16 Kasım 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

16 Kasım 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 8 — VAKIT 16 Teşrinsani 1931 —— z Yuvarlak Gandi,İngilterenin siyaset tuzağına | Masa Yuv körü körüne düşmüş bir adamdır! Acaba Gandi ne yapacak? 1— Bu akibet zaten belliydi. 2— Demek ki Hindistandaki kardeş kavgası bitmiyecek! "3 — Demek ki istiklâl mese- lesi gene suya düştü, 4—Gandi eli boş gımiştli, eli boş dünüyor.. AcabaGandi bun- dan sonra ne yapa- ak? Dünkü telgraflar Londrada| toplanan yuvarlak masa konfe - ransmın tepetaklak yuvarlandığı. nı ve meşhur Gandinin memleke. tine avdet için hazırlandığını ha- ber veriyordu. Yuvarlak masa konferansının bu akibete uğrıyacağı besbelliv. di. Çünkü (konferansa iştirak eden Hintliler arasında vahdet yoktu. Hindular, müslümanlar Şeyhler, Hindistanda yerleşen İn- gilizler, paryalar ve sair Hint a- masırı konferansa gelmeden ev- vel aralarında anlaşmamışlar ve konferansta İngiltereden istiye « agi metalibi kararlaştırmamış- Onun için konferans, Hindis « tan davasını temsil eden murah - hasların teşkil ettiği tarafla İngil temsil eden taraftan teşek tereyi kül edemedi. Konferansta. en çok mevzuu bahsolan nokta, Hindistanda ika- met eden anasırı bariştırmek ve aralarındaki ihtilâflarr | bertaraf etmiye çalışmaktı. İ i Hindular, Hindistanda büyük bir ekseriyet teşkil ettikleri için akalliyetlerin hakkımı I£ kile ta - ve onları memleket mukad deratında hissedar etmek istemi - yorlardı. Buna mukabil, basta müslümanlar olmak üzere bütün akalliyetler, Hinduların tebiiye - tine girmeyi kabul etmemekte 13- rar ediyorlardı. Birçok müdahaleler, tavassut- lar kâr etmedi. Bunun neticesin- de konferansın dağılmıya mah- küm olacair pek aşikârdr. Fakat İngiltere hükümeti, konferansın inhilâlinden evvel, (Hayırhahlığı- nı pöstermek için!) bütün bu ana- sırı barıştırmak için bir takım tek- liflerde emmeyi fakat Hindular onun tekliflerini de ili kabul görmüslerdi. an O halde, Hindistan i henüz helledilebilecek ve pişmemiş, Hindistan, İngiltereden istiklâl veya muktariyet istiye » cek seviyeye yetişmemiştir! İste İnrilterenin ve İngiliz si - yasetinin bütün dünyaya gösler- mek istediği buydu. Ve bunu gös termiye muvaffak oldu, İngiltere siyaseti, şöhreti bü -| / tün dünyaya yayılan (Gandi) yi Londrsya getirerek onun Hindis- tan davası temsil edemiyen, o - num Hindistana hâkim bir vaziye- ti haiz olmıyan bir adam olduğu nu bütün beşeriyete gösterdi. İngiliz siyaseti, Gandiyi Lond- raya sürüklemekle yalnız bu mu - vaffakrveti kazanmadı, o bundan başka. Hindistanın birbirine düş- man milletlerle, birbirine kayna- şamıyan unsurlarla meskün oldu- ğunu, ancak onun sayesinde ora- da emniyet ve asayisin muhafaza sına imkân oradân çekilirse sel gibi kanların akacağını ve bunları bir kimse - — durduramıyacağını İspat et- Bütün bunlar, (Gandi) nin ba.