Fakat ben Türküm ! Harbi umumi içindeydi. Yunanis- Yan da İngilizler ve Fransızların taz- yiki üzerine harbe ( iştirük etmişti. Bunun üzerine Selânik şehri bir ka- rergâh halihi aldı. İngiliz, Fransız, Italyan, Sırp, Rus hatti Arnavut or. duları orada toplanmış, kısım kısım harp yerlerine © gönderiliyordu. Li- manda da bü devletlerin bazılarna 2- İt zırhirizr bulunuyordu. ; Sokaklarda türlü türlü lisanlarla konuşan, biçim biçim askeri elbiseler. le insanlar doiaşıyordu. Bu kadarı bile çokken Fransızların e Afrikadan HimdiÇiniden getirdikleri siyahlar ve sarılar da yardı. Hülâsa bir mahşer! Mem İeraber, şehirde bulu- ili, Yakar hin , Türkten başka, hoş görmüyerge bile bu kalabalığı Bu devleği lerin ii ileri i Biyetleri m idarecileri kendi em- : için Şehir içinde bir takım m almışlar, ehalinin ne dü: ö Mü, neler yapmak İstediği #renmek cin de hafi,eler kullan- hide bas'amalardı.. “Tabii bu hafi er Sene afisi arasından w- Maki şehir ehafisi Halbuki bir adamın kendi ndi milleti aleyhinde hafiy mesinin me kadar çirkin, ne kadar mâmussuzca bir hareket © olduğunu SÖylemiye bile lüzum yoktur. Bunu! her vicdanlı, © her hamiyetli inrsn kendi kendine duyar. Öyle ama, hir Şuval içindeki cevizlerin hepsi iyi de Eildir. Çürük olanları da buluna bi lir. Böyleleri diğerlerine müthiş ve feci zararlar veren birer mikroptur. İşte bu yabancı devletler, aradık- ları hafiyeleri, böyle namussuz ve milliyetsiz adamlar arasında bula bildiler, Artık şehir dahilindeki her tanı, et milletin düşüncelerini, duygularını adamlar vasrtasile anlıyacakları İ M zannediyorlardı. Ne kadar yanlış Me fikiri,. Bu namussuzlar, kendi millet ve Yatanları aleyhinde bulunacak kadar sefil ruhlu oldukları halde ötekile- rine sadakat ( göstere bilir mi?, Ne gezer? Tabii oniurı aldatacaklar ve masum bir takım kimseleri, her hal. de zenginlerikorkutarak para kazan- manın çaresine bakacaklardı. Böyle feci vak'alar olmuyor değil di. O zamanki Osmanlı hükümetinin İstanbuldan kovduğu böyle vatansız bir adam, Fransızların hafiyesi ol- muş, Türkler arasında dolaşarak, yalancılıkla, riyakârlıkla muhabbet. lerini kazanarak güya ağızlarından Mf alarak hemen Fransı haber vs Güz Kuveler içinde | m 3İZ onu tanıyorsunuz değil “Evet, bu adam zabitinin düryü nünü çalıp kaçtıktan sonra, bana fo. toğrafımı gösterdiler, bu adamı o re. simden tanıyorum.,, “Bu işte vazifedar mı buluwuyor. dunuz ki size bunun resmini göster. diler?.,. “ Hayır, resmen bu işle meşgul de #ildim. Polonyalmın firarı sıralarm. da ileri karakolda © bulunuyordum. Maalesef, bir âz geç hareket etmiştik. Yoksa bunu çoktan yakalardık.., Polonyalının dişarı çıkması emr dildi. Arkasmdan Terehov “Kabili.