A | Heyecanlı yolcu kadın — Bir yolcu arkasından bir paraşut atınız. Neye ağlıyormuş? Çocuk bir kapının önünde oturmuş hüngür hüngür ağlıyordu. Yavrucu- ğrzın bu hali, yufka yürekli bir ka. dıncağıza dokundu ve sordu: — Çocuğum, niçin ağlıyorsun? — Vücudümde bir hastalık var di, ye, eve gönderdiler; “Bir ay buraya gelme!, dediler, Kadın dedi ki: — Ağlama çocuğum, bu ay çabuk geçer ve yine mektebine kavuşursun! Çocuk tekrar hınçkırdı: — Hanım teyzeciğim, ded!, ben de ona ağlıyorum ya işte. Hırsız nezaketi damın birisi evine dönerken kar raflık bir sokakta bir hırsız yolunu çevirdi ve Üstünde kaç parası varsa hepsini soydu. Adamcağız, canımı kurtarmış ol- maktan mütevellit bir memnuniyetle evine yollanırken hırsız seslendi: — Hey efendi, dur dur, şu beş lira- ık kâğıdı geri al! Ve bu garip muamele karşısında hayretten hayrete düşen adama ilâve etti; — Çünkü köşeyi dönlince bir başka arkadaşım seni yoklıyacak. hiçbir şey bulamazsa canı sıkılır, pençereden düştü, hemen Enfüloanzanın sonu Doktor — Enfüloanza hastalığı had- di zatında tehlikeli ve korkunç bir hastalık değildir. Fakat neticeleri korkunç olabilir. Hasta — Evet, bunu, verdiğiniz he sap listesini görünce anladım. Çocuğun gafı Hasan bey ve karısı bir dostu ta- rafından akşam yemeğine davet o©- lunmuşlardı. Evde kalacak ka | çacak kimseleri olmadığı için kiçik Makbule geçenhediye çocuklarını da beraberlerine almışlar. dı Sofraya oturdular. Çocuk, kendi tabağına konrlan eti “esmek ister- ken becerer et fırladı, halının ü- zer'ne düştü. Bu vaziyet karşısında anasi da, babası da fena halde mahcup olmuş- lar, kızarmışlardı. Annesi çocuğa kızdı: — Haydi, dedi, ev sahibi hanım eflendiden af dile, Hemen kendisine; bir sey söyle! Ji Çocuk, hemen yerinden firliyarak yere düşen eti aldı ve ayakta ev sahi- bine dedi ki: — Affedersiniz hanımefendi, ka- bahat benim değil! İyi pişmemiş et- ler hep böyle yapıyorlar! Tanışıklık Adamın biri lokantada yemek yi- yordu. Kapıya yakım bir yere otur- duğu için geleni, gideni iyice görü yordu. Bu aralık birisi içeri girdi ve yemek yiyen (adam, ayağa kulka - raki — Affedersiniz efendim, dedi, gali- ba zatı âlinize on beş gü evvel bura- da tesadüf etmiştim, Yeni gelen başını salladı: — Fakat, dedi, ben maalesef sizi hiç hatırlamıyor ve tanımıyorum. Bunun üzerine adam: — Olabilir, dedi, ben de sizi tanı- mıyorum, fakat kolunuzdaki şemsiye yi tanıdın. — Bu da mmükün değil, çünkü on beş gün evvel ben buraya geldiğim zaman elimde şemsiye yoktu. Adam cevap verdi: — Fakat benim yardı! Sıhhi bir kitap Kütüphanelerden birisinden sıhhi bir kitap istiyen genç bir (doktora “Doktor gelinceye kağar hastaya ne yapmalıdır?,, isimli hir kitap verdi- ler. Genç doktor, kütüphane memu - runâ: — Hayır, dedi, ben böyle bir kitap istemiyorum, “hasta gelinceye kadar ne yapmalı? isimli hir kitabın yok mu? Köpeğe ağızlık Adamin biri dükkâna girdi: — Bir ağız bağı istiyorum' dedi. Dükküncı birçok bağlar çıkardı, fa- kat müşteriye beyendiremiyordu. A- dam: — Bunlar ağzı pek sıkar! Ben da. ha gevşeğini istiyorum. Dedi. Dükkâneınm çırağı atıldı: — Efendim, sıkı değil, demin bir hanım geldi, bunu beğendi, aldı. De- di, Müşteri çırağa döndü: — Oğlum, dedi, ben hanım için is temiyorum, köpeğim için