| siretsizliğinden, (Gandi) nin Hindistandaki klerikal sınıfa bo « yun eğmesinden Ye onun tesiri al- tında bulunmasmdan ileri geli- yor. ç (Gandi), her Hindu gibi menfi bir adam olduğundan, bu müthiş muvaffakıyetsizliğe uğramış ve İngiliz siyasetinin tuzağına körü körüne düşmüştür, Gandi, Londra konferansma yalnız Hindularn lideri olarak gitmekle €sasen davasını kaybet- miş bulunuyordu, çünkü bu vazi- yette olan bir adamın İngiltereyle karşı karşıya gelerek, şunu iste rım, bunu isterim, demesine im » kân yoktu. Çünkü bu istenilen şeyler, yalnız bir unsura değil, bü- tün memlekete verilecekti. Mem- te, ayrı ayrı siyasetler ve ayrı ayrı hedefler peşinde koşu - yordu. Neticede Gandi, ve Gandi ile beraber bütün Hindistan kaybetti. Gandi, Londraya nasıl eli boş git- tiyse, gene eli boş olarak dönü- yor. Gandi, bundan sonra ne yapa- cak? Acaba Hindistanlıları birleştir- miye ve onları birleştirdikten son-i ra onların davalarını müdafaaya mı çalışacak? Yoksa bu muvaffakıyetsizlik onun sarsılan nüfuzunu bütün bü- tün yıkacak mı? Bize kalırsa, ikinci şık daha doğrudur. Gandi, kendini kaybetmiş ve zw'fları meydana çıkmış bir dam dır, Hindistan onu tecrübe etmiş FR Ami” e AŞ İ | Pp Yukarda — Japonyada Tokyo Gandi hâlâ sırıtıyor ! ve tecrübe onun aleyhinde netice- İlenmiştir. Hindistan, bundan sonra evve- lâ dahili işlerini halledecek, Hin- distan anasırımı hoşnut etmiye mu vaffak olacak bir lider arıyacak, ondan sonra davasını halle çalışa» caktır. Bu yeni lider, bakalım kim ola- cak?.. » Omer Riza Aceba? Vaşıngton- İsianbul konuşabilecek mi? Bir müddettenberi bazırlan- makta olan Vaşinglon Bükreş telefon hattının tesisatı tamamla- mış ve üç gün evvel hat umuma açılmıştır. Sofya ile telefon irti- batımız olduğuna göre Sofya Bükreş yoluyla bizim de Vaşıng- tonla görüşmemiz kabil olacaktır. — Japonyada bir Türk mektebi ve bir matbaa.. şehrindeki Türk mektebinin talebeleri. Aşağıda—Tokyo Türk cemaalinin hususi matbaası Japonyanın merkezi olan Tokyo şehrinde küçük bir Türk bulunduğunu, şayet! kolonisi vardır. Tabsilini Istanbulda ikmal etmiş olan ırkdaşımız Aptülhay bey, orada bir mektep ve bir matbaa açmıştır. Japon- yadaki Türklerin hemen hepsi esnaflıkla geçinmektedir. Mektepte okutulan Kitaplar bu küçük matbaada tertip ve tabediliyormuş. Aptülbay bey Vefa lisesini bitirdikten sonra hukuk fakültesine girmiş, taksilini Tokyoda tamamlamıştır. Bu ırkdaşlarımız şimdi ve giymekte ve Türkiyedeki her inkılâp hareketini büyük bir li keli Çocuğa gelince: Ne istersen yap: |: Zaten gerdanlık ve belki senet" lerde elimizde olacak .. Uzun bir müddet orada kaldı Soğuk tesirini göstermiye başla mıştı. Tekrar votka şişesine müra- caat icap elli. Ve nihayet, adam memnun oldu. Çünkü, izbenin ka- pısı açılmış, içerden ihtiyar bir ka dın çıkmıştı. Kadın, gözetildiği nin farkında olmadan, demin ken disinin geldiği yola doğru yürüdü. Gözden kaybolunca, adam, gizlen diği yerden çıktı, izbeye doğru ilerledi. Fakat, kapıda durmadı, arka tarafa geçerek, izbenin hah- çesinin duvarına tırmandı ve bah-! çeye atladı, arka kapıya ilerledi. Tam kapıyı vuracağı sırada dur-| du, cebindeki plânı çıkardı ve o- kudu: “Çocuğa gelince.. Ne istersen yap, Doğrusunu istersen onu buraya getir. sen bile kârumıza bir şey ilâce etmiş olmayacağız. Çünkü gerdanlık ve bel. ki de senetler elimizde olacak. Mae mafih, eğer keyfin isterse ve tehlike YOKSA, « «oya Adam kapıyı vurdu. Cevap yok. O zaman pencereye Saklaşik) ra, adam onu yüklendi. pencef Xi kepenkler kapalıydı. Zorladı, aç- tı, içeri atladı. Odanın ortasındı 6, 7 yaşlarında, güzel fakat soluk bir kız duruyordu. Kızcağız kor- kudan gözleri açılmış, elleri birbi- rine Bağlı, a a duruyordu A- dam, ona tatlı bir tebessümle ba-| Yor, onu eğlendirmek için karak: —Korkma kızım, dedi, sen kon teş Valin'in kızısm değil mi? Kız başıyle evet diye cevap ver di. — Seni bıraktıkları bu