. Hitlerin arzusu harp ten evvelki Sevdiklerimizi azaptan Almanyayı diriltmek değildir Gelecek nesillerin dünyaya esir olarak gel- dikleri hissini duymamaları icap eder #okholmde (o çıkan “Dagens Nyheter,, gazetesi, Hitlerle bir mülâkat yapmıştır. Hitlere -diyor- Almanyada tilmizleri “Der Füh- rer , derler. Bu kelime, Almanca hem “reis, hem de “rehper,, manasına gelir. Fakat bu kelime yi Hitler taraftarları bu iki ma- nasile kabul etmemektedirler, onu, “duce, nin tam mukabili telâkki ederler. Ve eğer, Hitle- rin umumi merkezi olan “kurşuni €v,,de onu ismiyle sorarsanız, si- ze yol gösteren Nazi, ters ters ve: — Der Fübrer demek istiyor- sunuz? Der. Ust tarafına gelince, Hit- lez sadelik taraftarıdır. İşte ya- zıhanesinin önüne oturmuş beni kabul ediyor. Üzerinde Hitlerist öniforması yok. Karşımda sert hareketlerle tehditler (e savuran birisi yok, bilâkis tam Avrupalı bir lisan kullanan birisi var. Belki de bir Isveçliyle konuşmak için bu tavru almıştır. Hayır, bayır. Onun tavru Mussolini'ninkinden çok baş- kadır, o, ancak kendi arzusun- dan başka bir şeyin © olmasını istemiyen diktatör bir tavur ta- mmiyor. Mülâkatımızın başında yegâ- me işsizlikten muztarip olanların bir mukayesesini şöylece yaptı: 1870 harbinden, dünya çok Müleessir olmuştu. Bu barp es- Basında ölenlerin yekünu ne ka- dardır, biliyor musunuz? Tahmi- men 60000, diğer taraftan, Al Manyada 1929 senesine dar intihar (edenlerin miktarı 50,000 kadardır. Bu © rakkam, Şüphesiz bu geçirdiğimiz acı se- ne içinde daha büyümüştür. Amerika d ka- | Büyük Fridrih Bu mukayese, size, niçin biz Almanların hâlâ harp içinde ya- şadığımız hissinde bulunduğumu- zu izaha yetişmez mi? Biz bu harbi muhakkak ki istemiyoruz, fakat diğer milletler bunun mes- uliyetini bize yükletiyorlar. Bir müddet düşündükten son- ra, Hitler, kendisine sorduğum bir suale şu cevabı verdi: — Dünya bizi anlamak iste- miyor ve bilhassa Fransa bize en fena şüphelerle (o bakıyor. Bizdeki karışıklıkları görerek hüküm veriyorlar, fakat biz de bulunduğumuz vaziyet içinde çırpınmadan, itiraz etmeden du- racak halde değiliz ve bütün mes'uliyeti üzerimizden alıyoruz. içinde o bulunduğumuz vazıyet, çırpınmalarımızdan, siyasetimiz- den tahaddüs etmiş değil, fakat bizi anlamamakta gösterilen 1s- rarlardan doğmuştur. Ne. diye bizim hareketlerimizden harp is- tediğimiz manası çıkarı'ıvor? Bu fikir bize tamamen yaban- cıdır. Ne diye lehine mücadele ettiğimiz fikrin eski, harpten ev- velki Almanyayı ibya olduğu zan ve tekit ediliyor ? Milli s0s- yalist olan ve harpten sonra te- essüs etmiş olan fırkamızın yeni bir Almanya yaratacağı ve harp- ten sonra idealleriyle çalışan bir fırka olduğunu zannetmek daha d olmaz mı? izim yapmak istediğimiz yeni Almanya, inkılâpla yıkılmış em- peryalist bir Almanyanın deva- mı değildir. Biz monarşiyi tekrar ihya etmek istemiyoruz ve bize bu fikri atfetmek haksızlıktır. Biz, yenileşmiş bir Avrupada ye- ni bir Almanya istiyoruz. Biz, bizi tazyik eden sisteme aksük amel gösteriyoruz, zira 60 mil- yonluk