—6—VAKIT 26 Teşrinsani 1931 —— Yaşasın İranda siyaset üzerinde epi müessir olan “ Asüman,, nasıl doldurulur ? Yirmi beş senedir meslekine kalmış olan (Asuman) gazetesi sahibi Murtaza Han dostumdu. Onuu çarşı içindeki büyük keryansarayın ta di- binde bir odası vardı. Loş ve taş bir merdivenle çıkılan bu tek pencereli, zemini toprak odanın bir köşesi porta- tif bir mutfak, bir köşesi yere serilmiş bir Şilteyle yatak dairesi, bir tarafı da hazretin bağdaş kurup önüne otur duğu alçak küçük masa pecerc içinde ve rafdaki yirmi otuz cilt kitapla (büro), gazete idarehanesiydi. Ortada hir semaver, bir kenarda bir nargile ve mangal... 0, yirmi beş senedir (Asuman)ı bu- rada idare ediyordu. — Bu kadar zaman buradan usan- mâdin mm, dediğim zaman gülümsiye rek: —Ben buraad değilim ki. Diye ce- vap verirdi, ben burada oturmuyo- rum ki... İki nefes tiryak (9), üç ka. deh şarap beni baş ülemlerde şatmıya kâfi ve vafidir! Biricik penceresinden ufka kadar w-| “ganan toprak damları seyrederek İ — Burası benim cismimin n zası, derdi, ruhum her deni ba lemlerde pervaz ediyor. ,. Ve bu sözünü tevsik için H Sadiden, Mayimdan beyitler Onu nadiren ayık bulurdur man sakin, se5siZ, neşesiz, hammü! edilmez Kimses ktu, pilâvını kendi pişi) rir, nargilesini kendi hazırlar, afy dal çubuğunu kendi doldurur, çayr rabımı mahbup ve mahbu Bir kaç yakın dosta, çubu) yoldaşı ve kafadarı.. İste başka kimsesi yoktu. — Her şey bu ç dir, derdi, b intihabat 2 ydı, yani « faal günle: Biraz dedi & rak için uğradım. — Üstat işler?.. — Malüm ya inlihabat... — Yani? — Alış veriş yolunda! Ve birden: — Ne iyi ettin de geldin, « de seni arıyacaktım, buyün yardımı. na muhtacım) — Hayır ola? — Başıma (bir iş geldi: Biliyorsun ki intihabat zam; (*) Afyon. sadık ya 9 kadar, k ve bu kadehte. ugu bimhay dü yap 3,000,000 dolar kıyme- tinde tarihi | daha iy; üç nüsha gazete yalnız benim Asüman'ın muhterem sahibi zetenij ben yazmam., Nemzetliklerini koyanlarm yazılarına hasrederim, ve ı yukarı hep böyle yaparız. Dört gün evvel Ali Ekber Han geldi, Raki) i aleyhine müthiş bis makâle, bir hic) bir alay da başka yazılar getir. . Pazarlık, pazarlık, yüz lümene w- ir kendi yazılarını koymamı istedi, yalvardı, evvelâ wsulen nazlandım, (iseslek) ten bahsettim, hürriyeti mafbuntlan dem vurdum, meslokime, akideme sa dek olduğumu anlatmak istedim. Bilirsin eli açı, bilhassa ba intiha- bata fazla ehemmiyet veren, pizkin bir ademder. Derhal maksadım: anla) dı: — 0, ne veriyor? dedi. — Yüz elli tümen dedim... Eniyi derhal zamederek yalan söyledim ama maksat ulvi. İntihabat meselesi bu... Su gölürür.. Yalana cevaz vardır. — Benden iki yüz, hem dur. dedi, yazılarımı koymak şartile beş yüz tü- men veriyorum!... Tereddüt etmeden - elimi - uzattım. razı oldum. Yazılarını bıraktı, tefer- ruatı tespit ettik, paranın yarısını br- raktı, çıktı gitti, Keyif ve meşe ile o l bir yatak.. Fransada frangın