ibtiyar kadın dövüyor, fena muamele e- diyor değil mi? Kız gene başını salladı. — Demin çıkıp giden o mu” Kız gene aynı suretle cevap ver di. Evet bunların hepsi doğru idi ve çok bedbahttı. Zavallı yavru- cağın gözlerindeki felâket müna- sı o kadar derindi ki, adam kalbi- nin en ince köşelerine kadar mü- teessir oldu ve tedbiri elden Bıra- kıp: — Benimle gelir misin? Dedi. Çocuk bu sefer hiç cevap vermemişti. İsrar etti: — Benimle gelirsen seni anne- ne götürürüm. Çocuğun yüzü gerildi, sözlerin- den yaşlar akmıya basladı: — Annem... babamla beraber öldü. — Haym yavrum, annen ölme- di. Yaşıyor. Beni, seni aramıya o gönderdi. Yavru, ona endişe ve ümit dolu gözlerle bakıyordu. nm sözleri acaba doğru Twydu? Ona karşı kalbinde bir teveccüh te duymuyor değildi. — Annenin boynunda tadı ve içinde senin resmin olan ws- dalyonu tanıyor musun yavrım? — Evet. — Al, öyleyse.. İşte bak.. An- nen inanasım diye onu bona ver « dsi madalyonu çıkarak çocuğa gösterdi. Küçük, eski mes'ut zamanlarmi batırlatan ma- dalyonu görünce ağlamıya baş- ladı. — Hadi çabuk Staciz, ibtiyar de zaman gelir? — Bu gece. — Nerede yatıyorsun? Müze Yukarda, yalnız başıma... orkuyorum ai “o kadınla olunca daha Pay ll -— | | Bu yabaner-| İ sanki her adımda, tutkal — O halde yukarda yali tıyorsan, kadın senin giri ğinin yarın sabaha kadar kında olmaz. Gidip köyden rup öğrenene kadar da uzaklaşmış oluruz. Yalniz Stad | cesur olmak, korkmamak lâ” | © Sen hem zayıf, hem de hastsf” uzun yol yürüyemezsin değilmi — Yürüyemem yal. — Eh ben seni kucağı” alırım öyle ise. b Yabancı heybelerinin birisi den bir torba çıkardı ve: i — Şimdi, dedi, bu sorbanif içine seni koyarım. Hem sırtı” da taşımıya kolay olur, hem 4 kardan, yağmurdan ıslanma! Fakat ne olursa olsun kıpırda” yacağını vadet bakayım. Küçük azimkâr bir hareket — Vadediyorum dedi. Hi Çocuk torbaya girdikten s0” di den çıktı ve kepenkleri ka torbayı duvarın üstüne ko! öte tarafa atladı, tekrar torbil! sırtlıyarak yola koyuldu. A; j omuzundaki Stacia ile konuf” 5 m m i'm pe mum a a a kılar söylüyordu. Yabancı adam gece oluncf” kadar yürüdü. Yollardan geç” yordu fakat, gittiği ciheti, a” sıra yaktığı pusula ile tayin edi yordu. Sırtındaki torbada, Stad? şimdi, uyuyordu. Adam, küçücük vücudun kendini k: , verişinden anlıyordu. i Gece olmuş, adam halâ yör yordu, halbu ki dinlenmesi, biri? bir şey yemesi ve çocuğa da mesi lâzımdır Fakat böyle yi altında nasıl durabilirdi? Nihayfi gene bir çam ormanına girecili sırada, bir izbenin damı gör! dü. Burası da kızcağızı kaçı izbe gibi kapısız bir izbe idi. Adam yâklaştı, sırtından 10” bayı endirdi ve Stacıayı çıkar Çocuk önce bir sallandı, karıcalaşmış ve o uyuşmuş ayaklarına kan geldi ve yürüdü Fu esnada, öteki biraz ekmek" bir kutu sardalya çıkarmış, pik şişede duran soğuk çaya biraz” votka karıştırarak çocuğa mişti. Yemekten sonra da: Hadi yavrum, dedi, yoruz. Kilometreler kilometleri takif ediyordu. Adam mlitemadi! yürüyordu. Fakat artık adı tekisi “gibi emin “değildi. pr ayaklarına yapışıp onu çekiyo” du. Nibayet oımanın öte tarafın? geldikleri zaman şafak sök#”?. başlamıştı. İri bir ağacın dibindi durdu, tekrar yemek hazırla” Çocuk birdenbire : , Ne iyi adamsınız, deli — Oyle mi? Sende çok V* ve iyi bir kızsın. Artık k 4 yor musun? — Hayır. Fakat annemi zaman cöreceğim? imi anam eeeneninn”: e ge a, 0 şa

Bu sayıdan diğer sayfalar: