i Her tahvili ” Amerikanın iki m Dünyanm en büyük zahire borsası an Şikazoda bundan bir müddet ev- Zahire fiatlarının âni olarak yük- fi ve bu yükse! bütün dünya.) heyecana ai Bu sebeplerini Nevyork borsa» (İN müdürü M. Hariman yazdığı bir Makalede şu suretle izah etmektedir: .. Âni oluşu, bunun bir ih-i ir meselesi olduğuna delihdir. Ge- İN nazarı dikkati celbeden diğer bir yerle de mahsul sahiplerj ellerinde! İİ zahireyi düşkün fiatlarla sattıktan Bara fiatlarm yükselmesi ve bu istis in yalnız zahire tücarlarile bor.! inhisar etmesidir. Zahire fiat İİ mm âni olarak yükseldiği gün ge. sayısız siparişler zahireyi her ka- “Aysa almak istiyorlardı. © gün borsadaki kalabalık ve kar Bişalık bir tımarhane manzarası ar. Mdfyordu. Borsacılar deli gibi bir - Milerine bağırıp çağırıyorlar, aşağı ayarı koşuşuyorlardı. Borsanm M dakikadan dakikaya çoğalıyor. Bir) dakika zarfında fiat bir kaç çen- | birden yükesldi. Gürültü o kadar Poğalmıştı ki tatil zilini kimse işite « Memiş, ve mesai zaman: epey bir müd. | det Keçtikten sonra memurlar bin müracaat eden borsacıla- N defedebilmişlerdir. Piyasada husule gelen bu büyük ta- in neticesi ve nasl bir malt kürvete istinaden yapıldığı belli de) lir. Mamafi bazı salâhiyet sahip-! erinin, kanaatine göre bu işin Artur Bölen ve Ces Livermor ismide iki aranı tarafından çevriliğği tahmin Munmaktadır. Fakat diğer taraftan Amerikanın resmi majiyecileri de şüp- siz bu işle alikadardırlar. Çünkü tatların bu yükselişi günden güne k te olan ziraat hayatın« yeni » den canlandıracaktır. Ces Livermor ” Artur Keten borsasının on kişilik Mekulani listesinin biri, birineisi, di- İnri de üçüncüsüdür. Keten (1924) se- i Ti zahire spekülasyonile iy« “ea ettiği ve daima kazandığı halde, Cen Livermor bir çok defalar bu spe Külasyon işlerinde zararlar da gördü- ü Yakidir ve kendisi (1907) denberi Yorsada tanmmaktadır. Ces Livermor (1907) de husule g€ den bir panikte üç milyon dolar kazan- i zaman ilk defa olarak tanmmıs| e, Fakat az zaman sonra bütün ka- dığı parayı batırmıştır. Kendisinin zararları ve akla hayret Veren kazançları ve taliinin böyle vebeyle değişmesi ona (Vol Str! son romantik adamı) ismini tak - ıştır. Böylece (1915) te dört mil- İon dolarlık hir zararla İflâs etmiş e (1917) de bütün borçların ödiye-! dek tekrar meydana çıkmış (1919) dal Marbi mütenkip hüsule çelen paniği Ve ille işaretini vermiştir, : /, Onun hayatı daimi bir tehlikede- ir, Küçük spekülant ve tüccarlar un yaptığı devâsa tesirlerle çok de- A mutazarrır olduklarından kendisi- ti tehdit etmektedirler. Bir çok defas| kir erine suj kastta bulunmuşlar ve) Beuklarını kaçırmışlardır. En büyük! lerin memba olan yaz'hanesi sapa! Ne yerde olduğu gibi kapısında ler» N bile yoktur. Bulunduğu yeri hu- ç gözcüleri daima muhafaza et - ktedirler. Bütün hazırlıkları pek iri yapar ve başladığı isin daimr ön hire vakıftır. Esham ticaretinde ir bütün