- yetsiz herif!,, dedi. Miralaylarm isticvabı yeniden bas Tamıştı. Terehov tekrar para o leklif etti ve parayı almaktan niçin cekin- diğimi sordu, “Atmacak vasıtalara müracaat © diyorsunuz. Hem çok iyi biliyorsü- muz ki, namuslu bir adam vatanma anet etmez!,.. “Harpte yardımına ihtiyaç göste - rilmiyen vasıta yoktur. Şu halde siz malümat vermemekte inat edi Yorsunuz?, “Evet, inat ediyorum, Miralay. Şen Fıkralar Yenen etler Hayat bilgisi (dersinde Ilocinm bir gün evvel anlattığı dersi tale beye tekrar ettiriyordu. Bir küçük kızı çağırdı: — Söyle bakayım, hangi hayvan. larm etlerini yiyoruz?. — Köyun, sığır, tavuk, balık, in- san etlerini yiyoruz Hocânım: — İnsan eti venir mi?, S lüyorsun?. en ne sÖy- — Yenir Hocinrm, babam gece, “insanlar hâlâ birbirlerini yemekten yaz geçmediler... diyordu. Büyük muvaffakıyet İstanbu'da leyli bir mektepte bu: lunan ve bakalorya imtihanında mu- vaffak olamıyan bir çocuk, babasına şu mektubu yazdı: “Baba, imtihanım mükemmel oldu. Mimeyyizler verdiğim cevaplardan | o kadar memnun kaldılar ki gelecek defa da aynı imtihana girmemi çok rica ettiler, Tabii ben de hatırlarını| kırmamak için istediklerini yapacağı-. Bil ma söz verdim.,,. verecekti, Bu sefil adam, en ziyade zengin leri göze alıştı. Bir gün, kendisini "stemiyerek kabul eden bir Türk mektebi müdürü ile görüsürken hazı zenginlerin nasıl adam olduklarını soruyordu. Mektep müdürü bunun memuriyetini bildiği için, sorduğu &- damlarm namuslu o olduklarmı ve kendi islerinden başka bir şey günmediklerini anlattı, Anlaşılan, adam İmiş olacak ki, hemen şpidip Fransız polis mürlürüne bn, Türk mektebi o müdürünü gam) nazladı. Bunu vaser haber almış o'an mekt-> müdürü, kendisini arat. mıya meydan vermeden Fransız po: Vs müdürüne gitti, Evvelâ kendisi - nin nasl bir adam olduğunu. ispat) ettikten sonra dedj ki: — Polis müdürü efendi, böyle na. mussuz, yalancı herifleri kullanmak la bir menfeat temin edeceğinizi mi zannediyorsunuz?. Kendi milletine hiyanet eden bir oadamdan size mi sadakat bekliyorsunuz?, Polis müdürü bir iki dakika dü- şündükten sonra su teklifte bulundu; — Beyefendi, kabul ederseniz, sizl hafiye teşkilâtımızm — veisi yapalım,i iyi bir maaş alacaksınız. Bunu işiten mektep müdürü hid. detle yerinden fırladı ve Hağırarak dedi ki: — Çok güzel söylüy, ben bir Türküm, hakiki namussuz olamazlar. unuz. Fakat ürk olanlar TEMİS Tercüm. eden; Doğan Yıldız “0 halde idam kararı tatbik olu- nacaktır.? Bir t sonra pencerenin önünde! Polonyatile Avusturyalıyı gördüm. A. vusturyulmm bana getirmek üzre al. dığı, elindeki siyara paketini, Polon-| ; aşmış, muayene ediyordu. Ya paketten yazılı kâğıt çıkarsa?. diye korkuyordum. Fakat Avusturyalı, Polonyalıdan daha kurnaz çıktı, oda- ma girdiği zaman muayene Glunan paketi cebine soktu. Diğer hir cebin. den buna başka bir paket verdi :Dik- kat! Kâğıt! Kâğıt, her hasusu ikmal olunmuş bir firar plânmı izah ediyordu, Plâ. na göre gece yarısı odadan gizlice çı karak, parmaklıktan © atinmaklığım! lâzrmdr. Benim © yapacağım yalnız bundan ibaret gösteriliyordu. Gece! yarısı nöbetej derin bir uykuya dal. mıştı. Muayene ettiğim geniş soha bacası, firarrma elverişlidi, Soba ta- mir edilmekte olduğundan bacı acık bırakılmıştı. Dişardan gecenin par. | lak yıldızları görünüyordu. Binanın! damı çok yüksek olmamakla bvraber düzdü. Firar için ertesi geceyi muva.