bir millet tazyık edile- mez, Biz, harpten mes'ul olamıya- cağı için, masum olacak ve ya- şamak hakkı teslim edilecek yeni bir Almanya yapmak istiyoruz. | Filhakika biz, Almanyayı taham- mül edilmez bir yük olan tami- rat borçlarından kurtarmak isti- yoruz. Zira, gelecek nesiller, 60 sene mütemadiyen kendi mes- ul olmadıkları bir yükü ne diye taşısınlar? Avrupayla Amerika nın bu haleti ruhiyemizi tama- men anlaması, bizim meslimize karşı olmasa bile, gelecek ne- sillere karşı vazifelerini müdrik olmaları lâzınidır. Gelecek ne- sillerin, dünyaya esir olarak gel- dikleri hissini duymamaları icap eder, Biz, onların tablisi için ça- lışıyoruz. Eğer Amerikayla Av- rupa bunu anlarlar ve tamirat borçlarını tenzil etmek isterlerse bizi de serbestçe kâbul edeceği- 5 — VAIKT 6 Kâununsani 1932 kurtarm ak için... Öldürebilir miyiz ? Danimarka'da heyecanlı bir aile faciası günün meselesidir Ötedenberi bütün beşeriyeti ve bil- hassa tıp âlemini işgal eden bir mese- Je vardır. Kat'iyyen ölüme mahküm! bir hastanım azap çekntemesi için öl - dürülmesi caiz midir? Sevdiklerimiz gözlerimizin önünde ıstıraptan kıvranırsa, tıp onu kur - tarmaktan âciz olürsa ve hasta bizzat ölümü isterse onu öldürebilir miyiz?| Son günlerde Danimarka'da ceres| yan eden bir aile facıası, bu meseleyi yeniden tazelemiştir. Hadise şudur: Birkaç gün evvel, Kopenhag polis müdiriyetine gayet şık ve (ogüzel bir genç kadın müracaat ett. Bu kadın şehrin tanrmış muzannilerinden ma- dam Else Bang - Vidi. Yanımda ba bası, banka müdürlerinden oMösyü Bang ve ailenin ihtiyar papası ve dos- tu Engel vardı. Genç kâdın, palos (omüdirine İ babasmdan ayrılıp baron von Duben- miz borçları ödemiye hazır bu- lurlar, yoksa. ne memleketimiz ne de barbin neticelerinden mü- teessir olan diğer devletler, ikti- sadi bir 'Renesans,,a nail ola- mayız. —— Kadın düşmanı Polonyada, Alman» Polonya hududunda Böyteu şehri civa- rında bir kaç günden beri, Dü seldorf vampiri gibi birisi peyda olmuştur. Bu adam, gece, küçük kızlara hücum etmekte, ve onla- nı biçakla yaralamaktadır. Iki kız ağır surette yaralan- mıştır. Bütün tabatrriyata rağmen meçhul adam bulunamamıştır. dınlar, güneş batar batmaz, sokağa çıkmaktan korkmakta- dır ve şehir, bu meçhul tehlike karşısında dehşet içindedir. Madam Eize le evlenmiş olan hasta annesini öldür- düğünü bildirdi. Babasıyla papas, o. nun sözlerini teyit ettiler, ve madam Else'nin geç vakit kendilerini telefon- la çağırdığını, gittikleri zaman cina. yetin işlenmiş olduğunu ilâve ettiler, Madam Else, faciayı şöyle anlat. tı: — Annemin ikinci izdivacr da onun için mes'ut olmamıştı, bunun için de rin bir nevrasteniye tutulmuştu. Ay- rıca da İyileşmesi kabil olmıyan bir hastalıktan muztarip olan annem, gün geçmezdi ki, ıstıraplarından kurtul - mak İçin benden zehir istemesin! Öyle feci bir hale gelmiş, sinirleri arülfünunları niçin ve nasıl çalışırlar ? Darilfünunun esas unsurlarından ü- “Üncüsü de profesörler ve muallimler- dir. Bu müesseselerin büyük bir ek- #eriyetini, profesörler