manevrelerinden haber. dır. Alâkndar olduğu dairelerde e gelen gizli vekayi ve kararlar mda en doğru malümatı temiu T ve en küçük teferruatı bile göz» “en kaçırmıyan bir zekâya maliktir. İgAmerika borsaşını tanıyanlar, ken- sinin bir aksiyonu on beş saniyeder elinde tutmadığını iddia ederler. bu kadarı da mübalâğadır; fa- en beş dakika içinde satılamıya - AK bir aksiyonu kat'ıyyen almadığı » “kattir, Kursun kendi tasvirine gü- ” Göveyan etmediğini görünce yapa» İğ . saniyede satan adam! Livermor ve Artur Keten ! ihtikâr nasıl — yapılır ? nihayet 15 üthiş zengini : Ces cağı zararı nazarı İtibare almıyarak elindeki aksiyonları derhal satar, Artur Keten kırk sene evel Ka- nadadan gelen ve bir müddet kâtip o larak çalıştıktan sonra biriktirdiği bin dolarla spekülasyona başlamış: tır. Daima dikkatle ve korku korka iş gördüğü halde kısa bir müddet zar. fında (Buğday kralı) olmuştur. İlk defa olarak 1924 senesinde buğs| daydan bir buçuk milyon dolar kaza- narak kendisini tanıtmıştır. Aynı ma- nevrelerj çevirdikten sonra düşman» larr karşılarmdakinin zahire pazar - larmı iyi bilen bir adam olduğunu takdir ve teslim etmek mecburiyetin- de kalmıştırlar. Nevyorkta da bu Şi- kazolu hiç kimse zade — onların tes miye ettikleri veçhile — Az zamanda! büyük bir mevki kazanmış ve Nevyor- kun en büyük bankacıları da kendi- sinden muavenet aramıya başlamış » lardı. Filhakika 1928 de elli milyon dolarsi lık bir ziyana uğradığı halde bugün de yüz milyon dolarlık bir adam oldur ğu tahmin edilmektedir. 1925 senesinde Keten ve Livermor aynı işte karşılaşmışlardı. O zaman Keten buğdayı iki dolara alıyordu. Li- vermor'sa, bugün bile buğdayla arpa- yı yekdiğerinden tefrik edemediğini iddia ettiği halde, Ketene yardım e « den yegâne spekülanttı. Keten bir gün otomobiline © binip bir gezintiye gittiği sırada bu fırsat. tan istifade eden Livermor âni bir surette tertip edilen piyasanın yük » selmesinde hir kaç milyon dolar ka - zanıyor. Keten avdet ettiğinde artık her şey bitmiş gibiydi ve eğ bütün kaymağı foplamı şve beş on da- kikada bir kaç milyon dolar kazan » mışti, Kendisini iyi tanıyanlardan; bazıları bir sene evvel birinden elli bin dolar ödünç aldığını söylüyorlar, Fakat bu da kendisini son tereffu me- selesinde ilk siraya koymıya mani olamaz. Zahire fiatlarımın son tereffulerin» de başka âmiller de vardır; bunlar. dan biri bütün dünyada mahsullerin az oluşu ve bilhassa Rusyada da ay- nı halin vukuu haberi; diğeri de Avs rupada çardar mahsulümün noksaslı. ğı ve 'Çinde husule gelen feyezanlar»! dan dolayı bu seneki buğday ihtiya - emın daha fazla olmasıdır, Bütün bu âmilleri nazarı itibare alan (Beynel - milel ziraat enstitüsü) bu seneki ih sl tiyacı 240 milyon kental tahmin et - mektedir. Bu seneki umumi mahsule se 185 milyon kental kaadrdır. Ge- çen seneyse ihtiyaç ve umumi mah - sul 220 milyon kental kadardı. Fakat en büyük endişeyi mucip olan mese« le bir çok yerlerde ihtiyat stok olarak bulunan zahirenin piyasaya çıkması « dır. Bu da tabii fiatlar tekarriir edin- <e çıkacaktır. Yalnız bu stokların cıktağı vakit de bu spekülasyoncular bunları da yutarak fiatlana yüksek! kalmasını temin edebilecekleri belli; değil, Hindistandan Çıkarılan Karı-koca Marsilya, 26 ! A.A.) — İogiliz kükümet makamatı komünist telâkki ettik'eri Nev Jersey'li bir tüccarı Hindistan hudutların- dan dışarı tardetmişlerdir. Tüccar, zevcesile birlikte bir İngiliz vapuruna bindirilmiş ve ber ikisinin pasaportları uncak Londra'ya çıktıkları sırada elle- rne verilmek Üzere bindikleri Ingiliz vapurunun suvarisine tev- di edileiştir. Hükümet bu zevç ve zevceyi | Alman ırkını Melezlerden Temizlemeli Hitlerin partisinden bir dok- tor Montag Mörgen gszetes'nin yazdığına göre Alman ırkını melez unsurlardan Otemizlemeli- dir,, diye bir noktai nazar ileri sürmektedir. Bu nazariye, Milli Tıp cemiyetinde ileri sürülmüş ve anlatılmıştır. Alman doktorlarının beşte bit nispetinin Hitlerin par- tisinden olduğu nazarı dikkate alımısa, bu nazariyeninin ehem- miyeti anlaşılır. Nazariye sabibi doktor profe- sör Staemmler buiş için kanun- lar çıkarılmasını teklif ediyor. bu kanunlara nazaran bir Alman bluğa erir ermez, hangi ırka mensup olduğunu yemin etmek şartile bildirecektir. Yalan o söyliyenler bidematı şakkaye mahküm edileceklerdir. Büyük babaları ve anneleri ara- sında beyaz ırktan başka ırka mensup, Şarklı veya Yahudi bi- risi olan, dini ne olursa olsun, “ecnebi ırktan Alman,, telâkki edilecektir. Halis kan Almanların çoğa masını temin için de ayrı bir ka- nun yapılacaktır. Bu kanuna na- zarân Halis Almanlarla “Melez, Almanlar © evlenemiyeceklerdir. Aksi harekette bulunanlar hide- matı şakkaya veya hapse mah- küm olacaklardır. Hatta, bu iki cins Alman ârasında “ Hususi münasebet,, obile tecziye edi- lecektir. Sabit, Alman milleti A ve B olmak üzere iki kısma aynlacak- tır. “Halis kan, lardan mürekkep o- lan A sınıfına imtiyazlar verilecek, meselâ çocuk nisbetince tahsisat verilecektir. Aşağı tabakadan Oo mürekkep olacak olan B sınıfını hasta, sari ( hastalıklarla malöl olanlar, sabıkalılar ve fahişeler teşkil (o etmektedirler. Bunların cinsiyetleri ifna edilecektir. Melez Almanlarla Yahudiler ayrı bir sınıf teşkil edeceklerdir. Bu sınıfta sari olmıyan hastalar, sağlam olmıyan ebeveyinden do- gan sağlam (oçocuklar da gire- ceklerdir. Bu sınıfa mensup o- lanlar muayyen bir vetgi vere- ceklerdir. la Londra'ya muvasalatlarını müte- akip Amerika'ya hareket edecek olan ilk İngiliz vapuruna bindi- rip memleketten çikarmak niye- tindeydi. Fakat Fransada tevakkuf et- mek arzusunda olan tüccar, A- merikaya telgraf çekerek hükü- metinin müdahalesini talep et- miş ve bunun üzerine burada In- giliz ve Amerika konsolosları va. pura giderek vazıyeti görmek istemişlerdir. Bombayda bulunan Fransız konsolosunun türcarla zevcesi- nin pasaportlarını muntazam bir surette vize etmiş olduğunu mü- şahede eden İngiliz Konsolusu vapur süvarisine yolcularının pa- saportlarını kendilerine vererek serbest bırakmaktan başka ya- pacak bir şeyi olmadığını tavsi- ye etmiş ve yolcular Marsilyaya çıkmışlardır. Hali hazırda burada bulunan tüccar, ilk Fransız vapurile A- merikaya hareket o edecektir. Esasen zevç ve zevce kendilerini müdafaa etmekte komünist ol- madıklarını söylemektedirlar. devam ede- cek heye- canlı bir (ikâve Köylüler taarruza uğrıyan kızın ailesi- nin ne yapacaklarını görmek istiyorlar sr Ilk kisımların hülâsası Davies gazetecidir. Bir zenci. ovar Küylerden birisinde, bir kıza taarruz et miştir ve köylüler onu İnç etmek isti- yorlar, Fakat Şerif, zenciyi tevkif ederek himayesine almıştır. Köylülere teslim et mek istemiyor. Gazeteci Dsviesi, gazete idarehanesi bu meseleyi: takibe memur eumiştir. Köylüler ne yapacaklarını bil- miyorlardı. Mütereddittiler. Matt- hevsi gözlerinin önünden kaçır- mak istemiyorlar, fakat çekini- yorlardı. Kanuna karşı gelmek: ten çekinmiyorlardı. Asılması lü- zumunu hissetmekle beraber, he- rifi kendileri yakalıyacak değil- di. Bununla beraber, her halde asılması çok heyecanlı bir şey olacaktı. Bunun için, uzaklaşma- mak, herifi gözden. kaçırmamak kabil olursa başka tarafta zen- ciyi arayan baba Whitakeri ya- but oğlu Jakeyi getirtmek isti- yorlardı. Taarruza uğrıyan kızın babasıyle kardeşinin ne yapa- caklarını görmek istiyorlardı. İçlerinden birisi meseleyi hal- letti. Tekrar Pleasant Valley'e dönüp ırmaktan geçerek, Bald- vine (o gidebileceklerini, (yolda Whitakerle oğlana rasgelmek ihtimalleri olduğunu, olmadığı takdirde yol üstünde olan evle- rine haber bırakabileceklerini söyledi. Bu yol, Şerifin takip ettiği yoldan daha kısayıdı. Vakıa Şe. rif onlardan daha evvel oraya varacaktı amma, Claytona git- mek istediğ takdirde, köylü- ler onun yolunu gesebileceklerdi. | Zira, Claytona gidebilmek için, Şerifin Plesant Valleye dönmesi lâzımdı. Binaenaleyh, Şerifin pe- şinde üç beş kişi bıraktıktan sonra müfreze, Daviesle bera- ber geri döndü. Şerifin peşinde gidenler, onun harekâtını taras- sut edeceklerdi. Biraz sonra köyün meydanına geldiler. Gün batıyordu. Kadın- lar yemekleri ısıtıyorlardı. Her kesin de karnı acıkmıştı. Bunu görünce köylülerin takip arzuları gevşedi. Hiç olmazsa o gece için olsun şerif hak kazanmıştı. Ne Morg Wbitaker i, nede oğlu Jake yi bulamamışlardı. En iyisi gidip yemek yemekti ve bir kaç suvarı evlerinin yolunu tuttular. Geri kalânlar, hadiseyi civar- daki dükkâncılara anlatırlarken, birdenbire genç kızın kardeşi Jake Wbitaker, peşinde bir kaç suvari çika geldi. Köyün, bütün şimal havalisini o dolaşmışlardı. Yorgundular ve bir şeyden ha- berleri yoktu. Köylülerden birisi, küçük yer- lerde, büyük havadislere verilen ehemmiyeti takınarak : — Şerif zenciyi yakaladı, diye haykırdı, bir iki