| fık buldum. Sabah erkenden, sndric Av“ Yangın Vaaaarl.. Bir gün Hindistanın bir köyün- de, Gomoranın kulübesinde yan- gın çıktı. Zaval. hı A adar: so Vaaar! Diye bağıra- rak okulübeden fırladı ve ıtfaiye çavuşuna koş” tu, Çavuş dedi ki; — Azizim, iki dakika müsaade et. Bu küçük zaman içinde ber şeyi hazır- lar ve kulübenin önüne gelmiş bulunurum. Hakikaten it- faiye çavuşu şa- şılacak bir ça- buklukla © işe başladı. Tulumbayı ve arazözü hazır. lıyarak yola koyuldu. Tulumba bütün sür'atile uçuyordu. iki dakika geç ç# mişti ki itfaiye çavuşu bütün va sıtaları ile, yan- makta bulunan kulübenin önünde bulundu. Yangından her ne kalmışsa, bir an içinde söndürebildi. wv — Şişede muvazene Bu, pek eylenceli bir oyundur.Sa-| londa bulunan herkes iştirik edebi- lir ve herkesin gözü önünde yapılır. Hazırlanacak şeyler pek basit ve © hemmiyetsizdir. Bİr Şişe, meselâ ma- den suyu şişesi alır yere yatırıramız. Şişenin yarım metre ötesine, sağ İa- rafına bir mumlu bir şamdan, bunun da yanma bir kibrit kutusu koyarsi- nız. Hepsi bundan İbaret, Şimdi gelelim oyuna: Ak etmek istiyen her kim lı, içeri girdi. Saat O dokuzda beni kurşuna dizeeeklerini söylüyordu. Bu defa da bir komedya oynamak iste diklerini bildiğim için, telâş etmeden “Azizim, başka çare Yok!, diye cevap verdim, “Fakat siz gece Yarısı kaçmalidi- ni, biz her şeyi hazırlamıştık, Şimdi iş işten geçti.!,, Tam dakikası dakiknsma © erkâi harp yüzhaşısı içeri girdi. Sair za- manlâr benimle dostça görüşen yüz başı, bu defa bir kelime söylemiyor- du. Altı asker flerden, altı seker de geriden etrafımı sarmaşlardı. Hapishane bahçesinin bir duvarı ö& nünde durduk, Kendi kendime mese- leyi gene bir tiyatro telâkki ederek sükünetimi muhafazaya çalışiyor- dum. İki kişi beni duvara dayadılar. Diğer askerler de on adım ilerde va- ziyet almışlardı. Silâhlar omza bas- tırıldı. Ben yalnız namlıları göre hi- liyordum. Ve bir az sonra., olduğum yere yıkılmıştım, Düşerken bir tüfeğin ateş etmiş oldü- Zunu duydum. Kurşun üzerimden geçmiş duvara saplanmıştı, Yüzbaşı küfürle karışık bağırıyordu: “Ben cellât değil, bir zabitim! Böyle berbat işlerle uğraşamam. Ya | üzerine koyar, dil iliki Desi bü 5 — VAKIT 8 Teşrinsani 1931 —— OCUK SAYIFASI Faydalı Bilgiler Mürekkep Gördünüz mü işi?, Hizmetçi dik- katsizlikle o mürekkebinizi dökmüş; evde başka mürekkep te (kalmamış. Günlerden cuma! Eyvah ne fena te sadüf! Halbuki yazacak vazifeleri- niz