— 2 — VAKIT 11 Temmuz 1931 dığı takdirde yerlerine baş mu- avinler gelecektir. Şürayı Devlet kanununun be- yeti aleniyede görülmesi şart koşulan işlere ait maddesi ilga edilmiş, hangi işlerin aleni he- yete sevki lâzım geleceğinin takdiri reise bırakılmıştır. D dairelerinde (evrakın tetkiki içinde yeni ve güzel bir usul konulmuştur. Bundan sonra şubelerin tetkikine bir kâğıt ve- rilmeden evel, husumet teveceü- bü, müddet müruru, tebligatın kanun dairesinde yapılıp yapıl- madığı gibi hepsinden evvel ba- kılması icap eden hususları tet- kik ederek raporunu evraka ilâ- ve etmek üzre daire âzasından | birinin reisliği altında iki mua- | vinden toplanacak bir tetkik he- yeti çalıştırılacaktır. Devlet Şürasında gıyabi ka | rarlarda kaldırılmaktadır. Hu- kuk mubakemeleri usulünde ol- duğu gibi kanunda yazılı 15 gün içinde cevap vermediği takdirde huzuruna ve beyanatına lüzum görülmeksizin karar verilebile- ceğini bildirir son bir davetna- me gönderilecek, bunun üzerine verilecek karar da vicabi sayıla- caktır, Daavi şubelerinden birinin verdiği kararda maddi yanlışlık- lar sara alâkası olanlar tara- fından iddia edilecek olur, reise de kanaat gelirse o mesele o şubede yeniden tetkik ettirilebi- lecektir. Malüömdur ki daavi dairelerin- de mubakeme yazı ile olurdu; | ancak dairenin kendisi kendili- ğinden lüzum görürse tarafları dinleye bilirdi. Şimdi alâkası olanlar İsterlerse onları dinlemek salâhiyeli de ilâve edilmiştir. Bu yazdığımz esaslara göre kanunun öbür maddelerinde de teferruat değişiklikleri olmakta, kanun için birde nizamname yapılması kabul olunmaktadır. Bu tadiller, meclisin bu içti- mar bitmeden rılacaktır. ER LE A m EEE YAYAN "bayragı çekilmiştir. Ertuğrul yatı saat on altıda demir alarak ba- reket etmiş ve Karadeniz boğaz dışına kadar çıkarak bir cevelân çin sonrageri dönmüş ve alovaya gitmiştir. Kıral Hz. Ya- | lovada Gazi göşkünde misafir kalacaklar ve geceyi oradageçir- dikten sonra bugün öğleden sonra Dolmabahçeye dönecek- dir. Irak başvekili Nuri Sait Pş. Yalovaya gitmiyerek burada kal- mıştır. İrak maliye nazırı Rüstem B, Haydar Obeyanatta O bulunarak ezbümle demiçtir ki: Dost ve kardeş bir milletin misafiri bulunuyoruz. Ankarada ticaret ve dostluk muahedeleri- nin esaslarını tesbit ettik, Bunlar yakmda bitirilecektir. Hudutlarımızda tam bir sükün ve emniyet hüküm sürmektedir. ( Başmakacimizden mbaat yök bir canlı delil bulunabilir mi? Yaratıcılık ve teşkilâlçılık vasıfları omunkariz olmuş bir memleketi bütün dünyanın husu- metine karşı hiç yoktan kuvvet- İ lar yaratarak yeni başlan kur- mak iktidarından başka bir tabir ile ifade olunabilir mi? Meğer Mustafa Kemalin kaba- bati ne büyükmüş? Kurtardığı Türk. milletinin başımdan fes çr karıp şapka ve kasket giydirmiş! Hiç fes yerine şapka giymekle bir millet medeni mi olurmuş? İ Bu bedbaht adam bu sözlerile ispat ediyor ki Mustafa Kemalin Türk milletine niçin şapka giy- dirmiş olduğunun farkında de- ğildir. Sakıt halifenin başına vura vura şu hakikati ifade ede lim ki Türk milleti bugün oldu- ğu gibi şapka ve kasket giy- mezden evvel de bir millet değildi. Bilâkis medeni bir millet ol- rebilecek vaziyette idi. Yalnız bu milletin başında fes bulun- ması, bu suretle medeni millet- ler nazarında kendi aleyhinde propaganda vesilesi oluyordu. Sırf başında fes ve sarık bulun- duğu için Türk milletini medeni âlem hududundan ayırıp hariç tutmak istiyenler vardı. Bu ayrılığın içimizdeki mah- ayrılık o bissini verdiği vakidir. Mustafa Kemalin bütün cihanın busumetine karşı varlığını kendi vesaiti ile müdafaa edip istiklâ- lini kazanmış olan ve Lozan mu- ahedesi ile bütün cihana Türki- «yede medeni haklara malik bir millet yaşadığını kabul ettirmiş bulunan Türk milletinin başından bu propaganda mevzuunu çıkar- rin serpuşunu giydirmiştir. Görülüyor ki Türkiyedeki şap- ka inkılâbı gayri medeni bir milleti medeni yapmak için de- ğil, bilâkis medeni haklarını ve i medeni kuvvetini milli mücadele ile ispat eden Türk milletinin diğer medeni milletlerden biç bir farkı bulunmadığını ifade ve ilân etmek içindir. Sakıt halife Apdulmecit bu açık hakikati an- İ lamamışsa kabahat Mustafa Ke- malın mıdır? Maamafih oAptülmecit Gazi Mustafa Kemalın asıl kabahati ne olduğunu bir türlü söylemek | istemiyor. Varsın o söylemesin, İ onun sözlerini biz ikmal edelim. Perde Açılıyor gayri medeni | duğuna cihan kadar delil göste- | dut geri anasıra da hakikaten bir ! ! adam,, tabirini kullanıyor. mış, ona bütün medeni milletle- | Hakikaten Gazi Mustafa Ke- malın kabahati yok mudur? var- dır. Bu kabahat vaktile sadece başına fes giydiği için düşman- ları tarafımdan gayri medeni ad- dedilen Türk milletinin başına şapka giydirerek aleyhimizdeki bu propaganda mevzuunu kal- dırmış ve Türk milletini hakiki medeni çehresi ile bütün aleme göstermiş olmasıdır. Gazi Mus- tafa Kemalın kabahati milletin mukadderatını ve hakkı hayatını artık bu topraklarda hakkı ha- yatı kalmamış mütereddi bir handanıne tasallütundan kurtar- mış olmasıdır. Türk milmetinin mukadderatının ve bakkı haya- tının vaktile bu memlekete hiz- metleri dokunmuş diye birkaç babanın evlâtlarına ebedi bir çiftlik gibi miras olarak verile- meyeceğini milli bir dava şek- linde ortaya koyması ve bu da- vayı bütün milletin kararına ik- tiran ettirmesidir. Gazi Mustafa Kemalin kaba- bati yöz binlerce vatan evlâdının kanı ve canı bahasına kurtulan Türk milletini mütareke devrin- de vatan aleyhine hiyanetleri sabit olan bir hanedanın tekrar eline bırakarak yeniden inkıraz uçurumuna sevkedilmek ihtimal- lerinin önüne geçmiş olmasıdır. Onun içindir ki sakıt balife Abdülmecit Türk milletinin ha- lâskârı olan Mustafa Kemalden bahsederken “ Gazi denilen bu Bu- rada daha bir kaç gün evvele sit küçük bir batıramı naklede- yim. Gazi Hazretlerinin Irak kralı Feysal H şerefine Anka rapalasta verdiği baloda bir Iraklı zat ile görüşüyordum. Bir aralık Reisicümhurumuz yanında haşmetli misafirile beraber ya- nımızdan geçti. Muhatabım mu- sahabenin © mecrasını Okeserek birdenbire bana: — Bakınız, bizim mâbudumuza bakınız!,, Dedi. Ben muhatabım- mın (mâbut) tabirile kral Haz- retlerini kastediyor zannettim. “ Evet, Irak kral Feysal Haz- retleri gibi bir hükümdara ma- lik olduğu için obahtiyardır., Dedim. Fakat muhatabım sözümü tas- dik etmekle beraber maksadı Gazi Hz. olduğunu tekrar etti; — Gazi hakikaten bizim ma- budumuzdur. Ona bir mabut gi- bi hürmetimiz vardır. , o Dedi, Şimdi bir kere bir Iraklı dos- Dalları YAZAN EŞAT NURİ Sie. Karamusallı süt ninenin artık inanılmasına imkân kalmamış ke- ramet ve peri hikâyelerine gelin- ce, bunlar yalan bile olsa tatlı tatlı dinlenmez mi? Nihayet Karamusallı süt ni- ne, hanım efendiyi eğlendir- meğe güldürmeye muvaffak olan ek insandı. Nadide H. zeki bir © kadın olmasına rağmen şakadan, nükteden hiç anlamazdı. Meselâ beceriksiz bir hizmetçi için “amma becerikli hizmetçi ha,, diyenlere “nerenin becerik- lisi? Eline