Kadın — Ahçı kadın “ben artık burada durmam, bu sabah beyfendi bana tele fonda söylemediği ağır lâkırdı bıfak- madı,, diyor. Erkek — A, telefondaki ahçı m: imiş, Ben sensin zannetmiştim. Giremezlerse... Ankaradan kalkan trenler, - müddetlerini bitiren meb'usları, Ankaraya varan trenler de önü- müzdeki devrede meb'us olmak ümidini besliyen gönüllü namzet- leri taşıyormuş. Bu gönüllülerden çoğunun yüzü gülecek mi, gül- miyecek mi orasını 21 Nisandan evvel kestirmek zor. Fakat An- kara otelcilerinin yüzünü güldür- dükleri şüphesiz. Fırkadan namzetlik istiyenler- den bir kısmı meb'us olacak, bu kısmı olmuyacak. w Geçen gün bunlardan bahse- diyorduk, Bir arkadaş dedi ki: — Girebilecek olanlara müba- rek olsun. Fakat giremiyenlerin atlarmı anarken “sözüm meclis- ten dışarı,, demek lâzım gelecek. Toplu İğne — - ——- Bir hediye Koca — Karıcığım, bugün senin do ğumunun yıl dönümü olduğu için sana bu güzel inci gerdanlığı aldım ,getir. dim. Karı — Ben sana kaç defa söyle dim. Ben otomobil (istiyordum. Sen tutmuş, başka bir şey almışsın. Koca — Ne yapayım karıcığım, bir gok yer dolaştım, otomobilin sahtesini bulamadım. Şişman ve zayif Bir şiman adamla bir cılız adam bir mes'ele üzerinde münakaşa ediyor İardı. Sonunda bahsi şahsiyata, ağız kavgasma döktüler. Şişman adam dedi ki; — Şu suratına bak bir kere! görenin hatırıma kıtlık gelir, Zaif hemen cevap verdi: Seni — Sana da bakan o kıtlığa senin se lar? bep olduğunu hemen ön ! | TET TEKZEN! Yürürken — Otomobiliniz pek fena sesler çi- karıyor her zâman böyle ses (o çıkarır, mı? — Hayır efendim, yalnız hareket hi linde iken çıkarır... Or birin garabeti At yarışlarını seyreden iki kişi ara larında konuşuyorlardı: — Bu yarışlarda bazan gayet gari, hadiseler olur, insan fena halde şaşı- rir, — Evet, geçen sene benim başıma bir, hal geldi. Senenin on birinei ayının an! birinci günü idi. On bir numaralı bir; apartımanın on birinci dairesinde otu- ruyordum. Yarışa geldim. Ön bir nu marâli hayvan için'bir bahsi müşterek bileti aldım... — Sonra... hayvan kazandı mı? — Ne gezer, birader, münasebetsiz! on birinci gelmez mi? Gece bekçisi — Aman yarabbi ne yapayım, zim çocuk gece uykusunda ayağa kal kıyor odaları (geziyor, sokağa yor. — Gece bekçisi yazdır, hem uyur. hem dolaşır, hem de aylık alır... İtibar — Sizin tavsiye ettiğiniz doktoru gi dip gördüm. — Benim tarafımdan gönderildiği- nizi söylediniz mi? — Evet! — Onun üzerine ne yaptı? — Vizite parasını muayeneden ev. vel aldı. Güçlü kuvvetli ! Mevsim sonu münasebetile evde bü- yuk ktemizlik yapılıyor, bütun eşyanın yerleri değiştiriliyordu. 'Tam bu sıra- da gelen evin erkeği karısına: —Hânım, dedi, bugün dostlarım- dan birisini öğle yemeğine getirdim... Kadımda surat iki karış oldu. Bir- denbire gürledi: — Ortalık bu halde iken ben ona na- sıl, ikram edeyim? Sana kırk defa böy le zamanlarda arkana misafir takım eve gelme! Demedim miydi? Bu esnada misafir de odaya girmiş balunuyordu. Fakat evin, kılbıyık o- lan erkeği onun farkında (o olmıyarak şu tevabı verdi : — Hanımcığım, adam güçlü, kuvvet- lidir. o Kanepelerin, piyanonun ve ma- :saların kaldırılmasında işe yarar. Vatana hizmet | Kışın son günleri gelmiş, bahar yak- laşmıştı. Her mevsimin başmda o mev sime muvafık bir sual bulup okuyucu- larına sormak itiyadında bulunan bir mecmuada şu sual çıktı: “İlk bahar şairleri en ziyâde ne su- İntihaptan evel Gök çevirdi boraya