri- ne sokmuştu.. Uzattığım kuruşu verebilmek için hafifçe kolunu dürttüm, Al- dırmadı... Bir daha dürttüm, ge - ne aldırmadı... Fakat, üçüncü dür-' tüşte, siyah camlar arkasmda sak-| lanan gözleri birden parladı. Du-! daklarınm pas tutmuş kilidi bir - den açıldı, kör, sağır ve dilsiz di- lenci, tüylerimi ürperten korkunç bir sesle homurdandı: — Bir kuruş için bu havada e - limi cebimden çıkaramam!.. KARGA YAYAR Açıkgöz Hizmetçi kız sırıtarak hanımın kar- Şısmda kırıttı: — Hanımeığım, 1983 senesinj teb- rik ederim... — Ayol, daha 1932 senesine (yeni gir Dur bakalım... Bu ne acele. | — Şey,, Belki ben o zamana kadar yanmızdan çıkarım dal. Bilmece | mü?. — Vallahi bilmem. Garson ne ol. duğunu söylemedi! —— Erkek— Zengin d-ği'lim..Fa- kat allından bir kalbim var, dim ki Nesimi u — Yahu, o içtiğin ne?. Su mu, süt Kız — Şunu kâğıt paraya çevirtsenizel, z Keyniünüimenin yay pg Hanım — Kız! Bakkaldan geldin mi ?.. Hizmetçi — Daha gelme- dim efendim!. Felâket Salamon efendi, iki gözü iki çeşme, saçını, sakalını yolarak haykırıyor, çirpmryordu: — Mafuldum.. Mafoldum!., — Yahu kendine gel, sakin ol.. Ne var.. Nedir.. Anlat bakalım? — Ah, ah sormayın başimia' ye » lenleri.. Borsada. yirmi bin lira pars” kaybettim. Hem da bünun'on fki li“? rasi benim param Ah, ah bittüm, yandim... Mafoldu: — z ; yi Ah'. Ahi, ; Karı kota arasında: 4 — Güzel bir kadm gördün mü, a“ lin başından gidiyor. Evli olduğun! > unutuyorsun. 4 — Bilâkis, Evli olduğumu hatır Hıyorun! “3