istiyorum. Çocuk dedi kiz — Doğduğum günün yıl dönümün- de amcam bana verdiği hediye en İ ğını pek zannetmem dedi. fazla makbulüme geçti. — Neydi? — Bir born! — Neden makbule gecti böyle? — Annem evde vükitlj vakitsiz öt türmiyeyim diye her gün kana beşer kuruş veriyor da. istidaları tasnif İşsiz kalmış bir genç bir kun panya müdürüne müracaat etti: — Efendim, gazetede bir ilân gör- düm. Münhal olan işe talihim. — Maalesef çocuğum. Müracant pek fazla, Yalnız bügün bin tane Is tida aldım. — Peki efendim, bendeniz de o is tidaları tasnif ile İşe başlıyabilirim. -- Sizin zabitandan birisi rus or-| dusu hakkında (Odüşmana malümat verse ne yaparsınız. Tabii hiyaneti vatan cürmile itham edersiniz. değil K â alanda birkaç dakika süküt hâ:| sl oldu. Şuşkin ile reis bana sorüla- cak sualleri müzakere ediyorlardı. Reisin sözleri arasırâ kulağıma geli- yordu, İtiraf etmiyor me yapalım? diyordu ki: e de yörecekleniz ki ee deceğim ki gelecek adam ile ispat © bu, o adamdır. Eğer ispat edersem yok mu, o zaman allahtan yardım ta- lep etsin!, a hep askeri iş; Mütebaki sualler ttefikimiz lere ait id. Bahusus MÜ bulunan yl hakkında» ki enallerine mübalâğal: kuvvet mik- tarile cevaplar ei di Reis gülerek diyordu kis — Şuhalde biz dikkatli hareket et- <Mişiz. Bundan başka teçhizatınız NE, özi Kuvler İçinde TE rcüm odeon: miktarda? İşiltiğimize göre her tas burda otuz makineli tüfeğiniz var. mış? — Otuz makineli tüfek?.. Hiç doğ- ru değil, belki 100 deseydiniz doğru olurdu. Bu cümleyi çok skain söyle- miştim, Şüphe etmelerine mahal kalmamıştı, Her halde bu ifademi doğru telâkki ettiler. — Ya bu kadar adamı nereden te- darik ediyorsunuz? Zayiat miktarını kapıyacak mik- tarda alman askerinin mevcut olma- ması lâzım. — Bizim çok mükemmel doktorlara malik olduğumuzu gali. ba unutuyorsunuz. (oKafasından vu. rulmıyan her askeri sıhhate getirmek bizim için basit bir iştir. Şuşkin gnee tecessilsle sormıya baş Tadı: — Ne diyor bu adam” — Evet, evet Alman denilen mil Jet, çok kurnaz bir gürühtur. Fakat bu it oğlu # beni aldatamaz! Bilhas sa beni! Şuşkin bunları söyledikten sonra bilmem kaçmcı defa gene san tine haktır. Reis ile Şuşkin gene mühahaseye başladılar. Reis diyordu ki; — Kendisini hapsedebileceği; Şuşkin: ex — Hayır, hayır beklemeli, çanı çi- kıncıya kadar ayakta beklesin, Baksa niza mel'una, dört gündenberi yeyip içmediği halde hiçbir şey olmamış gibi hareket ediyor. Res: — Kaymakam bey hu fikrinize hic de taraftar değilim. Hem iiham © decek elimizde delil yok, — Bir casısa merhamet etmek doğru değildir. | Acmdan geberse bile umurumda değil, Şuşkin ve reis odayı O terkettiler. Yanımdaki nöbetçilerden © birisi al- manca benim hakikaten casus “olup olmadığımı sordu. Ayni zamanda Iki sigarayı ceketimin cebine soktu. Reis söylediklerimi Şuşkihe tek- Nöbetciye dedim ki: rarladı. Şuşkin? İl — Bir casusun zabit üniformasma Oteldeki levhalar İki arkadaş bir otele uğrayıp kal mışlardı. Ertesi sabah aralarında ko- muşurlarken birisi dedi ki: — Otel fena bir yer değil, benim yattığım odanın duvarında şöyle bir cümle vardı: “Burada geceleri ken dimi huzur ve sükün içinde ve #elâ-| mette hissediyorum.., Öteki cevap verdi: — Evet, benim odada da öyle bir cümle vardı ama altında