Napoleon'nun Oğlu Edmond Rostand'ın şaheseri ola «| Yak gösterilen bu eseri, zannetmem ki yan bulunsun. Vakıâ, bu eseri Yükselten müelliften ziyade meşhur Bernard olmakla beraber onu, küçükken heyecanla okurduk. Bu eser, Simdi filme alınmıştır, ve (Jean Ve- *) Je (Victor Francen), (Henri Des- İomtaines) kuvvetli şahsiyetlerile ve San'at kabiliyetlerile filme büyük bir ayatiyet verebilmişlerdir. Filmde, Napoleonun oğlunu, menti| Yatı yaşadığı (Schaenbrunn) de ha-| “meşrep annesi İmparatoriçe Ma mise'le meşhur Metternich'in ara « Kada, hayalini, Fransaya dönüp hü - m sürmek hayalini tahakkuk ettir.! Meden eriyip öldüğünü görüyoruz. Annesi sarayında eğlencelerle meş | #ülken, Napolconun oğlu, Macarlar - İ onların Fransız üniforması gibi renkl “Napolen? un Oğlu, Filminde Jeanne Boitel ile Jean dır. Fakat Mettermieh (onun bütün harekâtını tetkik etmektedir. Bu esnade bizzat kendi yeğeni, Kon- tes Camerata — bu rolü güzel Jeanne Boitel oynuyor — Napoleonun oğlu- pa sokulmıya muvaffak oluyor ve ken disini Fransaya götürmek için iknaa çalışıyor. Fakat genç dük, bunun he. nüz kabil olacağı kanaatinde değildir. Mamafih, bu tekli, onda bir fikri sa- bit uyandırmıştır, ve Napoleonun oğ- Tu tâbiye fennine daha fazla sarılı - yor. Napoleonun oğlu, tecrübelerini, Avusturya askeri kıyafetindeki kur» şun askerlerle yapmaktadır. Bir sa » bah, gene tecrübelerine başlamak üze- r kürşün askerlerin kutusunu açınca, lere boyandıklarını görüyor. Bunu, şatoya uşuk olarak alınmış olan meş İİ dan mürekkep askerle m başındas| hür (Flambeau) yapmıştır. © alamam. ikna mk ii Istanbul Sokaklarında Br okuyucamuz (İstanbul sokak-| wi) hakkında şu yazıyı gönderdi air) | en neşrediyoruz. İİ Tik sözlü filmimizin gündelik göze İlerde pek sathi bir tenkitle geçiş "ildiğini hayretle gördüm. Ne tuhaf!) NM müptezel dedikodu mevzuları (Mis İ göstermiye Mizum yok) matbuatı - Mezda sütunlarez yer tutsun da mil bir eser sudan tenkitlerle atlatıl - m? Evet; milli bir eser, bir Türk eseri Moydana geldi. Ruhumuzun milli bir #daya şiddetle ihtiyaç duyduğu bul *virde bize bu filmi hediye etmek için| "ünl başla çalışmış olanlara takdir) * teşekkür borçluyuz. Vatandaşlar!| vize simdiye kadar hep yabancı ülke-| İ, yabancı milletleri gösteren beyaz *rdede bi rdefa da sevgiH yurdumu-| © görmek, yabaner dilleri dinleten Makineden güzel Türkçemizi, o şirin) pini sazımızı dinleme kaz bir sevinç Didir? Hiç bir Türk tasavvur edemem) İ Yatanının tabii ve mimari güzellik- yakın enferiyörleri nefis ilesi halinde karşısı « göğsü sevinç ve iftiharla bi bekçi Fahri bey demiş ki (Bu fil- We bir şaheser olmadığını biz de bili» 5) Ben bu kanaatte değilim. İstanbul sokakları) ilk bir Türkçe, İyiret ve kabiliyet denmek nev'inden * hamledir. nu Lubiçin filmlerile mukayeseye uymak, ne münasebet? Ne büyük! #zlık, ne hata! Garpte bir san'at! çi vücuda getirmek için maddi vas| «Yar, bilhassa para, bol bol hazır -) ; San'atkârlar asırlardanberi sans) i Alâkadar olmuş ve artist yetiş - & "İŞ bir cemiyet arasından çıkar. i, lilerin san'at eserlerinde bütün İ Ayy illetin bedil tehassürü, bütün bir 1, “tin soluğu duyulur. (Bizdeyse bay ve meselesi. Malim; genis tin kitlelerinin güzel sanatlara