sukütu esnasında birçok kıymetli tarihi eşya Amerikalılar tarafından satım alınmıştı. Şu resimde gördüğünüz karyola da bu meyanda Paristen Nevyorka hicret etmiştir. Kar- yola meşhur Fransız veziri Kardinal dö Rişliyöye aittir. Kendisi- ne bu yatak babasından miras müştür. kalmış ve bazret yatakta öl- Oyma cevizden mamul ve kısmen gümüş ve altın tezyinalile süslü olan bu karyolanın şimdiki kıymeti 000,000 dolardır. Yatak bir sinema şirketinin malıdır. İçinde yatan adam, artist os dır. m turdum bir hicviye de ben yazdım... İyi, âlâ değil mi? Zaten bu mevsim- de bir tembellik çöküyor, haftada iki de olsa yazı yazmak iştiham kalmı yor... Yazı başkasından, para da bol. Ne Alâ, çek tiryaki, iç badeyi.. Bir kahkaha attı. — Fakat dün akşam üstü (Kerbe- lâi Hüseyin) in kainpederi beni ça- gırtmış, gittim: — Damadımın yazılarını gazeteye koymıyacaksın, dedi, Meb'us olur da 'Tahrana giderse huradaki işlerimiz yüzüstü kalacak, anladın m? Onun mebus olma'sını İstemiyorum. Dame:| drmn aleyhinde bulunulmasını da is- temem, bindenaleyh Al Ekber Hanın yazılarmı da neşretmiyeceksin! — Hürriyeti matbunt... diye başlı-! yordum, sözümü kesti . — Damadım Hüseyin ne verdi? — Beş yüz tümen... — Çok yahu, batıracak bu herif bii zi,.. Hay peder sohta hay!.. — Üç nüsha işin... Hem matbua- tın... Demiye kalmadı sözümü Kes ti, — Şunu biraz indirsen. — Nasıl olur, dedim, zaten hatır için razı olmuştum, malümunuzdur ki gazetemin İtibarı.. Lâfı gene ağzım- da bıraktı: — Al şu beş yüz tümeni.ne onunki- leri, ne ötekileri yazma, ne lehte, ne aleyhte bir kelime istemem, oldu mu simdi? Olmadı, ama, herife açıkça olmadı diyemedim. — Fakat... Diye kekeledim, öyleya bu arturılmıyan müzayedeye aklımın. ermediğini, memnuniyetsiziiğim! ifa- de etmek istiyordum, anladı. ve ba- şını sallıyarak; — Altı yüz... Dedi, daha diyeceğin yok ya! Yoktu filvaki, paraları aldım, çık- tım, geldim. Fakat sonradan düşündüm &i iş gene (tamam) değildi, şimdi gazele i Kim dolduracak, hem de üç nüsha. Vallahi hiç iştiha Oove takatim yok. hazır da değilim, ve işte hazret seni bunun için arıyacaktım, bana yardım et, dünya ahvalini takip ediyorsun,! malüm ya biz pek alükadar değiliz! Ne var ne yok, bana bir şeyler yazı. ver! Taze demlediği çayı uzatırken: — Ha, dedi, az kadı unutuyordum, Bu sabah da (Kerbelâi Hüseyin) in karısı gizlice haber göndermiş: — Kocam intihabat propagandası için köylerdedir.. Yazılarınm kon- mıyacağını duyarsa kıyameti kopa- Tır, hem ben de onun meb'us olmasmı, Tahrana gitmesini istiyorum, baba- men verdiğinden fazla vereyim, yazı- Jarı koysun... Ne kadar ister? Hâberi getirene, hürriyeti matbu-| attan uzun uzadıya bahsettim, ister| koyarım, ister koymam, bu, para İşi değildir, mslek, akide meselesidir. Hürriyeti matbuat var lehülkamt, de dim. Neme gerek babasile belâya gi recek vaktim yok, ne dersin? Ben ne diyebilirdim, karşı karşıya kahkahalarla güldük! ... İki gün sonra istediği yayları gö- türdüm. — Teşekkür ederim ama, dedi, ha- cet kalmadı. Doktor Necfiyj tanırsm. Şu şarlatan herifi. İşte o, belediye reisliğine göz dikmiş bir alay yazı, mersiye, hicviye getirdi. Biraz tiryak, pirinç ve yağa uyuştuk. Parası olun-! ca para da verecek. Kim bilir hangi hastalarmdan topladığı bu tiryak, pi-! rinç ve yağ da para sayıkr, Öyle de- ğil mj ya? Hem kısa günün kârı az| olur. Buna da bereket versin, Hiç ol. mazsa yayı külfetinden o kurtulduk. Senin getirdiğin (yazıları da ileride koyarız. — Modası geçer, ait yazılar. — Modası geçen yazı olur mu, bir gazetenin koyduğu yazı dalma ve utlaka t » Mürekkebi de bunlar bugüne - gr ela gi ağ ğma bir şev söyledi. Hürriyeti Matbuat |! 4 NN İl Mor Löisblan © Sizi tanımıyorum.. Ne hakl8 benim odama giriyorsunuz * Fevkalâde güzel danseden, bu yabancının kollarımda, kendisini bürmetkâr bir deraguşla kucakla- mış olan Jerar'ın kollarında Nel- li — Roz musikinin ahengine ken- dini bırakıyor, bunda garip bir lezzet duyuyordu. Hayatında hiç bir dans ona bu kadar güzel, hat- ta sahoş edici gelmemişti. Vals bitti. Bir tek kelime söyleş meden iki genç ayrıldılar. Yaban &ı tekrar onun önünde hürmetle eğildi, ve kapıya doğru gitti. Nelli — Roz, salondan çıkana kadar onu gözlerile takip etmişti. Jerar gardroplan paltosunu ve şapkasını aldı, sokak kapısına yü- rüdü. Fakat çıkmadı. | ÇİÇEKLER Sokağa çıkmadı. Jerar herşeyi öğrenmek istiyor-| du. Kimseye görünmeden oda| kapılarına bakındı, kendi k:ndwıe| evin tertibatını tasarladı. İçeri Lİ rerken, kapıcıya Marlm Destol'- ün apartımanını sorduğu zaman) ikinci katta, sağda, sol tarafta da| Matmazel Destol'ün bususi kapı- sı vardır,, demişti. İ Jerar, Nelli — Roz'un hususi bir kapısı olduğunu öğrenmişti. Buna nazaran, onun odasının a- partımanın nihayetinde olduğunu tasavvur ediyordu. Kalabalıktan istifade ederek Je rar bir kapı açtı ve bir koridora girdi. Tesadüf, aradığı yere gir- mişti, Nelli — Roz'un odasında ne yapmak istiyordu. Kendi de pek bilmiyordu. Belki de onun yaşa- dığı muhiti görmek istiyordu. Yas! hut bir işaretle, onun odasına gir- diğini bildirmek, bu suretle bir ke! re daha nazarı dikkatini celb mek, bu süretle esrarengiz, garip tavırlarla ona tesir etmel:, saşırt- mak, kendisile alâkadar olaya| icbar etmek istiyordu. Koridorun nihayetinde bir kapı| vardı, açtı, ve Nelli — Rov'un o- dasına girdi. Bir köşede çiçekler duruyordu. Demek saklamıştı. Je- rar memnun oldu. Bir kapı daha açtı ve genç kızın yatak o'lasını bir baktı. Kimse yoktu. İç odaya da baktı. Herşey yolunda, eler o- ralara gelmek icap ederse vaziye- ti öğrenmiş oluyordu. Tekrar odaya döndü. Hafif bir koku duydu. Nelli — Roz'un ko- kusu. Dansederken duyduğu ko- ku. Bu odada kendisini pek rahat hissediyordu. Bu koku onu meste- diyordu. Bir an kendini kaybeder gibi oldu fakat hemen toparlandı, çiçekleri alıp çıktı. Şimdi ortalık