otel nizam- namesinin şu maddesj asılı idi: “Mü- diriyete teslim edilmiyen para ve mücevheratım ziyandan (mes'uliyet kabul olunmaz, Firma ! Komisyonculardan birisi bir müş- teriye, temsil ettiği müessesenin ilân kartını vereceği yerde nişanlısının resmini vermiş ve: — İşte, demişti. Temsil ettiğim| firma... Müşteri bu resimdeki güzel kıza, bir de komisyoncunun yüzüne baktı, — Bu firmaya senin müdür olaca- il AM ii 5 — VAKIT 23 Teşrinevvel9 31 —& Hayır, babamdı! Yaşı oldukça geçkin bir kadın, her zamnki gibi gene delikanlılar. dan birine balta olmuştu. Çocuk, bir türlü bu kadından ya» kasını kurtaramıyordu. Bir gün de di kiz — Siz iptidai mektebinde iken sık srk sizin çenenizi okşıyan bir erkek sınıf arkadaşınız vardı, hatırlıyor musunuz? Kendisini gayet genç görtermek istiyen kadm: — O çapkın sendin değil mi? dedi. Delikanlı güldü: — Hayır, ben değildim, benim ba- bamdr. Kendi parasile Kadının birisi öğünüyordu: — Bu başımdaki şapkayı görüyor musun? Bunu kendi alnımın terile kazandığım para ile aldım. — Ya. — Evet, uğraşıp kocamı elgaradan vazgeçirttim. Ona mukabil bana bu şapkayı satn aldı. Hanım — Kızım, dikkat et bu dilenci resmi tam beş bin lira kıymetindedir. Yeni hizmetçi — Amma yaptınız hanımefendi, benim annem geçen sene bir liraya koca bir kral resmi almıştı. girmesi mümkün mü ya? Bizi o kadar aptal mı zannediyorsun? İ Nöbetçi: Hakkın var. Hakkm var diyordu. Epeyce vakit geçtikten son-! ra Ikisi tekrar odaya girdiler, Sarr- şın reis çok ciddileşmişti, Şuşkin da-| hn fazla kabarmıştı. İstintak yeniden| adı. — Hakikati söylmenizi bir kere da- ha ihtar ederim. Reis bu suretle söze başlamıştı. o Sahte isimle bu tarafa geçtiğinizi İspat İçin elimizde delili var! İsminiz Georg Lübke değil Max! 'Wild'dir. Siz meşhur casus (o zabitisi- niz. Buna ne cevap veriyorsunuz? — Ben evvelce söylediğim gbi sö zümde sabitim. Bu hususta yanl; miş olsanız gerek. Şuşkin reisin önüne bir büyük al- büm sürdü, (Beni masaya çağırdı - lar. Albümün içinde benim mülâzim- lik zamanımda çıkarılmış bir fotoğ-| rafım vardı. e Birkaç senelik eski bir! fotoğraf ama, simamı en ufak tefer. rüntma kadar gösteriyordu. Göz ucu ile resmin kenarındaki yazıyı oku - dum. Iri vücutlu bu da doğru. Reis: — Yahu artık inkâr etmeyiniz. Hem inkâr etmenin faydası yok, Ne- tekim sizin casusunuz Golba da al kalandı ve idama mahküm edildi. Sizi tanıdığı ( takdirde ' kendisini affedeceğiz. Görüyorsunuz ya kanu» nun en ağır sahifesi taliinize çevrik di, — İsmim Georg Lübkodur. Hem ak bümdeki resmin benimle müşabeheti İ yoktur, dedim. Şuşkin hiddetle: — Domuz hâlâ yalan (söylüyor! Bu it oğlu Max Vilddir. Bize yaptığı fenalıkter çoktur. Bana doğru yak. laşarak: — Sana geberinceye kadar dayak attıracağım. Yahut it'raf edersin! Salona birkaç dakika için süküt çöktü. Müzakere ediyorlardı. Reis bana dönerek: — Size bir teklifim var. Bize lâ zım olan malümatı verdiğiniz takdir. de affolunacaksınız, o Rus hükümeti size yüz bin ruble vadediyor. İstedi- iniz takdirde Rusya dahilinde ika- mets edersiniz. Polislerimiz sizi her suretle o muhafazaya ve hükümet sk zi himayeye amadedir. Harp bittikten sonra İstediğiniz yere gidebiliri- niz. ( Sizin ihbaratmızdan kimsenin malümatı olmıyacaktır! « (Bitnediğ. #.