bi» May. kaldığı o da malüm. Filmin gay» iy müteşebbislerle fedakâr artist - i, * müşterek emeğinden doğduğu» ”* dayanacak sermaye ile alika Mx Amadığını, kendi yağile kavrula- Üy, Ksüzvari meydana çıktığını dü- Milim. O zaman itiraf etmeliyiz ki Şaheser değilse bile şahesere ya- kın çok güzel bir eserdir. Evet azizim, bu şerajt dahilinde bu, bu kadar olur. Son söz: Nokta, Şimdi gelgelelim tenkit cihetine, En çok göze çarpan kusur Darülbeday!» lilerin (Allah, ne çetrefil söz! Sans»! kri kelimelere benzedi!) filme sahne, tiyatro sahnesi karıştırmaları. Tiyat ro ağzı, tiyatro nağmeleri sırıtıyor. Talâtan, annesi ölürken, yatak başın- da (dudaklarm türiyor, gözlerin, göz.. gözlerin kapanıyor) (demesi, Soğuk kaçmış. Sesli filmde (o bunların yeri yoktur. Talât orada, meselâ, (Anne, anneciğim, anne!!) diye perde perde hizi ve helecanı ziyadeleşen bir sesle — nim feryat — edilirdi. Bu gibi sah- nelerde ifade sözle değil, jest ve çeh- redeki mana ile olur — Buna mukabil #ki kardeşin barda karşılaşması çök canlı ve müessir oldu. Talât, hiddet ve tehevvürü taşp tepeden tırnağa sarsılarak (edepsiz!) diyebildi ve kü dehteki şarabı kardeşinin yüzüne at- ta. Rahm; evvelâ yüzünü sildi. Sonra İanccüple boşluğa bakarak (görmü » yorum) biraz dursklayıp bu defa kor- ku, dehşet ve ümitsizlik, hepsini bir- den ifade eden bir sesle (görmüyo »| rum) diye kekeledi. Enfes! Talâtla Rahmi, Habil ve Kabil gibi- dir. Fakat ahlâk prensipleri alan, bu prensipleri şuurla kullanan, vazife ve| mes'uliyet bilen, duyduğuna derinden ve sürekli duyan bir adam. Rahmiyse| daha sathi, hafif, uwutkan bir meşrep.! (Naiv) hemen hemen düşüncesiz. His» siz değil, fakat duyduğunu bir an için duyar, ibret almaz, yaşadığı vak'alar kendisinde hiç bir iz bırakmadan ge çer. Haz ve elem bu çocuk ruhundan gelir geçer, gelir geçer. Gözleri açı « hr açılmaz bütün geçmiş istırap — sanki hiç geçmemiş gibi — ilk düşüne! cesi çapkınlıktır. Karşısmda güzel bir! Mısırh kadın var, artik başka kaygu- su kalmamıştır. Bu rada kendisini e» bediyyen beklemiye azmeden sevgili» sine (er veya geç ben d geelirim) de-| diğini unutmuştur. Talât ve Rahmi rollerinde muvaf- fak oldular. Rahminin rolü daha gös- terişli, daha zengindi. o Talâtınkiyse nisbeten gösterişsizdi, bu sebepten bir kat daha takdir edilmeli, Emire hanım da güzel oynadı, ha» Yıldızlar Rövüsü Pathe «Natan tarafımdan Operada verilen bir balo münasebetile çevril-. miş olan bu filmde Paris sahnelerinin en tanmmış yıldızlarmı, ve beynelmi- Jel güzellik kraliçelerinj göreceksiniz. Yıldızlar arasında tanıyacağız si malar şunlardır: Gaby Morlay, şarkıcı Mawricet, meş- hur tenor Di Mazei, Josephine Baker, meşhur George Milton, Saint « Grani! er, Roland Towtain, Fransanm en 2a- rif nüktelerile tanınmış muharrirle» rinden Tristân Bernard. Mesele Yok Glorya sinemasınm bu mevsim baş- langıcında göstermiş olduğu Osso şir- bu hoş komedisi ikinci defa olarak gösteriliyor. Bunu pek tabil görmeliyiz, zira bu filmin baş rolünü oynıyan artist (Dak- tilo ve aşka Töbe) filmlerile İstanbul halkının muhabbetini (O kazanmıştır. ve bu artistse Armand'dan başka hi- risi değildir. Armand Berger tarafından sahneye konan bu filmde, Armand Bemard'n etrafmda