ne geçerse arıyor... © Neredeyse kafam kıracak di- - ye itiraz ederdi. Nükte meraklısı olan büyük damadına “ Hatırınız kalmasın ama oğlum... Sözünüzün hangisi doğru hangisi şaka anlıyamı- yorum,, der. Hele arasıra çocuk» larının batırı için “Kel Hasan,ın İ tiyatrosuna gittiği zaman betkes gülmekten kırilirken o nesine para veriyorlar şaşıyorum. Söylediklerinin içinde kaleme gelir bir lâkırdı yok... Abuk sa- buk birşeyler söylüyor... Delinin biri... Dinlerken içim şişiyor...,, derdi. Şakaya ve nükteye karşı bukadar duygusuz olan büyük İ banım Karamusallı sütnineden ne işitse güler, onun ber lâkır- dısı için: “ilâhi kadın neredende i bulur.. Vallahi ölüyü güldürür, derdi. Bunun içindir ki Karamusallı | sötnine günün birinde koltuğun- | da bohçasile çıkıp gelince büyük hanım sevinçle onun boynuna İ sarılır, bir iki sene evvelki kav- sâkin sâkin bakar, “Bu adamın | gaları, kırgınlıkları, bir daha ölüp ölünceye kadar yüzyüze gelmemek için edilmiş yeminleri iki taraf ta unutmuş bulunurdu. . .. Süt nine büyük hanımın ayak- larının dibine oturduktan sonra sordu: — Hanımefendiciğim... Bu fi- kirsiz kız İsmail midir nedir o oğlancık için kaçacağım demez mi? — Demekki “ismail ölmüş- tür,, diye onu aldatırız... ümidini keser, olur biler... Büyük hanım bafif bir isyan hareketile kalkındı: —Ne söyleyorsun süt nine...Öy- le şey olurmu? — Neden olmasın... Pek alâ olur... Belki bir iki gön huysuz- lanır; sonra sen sağ, ben selâ- met... Keyfine bak sen banım efendiciğim... — Yapamam süt nine... Ya- Matbua Kanunu | Neleri kaldırmak istiyor Ankaraya üstelik bir de telefonla bağlı olan İstanbulun şu her şeyi bi- len gazeteleri geçen hafta matbuat kanunu baştan başa değişmiş gibi gösterdiler. Bu hafta içlerine g& len korkuya göre tadiller tasvir ele rek halkı tehyiç etmekte deva medi yorlar, Tekrar edelim: yeni bir o matbuat kanunu lâyihası hazırlandığı doğru- dur. Ancak yarın, öbürgün meclise gelecektir. Encimenlerde konuşula- caktır. Demek ki henüz olan, biten bir şey yoktur. Bitince ne olacak? Madem ki gazete denilen milessese bir iki kişinin kalem mahsulü oldu- ğu ve hatta karileri değil müşterile- ri bile kendilerile bir fikirde olma- mak — bu satırları yazan adam on- farrden biridir —halkın görüyüm, ku- tağıyım, > diliyim diyebiliyor, O hal de hiç değilse gazetenin yazı meş'u- liyetini üzerine alanların, halkı s0- tumuzun büyük devlet reisimiz hakkında kullandığı bu “mabut,, tabirini düşünelim, bir kerede sakıt halife Aptülmecidin gene büyük Mustafa Kemalden bah- sederken "Gazi denilen bu a- dam,, dediğini göz önüne geti- relim de samimi takdirin ne şek- li ile terbiyesizliğin ve küstah- lığın bu şeklini mukayese ede- rek ibret alalım. Lâkin Abdülmecit güya bü- kümlerinde bitaraf olmak için yalmz Gazi Hazretlerinin mem- leket idaresindeki siyasetini ten- kit etmekle kalmıyor, kendini hanedanının o kababatlarını da tastik ve itiraf eder gibi görü- nüyor. Abdülmecidin ifadesine “göre Abddilamit idaresi mowle- ket için bir inhitat devri olmuş Daha sonra ise bazı ağır hi- talar yapılmış. Acaba bu ağır hatalar ne imiş? Tabii merak edilecek bir nokta değlimidir? Fakat bu nok- ta hakkında Apdulmecit bir ke- | İ mahkemesi tarafından nakzedilen lime bile söylememiştir. Maama- fih Aptulmecidin ağır hata ta- birile ifade etmek istediği şey- leri biz kolayca bulabiliriz. Ap- dulmecidin ağır hatalar dediği şeyler meselâ Vahdettinin hiya- neti, milletin istikiâi mücadele- sini