7) ŞE e | pi e e mr e Bütün insanlara, bütün İnsanların €serlerine dikkat edilecek olursa gil buriyetindeyim, “artık bıktım, daireyi! rülür ki, hepsinde hakikat O biribi- altüst ediyorsunuz. rinden farklı telâkkilere uğramış, Hasan bey bu sözle bir.. giydi, fa birinin ohakikat bilerek uğrunda bü- yük fedakârlıklara giriştiği bir da- va, bir diğeri için tamamile haki- katin zıddr sayılmıştı. Şu itibarla göğsümüzü gere gere iddia (edehiliriz ki hakikat denilen şey, bütün be Mip'md3 v R . şetiyetin müşterek bir & mikyasla öl) © — Afedersin burlarda “bir gorle |, aleni Beyin bütün aranın katın. çüp (bulabileceği bir nesne di ir! esilül esiniz mi? ara karşı zarif o ve hürmetkür dav. Halbuki yalan hiç öyle değildir. ranmaktı; fakat biçare bol bol gaf lanı her yerde, her zamanda ve her! Tu yapmaktan kendini alamazdı. ! He haflık Bir gün bir mecliste bulunuyorlar şekilde o bütün beşeriyet biribirinden farksız söylemeğe muvaffak olmustur. Hayatın & ve san'atın muhtelif e. serlerine, muhtelif tecellilerine ba. kacak olürsak (görürüz ki yalan, dünya Üzerinde birçok (müessesele rin o vücut bulmasına sebep olmuştur. Hele san'at, büsbütün yalan demek - tir, yalanın ta kendisidir. Edebiyattaki teşbih ve istiareleri, gülmüyorsunuz; hele aradan bir müd. hayalleri odoğuran nedir, yalan de- ğil midir? Hatta meşhur ingiliz edi- bi: (Oskar Vaylt) bir eserinde “yalan söylemek kudretimiz e eksildikçe san-| di «erleri ibda etmek kabiliyetinden| mahrum kalıyoruz, dememiş midir? Ressam iseniz çizdiğiniz tahloyü, tıpkı tıpkısına tabiata benzetmeniz & serinizde (muvaffak (olmadığınıza işarettir. Ondan dolayıdır ki, bir fo tografı, — karşısındaki çehre veyahut manzarayı olduğu gibi gösterdiği İ- çin — bir eseri san'at addetmezler. | Şu Karamanlı bakkal, şu Kay. serili pastırmacı, şu Talar manav, şu Kumkapılı gizanocu, şu ermeni lokantacı yeğen zengin. olmuşlardır. Eksik (diri kullanarak, hesaba fazla yazarak” fena yağ kullanarak, elmaların çürüklerini sürerek... ilâh. “Yani yalan söyliyerek değil mi? Cemiyetleri . dolaşmız. Hele ha- nımların toplandığı salonlara uğrayı- niz. Orada o bâzı gençlerin şu şekil de methedildiğini duyarsınız: — Ne janti çocuk, ne kibar, nelte Yalana bayılıyor. l nâzik, ne terbiyeli! Bu methe sebep nedir, bilir misi. 7” niz? Çünkü o genç önüne çıkan ka- dınlara kompliman namı altında mut tasıl yalan söyler. Kırk beşine yaklaşmış bir kadına der ki: — Ah hanımefendiciğim, Istanbulun eski (âlemleri de fena değilmiş, fakat siz o günleri hatırlamazamız! Sürme ve boya İle güzelleştirilme. ğe uğraşılmış bir çehre Okarşısında bir: «—- Ah hanimefendi kirpikleriniz. di yerek süzülür ki süratsız hanım mes Kızlar çukura düşünce ... ZA LE XEZAL RA A Sa min iğ in Bu nevi ısrarlar sermayecirin Yazan : Aleksandr Kuprin — Küçük tontonum, hasta bir ar Çe mİ e —— “ - kele ke Hasan Beyi müdür çağırdı: Yalana methiye! | Hasan Bey, dedi, bu günden ifi- den etmekten de çekinmiyen bir adam bir mec! kimseyi güldüremiyordu. Çalıştı, çaba ladı dedi ki: det cak İeceğimi zannetmiyorum. Çünkü ay ni sözlere bundan birkaç sene gülmüştüm. babasına dedi ki: Givi evlenirsem mes'ut olâca- jr bem beyaz Yumurta yumurtlıya. mes'ut oldun, bu İşte ne kazunacak- sm? ————— o—m————— o————— kadına dedi ki; tolu ket inanmayın — katmerli yalanlardır. ğını A baren vazifenize nihayet vermek mec- kat masum bir eda ile şöyle cevap ver! İdi: | — Nasil olur müdür bey daireye Gaf ! Kendisini zarif ve hoş sohbet adde- ve bu kanaatini arada sırada izhar dı. Ev sahibi (o bulunan hanım kocasi sile oayni yaşta olduğu halde bunu kabul etmezdi. Bu kadın o gün diyor du ki: . “Kocam kırk yaşındadır, belki İ- nanmazsınız, fakat (okendisile oara mızda tam on yaş fark vardır. Hüsnü Bey bu söz üzerine güzel hir söz söylemiş oolmak ve kompliman yapmak için dedi ki; — İmkânsız hanımefendi, siz de zevciniz kadar genç görünüyorsunez. Siyah ve beyaz tuvaletler Küçük çocuk, annesine: " — Anneciğim, deği, siyah tavuk- lar her halde beyaz tavuklardan da ha akıllı. Annesi hayretle sordu: — Neden yavrum? — Çünkü anneciğim, siyah tavuk liste aklınca tuhaflık ediyor fakat muvaffak olamayınca içerledi ve — Sözlerimi anlıyamadığınız için geçsin o zaman bu sözleri anlıya- ve gülecek hale gelirsiniz. Dinliyenlerden birisi cevap verdi; — Bu sözlere gelecek senelerde gü evvel Kazanç Samüelin oğlu evleniyordu, geldi, — Baba, sevdiğim kız fakirdir, fa:| bildikleri halde, beyaz tavuklar siyah İyumurta yumurthyamıyorlar. Gece ve gündüz Yaşlı adam, yeni evlenmiş genç Samüel güldü: — Parzedelim ki evlendin. ve Keme — Demek, kocanırla Amerikaya gi İşte böyle sözler — ki adına Feza diyorsunuz; - burndı gres olduğu 7a. terbiye, incelik, filân da deseler) yan orada gündüz burnda “gündüz olduğu zaman orada gecedir, Genç kadın cevap verdi; — Her halde ilk günlerde buna a» Lşabilmek için epey müşkllât çekece; ğim, öyle zannederim. | Demek o zahirde hakikati aradı- iddin eden beşeriyet (o hakikat opln İğne Hayal ve uğradığım bile yek. İl | | — Beyefendi; ceza müddetiniz biti, tahliye edildiniz. — Aman beş dakika müşaade, Zamâne çocuğu Büyük baba yeni beş yaşına basan torununa : — Yavrucuğum, dedi, (maşallah artık Obüyüyorsun, adeta kocamn kız oluyorsun. Halbuki, pek iyi ha- tırlarım, bir (o pazartesi sabahi doğ- muştun, o zaman ae kadar mini mini- idin, Bu söz üzerine küçük kız, hayret) le küçük ve yuvarlak gözlerini açtı ve: — Dedeciğim, yanılıyorsun, dedi. Ben, pazartesi günleri dans dersi al- mağa giderim. Güzel anne Kadının biri, arkadaşına öteden beriden bahsederken dedi ki: — Ah, benim (rahmetli (Oannemi bir görmeliydin, ne güzel kadındı, bilsen! Arkadaşı cevap verdi: — Sen babana benzersin değil mi? Mikel ân — 'sun? Namık İsmailin atölyesini - gezen; bir misafir, bir tablonun Önünde durdu ve: — Üstat, dedi, şu tablonuz Mikel Anjın tarzına pek benziyor. Üstat: — Beni taklit edenler o kadar çok ki, olabilir. Hakikat Sayfiye Şerif Bey, işinin çokluğundan 6 sene karısı ile (beraber sayfiyeye gi- demiyecekti. Behicenin israrı üzeri- ne onu yalnız göndermiye kadar verdi. — Amma, sakın, dedi, seni baş- kasının kollarında yakalamıyayım. — İnşallah, ben de öyle ümit ede rim, Vesika Polis oşoförü durdurdu: — Bana bak, dedi, bir daha hizlı gidersen vesikanı alırım. Şoför cevap verdi: — Alamazsın! — Neden alamazmışım, kanun... — Evet kanun, anladık, anladık amma vesikam yok ki alasın!.. Fırtına İki komşu merdivenin başında kar şılaştılar: — Dün geceki fırtınayı < duydun mu? — Evet, senden biraz önce geldim, karın kapıda bekliyordu. Şahit Maznun: — Reis bey, Allah şahittir ki ben bu işi yapmadım. Reis: — Maalesef yegâne celbettiremiye- ceğiniz bir şahit gösteriyorsunuz. ! Mantık İkiler Ne o sâhte para basıyor müş * — Tabii, sahicisini yapmak kolay © m? Otomobil idaresi — Nasıl karin otomobili idare et: mesini öğrendi mi? — Evet ama, yanıma oturup akıl öğreterek. Babasına pazaran Nişanlısıma nazdran © | — Affedersiniz fakat başka iç- ki içerim. Simeon bana... Niyuvra gazetecinin sözünü kesti; — Konyak getiriniz Manka ilâve etti: — Bir de armut! nneşine nazarın Ahmer B Çeviren « M.Gayur iti kadaşım var. O kadar hasta ki aşa.yatları meyanındadır. Bununla vakit, ği inemiyor. Ona elma ve çikolata gö- geçirirler. Onların yeknasak hayatım-. Simeon diğer bir şişenin mantarı. türmek İstiyorum. Ne olursun bana a-|da bu bir nevi eğlence vazifesini görür.|n! açarken hürmetle gazeteciye cevap İrver.. Her biri müşterinin parasından ne ka.|verdi: — Arkadaşın mı?. Saçmaya lü.ldar çok sarfettirirse o kadar şeref ka-| o— Başüstüne, Serj Ayvanoviç. Şim- zum yok. Haydi fındıkçılığı bırak da zanacağı kanaatindedir. Halbuki buldi geliyorum. uslu bir çocuk gibi şu koltuğa — otur. süretle sarfettirmekten ceplerine bir) Lihonin hayretle sordu: Ellerini kavuştur bakayım. Vera ye.| Kâr Eelmiyor. Yalnız vekilharcın tatli) tik defa olürak “Çukur) da kon: rinde fıkırdıyordu. Gözlerini süzerek muamelesine | veya umumane (SX) yak getirdiklerini görüyorum. Ne va cevap verdi: hibesinin bir taltifine mazhar olmakla kit istesem yok cevabini âldrm. — Ya elimden gelmiyorsa. 0 kaj kalıyorlar: Ramzes şaka ederek dedi ki: | Simeon ibr kahve Otakmı, finsan- A â dar cazipsiniz ki... İlar, bir şişe Benediktin, yemiş ve gekeri iso g0 Serj Ayvanoviç (o partlayı yor: di Ra we gedik karşısında eme dolu tabaklar getirdi. Şarap ve bi) onin yet ve müsamaha ile ba- ra şişelerinin mantarlarını açtı, Yar) Baris Sohaşnikof ilâve etti; şını sallıyor, Emma Eduardovnanın çenko gazeteciye sordu: — Belki de buzı imtiyazları vardır. Alman şivesini taklit ederek: — Siz içmez misiniz?.. Affedersiniz) ( Gazeteci bu söze karşı soğuk kanlı — Pek alâ! pek alâ! pek alâ. diyor| eğer hata etmiyorsam ( isminiz Serj/lğmı muhafaza ei Ve Borisin zarif , Ayvanociçtir değil mi?.. elbisesine gözlerini dikerek (o sakitane Vera tekrar etti: — Evet. dedi ki: — Şu halde arkadaşıma şekerleme) (o — Müsnadenizle Serj Ayvanoviç si.) — Yegâne Oimtiyazım one kadar ve elma götürmelerini söylemeğe gidilze bir fincanakahve takdim edeceğim.) içsem sarhoş olmamaklığımdır. Bu i Yoksa şarap mı tercih edersiniz? . (| sayede hiç kimse ile kavga etmem, Ba du. Müstakbel k ına nazaran Kendine na gösterilen itimadın sebebi bu ola. cak, nazaran Ahmet B. Lehonin dedi ki: — N luhaf! Ben de buranm müda- Gazeteciyi gittikçe fazla takdir e-İyimiyim. Maamafih size karşı göster den Lihonin sevinçle bağırdı: — Ne centilmen adamsmız. Bana biraz konyak verirsiniz değil mi? » — Maalmemnuniye . Gazeteci bu sözü söylerken Lihoni- ne saf bir bakış ile bakıyordu. — İlk görüşte ben de sizden niz İyi bir arkadaş olduğunuzu göste: riyordu. Lihonin güldü: — Artık yekdiğerimizi lüzumu mik- tarı komplimanladık. Şaştığım bir tek nokta var. Nasıl oldu da şimdiye kadar burada karşılaşmadık. Görünü- şe göre buraya oldukça sık geliyorsu- nuz, Niyura safdil bir cevapia bağırdı: — Serj Ayvanoviç müdavimlerimi- zin en mühimmidir. Adeta kardeşimiz dir. Tamara kızı susturmak için hiddetle çıkıştı: — Aptal sus! dikleri teveccühe mazhar olamadım, Borsi Sobaşnikof münidar bir tebes sümle mukabele etti: £ — Mahallin kâhyası! Bu sözleri Peatovun İşitmemezlik- ten kelebilmesi için yavaş söylemişti. hol Gazeteci duçar olduğu (o tsaruzlar. landım. Doro Çenko barındaki hali-'dan asabileşmeğe başlamıştı. Baris talebede adet olduğu veçhile talebe uy» mıyanlardan birinin meclise . iştiraki ni hoş görmezdi. Onlar “Yabancılar, idi. Onlar yalnız ne söylenirse (o kafa İsallamak için cemiyete iştirak edebilir» ler, Fazla o söylemezlerdi. Pentovun kendi o heyetlerinden ha riç olması afedilebilirdi. Fakat onla- rı alkışlamaması, karşılarında lâkayt ve terbiyeli durmakla iktifa (etmesi çekilir bir şey (o değildi. Sobaşnikofu asıl içerleten nokta umumânede kapr- cdan meğmum Kafkaya kadar her. kesin gazeteciye karşı hareket göster. mesi İdi. (Bitmedi)