kendisile hem ayar artist. ler de vardır. Bakınız, Andrö Roanne, Rolla France, Joffre, ve Suzanne De.! hely, ! Armand Bernard “Ölüm Çemberi Kânunusani ayı içinde meşhur E. A, Dupont'un yaptığı bir filmi göreceğiz. Bu filmin ismi (Ölüm çenberi) dir. Çok dikkate değer bu filmin içinde cambazhanelerde gösterilen ve gayet tehlikeli olan Ölüm çenberi, Dupont, beş ayrı zaviyeden göste fak olmuştur. Bu her an ölümle kar- şı karşıya gelip penceleşen artistle - rin hayatımı, bize, Gina Manes, Dani el Mandaille, ve Roger Maxime gibi üç kuvvetij artist yaşatacaklardır, E. A. Dupont, bu filmile sesli sine- maya verdiği eserlerin en büyüğünü pmaş oluyor, << ——— ——— reketleri serbest, pişkin, çehre ifadesi oldukça tesirliydi. Yalnız aşkından vaz geçmek mecburiyeti karşısında lâs zım gelen inkisarı gösetermedi, Tutuk bir hareketle Rahmi ve Semihayı el ele verdi, Bu yerde Emire hanımın mimik istidadından daha ziyade isti- fade edilebilirdi. Diğer artistler de iyiydi, bilhassa hancı — efendi amca — vemisgibi iki yüz papele konamadığma hayflanan serseri. Ya o kâfir Hasıma ne buyu si rulur? Aktör, hanende, sazende, ka- gözcü her hünerine pes dedik. İlle o çekidekten yetişme kırk yıllık softa gibi Kur'an okuyuşu, ömür. Filmin fotoğrafi ve müzik cephesi için söz söylemek istemez. Tekrar edeyim: Filmi vücude geti- ren müteşebbislere, rejiye, ve mümes » sillere en samimi ve takdir v teşek - kürler. Baki emsali kesiresi... Dilâra 7—VAKIT 24 Kâmunmetvel 1931 — Evvelallah Evelallah Filminde Harold Lloyd ile Barbara Kent Bir kundura mağazasmda satıcılık eden Harold Horn hususi bir surette takip etmekte bulunduğu dersler sa- yesinde mesleğinde temeyyüz ederek bir şahsiyet olmıya karar vermişti. Bir gün efendisinin dilber kâtibesi Barbara'yla tanışıyor ve her ikisi de birbirlerine delicesine (tutuluyorlar. Sevdiği kızın bulunacağı bir müsame- reye giden Harold orada, çokluğu do- Tayısile memurlarının hepsini tanımı» yan efendisi Mister Tnner'le haremi- ne tesadüfle tanışıyor ve Harold'u ta- nımıyan efendisi de karşısmda mühim bir smai şahsiyet var zamniyle Harol- da fevkalâde hörmet ediyor, mesleği- ne dair muhaverelerde bulunuyor ay»! ni zamanda Harold'un da yakında bir seyahate çıkacağını işitince kendisi de Bir anketi Almanyada çıkan (Der Film) ga -| retesi, bütün dünya memleketleri nema muharrirlerinden, sinema te- rakkiyatı hakkında noktaj nazarlar is. temiştir. Bunun için, gazetemizin sinema muharririne de müracaat cdil- miş, Sinema muharririmiz, fa, soru-| Tan sualler hakkındaki düşüncelerini| yazmuştır. Süaller şunlardır: X 1 — Sesli filim 1931 senesinde ne inkılâp geçirmiştir. Ne gibi terakki « yat vardır. 2 — Beyneymilel filim vaziyeti ne- dir? Sinemacılar hangi filimleri ter » cih ediyorlar? m 3 — Sansör hangi hususta, hangi noktal nazardan yapılmaktadır. Han- gi merci tarafından icra edilmekte « dir. 4 — Çocuklar ve talebeler için hu- susi filimler ve sinemalar mevcut mu- mudur? Çocuklar sinemalara serbest girebilirler mi? Muharririmizin cevapları şunlar. dır: CEVAP:1 Seslj filmin 1931 senesi içindeki ge- çirdiği inkilâp — eğer inklâp mevcut sa — Seslerin birbirlerile münasebet» lerinin bulunması, ve resimlerde yapı- lan “fondu enchainö,, lerin