mahvetmek için hilâfet or- duları teşkil ve tabrik etmesi ve saire gibi bütün hanedanlar erkânının da »mnen iştirak etmiş olduğu büyük hiyanetleri dir, Memleket ve milleti bu kadar büyük hıyanet harekellerine fa pamam.. Allahtan korkarım... oda can... — Canım hanım efendiciğim, bir biz öldü demekle çocuk $a- hiden ölecek değil ya... Ömür- cüğü varsa bir günçıkar gelir... Kız da o vakit daha ziyade sevinir... Bak ben sana bir şey anlatayım... Bizim Karamusalda bir Huriye vardı, Komşumüzun kızı... Derken efendim bu Huri- yeye bir hal oldu... ( elâlemin kızları gülüp oynarken o bir kö- şeye oturup kara kara düşünür... ikide bir gözleri yumruk gibi şiş... “Ee kızım ne oldu sana ne derdin var,, derim. Hiç teyze... Başım ağrıyor, karnım ağrıyor, ayağım ağrıyor deye yalan ya- lan üstüne döker,, derken efen- de iş var; bukız birine gönül vermiştir... Bir gün bizim eve cağırdım... Şöyle önüne dökülü- | i : ğ lim olan muhakemesinde haricen sun temsil edebilecek o kabil kimseler olmamalı mıdır. Dünyanın neresinde siyasi kayıtsız, şartsız verilmiştir? Deli lere intihap hakkı var mıdır? İşte matbuat kanunu, herkesi evvel memleketin irfan seviyesi selmiştir diye gezetelerin mes'ulil tini kabul edecekler de, her medi adamda aranacak ve bulunacak takım (o vasıflar istiyecek. mua larımız bu vasıflardan mahrum ği lıdır ki bu gürültünün yeri olsun. Matbuat kanunu vesilesile mat otia işlenen cilrümler bir kere di gözden geçirilirse bundan ürkecek lanlar sui niyeti olanlardır. Kan nu hüsnü niyet sahipleri için vazifi ve meslek engeli haline getirmen lâzundır ama işle o kadar, Bulgarlara satılaf tarihi evrak! Bulgar mütahassısları (80) bin lira kıymet biçtiler Şehrimize gelen bir babefi geçenlerde okka ile satılan t£ rihi evrakın kıymeti bakkındi beliğ bir rakkamdan bahsetmek tedir, : Anlaşılmaz bir ihmal netice olarak okkası bir kaç kuruşa satı/# bu evraka Bulgar mütahassısl” rı tam 50 milyon leva kıymet. koymuşlardır. ; Bu bizim paramızla (750) bi# lira tutmaktadır. Bunların sikle” ti (50) bin kilodur. iki bin tane” si de el yansıdır. Ereğli şirketinin vilât faizleri Paris, 10 (A.A.) — Temyiz mi mesi, Ereğli Osmanlı anonim kei âit tahvilât faizinin 1909 senesi i yüzde 5, 1913 senesi için yüzde 4 olaf sına karar vermiş ve bu suretle istindi! dayet mahkemesi kararımı teyit ey miştir, ——————— — İ men kurtarmış olan bir vata” halâskârının yalnız kendisine v8 genç bir millete ve bir beşeri" yete şeref olan muvaffakıyetle” | rini bile bu kadar büyük cina* yetlerin ortakları dilinde bir ku“ sur, kir kabahat gibi sayılmıf görmek şaşılacak bir şey de; | sede hassaten bugünlerde ibret alınacak bir büyük hadisedir. Mehmet Asım , verdim... Gönlünde neki esraf | varsa birer birer ağzından ak dım... — Ah şeytan kadın... bilir neler yaptın. — ilâhi HK. ciğim... Gayri par" mak kadar çocuğunda ağzını ariyamazsam kendimi insandan” | mı sayarım ya,, Her neise., Hu riye kızın derdini öğrendik., Kâ- | mil B. diye bir mektepli milâzim severmiş.. Çapkın Karamusalda bu çocukcağızla eğlenmiş eğlen miş, defolup gitmiş.. Maiyetinde giderkende “Sen beni bekle, birgün gelir seni alırım,, diye | kıza bir felferek sokmuş.. Ala | cağından vereceğinden değil ya lâfola kabilinden.. Ben o saat anladımki kız bu çapkından ümidini kesmedikçe Marmara çirası gibi yanacaktır.. Bak şimdi ne Oyun ettiğimi anlatayım Hf. ciğim.. Huriyeye “Sen hiç kasa” vet çekme.. Ben onu nerdeyse aratır, buldururum,, dedim. (Bitmedi) Kim ,