var, Şimdi ne yapacaksınız?, Ü zülüp ağlamıya lizum yok. Bunun İ| çin de size kolay bir çare gösterelim:| Evinizde ocak var; sirke de var de- Zil mi?, Oldu, tamam. Ocaktan bir| az kurum alırsınız, bir az da sirke İ- Te karıştırırsınız;işte size âlâ bir mü rekkep!, Kurutma kâğıdı Ihtiyaç zamanında insan kafasını yorarak bir çare bulmak, hattâ bir şeyler icat etmek istidadındadır. Ba- zı öyle zamanlar olur ki on para kıy» meti olmıyan bir şeyi bulmak için on kuruş da sarfetseniz beyhudedir. Aksilik öyle olur ki bulmanm imkânı olmaz. Meselâ bir parça kurutma küğıdmm ne ehemmiyeti var?, Öyle ama bazen en lüzumlu bir zamanda bulamazsınız da dünyalar değen bir nesne oluverir. Mamafih o siz bunu evvelceden ha- zırlamış olabilirsiniz. o Vâk:â bir az kaba saba olur ama, siz şekle bal | maym işinize yaradığına bakın. Her gün öteye beriye attığınız kâ- gıt parçalarını toplayın; isterse ya- zılı olsun ziyanı yok. Bunları su İ- çinde hir müddet kaynatm, sonra çr- karıp (avucunuz içinde sikıp ezin. Tam bir hamur oldu mu, bir tahta bir az elinizle ezersi- niz. Sonra kurşun kaleminiz| oklava yapıp yufka açar gibi kuvve'le bastı- rıp yaymaya başlaşsınız. Kâfi dere- cede incelince kurutuverin. Yazımızm mürekkebini pek çabuk! emen, âlâ bir ! ırutma kâğıdı olur gider, Şey YARA AKİS gelip şişenin üzerine (o oturacak, $u şartla ki, şişenin ağız tarafı bacak. larına doğru gelmiş bulunacak, Bir ayağmı da öteki ayağının üzerine koyacak. Elile yere dokunmak ya- saktır. Sağ elin; uzatıp, kibrit kutusunu alacak, açacak, bir kibrit çıkararak yakacak ve sonra bu yanan kibriti muma uzatıp onu da yakmıya çalışa. caktır, Tabii bütün bu hareketleri yapar. ken müvazeneyi temin (etmenin ne; kadar güç olduğunu anlarsınız. Sa- ğa sola yalpa yaparak bir iki defa düşmek tehlikesi de vardır ki, bu hal-| de salondakilerin ne kadar gülecekle rini ve oyunun me kadar eğlenceli o- | Tıp hapse tıkınız!, | Yüzbaşı bana yaklaştı, beni tesel liye çalışıyordu. “Cidden, bu aptal herifler sizi az kalsm ahirete gönderecektiler!,, Günlerdenberi hareketsiz hir hal de hapisane odasında yatmıştım. Asa- bem bozulmuştu. Bir gece yarısı, nö- betçi horuldarken O sobanm ge niş deliğinden o bacaya doğru süzüldim. o Hareketimi kollarım ve obacaklarımla temin ediyor. dum. İş kolayca olmuştu. Da ma çıktığım zaman devriyelerin be nim pencerenin önünden geçtiklerini gördüm . Onlar uzaklaştıktan sonra damın kenarından tutunarak bahçeye atla- drm. Duvarın gölgesile parmaklıklar ra yetiştikten sonra, iki gölge gör- düm. Birisi parmaklığın bu tarafın- da birisi de diğer tarafında. Bunlar- dan birisi benim Avusturyalı diğeri de bir yahudi cocuğu idi. Çok uzaklaşmadan hapisanede gü- rültünün başladığını duyduk. Yahu- di çocuğu bana yol (gösteriyordu. Tarlalar arasından tabana o kuvvet, yahudi çocuğu korkusundan (o