seslere de tatbik edilmesidir. Bir de mlkâleme ler, tiyatronun (Conventionel) tar - zmdan kurtulmuş teksif edilmiş fa» kat, maalesef kısaltılmamıştır. Bu vadide çalışanlar, sâdece seslerden mürekkep, resimsiz bir filim yapmı ya muvaffak oldukları gün, sesli; sine- ma kendini tamamen bulmuş olacak» tır. Mevzu itibarile, İstanbulda göre- bildiğimiz filimlerden, Pabst'ın (0- pera des 4 seon), Ekk'in Le Chemin de la Vie) si, Dupont'un (Le Phare pers du? sü, ve David Golder müstesna, sesli sinema, aptal, enal omev- rular vermekte bugün olduğu ka - dar hiç bir zaman ileri gitmemiştir. Yalmz burada nazarı dikkati o celbe den ve hayranı olduğum bir şey var. sa, oda, rejisörlerin osarfettikleri teceddüttür. Bu zavallı adamların aynı tarihte Harld'la seyahati karar laştarıyor. Fakat Harold seyahate çıkacak des ildir, ancak vapurda bulunan dük. kânm müşterilerinden birinin aldığı ayakkabıları teslim edecektir. Fakat İ kendisine rasgelen efendisi onu da $€- yahat edecek zannile vâpurda alıko « yuyor. Artık bundan sonra nâmüte « nahi bir macera serisi başlıyor, Ha « rold sevdiği kızın vaktinde yetiştire « mediği ve efendisinin mühim bir para kaybetmesine sebebiyet verecek olan bir mktubu mahalline yetiştirebilmek için San Fransisko'da yüksek bir bi- nanın penceresinde saatlerce sallanıp kalıyor. Bütün bu maceraler Harol« dun lehine bir netice vererek hem Ha- rold kıza verdiği sözü tptpyor ve hem de kızın muhabbetini kazanıyor, “Der Film,, gazetesinin bu kadar manâsız ve (licu commun) olmuş mevzuları , daima bir alâkayla İ halka seyrettirmeleri, daha doğrusu yutturabilmeleri hakikaten hayrettir. CEVAP:2 Türkiyede filim sanayii (yoktur, Fakat Türkiye seyircileri, memlekefs te eğlence yerleri az, ve mevcut olan- larda çok pahalı olduğu için, sine- mayla çok alâkadar oluyorlar, bu iti barla sinema seviyeleri Avrupadaki sinema seyircileri seviyesinden yük « sektir. Yalnız, Türkiyede sinema müdürleri, Avrupa sinema müdürle. ri seviyesinden çok aşağı olduğundan, halkın bu istidadından istifade etme sini bilmiyorlar ve mütemadiyen (hap py and) filimler çıkarıyorlar, En zi- yade sinemacıların aradıkları filimler Operet, revu, ve salon filimleridir, Ve ba yanlış görüştendir ki, Türkiyenin ilk sözlü filmi olan ve İpekçi kardeş- ler tarafından yapılan (İstanbul s0- kaklarında) filmi asıl yerli mevzuunu salon hayatı ve ecnebi orkesiraları a» rasmda kaybetmiş (MİM) bir filim ols mak itibarile halkın rağbetini kazan. makla beraber alâkasını uyandırama mıştır. Çok milli olmak, beynelmilel olmanm en iptidai şartı değil midir? CEVAP:3 Bir sansör heyeti yoktur. Bu hak müddeiumumilerdedir. Fakat polis müdiriyetinde bir kâtip, filimleri #lk sansörden geçirir. Buna rağmen bu sansörden geçtikten sonra müddeliu - muminin filmi gene menetmek hakkı yardır. Ve böyle birkaç hadise olmuş» tur. CEVAP Çocuklar ve talebeler için husust sis nemalar yoktur. Buna mukabil büyük liseler ve mektepler, muallimleri ta- rafından intihap edilen filimleri kiras larlar ve mekteperdeki (o projeksiyon salonlarında talebelere gösterirler, Çocukalr her sinemaya serbest gire- bilirler. Belediye, sadece yedi yaşı na kadar olan çocuklarım snamaya girmelerini menetmiştir. | gayanı