saat evvel de, bir arabanın içinde (o Baldvin'e götürdü. — Ne taraftan gittiler? Whitakeri'n oğlu atının üstün- den soruyordu. İriyan o vücu- du, eskimiş elbiseleri ve geniş kenarlı şapkasiyle tam bir yerli tipi idi, — Cross Seller's Laneden git- tiler, Fakat Jake, sende oradan gidersen yakalıyamazsın. Bü sa- atte varmışlardır bile, İyisi mi, kestirmeden git, Bu sahneyi, münakaşa sesleri tamamlıyordu. Biris', zene'nin na- sıl. yakalandığını, öteki Şerifin şiddetli muhalefetini, bir üçüncüsü Şerifin peşine adam bıraktıkları- nı anlatıyordu. Şimdi artık herkes yemek ye- meyi unutmuştu. Bir kere daba, akşam yemeğinin vakti geçiril- miş oldu. Müfreze asabiyetini tekrar ik- tisap ederek tekrar yola çıktı, Davies bülün bunlardan ve dai- ma at üstünde bulunmaktan yo- rulmuştu ve bu işin, eğer bite ceği vatsi, ne zaman biteceğini ve ne zaman yazısını yazabile- ceğini kendi kendine soruyordu. Neticenin feci olacağını tahmin etmekle beraber, bir ihtimal pe- sinde bu kadar koşulamazdı. Bununla beraber, vaziyet o ka- dar ehemmiyet kespetmişti ki bırakamadı. Hazırlanan feci ha- diselerin aksi olarak, gece, o ka- dar güzeldi ki insanın kalbi bur- kuluyordu. Yıldızlar çıkmıya baş» lamışlardı. Uzaklarda, yamaçlar- da, top ağaçların arasından, ev- lerin ışıkları, sarı gözler gibi kır- pışıyorlardı. Hava serin ve te» mizdi. Şark, altın bir ay vade diyordu. Müfreze, yirmi kadar köylü süküt içinde dört nala gidiyor- lardı. Genç Jake en başta, feci bir asabiyetle g.diyordu.Dostları onu | gerisinde geliyorlardı. Zira. ha- 3 karete uğrıyan oydu. di Bir saat sonra Baldvin gözük- tü. Işıkları pırı'dıyordu. Köyün halinden, namuslu ailelerinin, sofrada oldukları hissediliyordu. Davies bundan müthiş surette mötehassis oldu. Karnı açtı. Bu- nunla beraber takipten başka birşey düşünmiyordu. Müfreze köye girer girmez her taraftan hoş geldiniz sesleri yükseldi. Herkes, bu ziyaretin sebebini evvelden biliyor. gibi görünüyordu. On, on iki kişi ka- dar köylü ve çocuk müfrezeye, Şerifin çoktan geldiğini ve zen- ciyi alıp evine götürdüğünü ha- ber verdiler. Müfreze, atlarını Şerifin evine doğru çevirdiler. Şimdi vakur bir yürüyüşle ilerli- yorlardı. Birisi : — Çocuklar, diye bağırdı, ne yapsanız zenciyi elde edemezsi- niz. Davies bu bağıranın, sonradân köyün posta ve telgrafçısı oldu- ğunu öğrenmişti. Yirmi beş, yir- mi alı yaşlarında Seavey isminde bir gençti. Müfrezeye, kapısının önünden geçerken seslenmişti. Sonra ilâve etti: — Hem yanında iki de mua- vini var. Daha doğrusu demin vardı. Zenciyi Clayton a götür“ mek istiyor. Köşe başında, müfreze Şerifi takip etmiş olan köylülerle kar- şılaştı. Hemen havadis verdiler: — Biri yarı yolda ekmek is- tedi ama, zenciyi onun mahzeni- ne koyduğunu gördük. Mua vinleri yanında değil. Gidip bir yerden, belki de oClaytondan imdat getirecekler. — Nereden biliyorsunuz? — O tarafa doğru gittilerde öyle hükmettik. Lökgedii,