tenhalaşmıştı. He men herkes çıkıp gitmişti. Yalnız, büfede 3 silâsşorlar, Valne ve bir akşam yemeğine davetli birkaç kimse kalmıştı. Jerar koridorda bir an durdu, cazbanda yaklaştı ve şefin kula- olduktan sonra... Düşünüyordu. Bir kadeh daha yuvarladıktan sonru: — Yalnız, dedi, şu doktor Necliyi methetmek, ona taraftar görünmek hiç de hoşuma gitmiyor, öledenberi bu adamı sevmem, mel'un herif, aksi bir zamanda karşıma çıktı. Allah ve re de rakiplerinden birj çıkazelse... — Ümidin var mı? — Bütün rakiplerine el altından haber yolladım, bakalım.. (Kısmet! Bir nefes ve bir kadeh daha. Sonra kahkahalarla gülerek: — Zinde bâd (*) hürriyeti matbu- at. Diye bağırdı. şarap KAN DEMİR aşasın. — Başüstüne efendim, © siniz. i Diyerek, orkestrasma, © valsı çaldırmıya başladı. 4 Nelli — Roz bu havayi ca döndü. Kalktı ve Jersf ğu tarafa yürümiye başla” ya gelince, deminki vel orada durduğunu hayret © da dehşetle gördü. Bir elin kası, kolunda pardesü o bir elile çiçekleri tutuyord” Nelli — Roz donmuş * 4 Bu çiçekler kendi çiçekleri Bu adam odasına girmiY©; etmiş miydi? Koşa koşa” gitti, Baktı, Kendi çiçekler” Nelli — Roz hiddetlendi tiyordu bu? Kimden müs?” ıp odasına girmişti? Bu 18 takip, bu terbiyesizlik ne © ti? Artık, kendisinden izah” miye karar vermişti. Tekrar koşa koşa döndü m orada değildi. Gene koştu kapının önünde yetişti. #' mın telbiyesizliği kendisini nirlendirmişti. Adeta kaba vurla: — Siz kimsiniz? diye si Jerar tebessüm etti: — Bir dost. — Sizi tanımıyorum. Ne beni takip ediyorsunuz. Ne! benim odama girdinz? müsaade aldınız, niçin? — Bu çiçekleri almak içif Jerar sükünetle konuş Gayet tabii idi. Genç kız o” sini duyunca evvelce duyasi oldu. Jerar telefonda sesin! tirmiş olmakla beraber, ge” bunu hisseder gibi olmuştur |. ehemmiyet vermedi Şiddet — Mösyö, dedi, sizi meh # rum. . Bu yaptığınız doğru “ih — Affedersiniz, bu $ç'$, muhafaza ettiğinize o kadi' nun olmuştum ki.. Bu bir terbiyesizlik dah” kil ediyordu. Nelli — Roz" larını silkti: — Tesadüfen saklamış, di, onları almanıza müs3“ miyorum. — Rica ederim, müsaağ” niz de götüreyim. Nelli — Roz iradesinin cağını hissetti. Ayakları" vurdu: — Kat'iyen, diye bağıl maz, atınız. Almanıza etmiyorum. Jerar aynı sükünetle: — Merhametli olunuz? bu zavallı çiçekler size n€ ? 4 Ben onları, (o demin lütfet yam im olarak ğım.. Rica ederim. 5 Bu sözleri o kadar mest sesle söylüyordu ki, Nelli “7 # kendisinde garip bir bis di Jerar onun gözlerinegözleti”” miş, âdeta manyatize Bu bakışların altında, o S*.'#f itiraz edemedi. Hiddeti sesi yük bir kuvvetin altında “ele duydu, bu kuvvetle müca€i mek istemiyordu. Kendim ti. ETE FPAPESAS. SELE Hi fh Jerar kapıya doğru ! ve çıkana kadar gözlerini Rozdan ayırmadı. ii Trokadero meydanma gri | Jerar bir taksi çağırdı ve oturduğu pansiyona gittir if) Otomobilde, Jerar bit 58 yakmış, bir köşeye göm“ Hayattan ve kendinden © du. Bir ask macerasi is Li ii E