Balık vurdu karayı Namzetliği umanlar Göçüyor Ankaraya. Namzetlik olmaz sözle, İşler yürüyor özle, Ağaoğlu Ahmet Bey, Bakma bize yan gözle. Karagözle Akbaba Olacak mı acaba? Üç yüz elli liraya Meb'usluk pek te caba... Bilirim bizim fırka Yapmaz öyle pek şako İsmail Müştak Beye Nedir bu politika? Ercümendi seçmeli, O da bezme geçmeli, Meb'usluk şerbetinden, Filcan filcan içmeli. Enis Behiç pehlivan Meclise girsin aman; Bunca yıldır yetişir Kaldığı böyle yayan. Çuvaldız yazar yazı, Okur onların azı, Bu ipl artık değişsin Celdi Nuri yılmazı, Çuvaldız Meşhur avcı İhtiyar madam, daima © avcılıkta mahir olduğunu #öyliyerek öğünen bir dostunun ziyaretini kabul (ediyordu. Keke kp im minin gir adem m halikle ona koşup: — Aman dostum, dedi, sizi büyük bir sabırsızlıkla bekliyordum. — Hayrola? — Sizin avcılığınız meşhurdur. De- mindenberi piyanonun arkasına bir fa- re kaçtı yakalıyamadım. Bunu tutsa; tutsa o tutar dedim... Hindistan cevizi ve İskoçyalı Bir ciyette birçok kimseler toplan- mışlar. Havadan, Sudan bahsediliyor, şakalaşıp gülüşüyorlardı. Bir aralik şakacı adamlardan birisi ortaya şöy- le garip bir sual fırlattı: — Bir Hindistan çevizi ile bir İskoç ya arasında ne fark var bilir misiniz? Buna hiç kimsenin cebap veremedi- ğini gören şakacı Süalinin o cevabını vermeğe kastederek Söze başladı: — Bir Hindistan çevizinden içecek İbir şey akar bilir misiniz? Fakat bir. Bu esnada oradâ oturanlardan biri- si: — Ben İskoçyalıyım, dedi içmek ister misiniz? bir şey retle vatanlarma müfit olurlar?. Okuyuculardan birçok cevaplar gel mişti. Fakat içlerinde en enteresan olanı şu idi: — İlk baharda hiç bir şiir İmak suretile... yazma» Kadın (kocasına) — Bana bak, aruk bu vazolara cizara külü silkmekten a kadar ms hal geldi. Adamcağız yarı mahçup, yarı mem- nun cevap verdi: — Evet, hay hay! İskoçyalı söze devam etti: — Öyle ise bir Hindistan çevizi alı. niz tavsiye ederim. Ecdada hürmet Küçük Nejat okuduğu kitaplarda geçen “ecdat,, kelimesini nne (odemek olduğuna bir türlü akıl erdiremiyordu. Nihayet bir akşam, yemekten sonra babasma sordu: — Baba, ecdat ne demektir? Babası kelimeyi çocuğun anlıya bi- leceği bir dille anlatabilmek için; — Yavrum, dedi, bak şimdi ben, bü- yük baban biz senin ecdadımız. Çocuk bu cevabı aldıktan sonra hay retle şu suali sordu: — O halde niçin bize ecdada met tavsiye ediyorlar? Çünkü bekârım — Bana evdeki işlerimde hiçbir ka dın karışmaz. — Bana da öyle... — Ya..? — Evet çünkü bekârım! hür. Hayat ve tehlike ! Meşhur avcılardan bir tanesi nane mollalardan birisine başından o geçen müthiş bir vak'ayı anlattıktan sonra sözünü şöyle tamamladı: — Birakç defa başımdan buna ben- İzer hâdiseler geçti. Kaç defa a7 kaldı aslanlar kaplanlar tarafmdan parça- lanıyordum. Fakat bu maceraları ge- çirdiğime müteessir değilim, memnu- um. Çünkü hayatta bazan böyle teh- likeler atlatılmazsa insan yaşadığınm tam zevkine varamaz. Beriki cevap verdi: — Evet, öyledir. Bendeniz de ba- zan havanın yağmasına ihtimal olma» sına rağmen evden şemşiyesiz çıkarım. Çocuğun cevabı Karın fazlaca yağdığı bir günde! küçük Macit kendi evlerinin önündeki! karları kürekledikten sonra kapi biti-! 'şik komşunun kapısı önündeki karları da kürekledi. Bu esnada komşünün akpısı açıldı ve ev sahibi kadın çıka- rak Macide yaptığı bu hizmetten dola- 'yı beş kuruş uzattı. Çocuk elini uzat- 1 ve sesini çıkarmadı. Bunun uze-| rine komşu kadın : — Baban öyle sözler söylemekliği- 'mi tenbih etti, Taksitle olmaz! Adamın birini otomobil O çiğnemiş- tir. Adamcağız güç halle ayağa kalk- tıktan sonra koluna girmiş olan şoför! — Aman efendim, diye rica ediyor- du. Bir kazadır oldu, beni sakın şikâ- yet etmeyiniz. Arzu ederseniz sizi yüz lira tazminat da veririm. Şimdi on li- rasını takdir edeyim. Geri kalanını da peyderpey gönderirim, Çiğnenen adam şoförün yüzüne bak tı: Fakat, dedi, sen beni dört beş #mlntik- si Tütün kokusu — Artık o kızla nişanımı bozmağa kakrar verdim. Sebebi (de şu. Geçen gün kendisini öptüğüm zaman ağzı tü- — Kapı bitişik komşum herkese “e- vimin yanında bir Sersem oturuyor, diyormus, ne yapayım? — Evini değiştir. Elinizi öpebilir miyim ? Delikanlının birisi pek eski bir tai da kıza sordu: — Sevgilim, elinizi öpmeme mü de eder misiniz? Genç kız tamam asri gibi, Şu cevabı verdi: — Hay hay, fakat dikkat et cigari burnunu yakmasın! Ferasetli şapkacı Kadın (şapkacı dükkânında birç şapkaları muayene ettikten sonra) * Bana fazla şık olmıyan, sade, basit zarif bir şapka lâzrm. ş Dükküncı — Ha anladım efen kocanızla sokağa çıktığınız zaman # yeceğiniz bir şapka İstiyorsunuz. — | Cesaretini kaybetme Yaptığı bir eseri fevkalâde nen bir ressam, levhasının geçmiş bakıyordu. Ressam, kendi tutamıyarak şevk ve neş'e İle; — Yarabbi, dedi, ben bundan def çimen ane itme attan om Y tiremem: Münakkit arkasını okşadı: — Azizim, dedi, gel bu kadar retini kaybetme de çalış! Mükemmel koca tün kokuyordu. — Demek ki cigara içen © kadınlar- dan hoşlanmazsın! — Hayır mesele o değil. Bu kız asla cigara kullanmaz da! Zemane çocuğu! Küçük Necdet hastaneye o gitmişti. Iki günden beri orada yatan (annesi bir kız çocuğu (Odünyaya getirmişti. Hasta bakıcı Necdeti görünce: — Gel, dedi, Jeyleğin getirdiği kü- çük bebeği sana göstereyim. Necdet, suratmı (o buruştararak ce- vap verdi: — Bebek şimdi dursun, bana asıl onu getiren leyleği göster! Neden çizilmiş ? Büyük anne, torunu Naciyeye sor- u: — Kızım yüzün çizilmiş, tırmalandı mı ne oldu? Şu cevabı aldı: — Büyük anneciğim, dün akşam bizim şirkette bir arkadaşıma allaha ısmarladık diyordum ; kulağının arka- sında kalem varmış göremedi mde.... Beynelmilel lisan Prag profesörlerinden birisi İngiliz cenin günün birinde beynelmilel Tisan olacağını iddia etmiş. İngilizler, Ame- rikalıların İngiliz imlâ ve telâffuzun- da yaptıkları değiştirmelere o içerler- ler. Bu itibar ile Proğlı profesörün bu sözünden bahseden bir İngiliz omi- zahçısı diyor ki: “Her halde bu beynelmilel (lisanı en sonra Amerika kabul edecektir. Hayatı bilmiyen müellif! — Bu piyesi nasıl buldunuz? — Güzel yerleri yok değil; fakat müellif hayatı bilmiyor. — Nereden anladm? — Azizim birinci perdede bir hiz- metçi vardı. İki sene sonra geçen ikin- ci perdede de baktık yine ayni hizmet- çi. Buna, imkân mı var? — Benim kocam dünyadaki ko rın en mükemmeldir. — Neden bu hükmü veriyorsun — Ben cigara dumanından ne ederim. Onun için her akşam nr içmek için kocam klübe gider! © Nikbin değil! Eve geç gelen zevce — Geç ka” kocacığım. Her halde beni kaybo'” sanmışsındır. Kocası — Hayır karıcığım, bil ki ben o kadar nikbin değilimdir? Birinci istintak l Müstanik (maznons) — Bu ap tantyor musun? Maznun — Hayır efendim. Mustantik — Bu anahtanı G0” sun? Maznun — Evet efendim! Mbstantik — Demek iki)” ediyorsun? ci Maznun — Evet tanıyor” dün gene «iz göstermiştir