elime yapışmıştı. Kâfi derecede süratle kaçamıyorduk. Tam kuvvetim kesil son? aptal herif, hayvan! Seni üç gün mütemadiyen nöbete çıkarttıra-! yım da, kumandadan evvel ateş edil| —ses#f öğren! Çabuk onu kaldı) mişti ki bir eaddeye geldik. “İşte bu caddeden İleri gide ceğiz., Yahudi sözüne devamla: “Be. nj yakalamamaları lâzımdır. dedi. “4 Kâğıttan cezve « Ne, Inanmadımız mı? Evet kâğıt- tan, defterinizden çıkara bileceğiniz her hangj bir sahifeden cezve! Bus na inanmamıya lüzun yok. Pek âlâ tecrübe edebilirsiniz; hemi ateş üstün- de değil, meselâ ispirto alevi üstün- de suyunuzu ısıtır, kahvenizi pişirir« siniz. Bu, pek kolay birşeydir. Bir parça kâğıt almız; pek büyük olmasın; ha- ni şu bizim takdir varakalarımız yok mu7. Onlardan birinin yarısı kadar olsun. Sonra bu kâğıdın dört taraf nı yukariya doğru kıvırıp — uçlarını bükünlz. İşte size cezve (o vazifesini görecek bir kap. Şimdi bu kâğıdı ispirto lâmbasmm üzerine koyar, İçine su doldurursu- nuz. Bundan sonra lâmbayı yakınız; hiç merak etmeyiniz, kâğıt yanmaz; suyunuz pek”çabuk ısmır ve fıkır fw kır kaynamıya başlar, İsterseniz, limbayı yakmazdan ev. * vel su içine biraz şeker ve kahve ko“ yarsmız. İki dakika içinde kahvenin kabardığını göreceksiniz. Hem ucuz, hem kolay, hem sür'atli bir değil mi?. Yeni Bilmecemiz 1234567 irkiyenin geçirmekte olduğu hal, 4 — Benzer, 5 — İki nida edatı Şakuli: 1 — Bir harf, ? — Bir sual, 3— Su- ya karşı menfi bir emir, 4 — Bir kız ismi, S— istihza, 6 — Bizim sevdiğimiz bir renk, 7— Bir harf, 8— Koşan adam bir emir 9— Yok değil. Vakıt bilmece kuponu 8-11-1931 | haftaki bilmecemiz Yazı kışı bahane ederek ça- kalır, ğaç gölgelerini takip ederek bir müddet ilerledim, beni kovulıyanlar bir kurşun menzili bana yaklaşmışlar dı. Mukavemet göstermeden askerlere teslim oldum. Takip vazifesini de- ruhte eden, Polonyalı küçük zabit küfrediyordu. Benim firar ettiğimi (ne suretle anladıklarını öğrenemedim. Bilâha- ra yahudi çocuğunu da yakalamış ge- tirdiler, Her halde ağır surette ceza görecekti, kendisine çok acıdım. İnkılâp içinde seyahet Minsk şehrinde geçirdiğim günler tamam olmuştu. Öğle üzeri bir zabit ve beş neferle istasyondan hareket ettik, İlk durak noktası Smolensk şehri olmuştu. Smolensk hapisane sinde iki gece bir gün kaldık. Ha. pihanede benimle aynı höcrede, dört Bohemyalı Alman vardı. Bunlar Çekoslovak gönüllü teşkilâtına gir. mek için buraya tıkıldılar, Kendile rine burada yakayı kurtarmaları nasihat ettim, dedim ki: 3 “Dördünüz birden gönüllü teşki- lâtına gireceğinizi bildirirsiniz. İlk fırsatta bizim tarafa geçersiniz. Bu da ancak iler; karakolda bulunduğu nuz takdirde mümkündür. Gönüllü kıt'asının mevcudunu, mevkiini | iyi ce öğrenmiye dikkat etmelisiniz ki bizim tarafa geçtiğiniz zaman düş man *ephesi hakkında malümat veze- biksiniz, ,,, o —Bilmedi—