yalnız ders ver. | mekle değil, belki yeni ilimler yaraie! yakla, yeni çalışma sahaları açmak- 4. kitaplar yazmakla, büyük cemi. ler huzurunda konferanslar ver - Mekle mevkilerini muhafaza edebilir. — risi, ayrıca tetebbü için her te, beş veya yedi senede bir defa As un diğer bir odarülfünununa VEY& Avrupa darülfünunlerından bi - Riderler, İlmin daimi terakkisini lardan takip ederler, çalışır. “d Velhasıl Amerikalıların tabirin- ui rn cereyan geçen elektrik te- Yaşamak tanlıdırlar, Profesörler iyi İçim aldıkları maaşlarından başka fenni taharriyat (yapmak için de emirlerine amade bulundurulan pa- ralarla sıkıntı çekmezler. . Profesör - ler gayet demokrattırlar ve iyi kalpli. dirler, Her talebeyle her zaman gö» rüşürler, Amerikanm ve dünyanın büyük âlimlerinden, ve Millikan, Michelson, Dewey hep darülfünun- larda yetişmişlerdir. Darülfünunun csa8 unsurlarından dördüncüsü, talebedir. Talebe, da « rülfünunu, üç, dört ve; beş senelik fevkalâde mükemmel, gençliğin emel-! lerini tatmin edecek fevkalâde cazip bir yer olarak telâkki eder. Ve darlil. fünun hayatı yaşamak için oraya cân atar. Amerikalılar, (Hayat kısadır) derler. Bu bütün ince ve zarif safhalarını (Yaşamak) tabirini veriyorlar. Böyle yaşamak bütün ömre nispetle pek az olduğu için hayattan azami istifadeye; çalışırlar. İşte darülfünun genci de, darülfünunda kendi dımağını, ken- di ruhunu ve kendi vücudunu tatmin | edecek her âmiM bulur, yaşar, bu mü-| kemmel vesait içinde tekemmül eder manen ve maddeten kuvetli bir adam olarak darülfünündan çıkar, hayata! muvaf -| tam bir adam sıfatile atılır, fak olur ve çalıştığı yerlerde büyük yararlıklar gösterir » Bir dariilfünunun talebesi fakires,| zamanının bir kısmını, ders saatlerin den hariç bir kaç saatini her gün, te.| lefon memurluğu, lokantalarda hiz» metçilik, hastahanelere taze kanını satmak, hususi ders vermek, kundu- ra mağazalarında cumartesi günleri müşterilerin hücumu ânında yardımcı işçi olarak çalışmak ve saire gribi ame Mi hizmetlerde bulunarak para kaza - nır. Talebenin yüzde ellesi hayatını ve tahsilini bu suretle temin eder, Diğer. leriyse bahalarından üldıkları senede Amerikalılar, hayatın beşyüz, bin, ik; bin hatta beş bin de! larla bir oda, bir apartman ve hatta ayrı bir evde oturup talebe hayatı ya» şarlar. Her gün vücudunu bir düşta! yıkamak, saçlarını, dişlerini temizle mek üstünü başmı basit ve fakat te -| miz giymek, hafif yemek yemek, ki. tap okumak, sporun bir sahasında fa» aliyet göstermek bir talebenin . meşguliyetidir. Her gün o çalışarak dersleri hazırlamak ve imtihan günle- ri skışmamak talebenin o ekserisinin takip ettiği usuldür. Bir o mektepte derslerin ne suretle hazırlanması ve günün her #aatinin nasıl geçirilmesi münasip olacağı hakkında kitaplar bas sılmıştır. Talebe hayatını bu suretle tanzim ve takip eder. Fikri (Otakip, insanı kendisiyle birlikte sürükliyen bu Ame rika muhitinde en büyük muvaffakı. ! yet silâhıdır. Amerika darülfünunla nda devam mecburidir. Muallimler isterlerse derste talebeye sualler sora- bilirler, Vazifeler verirler. Talebyi daima yoklarlar. Dürülfünundan dip- loma almtık için, diplomanın her bir) zerresine hakikaten istihkak kespet - mek lâzımdır, Ve bu da ancak darül. fünuna muntazam devamla kazanılır. Darülfünunun beşinci esas unsuru o kadar gerilmişti ki her sokağa gidi şinde “Dönüşte artık o muhakkak bir şey yapmamı,, tenbih eder, ağlar, kendini yerden yere vururdu. Facinnım olduğu gün, ben de kar rari mı vermiştim. Sokağa çıktım, bir çok tanıdıklara müracast ederek zehir aradım. Nihayet 50 gram kadar pan tafon buldum. Akşam eve dönünte kendisin; bu işten vaz geçirmek için iknaa çalıştım. Yalvardım, ağladım. Hiç bir şey para etmedi. O da bana yalvardı, ağladı, saçını başmı yoldu. Sonra, zehri başka bir odada suda eriterek kendisine verdim. Polis müdürü burada sordu: — Kendisine zehir verdiğinizi söy» lediniz mi? — Hayır. Annem içtiği ilâcm 2 hir olduğunu bilmiyordu, — Niçin söylemediniz? — Kendi kendimle uzun bir müca- deleden sonra buna böyle karar yer« miştim. Zira, annemin son dakikâda ıstırabını arttırmak, onu muhtemel bir zafa düşürüp (nedamet ettirmek istemiyordum. Bana, ölmek istediği fikrini o kadar sık ve o kadar kuvvet» le telkin etmişti ki, tereddüt etmek istemiyordum. Bardağı kendisine ve. rince bir yudumda hepsini ii zehir olduğunu hissetti mi?.. — Sonra? — Sonra?... Acılar ve sanerlar bir- denbire durdu. Annem o kadar meş« ut olmuştu ki bana: (Ne iyi ilâç, de di, hana bep bundan getir!) — Gördünüz mü madam? Bu, an nenizin zehir içtiğini bilmeidğine de. lâlet eder. Bu ilâçtan bir daha iste- mesi de mak arzusunda bulundu-» ğunu gösterir. , — -.. — Evet. İşte beni de düşündüren mesele bu, eğer annem bunun zihir olduğunu bilseydi acaba © içmiyecek miydi? — Eğer anneniz son dakikada öl» mek istemeseydi, bu zehiri gene vere cek miydiniz? — Zannedersem (o verirdim. Zira hastalığının kendisine çektirdiği işken celer, mütemadi tezallümleri ve rica- ları, istemiye, istemiye bana bunu — Çünkü nihayet annemin bir gün intihar edeceğinden emindim. Bu su- retle onun ruhunun selâmetini temin etmek istiyordum. — Amma siz katolik değilsiniz? — Prostanım ama, intihar çok gır ve ruhi bir kabahattir. Buna ben, anne katili olmayı tercih ederim. Genç kadının babasıyla papas, © nun sözlerini tekit ettiler ve annesine (Lütfen sayfayı çeviriniz) da, mezunlarıdır. e Masaçuzts omü hendis mektebi âlisinin yetmiş se ne zarfında yetiştirdiği kirk bin me zunu her bir büyük şehirde bir kulüp teşkil etmiştir. Orada (toplanırlar kendi mekteplerinin inkişafı için mü- davelei efkârda bulunurlar. Para ve. rirler, her suretle yardım ederler. Ve mektebin arkasında büyük bir kuvvet tekşil ederler, Bir Amerikan darülfünunu bir sa- at gibj muntazam çalışır ve ağuşuna aldığı talebeye her istediğini vermiye gayret eder ve dünya ilim sahasında ona bir mevki verir, onu mes'ut eder ve memleketine âzami hizmeti temin «der. ” İngilterede, Almanyada, Fi Belçikuda, İsviçrede darül da tahsil et bu kadar var, Bunlar da kendi « arsa,